Yirmi dört ile 25’in arası

GALATASARAY profesyonel futbol takımı 26 Mayıs 2024 tarihinde sezondaki 33. galibiyetini alıp 102 puana ulaşarak yine şampiyon oldu. Başta Okan Buruk ve teknik heyet olmak üzere sahada ter dökenlere ve idari, mali tüm kulüp organizasyonunu yönetenlere müteşekkiriz. Biten sezondaki maç başına 2,68 puan ortalamasının uzun yıllar tekrarlanabileceğini sanmıyorum.

Sezon boyunca oyundaki tutku ve zirvedeki kıyasıya rekabetten çok TFF-MHK-PFDK üçlüsünün tutarsızlıkları ve “ligin sportif gerçekliği yok” söylemi dillendirildi.  On yıldır süper ligde şampiyon olamayan Fenerbahçe ve başarısızlığını kabullenemeyen asabi başkanı her fırsatta yeni komplo teorileri ortaya attı ama kendilerine puan getiren hakem kararlarını, en kritik anlarda kazandıkları komik penaltıları, Türk Ceza Kanunu kapsamında saldırganlaşan oyuncularına verilmeyen cezaları hiç konuşmadılar.  Herkesin keseri kendine yonttuğundan bu konularda makul ve tarafsız bir terazi de maalesef bulunmuyor, ülke futbolu da bu yüzden aynı sığ ve çamurlu suda çırpınıyor.

Ligi üçüncü sırada tamamlayan Trabzonspor şampiyonun 35 puan gerisinde kalırken, üçüncülüğün geleneksel adayı BJK ise tam 46 puan fark yedi.  Olmayan sportif gerçeklik tam da buradadır, ligimiz Soğuk Savaş dönemindeki çift kutuplu dünyaya dönüşmüştür.  Zirvede iki kulüp ve zirveye dürbünle bakan diğerleri… Sonuç olarak Galatasaray bileğinin hakkıyla şampiyon olarak amacına ulaşmış, 37. hafta deplasmanda Galatasaray’ı yenme başarısı gösteren Fenerbahçe de hevesini alıp tatmin olmuştur.  Stratejik amaçlara dönük sportif hedeflerin karşısında hasımlık üzerine kurulan kindar heveslerin bulunması iki kulüp arasındaki önemli bir ayrımdır.

2023 ve 2024 yıllarını şampiyon unvanı ile tamamlayan Galatasaray 2025 yılında 25. Lig şampiyonluğu ve beşinci yıldız hedefiyle sezonu açacak.  Back to back iki şampiyonluğun arasında temel bir fark var.  2021-2022 Burak Elmas faciasından sonra geçen sezon Galatasaray kadroda köklü değişiklik yapıp zirveye çıkmıştı.  2023 şampiyonluğu yönetimin azim ve kararları sayesinde geldi.  2024 şampiyonluğu ise yönetimin isabetsiz tercihlerine rağmen kazanıldı, bu görüşü temellendirmeye çalışalım.

Galatasaray 2022 yaz transfer döneminde risk almak zorundaydı. Yüksek risk / yüksek getiri dengesi tuttu. Yeni isimlerle takım bambaşka bir havaya büründü. Elbette Avusturyalı Yusuf Demir tutmadı, Chelsea’nin eski yıldızı Juan Mata zaten olmayacak duaydı ama Torreira, Mertens, Rashica ve kiralık aşk Icardi çok iş yaptı.  Devre arası Kaan Ayhan ve Zaniolo geldi. Takım silkindi ve rakiplerinin önünde tartışılmaz bir şampiyonluk kazandı.

Geçen yaz ise yüksek risk alıp kumar oynamaya gerek yoktu.  Giderek uyumunu artıran takımın 3-4 net takviyeye ihtiyacı olabilirdi hatta mevkiler üzerinde kamuoyunda konsensüs bile vardı fakat ne hikmetse “Şampiyonlar Ligi kadrosu kuruyoruz” söylemiyle birden para muslukları açıldı.  Kadro şiştikçe şişti fakat temel eksikler yine giderilemedi.

Kestirmeden söyleyelim, hani paket teklif gelse geçen yaz gelen herkesten bir çırpıda vazgeçerdim. Fayda / maliyet olarak Galatasaray’ın en başarısız transfer dönemlerinden biriydi.  Tek tek bakarsak eğer:

TETE standart Brezilyalı oyuncudan beklenen yetenek setine sahip değil, NDOMBELE zaten 4 Eylül’de geldi ve bünyesi futbolu bırakmış gibi, #olanVarOlmayanVar ZAHA bey Premier League sonrası zorla sürgüne yollanmış havalarında, ZIYECH oyun zekası olarak üstün bir futbolcu ama temposuz ve istikrarsız, Kerem DEMİRBAY’ı Dayı olarak sevdik ama Galatasaray’ın 8 numarası bu kadar top kaybetmemeli vs..vs..  Tek nokta atışı Davinson SANCHEZ, o da Galatasaray tarihinin en pahalı stoperi. Listede kendisinden sonraki isimlere (Maicon-Chédjou) maaşta 1 milyon Euro fark atmış durumda.

Peki ya alışveriş opsiyonları açısından daha sıkıntılı sınav sayılan ara transferde ne oldu diye hatırlayalım mı? Sol beke Bundesliga 2’den Alman Derrick Köhn geldi, Sparta Prag maçlarında oynayamadı. Forvete Carlos Vinicius geldi, Kasımpaşa’ya gol atmak dışında faydalı olamadı. Sağ bek olduğu iddia edilen Serge Aurier niye geldi, o henüz anlaşılamadı. Gönderilen Berkan Kutlu çare olarak görülüp geri çağrıldı ve sağ olsun işini dört dörtlük yaptı. Başakşehir geri verse Fransız bekimiz Léo Dubois da Florya’ya geri gelecekti, Göksel bey salmadı. Hatırlanacak olursa kadroda parmak hesabı yapamadığımız için Avrupa’da transfer piyasası kapandıktan sonra Başakşehir’e vermiştik kendisini, 1,8 milyon Euro maaşını kimin yüklendiği ise KAP açıklamalarına yansımadı?

Maliyetlerden devam edersek yalnız ZAHA – ZIYECH – TETE – NDOMBELE dörtlüsünün sezonluk maaş maliyeti vergi dahil 22 milyon Euro’ya ulaşıyor. Bu meblağa imza paraları, bonuslar, primler, menajer komisyonları, sair masraflar dahil değildir.  Katlanılan maliyete karşılık alınan performans kabul edilebilir seviyenin çok altında!  Sonuç olarak geçen yaz takım kimyası üzerine ince mühendislik çalışması yerine, cisminden öte ismi olanları ve kamyondan dökülenleri toplar gibi davrandık.  Uyumlu takım kurmakla fiyakalı isimleri yan yana getirmenin farkını bir kez daha deneyimledik, şimdi kısa vadeli hedefimiz fayda sağlayamadığımız isimlerle minimum zararla vedalaşmak olacaktır.

Piyasanın dört atlısı

Bilinmeli ve hatırlanmalıdır ki, transfermarkt verilerine, basın manşetlerine, trend topiclere, menajer cinliklerine, transfer müptelası şımarık ergenlere göre dizayn edilen her dönem aynı şekilde sonuçlanır. 

Peki  burada eleştiri okları yalnız idarecilere mi yönelmelidir?  HAYIR.  2022 yazında çok isabetli kararları alanlarla bir yaz sonra hatalı tercihler yapanlar aynı isimlerdi.  Burada en çok Galatasaray kamuoyu bilhassa da kulüp üyeleri kendilerine pay çıkarmalıdır.  Eylül 2023 Divan Kurulu toplantısında Sayın Erden Timur transfermarkt’ın pek iyimser verileri üzerine piyasa değerlerini anlatırken, Avrupa medyasında Galatasaray’dan bahsedildiğine dikkat çekerken, tarihin en görkemli kadrosunu müjdelerken istisnasız herkes huşu içinde alkışlıyordu.  Zirvesine iki kulübün aday olduğu yerel ligde %51 ihtimalle başladığımız yarışı rekor puanla zirvede tamamladık ama Avrupa’da Manchester United ve Bayern München maçları dışında parmak ısırtan bir performans ortaya konamadı. Tam tersi Molde, Kopenhag, Sparta Prag maçlarında ya çok zorlandık ya da istediğimizi alamayıp yarış dışı kaldık.  Adı geçen kulüplerin harcamaları ve maaş yükleri Galatasaray’ın çok gerisindedir ve yeniden anlıyoruz ki önemli bir etmen olsa da başarıyı sadece harcanan para belirlemez.

Johann Cruyff hep haklıydı

Yeri gelmişken Sn. Erden Timur’un Sportif A.Ş. yönetiminde devam etmeme tercihine de değinelim. Dile getirdiklerine bakınca kendisine ilgi ve sevgi gösterilmesinin yanı sıra haksızlık yapılmış mıdır, mutlaka yapılmıştır.  Yüzüne karşı övgülerin yanında hakkında mesnetsiz dedikodular dönmüş müdür sağda solda, hiç şüphesiz. Fakat burada kişinin hedef alınmasından ziyade genel bir zaafa parmak basmalıyız.

Kulüpte yönetimler takım ruhuyla hazırlanıp ortak amaç doğrultusunda seçilmedikçe hırslar, kıskançlıklar, hazımsızlıklar, rol kapma yarışı, kapı arkası dedikoduları bitmez. Burada mesele kulübe özgü Byzantine entrikaların ötesine geçiyor. Pek çoğu seçim kampanyasında tanışan isimleri alt alta dizip liste yapınca ekip olarak düşünme / çalışma / üretme pratikleri filizlenmeden gerilimler / sorunlar / ego savaşları patlak veriyor.  Kimi küsüp uzaklaşıyor, kimi işi parmağının ucuyla tutuyor, kimi dedikoduya başlıyor.  Her seferinde yönetimin ağır yükü 4-5 ismin üzerine yıkılıyor.  Onlar da robot olmadıkları için aşırı yıpranıyorlar. Tüzük tadili ile yönetim süresinin üç yıldan iki yıla döndürülmesinin esas gerekçesi de budur.  “Üç sene dayanamayız belki iki yıl olur” öngörüsüdür, oysa bu işe ekip olarak soyunmadıkça tatsız saha sonuçları ve maddi darboğazla geçen üç ay bile otuz yıl gibidir. Sözün özü yaşananlar Galatasaray’da iktidar uğruna ve iktidarı paylaşmamak için deli divane olanlar kadar insanoğlunun ezeli zaaflarına dair bir mevzu olarak ele alınmalıdır. Dolayısıyla hizmet vermek isteyenleri öğüten değirmende Erden Timur ne ilk ne de son örnek olur.  Elbette bol tekrarlı sevgi iklimi söylemi ve tarihin belki de en az eleştirilen yönetimine rağmen bu yıpranma yine de sıra dışı, Erden bey Özhan Canaydın, Adnan Polat ya da Mustafa Cengiz döneminde yönetici olsa harici baskı ve tenkitler nedeniyle bu kadar da dayanamayabilirmiş diye düşünüyorum. Başından geçenlerin tamamını anlatmadığından daha ötesinde yorum yapmak isabetsiz olacaktır.

Ahenk nedir diye soranlara…

Biz iki ucu keskin bıçak diğer konumuzdan devam edelim. Her ne kadar yaz mevsiminin ratingi yüksek olsa da transfer sezonlarına bel bağlamak epey riskli, hele bizim gibi mali açıdan el kapısına muhtaç kulüpler için… mücadeleci bir takım, hedefleri olan ahlaklı oyuncular ve sahada işlediği görülen tutarlı bir oyun planı transferden çok daha kritik. Bunlar yoksa her transfer israfa dönüşebilir. Bu bağlamda teknik direktör Okan Buruk ve ekibinin başarısı daha kıymetli hale geliyor.  Yeni gelenlerden minimum katkı alınırken, eskilerin dirayeti ve bireysel performanslarını parlattıkları isimlerle -örnek: Barış Alper Yılmaz- zirveye ulaştılar.  Üstelik sezon ortasında kulübün menfaatleri doğrultusunda Sacha Boey’den vazgeçilmesine rağmen başardılar. Emeklerine sağlık!

Tam burada yerel rakip Fenerbahçe’ye de değinmek gerekiyor.  Dedesinin torunu olmak dışında herhangi bir meziyetini göremediğimiz milyarder Ali Koç altıncı sezonunda bugüne kadarki en derin ve alternatifli kadrosunu kurmuştu aslında. Kilit oyuncu Fred uzun haftalar takımdan uzak kalmasaydı, stoper ikilisinde istikrar sağlanabilseydi, Hırvat kaleci Livakovic kendini aşarak Fernando Muslera performansı gösterse ya da belki wonderkid Arda Güler bir sezon daha kalmaya razı gelseydi Fenerbahçe şampiyon da olabilirdi. Yukarıda da değindik, Fenerbahçe kusur ve eksiği kendisinde arayan bir zihniyete sahip olmadığından farkı detayların belirlediğini tahlil edememektedir.

Ali Koç gelecekten haberler verirken 🙂

Geçmişe hükmümüz geçmediğine göre artık geleceği tasarlama vaktidir.

  1. Nadir istisnalar dışında hiçbir futbolcuya son büyük kontratını veren kulüp olmamalıyız. Bu satırların yazarı son olarak 30 Temmuz 2022 Kulübümüzün bütçe genel kurulunda kürsüde bütçe yapım teknikleri, gelir ve giderler üzerine söz almışken tekil bir örnek olarak Sergio Oliveira’yı vermiş ve vergili sezonluk maaş yükü 4,6 milyon Euro’nun UEFA CL geliri yokken çok yüksek olduğunu dile getirmişti.  Pek çok tenkit almıştım o gün ama kimse 30 yaşındaki oyuncuya 4 yıllık kontrat vererek onun geleceğini garanti altına aldığımızı ama kendimizi riske attığımızı görmemişti. Maalesef endişe hakikat oldu, bugün Portekizliye kulüp bulmak durumundayız yoksa 31 Mayıs 2026’ya dek taksimetre çalışacak.
  2. Garanti maaş ile performansa bağlı ödemeler arasında dengeyi kulüp lehine kurabilmek. Yıllık gelirinin %95’i garanti maaş, %5’i bonus ve prim olan bir kontratta işler ters gittiğinde oyuncu şartları zorlamayabilir.  Özellikle Galatasaray’ı kariyer fırsatı olarak gören ve kendine güvenen oyunculara örneğin %70 garanti maaş, %30 kadro devamlılığı ve başarı primi üzerinden daha iddialı sözleşme önermek performans artışı getirebileceği gibi ezberinden şaşmayan piyasada da game changer etki yapabilir.
  3. Transfer görüşmelerinde Şampiyonlar Ligi kozunu aşırı doz kullanmamak. Oyuncuların beklentilerini de yönetebilmeliyiz. Galatasaray’ın UEFA CL gruplarında yer alması kulübün tercih cazibesini artırır ama 6 maçlık kısa maraton bittikten sonra Süper Lig’le mutlu olmayan ya da parlamak istediği sahneden uzak kalan futbolcu kadroda sorun yaratır.  Dışarıdan bakılınca buna örnek Mr. British Wilfried Zaha gibi duruyor. Şampiyonlar Ligi macerası bitince hayal kırıklığı yaşadığı, bunun da motivasyonu minimuma indirdiği tahmin etmek yanlış olmaz.
  4. Gelen futbolcuya son kulübünde kazandığı maaşla orantılı bir ödeme teklif etmek.  Elbette oyuncu özellikle daha iddiasız bir kulüpten geliyorsa maaşını döviz cinsinden %50-%60 artırmak isteyecektir, hakkıdır da ama mevcut kazandığının 3-4 katını önermek akılcı bir hamle olmayacaktır.  Geçmişten bu dengesizliğe iki örnek PAOK’tan gelen Garry Rodrigues ve Osmanlıspor’dan gelen Badou NDiaye’dir. 
  5. Yönetim süresini aşan kontratlar hakkında iki kere düşünülmeli, opsiyonlu sözleşmeler için şartlar zorlanmalıdır. Galatasaray’da üç yıllık yönetim dönemleri Tüzük değişikliği ile iki yıla indirildi. Özellikle yüksek maaşlı oyunculara dört, beş yıllık kontratlar verilmemelidir. 2+1 veya max. 3+1 gibi seçenekler zorlanmalı, daha uzun sözleşmeler yalnızca düşük maaşlı genç oyuncular için masaya gelmelidir.  Geçmişten kötü örnek, kariyeri boyunca ilk kez kendisi için bonservis ödenen Sofiane Feghouli’ye beş aylık ömrü olan yönetimin 5 yıllık kontrat vermesiydi mesela.

Transfer histerisine tutulmaya, paniğe kapılmaya lüzum yok. Elimizde kapasiteli şampiyon bir takım var.  Performans alamadıklarımıza müşteri ararken temelde dört pozisyona oyuncu bulmalıyız.  Üst düzey bir orta saha (8 numara), istikrarlı sağ bek, Mertens rolünü üstlenebilecek daha genç bir isim, Icardi’yi tamamlayabilecek ya da onun yokluğunda sorumluluk alacak farklı özellikleri olan forvet (Alexander Sørloth tiplemesi diyelim)

Kerem Aktürkoğlu yurt dışına giderse yerli bir kanat oyuncusu beşinci transfer olabilir. Üç stoperden biri giderse de karar Emin Bayram’la devam etmek ya da ikame aramak tercih konusu olur. Büyük çıkış yakalayan Barış Alper Yılmaz’ın ise kalacağını varsayıyorum. Bu transfer döneminde asla 10-12 oyuncu almamalıyız! Nicelik değil kadroyu tamamlayacak NİTELİK aramalıyız.

Zarların hep düşeş gelmeyeceğini bilerek sağlam adımlar atmak çok önemli. Unutulmamalı ki gelirlerimiz pek çok faktöre endeksli iken, giderlerimiz kontrata bağlı ve büyük ölçüde kesinleşmiştir. 

İtalyan futbolcumuz Nicolò Zaniolo Aston Villa’ya kiralandığında 40 milyon Euroluk bir operasyonun gerçekleştiği şeklinde kamuoyunda bir sevinç dalgası oldu. Gel gelelim futbolcuya gök mavili formayı veren Roberto Mancini milli takımı bıraktı, Zaniolo Premier League maçlarında beklenen performansı ortaya koyamadı, adı bahis skandalına karıştı, derken Euro 2024 öncesi sakatlandı. Global transfer piyasasında halen convertible bir oyuncu ama hiçbir sporcunun değirmen taşı, İş Bankası hisse senedi ya da jetonla çalışan jukebox olmadığını anlamak zorundayız. Çapraz bağ, aşil tendonu, boşanma, çocukların okul durumu, hocayla atışma, soyunma odası kavgası, memleket özlemi, menajer hinliği vs. her şeyi bir anda ve umulmadık biçimde değiştirebilir.

Gelelim 2024-2025 sezonunda karşılaşabileceğimiz bazı risklere:

  • Ödemeler Dengesi ya da Gelir Düzeni her sezonun kritik belirleyicisidir. İçinde olduğumuz mali yılın 9 aylık verileri elimizde, geçen sezon aynı döneme göre gelirleri kabaca beşle çarpmışız. Bu müthiş bir atılım, emeği geçenleri takdir etmemek olmaz. Öte yandan giderler de hızla artıyor.  Beş kata varan iş hacmi artışına rağmen anılan dönemde -225 milyon TL esas faaliyet zararı var.  Yatırım faaliyetleri, futbolcu satışları ile 12 aylık mali dönemi kâr ile kapatabileceğiz gibi görünse de futbolun çıplak operasyonu henüz sürdürülebilir kârlılığa ulaşmadı.   KAP bildirimleri detaylı olmadığı için net veriye ulaşmak mümkün değil ama finansal tablolar bu sezonki kadronun maliyetinin vergiler dahil 100 milyon Euro’yu devirdiğini fısıldıyor.  Bu kadar büyük parayla şaka olmaz! Her kuruşun karşılığını alacak şekilde organize olunmalıdır.  KAP bildirimleri demişken, Galatasaray’da şeffaflığın değerini de vurgulamak farzdır. Örneğin KAP bildirimine göre Mauro Icardi’ye sezonda 6 milyon Euro ödeniyor, sayın başkanın ifadesiyle oyuncumuz 10 milyon Euro net maaş alıyor. Aradaki 4 milyonu sponsorlar karşılıyor. Benim eksiğimdir belki ama bu kişi ve kurumları şahsen bilmiyorum. Sponsor Galatasaray ile birlikte anılmak, görünür olmak, başarıya ortak çıkmak için kaynak aktarır. Bu gizem katkı verenlere sponsor değil adını vermek istemeyen hayırsever muamelesi yapmamızı gerektiriyor.

Peki Icardi 4 milyonu sponsorlardan kapı kapı mı topluyor yoksa bizimle 10 milyon Euro kontratı var, biz de ilişkili sözleşmelerle sponsorlardan ödeme mi alıyoruz?  Bunun ne farkı var derseniz, tastamam 6,68 milyon Euro farkı var.  Sponsorların olası ödeme güçlüğüne düşme riskini aldığına inanmadığım Icardi FIFA kuralları gereği de yalnız işverenini tanır, başka bir deyişle 10 milyon € net maaşın yıllık vergili brütü 16,68 milyon Euro eder. Bu spektaküler meblağa bonus, prim, menajerlik komisyonu, sair masraflar dahil değildir.

Dolayısıyla zurnanın başka perdeden üflediği yer gelirlerin sürekliliğidir. Malum sportif başarılar en ciddi katalizör, saha sonuçları lehimize geldikçe gelir kapısı kapanmaz ama bir de sponsor katkısının kesintiye uğraması riski var.  Kulüpler genelde sponsorluk vaadinin üzerine çok da düşünmeden atlıyor ama son GKN Kargo olayı da hatırlatmalıdır ki bizimle işbirliği yapmaya gönüllü kuruluşları sanki onlardan kaynak temin edecek değil de onlara borç verecek gibi araştırmalıyız.  Bu hem hesapların şaşmaması hem de kurumsal itibar açısından önemlidir.

  • Başka bir risk duble şampiyon kadronun doyuma ulaşması ve karar anlarında yeterince mücadeleci olmaması.  Bu riske karşı en büyük güvence Okan Buruk olacaktır diye umuyorum.
  • Fernando MUSLERA.  Rekabette mukayeseli üstünlük Nando nasıl risk faktörü olur derseniz yaş 38, ikinci kalecimiz onunla mukayese edilemeyecek durumda. Dev bir nazar boncuğuna ihtiyaç var ve global kaleci pazarını ileriye dönük takip etmek şart.
  • Mauro ICARDI. “Hoppalaa” demişsinizdir, merak etmeyin ikonik futbolcumuzla bir derdim yok. Bilakis kader anlarında sahne alan büyük bir golcü Icardi, dahası çocukların odasına yeniden poster astıracak fantastik bir karakter. Icardi fiziksel olarak formdayken yalnız fox in the box değil oyuna yön verebilen bir mastermind. Fakat görüldüğü ve Okan hocamızın da ifade ettiği üzere uzun zamandır %50 performansla oynuyor.  Yarım porsiyon Icardi ligimize yeter belki ama daha büyük hedefler için %80+ ICARDI gerek bize.  BJK maçında Ghezzal’ın darbesiyle sakatlandıktan sonra bir türlü eskiye dönemedi, tendinit benzeri sık tekrarlayıp sinir bozan bir rahatsızlığı olmadığını umalım. DİKKAT! Sezon açılışından kaç gün sonra İstanbul’a ineceği ve kampta ne kadar çalışacağı ligin kaderini tayin edebilir.
  • Kemerburgaz? Yepyeni bir tesise geçiyoruz ama aceleyle geçildiği için bazı eksikler olacaktır. Florya’nın çevresiyle birlikte insanı sarmalayan konforu olmayınca huzurlu çalışma ortamı sallanabilir. En azından tesisin neredeyse içinden geçen yüksek gerilim hattını insan sağlığını düşünerek biraz uzağa naklettirmenin teknik yolları kamuyla müzakere edilmelidir.
  • SEYİRCİ.  Taraftar en büyük itici gücümüz diyoruz ama realiteye bakarsak beklentisi çok yüksek & tahammülü düşük binlerce kişi her hafta Aslantepe’de tribünlere geliyor.  Yüksek kombine fiyatları profili ister istemez değiştirdi, bu sezon 102 puana rağmen beklediği show gelmeyince homurdananlar vardı.  Allah korusun, birkaç hafta tökezlesek bu seyirci takımı kemirebilir. Doğu ve Batı alt tribünler özellikle bu sözlerimden alınabilirler!
  • Kazanmak için her şeyi mübah sayan, hiçbir ahlaki değer tanımayan, Galatasaray’ı rakip değil hasım olarak gören ve arkasında biriktirdiği tüm sosyal, mali, siyasi güçle Türk sporunu zehirlemekten bir dakika bile geri durmayan gözü dönmüş kadroların elindeki sarı-lacivertli kulüp. Şöhreti işvereninden daha büyük José Mourinho ya da kurt menajer Jorge Mendes’in getireceği pahalı futbolcular değil ama 2010-2011 sezonuna gözü dönmüş şekilde giren Aziz Yıldırım hırsından bile öteye geçmiş Ali Koç tüm şartları zorlayacak ve her namussuz fırıldağın gönüllü üfleyeni olacaktır! Hiç şüpheniz olmasın, gizli veya aleni yaptıklarıyla geçen sezonu bile aratacaklardır.
  • Futbolun karar alıcılarına tesirimizin sıfıra yakın olması.  Özellikle Galatasaray düşmanlığı tescilli Servet Yardımcı gibi bir profilin TFF başkanlığına seçilmesi / atanması halinde Demirören – Özdemir – Büyükekşi felaketlerini bile ararız.  Galatasaray Türk futbolunda oyun kurucu olmalı, önceliği de yüksek standartlar, sürdürülebilirlik ve adalet olmalıdır.  Bizsiz Türkiye futbolu olamayacağı gibi, biz kolları sıvamadan da Türk futbolu bataktan çıkamaz. Ne yazık ki Galatasaray genellikle bu alanda pasif tutum takınan bir kulüptür hatta yönetimler üstü böyle bir kurumsal gündemi dahi yoktur.

Galatasaray Sportif A.Ş. yönetimi bu yaz mevsimini akılcı hamleler ile geçirir ve sezon boyu rotasını muhafaza ederse 25. Şampiyonluk ile aramızdaki tek şey zamandır.  Bizi yıpratabilirler, yavaşlatabilirler ama durduramazlar. Fakat esas beklenti Avrupa’da başarı, global sahnede adı konmuş bir maça ihtiyacımız var. O da en azından UEFA Avrupa Liginde çeyrek finaldir, biz bugünden ilk hedefi gözümüze kestirelim hele… o zaman uzaklar da yakın olur. 

Futbolda şans faktörü

Malum ROMA bir günde kurulmadı, gönlümüze göre olsun.

Florya’da bir yaz daha bitti

Ekim ayının beşi, İstanbul’da yazdan kalma bir gündü. Cıvalı termometreler 30 santigrat derece ile flört halindeyken transfer sezonunun kapanmasıyla Florya’da bugün resmen yaz mevsimi sona erdi. Biz yazın bittiğini takvimden değil dün Kasımpaşa’da aniden bastıran doludan zaten anlamıştık. Ne olduğunu özetlemeye çalışalım.

Menajerlerin viral marketing sahası olarak kullandığı medya aracılığıyla beklentileri sürekli yükseltilen, tutarsız ve sonuçsuz beyanlar üzerine haklı olarak öfkelenen, öfkeyi yatıştırmak umuduyla her fırsatta şımartılıp tatmin duygusunu yitiren ve nihayetinde transfer şampiyonu olmayı Ziraat Türkiye Kupası’ndan bile değerli bulduğuna inandığım doyumsuz transfer oburları bu mevsim umduklarını bulamadılar. Yalnız haklı oldukları bir taraf var, performans beklentisi açısından gidenler / gelenler terazisi bu yaz epey şaştı. Takımın özellikle orta sahadaki eksikleri ve canlandırılamayan hücum hattı muhtemelen sezon boyu baş ağrıtacak.

Transfer sezonunun başında tespit, öngörü ve önerilerimizi de kaleme almıştık her zamanki gibi gösterdiğimiz yol tercih edilemedi http://ilkercanalp.com/2020/07/28/futbol-basit-bir-oyundur-zor-olan-planlama/

Peki Galatasaray Sportif A.Ş. neden ihtiyacı olan transferleri yapamadı? İlk akla gelen cevap gayet sarih, futbol şirketimizin yeterli mali kaynağı yok. Neden yok? … çünkü Galatasaray kaynakları hiç bitmeyecekmiş zannedilerek yıllar yılı yağmalanmış bir kulüptür. Plansız senelerin, hesapsız işlerin, arkası getirilemeyen eylemlerin, sonuçsuz projelerin kulübüdür. 

Bilinmeyen hedefe gözü kapalı nişan alırmış gibi yapan sahte okçuların hamaset yarışmasından…

Yakın geçmişe gidelim, milyonların sevgilisi Ünal Aysal başkanımız har vurup harman savururken kulübün dönüm noktası olabilecek yılları bize Neverland’i anlatarak geçirdi. 2013-2014 mali döneminde 70,4 milyon € dönem zararına ulaşınca görevi bıraktı. UEFA’nın gazabını yeni gelen Dursun başkanımız tüm halisane çabasına rağmen göğüsleyemedi, uluslararası müsabakalardan men edildik. Sonra Dursun başkanımız da peş peşe hatalı iş ve eylemlerle zarar üreten bilanço modasına uydu, UEFA yeniden bizi görüşme odasına çağırdı.  Mustafa Cengiz başkanımız ve ekibi imkansız gibi görüneni başardı, men cezası almadık. Onun yerine Mondros mütarekesini andıran dört yıllık bir settlement agreement ile yurda döndük. Demem o ki ikinci gerekçe Made in Switzerland: “satmadan alamıyoruz”

Fatih Terim hocamız parasını verdikten sonra alınamayacak oyuncu olmadığını ama satmada başarısız olduğumuzu def’aten ifade etti.  Mesela bu yaz Brezilyalı stoper Maicon’u 1,43 milyon € bedelle Al-Nassr kulübüne sattık. Daha önce aynı oyuncu karşılığı 1,7 milyon € kiralama geliri de elde etmiştik.  Kulübümüze girişi 8 milyon € olduğuna göre 4,87 milyon Euro zarardayız.  Neredeyse gül cemalini unuttuğumuz tek bir oyuncudan ettiğimiz zarar, Sportif A.Ş.’nin dillere pelesenk olan bir yıllık kârından fazla!  Şimdi sorsak yönetimimiz “Maicon’u biz almadık, geldiğimizde kadrodaydı” der. Haklıdırlar, Maicon bir önceki dönemde alındı ama kurumlarda devamlılık esastır. Sizin aldığınız Falcao, Diagne, Babel de sizden sonrakilere kalacak.  Benim deyimimle Galatasaray’da tersine çalışan saadet zinciri var, her gelen yönetim bir önceki dönemin günahlarını sırtına vurarak yürüyor Golgota yokuşunu..  Hadi bir de iyi tarafından bakalım, moraller düzelsin.  Beli dönmeyen Maicon yılda 2,2 milyon Euro maaş alırdı, tıpkı selefi Aurélien Chedjou gibi… Transferin gözdesi Marcao 850 bin Euro’ya oynuyor aslanlar gibi!

Maicon Pereira Roque

Bu yaz mevsimine dönersek alınanlara “hoş geldin” diyoruz, alınamayanlarla zaten işimiz olmaz ama Z raporu şöyle:

Babel’den kurtulamadık / Belhanda’yı satamadık / Falcao kontratından çıkamadık / Feghouli için karar veremedik / Diagne için uygun çözümü bulamadık / Çocuklarına parçalı formayla top oynadığını göstersin diye gelen ve vergi yüküyle yıllık maliyeti 6,66 milyon TL olan eski futbolcu ilk 11’de 66 numaralı formasıyla şans bulmakta. Orta saha rotasyonu eksik, rakibin dengesini bozacak hızlı kanat oyuncusu yok, iki stoperden biri sakatlanırsa çare Ryan Donk ?

Görüldüğü üzere bu yaz pek iyi geçmemiş, realist olmayan kontratlara ek olarak satabilme becerimiz de eksik.  Şimdiden adres yine Ocak ayı gösteriliyor, bu filmi o kadar çok izledik ki artık tat vermiyor.
Kaynak yok dedik, pandemi koşulları sürerken yarın da olmayacağını biliyoruz. Bir de aleyhimize gelişen şartlar söz konusu, örneğin elde etmeyi umduğumuz performans ve sportif gelir karşılığının üzerinde sözleşme bedelleri söz konusu olan meşhur dört silahşörleri ele alalım: Babel – Belhanda – Falcao – Feghouli KAP bildirimlerine göre bu dörtlünün vergisiz, primsiz, masrafsız, net, çıplak, sabit maaş maliyeti yılda  15,4 milyon Euro! Geçen yaz transferi sonu € kuru 6,38 TL idi, bugün 9,10 TL sularında gezindi.  Sadece saydığım dört oyuncunun kontratlarından kaynaklanan kur farkı bir yılda 42 milyon TL! Üç ay sonra döviz kurları ne olur, Mayıs 2021’de nereye varır, Allah bilir. Nakit akışımız zaten sıkıntılı, yapılandırma anlaşması sayesinde döviz cinsinden finansal borçları TL’ye çevirmiş olsak bile Euro üzerinden imzalanmış futbolcu sözleşmeleri nedeniyle sezon içinde takıma maaş ödeyemeyecek duruma gelme riski inkar edilemez.

TL karşısında şaha kalkan yabancı para birimi!

Bonservisle yatıp kiralama bedeliyle kalkılan, “Florya evimiz D’Avila babamız” diye menajerlerden hayırlı haberler beklenen dönemde çok da talihsiz bir gerçekle yüzleştik. Profesyonel futbol takımımız İskoçya’da aldığı mağlubiyetle UEFA Avrupa Ligi’ne ön elemede veda etti. Son üç yılda aldığımız başarısız sonuçlardan sonra bence Ibrox Stadium bir kırılma noktasıydı. 

Avrupa’nın en güçlü 20 kulübüyle aramızdaki mesafe her alanda açılırken, uluslararası rekabette son virajı döndük ve duvara çarptık. Oyunun dinamiklerinin nasıl dönüştüğünü, futbolun en ileri ülkelerindeki futbol yönetim mantalitesini tahlil edemediğimiz için zihnen küme düşmüş vaziyetteyiz.  Uzun yıllardır süregelen başarıyı üretme yerine borç harç satın alma hevesi, plansızlık, popülizm derken sürekli vasata teslim olduğumuzdan Türk olmayan takımları yenme hedefinden “fikren” uzaklaştık. Türkiye pek yakında UEFA sıralamasında 13.sıraya inecek ve Champions League / düşler sahnesi yolu bizim için kapanacak (veya çok zorlaşacak)  Avrupa’nın en büyük futbol markası Real Madrid ya da Arap sermayesinin yıldızlar karması PSG karşısında alınan farklı mağlubiyetler değil sorun.. Dengimiz dediğimiz Avrupa kulüplerine diş geçiremez olduk, bizden daha düşük bütçeli takımlara eleniyoruz. Tek sorun para değil, hiçbir zaman değildi ve bir umuda tutunmak istediğimiz dönemde Galatasaray bayrağını Avrupa’da en çok dalgalandırmış Fatih Terim 1-0 kaybedilen Kasımpaşa maçından sonraki basın toplantısında “Yorgunluğun altından kalkamadık. Bu çok açık. Demek ki perşembe pazar maçlarına devam etsek işimiz daha zordu. Haftada bire düştüğü için kupaya kadar maçı baştan sonra, dinamizm içerisinde oynayan bir takım olabiliriz” deyiverdi. 

Fatih TERİM

Bu yorgunluk neden bizi vuruyordu, takım neden gamsızlarla doluydu, neden en yeni transferimiz deli danalar gibi koşturup rakiple boğuşurken sözde yıldızlarımız kaçak güreşiyordu.  Onu anlatmadı Fatih hoca ama elenmemizin isabet olduğuna getirdi lafı? Kinaye de olsa, şaka da olsa, bir anlık öfke de olsa Galatasaray profesyonel futbol takımının teknik direktörü bunları söyleyemez, Avrupa FATİH’i hiç söylemez.  En az takım kadar yorgun Fatih hoca, Covid-19 sonrası yorgunluğu diyenler çıkabilir ama bana öyle geliyor ki her topu göğsünde yumuşatmaktan daralmış, hayal kırıklıkları biriktirmiş, içinde tutamıyor artık.. Belli ki yıpranmış ve kırgın ama ona çok ihtiyacımız var çünkü kulüpte başka lider profili yok.  Ona ihtiyacımız var ve saha kenarında aslanlar gibi dik durmalı, yalnızca sahaya odaklanıp takımının üzerinden bir an bile elini çekmemeli, maç bitmeden beş dakika önce soyunma odasına gitmemeli.. Dünkü maç uzatmalarda atılan golle 1-1 bitse “son anda skor bularak bir puanı kurtardık ama ben golü göremedim, koridordayım” demek zorunda kalabilirdi, sanırım öyle bir durumda kalmak istemezdi ve bunu bir daha düşünmesini rica ederim.

Peki gayrimemnun kalabalıkların şikayet etmeye hakkı var mı? YOK kardeşim, yok! Montpellier sonrası hiçbir kulüpte kalıcı olamayıp elden ele gezen sorumsuz Belhanda’ya acayip bir kontrat verilirken sormadın, hayatında daha önce bonservis ödenerek kulüp değiştirmemiş Feghouli’ye bir senelik görev süresi kalmış yönetim tarafından 5 yıllık kontrat verildiğinde sorun etmedin, kiralık Emre Mor için 1.325.000 Euro çöpe atılırken onun yeniden wonderkid olacağına inanıyordun, Turgay Ciner’in Çin’den bedava getirdiği Diagne için ara transferin son günü 13,5 milyon Euro bonservis ödenirken memnundun, şarkılardan fal tuttun EL TIGRE için kaç kere ama Falcao transferinden birkaç ay sonra borsada hisse satmak zorunda kalan futbol şirketinin içine yuvarlandığı çukuru düşünmedin.

Doymadın, hep daha fazlasını istedin. Şimdi önümüzdeki yıllar FEDA mı olur ÇİLE mi olur yine düşünmüyorsun, keşke biraz düşünsen çünkü yönetenler sen uzun vadeli düşünmediğin için seni çarçabuk mutlu etmek için çırpınmaktan başka çözüm bulamıyorlar veya işlerine öyle geliyor. “Bana ne kardeşim, bana mı sordular alırken – satarken” der misin, peki sen de haklısın ama netice değişmeyecek yalnızca öfken ve mutsuzluğun katmerlenecek.   Popülizm ve futbolun günahlarından ilk kez de bahsetmiyoruz hatta: http://ilkercanalp.com/2019/02/01/populizm-sarmali-ve-futbolun-gunahlari/

Biraz da yetki ve sorumluluk makamında olanlar düşünse” dersen seninle beraberim ama onlar heyecandan, panikten ya da bizim bilemediğimiz gündemlerin peşinde enerji sarf etmekten hakikat ile aralarına epey mesafe koymuş gibiler. Futbol şirketimizin en deneyimli ismi ve kulübümüzün ikinci başkanı Şubat 2020 Divan Kurulu toplantısında kürsüde: “gelecekte pahalı transferler olmayacaktır, genç kardeşlerimize yöneliyoruz” dedi.  Futbol tarihimizin muhtemelen en pahalı ve en histerik transferinden altı ay sonra dile getirildi bu cümle. Üç yıllık kapı gibi kontrat değil de, sanki üç aylık kiralık sözleşmesi imzalanmış gibi.. Neydi o meşhur şaşkınlık cümlemiz, “insan bazen hayret ediyor!”

Aslına bakarsanız Galatasaray’ın sorunu ne yıldız transferi, ne kiralık oyuncu kaprisi, ne defansif orta saha, ne 10 numara…  Galatasaray’a şahısların hevesinden veya yetersizliğinden ârî parametrik bir yönetim modeli gerekiyor, köklü bir değişim şart.  Yönetenlerin kafasına göre iş yapamadığı hatta konuşamadığı, yürütme erkinin kurallarla sınırlandığı, planlı bir dönüşüm rotasıdır bahsettiğim.  Bunun gerçek olabilmesi için de evvela iyi niyete dayalı açık müzakere olmadığından birbirine düşmüş görüntüsü veren kulüp üyelerinin SPOR kulübüne yaraşır hakiki konuları olgunca tartışabilmesi gerekiyor. Bugün kulübümüzde ekonomik darboğazdan evvel adı tam konmamış sosyolojik bir kriz var.  Sessiz çoğunluğun varlığı yokluğu belli değil, gürültücü kalabalık çok konuşuyor ama ne istedikleri belli değil, herkes kendince bir köşede pozisyon alma ve orada siper kazma derdinde.. Böyle olmaz, camia kavramının etimolojisine de ters, geleneğine de yabancı bu bencillik, düşüncesizlik ve şımarıklık. 

Kulübümüzdeki dönüşüm zarureti ve bunun kilometre taşları belki bir yazı dizisi olur ama bu kulüp eskiden başardıklarını hatırlayarak halen adım atabilir.  Cebimizdeki reçete 21. yüzyıla yabancı değil hatta bu kulübün kurucu iradesi bugün Türkiye’nin bir asır önünde belki de!  Tekrarlayalım, 2020-21 sezonunu şampiyon da tamamlayabiliriz, beşinci de olabiliriz ama konumuz asla bir yıla sığan saha neticeleri değildir.

Bizim için dünyanın en güzel yeri karlar altındayken…

“Florya’da yaz bitti” diye başladık ve görünen o ki kış sert geçecek, uzun sürecek ve bu kış Galatasaray değişecek.  Umarım sorunun kişilerde değil, derinde / temelde / modelde olduğunu anlayanlar ve somut bir planı olanlar değişimde rol alsınlar.

Futbol üzerinden bir kulübün yakın geleceğini planlamak

Profesyonel futbolda 2019-2020 sezonu sona erdi. Mayıslarda kupa hasadı yapmaya alışık sarı-kırmızılılar, bu temmuz ayında beklediklerini bulamadılar.

Galatasaray  kurduğu kağıt üzerinde pırıltılı kadroya rağmen ligi altıncı sırada tamamladı. Bu başarısızlığın adil oyunun ilkeleri ile uyuşmayan ve kulübümüz dışında oluşmuş sebepleri de var. Hiç saklamadan, göstere göstere belli ettiler ki “üç yıl üst üste şampiyon GALATASARAY” istenmedi. Hakemlerin “hata” ile geçiştirilemeyecek kararları ile ters yüz olduk. Dünyayı alt üst eden salgın sonrası yeniden başlayan ligde Muslera ve Andone sakatlıkları, gol umudu superstar Falcao’nun çölde seraba dönüşmesi, kart cezaları, takımın lige verilen zorunlu arada hiç çalışmamış gibi sahada yetersiz performans vermesi, Sayın Mustafa Cengiz’in yaşadığı bir dizi sağlık sorunu nedeniyle yönetimin dağılması ya da dışarıya dağınık görüntü vermesi de eklenince hani neredeyse Mart ayında %100 garanti gördüğümüz Şampiyonlar Ligi bileti yandı.  Bu vesileyle sayın başkana bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletelim, en kısa zamanda mücadele ettiği menhus hastalığı yenmesini diliyoruz.

Her sezonu zirvede tamamlama beklentisi futbolun ruhuna aykırı olsa da, Galatasaray bir kez daha ligi zirvede bitirmeliydi çünkü UEFA Şampiyonlar Ligi gelirine ihtiyacımız var.  Son yıllarda UEFA CL müsabakalarında başarılı olamıyoruz, gruptan çıkmak şöyle dursun çok az puan topluyoruz, ağır yenilgiler de alıyoruz ama 35-40 milyon Euro gelir garantisi hem kâr-zarar hesaplarına hem de kadro maliyetindeki döviz riskine karşı altın anahtar gibiydi. Şimdi denizler ortasında yelkensiz kalma riskini almış durumdayız.

Madem hayat devam ediyor, 2020-21 sezonunu doğru planlamak şart! http://ilkercanalp.com/2017/05/17/galatasaray-model-quick-checklist-for-football-management/ (Üç yıl önce kaleme alındığı halde henüz geçerliliğini yitirmemiş bir futbol yazısı)

Bu planı yaparken de gelenekselleşmiş yönetim zaaflarını, popülizm sancılarını, rating kaygılarını, herkesin gönlünü hoş etme heveslerini bir kenara bırakmak durumundayız. Gayet köşeli, tavizsiz ve bir ustura kadar net ve keskin olmaktır futbolda hiç denenmemiş yönetim modeli! Bu bir tercih de değil üstelik, satranç masasında fazla hamle şansı kalmadı. Aynı oyun anlayışıyla mat olacağımız ve masadan kalkmak zorunda kalacağımız bir sır değil..

Tümdengelim metodunu benimseyip önce takımın maaş bütçesine bakalım. Bugün vergi hariç 55 milyon Euro civarı olan maaş bütçesinin bu yaz maksimum 35 milyon Euro’ya çekilmesi gerekiyor. Bu rakama garanti ücretler, maç başı primleri dahil ancak vergiler hariçtir.  Bu keskin düşüşün mücbir sebepleri şöyle:

  1. Başarıya endeksli Euro bazında gelirden mahrum kalınması
  2. UEFA FFP çerçevesinde yapılan settlement agreement gereği önümüzdeki sezon 1 Euro bile zarar etme lüksü olmaması
  3. Kamu bankalarıyla yapılan kaçınılmaz kredi yapılandırma anlaşmasının dönemsel faiz yükünün ödenme mecburiyeti
  4. Coronavirus nedeniyle spor sektöründeki mali kayıplar, ülke genelinde istihdamda daralma, bireysel satın alma gücünün azalışı ve alternatif gelir modellerinin zora girmesi

UEFA’nın kulüplerin mali performanslarını izlerken kontrol parametrelerinden biri takım bütçesi / toplam gelir rasyosu ve burada kulüplerin %70’i geçmemesi isteniyor (UEFA Club Licensing and Financial Fair Play Regulations-Article 62

Finansal denge konusunda örnek durumdaki Bundesliga kulüplerinde bu oran %50 – %55 aralığında.. Bizim Almanları da geçip, olağanüstü bir dirayetle %40-45 aralığını hedef almamız gerek. Bilançoları sportif başarı beklentisinden arındırılmış şekilde sürekli kâr eder durumda tutmak yegane hedeftir. Alman ya da İngiliz kulüplerinde olmayan “yıllık gelire oranla büyük borç yükünü” çevirebilmenin görünür gelecekte başka çaresi yoktur. Yazımızın konusu olmadığı için taşınmazların değerlendirilmesine, sermaye artışına, negatif öz kaynak açmazındaki şirketlerin alması elzem diğer tedbirlere burada değinilmeyecektir.

Takım bütçesini düşürürken sportif başarı hedefinden vazgeçilemeyeceğine göre birkaç topu aynı anda düşürmeden çeviren jonglör gibi becerikli olmak da şart.  Üstelik bu beceriyi önce Sportif A.Ş. yönetim kurulu sonra da Fatih TERİM hocamızın birlikte sergilemesi gerekiyor.

İlk adım mevcut kadroda yolların ayrılacağı oyuncular sayesinde maaş bütçesinde açılacak yeri hesaplamaktır.  Geride bıraktığımız sezon başlangıcını kerteriz alarak 31 Mayıs 2020’de sözleşmesi biten oyuncularımızı sıralayalım: Selçuk İNAN, Ryan DONK, Yuto NAGATOMO, MARIANO, NZONZI, SERI, Emre MOR, Florin ANDONE, Henry ONYEKURU ve LEMINA

Kiralık oyuncular Nzonzi ve Emre Mor ile yollar çok önce ayrıldı. Kaptan Selçuk İnan futbolu bıraktı. Mariano ve Nagatomo duygusal biçimde veda ettiler.  Kiralık Onyekuru’yu Monaco ligimiz tamamlanmadan çağırdı, gözü arkada, gönlü Florya’da kalsa da gitmek zorunda kaldı. Kiralık Andone iki ağır sakatlık sonucu bizde kalmaz. kiralık Lemina veda etti, kiralık Jean Michael Seri ile de devam edilmeyebilir. Kısıtlı gelir ve UEFA sınırlamaları nedeniyle takımımızın bol kiracılı eski bir apartmanı andırdığını bir kez daha vurgulayalım.

Görünen o ki yalnızca Ryan DONK ile kontrat uzatacağız. Bu durumda orta sahamız yok olmuştur, acil olarak bek ihtiyacımız vardır.  Öte yandan DONK hariç bu 9 ismin ayrılmasıyla maaş bütçesinde 16 milyon Euro’yu aşan bir boşluk oluşmuştur. Doğru planlamayla bu durum bir fırsat penceresi olarak görülebilir.

İkinci adım eksilen oyuncuların ikamesi için transfer bütçesi yaratmak çünkü UEFA FFP settlement agreement gereği elde ettiğimiz bonservis geliri kadar oyuncu satın alabiliriz. Burada satılabilecek çok az oyuncumuz olduğunu görüyoruz yani kiralık oyuncuların fazla olduğu ve biraz da yaşlı kadronun maaş yüküyle denk olmayan düşük bir global piyasa değerlemesi söz konusu.  Mutlaka satılması gereken birinci isim sporculuk karakteri gelişmemiş “problem çocuk” Younes Belhanda. En başta alınması doğru bir seçim değildi, Faslının kontratı da bir acayip, umarım bu yaz kendisiyle vedalaşmayı başaracağız.  Savunmanın merkezindeki Marcao-Luyindama ikilisine talip çıkması mümkün ancak bu ikiliyi bozarsak bir de sağlam stoper bulmak gerekecektir.  Global piyasasi olabilecek bir de Feghouli var.  Cezayirli Soso formda olup sahaya aklını verdiğinde pek çok kritik maçın kader oyuncusu olabiliyor ama 3.850.000 Euro net maaşıyla 35 milyon € toplam bütçeli takım idealinin de dışında kalmakta.

Yere düşürmeden çevirmek zorunda olduğumuz üçüncü top TFF’nin “yerli ve milli” icadı yabancı futbolcu sınırlaması.  TFF önümüzdeki sezon 14 yabancı ile sözleşme yapmayı serbest bırakıyor ama sahada en fazla 8 yabancı olabileceğini de dayatıyor.  2021-2022 sezonunda 12 yabancı (yedisi sahada), 2022-2023 sezonunda 10 yabancı (altısı sahada) diye de sınırlama sıkılaştırılmış.  (Not: Bu yazının kaleme alınmasından bir gün sonra TFF yabancı sınırlamasının uygulamasını bir sezon erteleyerek 2021-2022’ye bıraktı. Mevcut uygulama bir yıl daha geçerli olacak)

Dördüncü parametre takımın dinamizmini ve piyasa elastikiyetini artırmak için takımın yaş ortalamasının düşürülmesi, sahada veteranlar karması görüntüsü kimseyi memnun etmez.  Bu sezon başında Galatasaray’ın 11 yabancılı ideal 11’nin yaş ortalaması 31’e yaklaşıyordu!  Oysa diri, mücadeleci, topa sert, birbirine bağlı ve hedef odaklı bir takım lazım bize ve bu lige… Bir zamanlar “ne pahasına olursa olsun” diyerek bir araya getirilen yıldızlar karması kadroları artık finanse edemeyiz, performansı şöhretinin çok gerisinde eski tüfeklere ve papazlara zaten tahammül edemeyiz. Bu sezon 18 kişilik dar rotasyona mülkiyeti kulübümüzde olmak kaydıyla 23 yaş ve altı iki oyuncuyu da mutlaka monte etmeliyiz.

Beşinci yakar top futbola bağlı gelirlerimizin kaynak para birimi Türk Lirasının sürekli değer kaybetmesi ve yürürlükteki güncel düzenlemeye göre yeni transferlere gelen %40 vergi yükü.  Yeni alınacak 1 milyon Euro net maaşlı bir oyuncunun kulübe brüt maliyeti, %20 stopaj + %20 gelir vergisi üzerinden 1,66 milyon Euro’ya yükseliyor.  Türkiye’de oyuncular gelir vergisi ödemediği için %20’yi futbolcuya yansıtmak da kısa vadede mümkün görünmemekte.  Üstelik devlet de tam ve zamanında ödenen stopajın amatör branşlarda kullanılmak üzere kulüplere iadesi uygulamasını sona erdirdi.  Kazancın dibe vurduğu sezonda yeni vergi uygulaması büyük bir kambur olmaya namzet.

Yukarıdaki maliyet planlamasında biten sezona Florya’da  başlamış ama Galatasaray’dan ayrılan dokuz oyuncu için 16 milyon Euro’yu aşan bir maaş bütçesi açığa çıkmıştı.  Kaçınılmaz olarak pek çok yeni oyuncu alarak yepyeni bir takım omurgası oluşturacaksak ve toplam maaş bütçesini 35 milyon € olarak hedefliyorsak kadronun en pahalı oyuncularına da kement atmak durumdayız.

Bonservis geliri de elde edeceğimiz düşünüldüğünde muhakkak satmamız gereken Younès Belhanda yeni kulübüyle imza attığında maaş bütçemizden 3,35 milyon Euro daha düşeriz. Ajax’a kiralık gönderdiğimiz ama geri dönecek 1986 doğumlu Ryan Babel’i başka bir kulübe gönderebilirsek 2,5 milyon Euro daha tasarruf etme ihtimali doğabilir.  Mevcut kadromuzda Sofiane Feghouli yıllık net 3,85 milyon Euro ile en yüksek ikinci maaşa sahip ama iyi bir bonservis geliri elde edilemeyecekse risk alıp Soso’yu kadroda tutmak da ihtimaller arasında. Belhanda’yı satmak kadar büyük bir önceliğimiz de, mutlu olacağı bir ligde talibini bulup (muhtemelen USA-MLS) sansasyonel Radamel FALCAO kontratından çıkmaktır.

Falcao – Belhanda – Feghouli

Sanal alemde histeri krizleri yaratan, futbolla ilgili olmayan sahte celebrity figürlerin bile diline doladığı, taraftarın yolunu gözlediği, binlerce insan tarafından havalimanında karşılanan, stadyumda özel imza töreniyle lanse edilen büyük yıldız EL TIGRE maalesef sahada bekleneni veremedi. “Şampiyonlar Liginde iki maç kazandırsa maaşını çıkarır” diyenler hatırlar mı bilmem ama kendisine çok umut bağlanan altı maçın üçünü kaçırdı. Oynayabildiği üç maçta kaleye isabetli şut dahi atmaya muvaffak olamadı.  Trabzonspor ve Başakşehir ile oynanan dört maçın hiçbirinde sahada değildi. Aşil tendon / diz / baldır derken 45 dakikadan fazla süre alabildiği lig maçlarının sayısı 13! Sözün özü, Falcao kendisinden büyük beklentisi olmayanları haklı çıkardı ve “Futbolda Popülizmin İflası” nın sembol isimlerinden birine dönüştü. 

http://ilkercanalp.com/2019/09/04/en-uzun-transfer-mevsimi-el-tigre/  (İstanbul’a ilk geldiğinde Falcao ve Galatasaray hakkında bir futbol yazısı)

2 Eylül 2019 tarihli KAP bildirimine göre FALCAO Galatasaray’dan yıllık net 5 milyon Euro maaş alıyor.  KAP bildiriminde başka detay yok ve sezonluk maliyetinin 6,5 ila 8 milyon Euro arası olduğuna dair pek çok spekülasyon çıkmasına rağmen kulüp detayları açıklamadı.  Radamel FALCAO’nun parçalı forma giyeceği resmen açıklandığında (02/09/2019) 1 Euro = 6,38 TL idi. Bu yazının kaleme alındığı 28 Temmuz 2020’de 1 Euro 8,20 TL’ye kadar yükseldi. İmza tarihinden bugüne dek Falcao’nun çıplak, net, vergisiz maaşındaki yalnızca kur farkı 9.100.000 TL ediyor! Daha dün imzaladığımız Sixty & Magdeburger sponsorluk anlaşmasının neredeyse 1/3’ü tek kontratın 11 aylık kur farkına gitmiş vaziyette! UEFA CL gelirinin olmadığı, yayıncı kuruluşun taahhütlerinden yan çizerek sürekli kesintiye gittiği, yeni sezon için kombine satılması mümkün görünmeyen, yüz binlerce insanın işsiz kaldığı ve herkesin alım gücünün düştüğü dönemde FALCAO bu maliyet yüküyle bizimle kalamaz. Kemer sıkıp takım bütçesini küçültmek durumunda olan Galatasaray’da böyle pahalı bir futbolcunun yer alması gerçekçi değil…  Bu yıl ligde attığı 10 gol ve kupada Tuzlaspor’a attığı gol karşılığında bu seviyede ücret ödeyemeyiz, “Seneye 25-30 gol atar belki” diye adak adayacak halimiz de yok.

Sonuçta Belhanda+Babel+Falcao üçlüsüyle yollar ayrılırsa minimum 11 milyon Euro daha bütçede rahatlama mümkün olur.  Sofiane Feghouli ise elde edilmesi muhtemel bonservis bedeline göre ayrıca değerlendirilmelidir ancak salt garanti maaş olarak düşünürsek yeni maliyet platosunda sırıtan bir kalem olarak durmaktadır.

Sahada sekiz yabancı sınırı, ilk 11’de üç pozisyonun T.C. pasaportlu futbolcular tarafından doldurulacağı anlamına geliyor.  Karmaşayı azaltmak için üç pozisyon seçip, yedeklerini de Türk oyunculardan seçenler sezon içinde rahat ederler. Örneğin stoper, sol bek, ve sağ açığı Türk olan bir kulüp, yedeklerini de Türk olarak takımına katmayı başarırsa ceza ve sakatlık durumlarında daha az panik yaşayabilir. Ya da birkaç farklı pozisyonda oynayabilecek, çok yönlü (versatile) Türk oyuncu bulmak gerekir ki, o daha zor görünmekte. 

Sahada yalnız 8 yabancı yer alabileceğine göre, 14 yabancı ile sözleşme imzalayarak altı ismi tribüne oturtmak israfa girer. 2020-21 sezonunda Galatasaray’ın kadrosunda 10 en fazla 11 sözleşmeli yabancı bulundurması makul olacaktır. Güzel oyunun ruhuna aykırı bu saçma sınırlama ve kuralların kaldırılması için de kulüp tüm imkanlarıyla kulis yapmalı ve kamuoyu yaratmalıdır.  Elbette vergi cenneti tropik adaların vatandaşlık dağıtması misali, 250.000 Euro bedelli taşınmaz tapusu eşliğinde resmi makamlara başvurup T.C. pasaportu alacak yabancıları oynatma imkanı da zorlanabilir!!

Mevcut yabancı oyuncu kontratlarına bakacak olursak MUSLERA-DONK-LINNES-MARCAO-LUYINDAMA-SEKIDIKA-SARACCHI-FEGHOULI ile Florya’dan uzaktaki DIAGNE? ve RYAN BABEL? On yabancı oyuncumuz kaldıysa, kontenjana göre dört oyuncu almak teorik olarak mümkün. Anlamsız israfı önlemek adına, yukarıda tarif edildiği gibi en fazla bir yeni yabancı oyuncuyla daha sözleşme yapılması önerilir ama yerli piyasası ve takım formasyonu açısından bu imkansız görünüyor.  Galatasaray seviyesinden epey uzak olan Sekidika’nın kiralanması durumda rakam iki, sahadan ziyade sosyal medyada etkili Pinky Pie Babel’den kurtulmayı başarırsak yeni yabancı transfer sayısı üç olur.  Burada kritik isim Mbaye DIAGNE.. Disiplin anlayışı ve profesyonel yaklaşımı sporcu olmaya uygun değilken, bu arızalı karakteri başka kulübe satabilir miyiz yoksa Fatih TERİM’den psikiyatri uzmanı gibi Senegalliyi yola getirmesini mi bekleyeceğiz? DIAGNE için Kasımpaşa’ya 13,5 milyon Euro tutarında bir bonservis ödemiştik, yatırım verimliliği adına da bu karar kritik.  Hatırlamamak olmaz, Kasımpaşa oyuncuyu Çin’den bedavaya almıştı! Diagne’den bağımsız yaratılacak transfer bütçesi yetmezse yine kaçınılmaz olarak bonservisi elinde olan ya da kiralık oyuncular ön planda olacaktır.

Mbaye Diagne

Ne yazık ki profesyonel futbol takımımızda Türk oyuncular açısından daha sıkıntılı durumdayız. Şu anda ilk 11’de yer alacak ya da ilk 11’i zorlayacak görünürde 5 oyuncumuz var. Emre AKBABA, Ömer BAYRAM, Adem BÜYÜK, Taylan ANTALYALI ve Sivasspor’dan yeni transfer Emre KILINÇ… Şener Özbayraklı, Jimmy Durmaz, Ahmet Çalık kadroda ritmi tutturamadılar ve muhtemelen bu isimlerle yollar ayrılabilir. Kayserispor’a kiralık giden Emre Taşdemir’in son durumunu bilemiyoruz.  Florya’da yetişen Emin BAYRAM, Atalay BABACAN, Yunus AKGÜN gibi isimler ise “birer umut” olmayı halen sürdürüyorlar.  Dolayısıyla 4-5 de Türk oyuncu transfer etmek gerekecek.  Bu Türk oyuncular için birkaç “ön şart” belirlersek seçenekler işin başında netleşir, başımız daha az ağrır kanaatindeyim

  1. Tercihen 30 yaş üstü oyuncularla ilgilenilmemelidir
  2. 2018-19 ve 2019-20 sezonlarındaki performans sürekliliği olan oyunculara öncelik verilmelidir
  3. Maç istatistikleri, sakatlık ve ceza durumu gibi detaylar ortada olsa da oyuncunun son durumu, alışkanlıkları, sporcu karakteri ve psikolojik direnç düzeyi farklı kaynaklardan özenle soruşturulmalıdır
  4. Aktif spordan kopmuş, bireysel fitness yapan, bir zamanlar kariyeri parlak eski oyuncular için rehabilitasyon merkezi olamayız
  5. Galatasaray’da daha önce forma giymiş ve ayrılmış oyuncuların kulübümüz hakkındaki his ve düşüncelerini iyi tartmalıyız.  Bizden nahoş şeklinde ayrılmış, Florya’yı kürkçü dükkanı olarak gören isimler bu yaz oluşacak yeni kadronun da havasını bozmaya yetecektir
  6. Futbol ailesinin ya da magazin dünyasının enfekte figürleriyle içli dışlı olan, düzensiz hayat / agresyon / kriminal vaka gibi pürüzleri olanlardan itinayla uzak durmalıyız
  7. Galatasaray’ı kariyer fırsatı ya da Avrupa’nın beş büyük ligi için basamak görecek futbolcular aramalıyız. Bizi emeklilik öncesi son durak ya da aile düzenini bozmamak adına İstanbul’da yeni adres olarak görenlerden hayır gelmez
  8. Türk oyuncularla TL kontrat yapacağız, beğenmeyene kariyerinde başarılar dileyip masadan kalkacağız.

Takım kimyası ve total performans anlamında en büyük güvencemiz yine Fatih TERİM… 2020-21 sezonu için en büyük dayanağımız da Fatih TERİM…  Yalnızca kazandığı başarılar, kaldırdığı kupalar ve bize kattıkları değil konu… Hocamız 1 Kasım 2019’da maç sonu basın toplantısında şunu söylemişti:

“Transfer yaparken oyuncuların geçmişine harcama yapıyoruz halbuki geleceğine harcama yapmamız gerekir”

İşte bu cümle yaz mevsiminin parolası olmalı. Elbette bu cümlenin şöhretli yabancı futbolculara yönelik sarf edildiğini düşünmek mümkün ama hocanın futbolcuyu pasaportuna göre değil karakterine / yeteneğine / aidiyetine göre tasnif ettiğinin de şahidiyiz.   Bu cümlenin TFF’nin yabancı sınırı saçmalığından önce dile getirildiği ve yerli piyasasındaki darboğaz nedeniyle artık geçerli olmayabileceği öne sürülebilir ama TFF’nin oyunun ruhuna aykırı kararı asla sürpriz olmasa gerek?  Futbolun her zerresine nüfuz etmiş merkez siyasetin bıkkınlık veren “yerli ve milli söylemi” varken, ta şike döneminde “gerekirse hep birlikte birkaç yıl Avrupa’ya gitmeyiverelim” çıkışları yok muydu? R.Tayyip Erdoğan stadyumlardaki ARENA isminin Türkçe olmamasından bahisle değiştirilmesini isterken daha resmi bildirim gelmeden tesislerinin adını değiştirmek için yarışan kulüpleri unuttuk mu?  Galatasaray sahaya 11 yabancıyla çıktığında “İstiklal marşını söyleyecek adam yok” diyen saray şeytanlarını hatırlıyor olmalıyız.  “Yurt dışına döviz gidiyor, Milli Takım zora düşüyor, bizim çocuklarımız süre alamıyor” söylemleri bilinirken TFF’nin son kararı kesinlikle sürpriz değildir. Futbol alemini yakından izleyen kimse için şok yaratmaz ya da yapılmış hazır planları çöpe atma mazereti sayılamaz. PLAN dediğiniz, olumlu ve olumsuz senaryolara intibak becerinizi test etme süreçleri değil midir zaten?

Bu yaz mevsiminin parolasını Kasım 2019’da belirleyen hocamız mutlu ve huzurluysa “başarı garantili teknik direktör” olarak meslektaşlarından ayrılır ama işte huzursuzsa, kafası dağınıksa, uğraşmaması gereken işler önüne dosya olarak gidiyorsa sonunda tüm Galatasaraylılar üzülüyor.  Mevcut yönetimin siyasi ömrü üzerine tahmin yürütmek kolay değil lakin görevde kaldıkları süre boyunca Fatih hocaya arzuladığı çalışma koşullarını azami sağlamak durumundalar.  Hoca ile kaderlerini birleştirdiler, bu yoldan dönüş yok!  Hocanın her istediği futbolcuyu alamazlar ama hocanın asla istemediği isimleri de Florya’ya sokmamalılar. 

Fatih TERİM Galatasaraylıları hep uzak ufuklara ve büyük hayallere özendirse de, aslında gayet realist biri. Mealen:  “Hocam bütçe bu, kurallar malum, bizim düşüncelerimiz ve beklentilerimiz şudur, senin Florya mutfağında bu malzemeyle en iyi yemeği yapacağına inanıyoruz. Sen de bize sezona dair talep ve beklentilerini söyle ki lazım olan hazırlığı yapalım, elden gelen tedbirleri alalım” denecek, fazlasına gerek yok. Mutlaka samimi olunmalı, iletişimde aracı kullanmamalı, dedikoduculara kulak asmamalı. Futbolun duayeni Galatasaraylı hocayı bir şekilde “hoş” tutmalı Sportif A.Ş. yöneticileri.  Başka çareleri yok ama bunun farkında olduklarından tam emin değilim?

Rekabet açısından yukarıdaki zorlu koşullar Fenerbahçe ve Beşiktaş için de aynen hatta fazlasıyla geçerli..  Trabzonspor düşük maliyetli kadrosunu muhafaza ettiği ve stoper tandemini istikrarlı hale getirdiği takdirde yeşil sahada daha avantajlı görünse de kör göze parmak yönetim zaafları ve teknik adam sorunu nedeniyle yine tökezleyebilir.  Çöpsüz üzüm tadındaki Başakşehir ise siyasi iktidarın ve kerameti kendinden menkul gelir kaynaklarının sayesinde lig yarışına “pole position” olarak başlar.

Biz ise her koyunun kendi bacağından asılacağı varsayımıyla sezon başında seçeceğimiz doğrulara uygun planlı hareket etmeliyiz. Sanal kalabalıkların asla tatmin olmayacak hırs ve arzularına ya da medya rüzgarına kapılırsak eldeki plandan sapar, bildiğimizi de unuturuz. Ayrıca bazı koyunlar uçurumdan aşağı atlıyor ya da kasabın bıçağını yalıyor diye o çürükler familyasına yakın durmak zorunda da değiliz.

Futbolun aktörleri değişmedikçe önümüzdeki sezon yine “ZORLU” olacak ama Galatasaray’ın olduğu her yerde UMUDA daima yer vardır. Yeter ki yapacağımız plana sadakat ve işler ters giderken temel stratejiden sapmayacak dirayetimiz olsun…

Jupp DERWALL

En uzun transfer mevsimi: EL TIGRE

Futbola dair en sevmediğim dönem olan transfer mevsimi bu yaz hakikaten bıkkınlık verdi. Her yıl hafızayı sıfırlayarak şımaran insanların sayısı artıyor ya da sosyal medya sayesinde daha görünür hale geliyorlar. Transferde çalım atıldığını, Temmuz ayında şampiyon olunduğunu, KAP bildirimiyle kupa alındığını düşünenlere tahammül etmeye çalışan tüm sporseverlere “geçmiş olsun” derken bu histerik dönemin bittiğine memnunum, çok şükür..

Muhtelif sınıflamalara tabi tutmak mümkün olsa da futbolda esasen iki tip transfer olduğu kanaatindeyim. İlkinde uzun süre takip edilerek seçilen oyuncunun potansiyeline ve geleceğine yatırım yapılır. Her seçim doğru olamayacağına göre risklidir ama getirisi de büyüktür. İkinci tip transferlerde ise oyuncunun kariyerine ve geçmişine bakarak yüksek maliyet üstlenilir. Çoğu zaman ortada bir yatırım olmamasına rağmen yine risklidir ancak sağladığı rating yüksektir.

Genelde ülkemizde spor gazetelerinde sürmanşet olacak, TV kanallarında daha fazla yer alacak, kulüp yöneticilerinin bol bol fotoğraf çektirebileceği, endüstriyel seyircinin sosyal medyada rakip kulüplerin taraftarlarına yaratıcı laf sokma denemeleri yapmasına vesile olacak “ikinci tip” transferler tercih ediliyor.  Kabaca son 10 yıla baktığımızda kulüplerin mali açıdan neden batık olduğunu ve yaz aylarında taraftarın hararetini yükselten ikinci tip transferlerin bizi ancak üçüncü sınıf futbol ülkesi yapabildiğini sadece transfere olan yaklaşıma bakarak dahi yorumlamak mümkün. 

UEFA ile yapılan çok sıkı yapılandırma anlaşması ile yıllardır süren kıt kaynaklarla büyük beklentileri yönetme cenderesi arasında sıkışan Galatasaray Sportif A.Ş. yönetimi bu yaz dönemi aslında gayet iyi iş çıkardı. Giden oyuncuların tamamı vadesini doldurmuş isimlerdi (Maliyeti nedeniyle kadroda tutamadığımız Henry Onyekuru gibi isimler hariçtir). Hatta keşke A takımda süre alamayacak birkaç genç oyuncumuzu daha düzenli oynayabilecekleri düzgün kulüplere kiralayabilseydik. Kalanlardan bir tek Selçuk İnan’a verilen 4.000.000 TL garantili bir yıllık kontratı anlamak zor. Kaptanı seviyoruz, geçmişte bize büyük hizmeti oldu ama son üç yıllık performansına bakınca sözleşme uzatımı maliyet / performans dengesi açısından hiç makul değil. Yeni gelenlerden Şener Özbayraklı’nın yabancı sınırlaması ihtimaline karşı tedbiren alındığını, futbol oyun geometrisini tam anlamadığını düşündüğüm Emre Mor’un da zihnen rehabilite edilebileceği umuduyla Florya’ya getirildiğini düşünüyorum.  Diğer oyuncuların hem umulan fayda hem de üstlenilen maliyet açısından sınıfı geçtiğini söyleyebiliriz.  Sahadaki performanslarının da bu başarıyı devam ettirmesini diliyoruz.  Sui misal emsal olmayacağı için, geçmiş yıllardaki transfer faciaları ile karşılaştırmadan emeği geçenlere de teşekkür edelim

Şimdi geldik fantastik bir serüvene dönüşen Radamel Falcao García Zárate transferine…

Her futbol takımı iyi bir santrfora ihtiyaç duyar. Hele ki günümüz futbolunda topun saha içindeki dolaşım hızının artması, oyuncuların yükselen fiziksel kapasitesi sonucu savunma önlemlerinin sıkılaşması sonucu az sayıdaki pozisyonda çerçeveyi bulan becerikli santrfor daha kıymetlidir.  Seyredenler hemen hatırlayacaktır, eskiden single malt whisky kıvamında damıtılmış golcüler vardı. Oyun içinde az görünen ama topu bir şekilde çerçeveye gönderen mahir ve kurnaz tilkiler.  Tanju Çolak, Mario Jardel, Romario, Gary Lineker, Hugo Sánchez gibi örnekler aklıma geliyor. Modern futbol tek vuruş becerisi olan ya da altı pası karıştıran golcülerden daha fazlasını istiyor artık.  Mümkünse savunmanın ileri karakolu gibi hücum pres yapsın, iri kıyım stoperlerle boğuşabilsin, oyun sıkıştığında pas istasyonu olsun, sırtı dönük oynayabilsin, atamıyorsa attırsın vs.  Süper karışık kumpir misali hepsini bir arada yapan santrfora çok çok az rastlanıyor, fiyatları da astronomik olup dudak uçuklatıyor.  José Mourinho yönetimindeki Chelsea performansıyla Didier Drogba bu örneklerden biriydi, biz kariyerinin final performansını parçalı formayla izledik ve sahadaki karizmasıyla dahi iz bırakanlardan olduğunu görmüş olduk.

Chelsea’s Didier Drogba celebrates with the trophy during the Barclays Premier League match between Chelsea and Sunderland at the Stamford Bridge, London on May 24, 2015. Picture: David Klein.

 Mesela bir dönem Hollandalı süper santrfor geleneği vardı.  Marco Van Basten, Ruud Van Nistelrooy, Dennis Bergkamp, Robin Van Persie gibi.  Bunlardan biri ülkemize de geldi, Sabiha Gökçen havalimanında büyük kalabalıkla karşılandı, çok yüksek maaşla tatilini yaptı gitti.   Dolayısıyla ne tür bir şaşaa ile gelindiği değil, geldikten sonra yapılanlar ve hatıralarda yaşayacak güzel anılar önemli.. Benim beğendiğim birkaç santrforla anılar galerisini kapatalım: Rudi Völler, Jean-Pierre Papin, George Weah, Raul, Jari Litmanen, Brezilyalı gerçek Ronaldo, Thierry Hénry, Zlatan Ibrahimovic.  Görüldüğü üzere oynadıkları dönemler, elde ettikleri başarılar, oyun stilleri oldukça farklı

Aktif santrforlar içinde kimi almak istersin deseler, önce fiyatını sorar sonra da para benden çıkmıyorsa Robert Lewandowski derdim 🙂  Gerçi onu da diyemiyorum Bayern München sözleşmesini 2023’e dek uzattı Polonyalı ile..


Hasan Salihamidžić – Robert Lewandowski – Karl Heinz Rummenige

Bu bölümün özel konuğu ise 2012 yılında FIFA Ballon D’or sıralamasında yılın 11’ine giren, dünyanın en iyi üç forvetinden biri olarak aynı kategoride Cristiano Ronaldo + Lionel Messi ile yarışan ve bu konumu %100 hak etmiş Kolombiyalı Radamel FALCAO. 

Radamel Falcao – Lionel Messi

Porto ve Atletico Madrid performanslarıyla dünyanın konuştuğu Falcao’yu benim övmem yersiz olur, sözü FC Barcelona teknik direktörü olduğu dönemdeki Pep Guardiola’ya bırakalım: “Ceza sahasındaki Falcao dünyanın en iyi golcüsüdür

Aradan koskoca yedi sene geçmiş takvimler 2019’u gösterdiğine göre güncel verilere geçiyoruz şimdi.

Geçen sezon AS Monaco 20 takımlı Fransa Ligue 1’de 17. olmuş, küme düşme hattının hemen üzeri…

Radamel Falcao 38 haftalık lig mücadelesinde 33 maçta yer almış ve 2564 dakika oynamış. 66 faul karşılığı 10 sarı kart görmüş. İki asist yapmış, 14 kez ofsayta düşmüş. 42 şutta kaleyi bulurken, üç şutu direkten dönmüş. 2018-2019 Ligue 1 sezonunda Monaco santrforu Radamel Falcao üçü penaltıdan toplam 15 gol atmış (dördü ilk yarılar, 11’i ikinci yarılar) 15 golün dokuzu deplasmanda ağlara gitmiş. Ligin her iki maçında da gol attığı takımlar Stade Rennais ve Amiens. Ligin zirvesindeki ilk dört takıma golü yok. 

Geçen yılın verileri bize neler söylüyor?  Monaco santrforunun 2018-2019 sezonunda devamlılık sorunu olmamış, ligin önemli bir kısmında sahada, maç başına 78 dakikası var.  Maç başına isabetli şut sayısı az gibi görünse de, kaleyi bulan şutların gole dönüşme oranı yüksek. Burada Monaco’nun Falcao’yu yeterince pozisyona sokamadığı ama Kolombiyalı’nın bulduğu uygun pozisyonları pek ziyan etmediği yorumu yapılabilir.  Ligin tepesindeki takımlara gol atamaması yine takıma bağlanabileceği gibi, o takımlardaki üst düzey defansif anlayışa da yorulabilir. Peki biz ne bekleyelim EL TIGRE’den? FALCAO’dan 2012 yılındaki yırtıcı, patlayıcı, maç gecesi stoperlerin rüyasına giren kaplan olmasını beklemek haksızlık olacaktır. Araya yıllar, sakatlıklar, yorgunluklar girdi.

Radamel Falcao’nun kariyeri boyunca yaşadığı sakatlıkların dökümünü gösteren grafik

Falcao bugün üst düzey pozisyon bilgisi olan, son vuruşta mahir, profesyonelce yaşayan yetenekli bir santrfor. Geçen sezon iki kere dörder hafta, bir kere beş hafta tabelayı değiştirememiş.  “Negredo 35 attı, Falcao 40 atar” gibi espriler yapmak ya da “İstanbul’daki her maç tabelayı değiştirir” beklentisine girmek hem saçma hem manasız.  Sakatlık, ceza olmazsa elinden geleni yapacak ve bu sezon herkesi memnun edecektir. Bugün göklere çıkarıp, yarın iki maç vasat oynarsa yerin dibine sokanlara fırsat vermemek adına bilhassa not düşmek isterim.   Galatasaray statik ve yavaş oyununu sürdürürse, Falcao sürekli iki rakip stoperin arasında kalırsa, topsuz koşularına iyi paslar gelmezse 3 forvet ile de skor problemini çözemeyiz.

Burada Falcao’nun yeteneklerini uzun uzadıya anlatacak değilim, 2012’de dünyanın en iyi futbolcusu olmayı hak ettiğine inanan otoritelerle aynı taraftayım. FC Porto ve Atletico Madrid performanslarını izlememiş futbolsever olduğunu da sanmam.  Tepeden tırnağa gol sanatkarı olan Kolombiyalı da gelmiş geçmiş tüm transferler gibi şu an umut bağlanan bir ihtimal ama yeri gelmişken kesin olan iki şeyi yazalım. Öncelikle “Penaltı kazanırsak kim atar?” sıkıntımız kesin olarak bitmiştir, Falcao farklı lezzetlerde neredeyse garantili penaltı atan bir futbolcu. İkinci olarak da Selçuk İnan’ın doğum günü artık dünyanın uzak coğrafyalarında bilinecek çünkü muhtemelen Falcao ile birlikte pasta kesecekler. Falcao ve Selçuk İnan bir yıl arayla aynı gün doğmuşlar (10 Şubat 1985 ve 1986)

FIFA 2012 The Best Eleven

Oyuncunun piyasa değerine ve maliyetine bakalım şimdi. Kariyerinin sonbaharındaki Radamel yaklaşık beş ay sonra 34 yaşında olacak. Falcao birinci tercihi olacağını düşündüğüm La Liga’ya dönemedi. Mutlu olduğu bir diğer ülke Portekiz zaten onun maaşını ödeyemezdi.  En iyi zamanında Premier League ile doku uyuşmazlığı yaşadığını biliyoruz. Serie A, Bundesliga gibi önde gelen liglerden gerçek bir talibi çıkmadı. Kariyeri parlak, popüler, ilgi odağı tam bir 9 numara olmasına rağmen Japonya, Çin, Arap yarımadasından da spektaküler teklifler almadı.  Muhtemelen kendisi de uzak diyarlara gitmeyi içine sindiremedi. Ligue 1’de geçen sezon attığı 15 gol olmasa belki küme düşecek Monaco’nun ona minnettar olması beklenirken onu tutmaya pek gönüllü değildi, bir yıl kontratı olmasına rağmen bıraktı.  Falcao’nun da yaşadığı rutinden bıktığı anlaşılıyor. Monaco’yu İstanbul’a endekslersek her yeri Ulus-Etiler-Bebek ama futbolcu olarak oyundan keyif almak adına tribüne baktğınızda ortam hormonlu Başakşehir?  Hedef kalmamış, hırs yok, tutku yok sadece lüks yaşam, bol para, güzel hava 🙂  Falcao ile öyle ya da böyle vedalaşan Monaco’nun bu yaz transfer ettiği Ben Yedder 29 yaşında, 1.70 boyunda ve istatistikleri Falcao’nun gerisinde.  Üzerine Fenerbahçe’nin kuyruğuna teneke bağlayarak gönderdiği Cezayirli Islam Slimani’yi aldılar.  Monaco maaş bütçesinden tasarruf etmenin ötesinde sportif yapılanmasını tamamen değiştirecek belki de.. Bizi ilgilendiren kısmı onlar en azından iki alternatif bulmadan yıldız santrforlarını bırakmadılar, biz ise gönlümüze düşen yıldız için son güne kadar bekledik.  Bu bekleyişin menajer ayağında ise bu işin global uyanıklarından Jorge Mendes ve Ahmet Bulut yer aldı.  Bu ikilinin Galatasaray Sportif A.Ş. yönetimini dünyada başka santrfor kalmadığına ikna etmesini hayret ve takdirle karşılıyorum.  Zamana sığmayan çalışmalara rağmen profesyonel dünyanın umulmadık bariyerlerine takılsaydık, Falcao ismiyle transa geçenler EL TIGRE alınamamışken Rumen Andone ile yetinir miydi? Düşünmek bile istemiyorum.  “Oyuncu bize söz verdi, dik durdu, çok delikanlı çocuk, biz ona güvendik” gibi açıklamalar / izahatlar getirenler ise bir gün başka bir sözleşme sürecinde çok üzülürler, aman diyelim.

Gelelim santrfor alım-satım politikamıza. 2017-2018 sezonunda 29 gol atan Bafétimbi Gomis bir şekilde huzur kaçıran bir şeyler yaptı ki, o yaz Suudi Arabistan’a satıldı.  Alan, Modeste vs. derken geçen yıl Ağustos sonunda Fikret Orman bonservis konusunda diretmese Vagner Love alınıyordu neredeyse! 2018-2019 sezonuna Eren Derdiyok ile girilince da  Galatasaray kısırdöngüye girdi. Sahada çok fazla fırsat kaçırıldı, beraberinde büyük bir fırsat maliyeti de doğdu.  Taraftar “forveeeet” diye çıldırdı. O sırada Kasımpaşa’da leblebi gibi gol atan, attıkça maskesini takan bir Senegalli belirdi. Galatasaray ara transferin son gününde 10 milyon Euro + bonus bastırdı Mbaye Diagne’yi aldı. Yetmedi Yunan golcü Kostas Mitroglou da kiralandı. Beklendiği üzere Diagne ile Galatasaray’ın kimyası tutmadı.  Senegallide onu Juventus’a kadar taşıyan bir yetenek ve bu yetenekle epey uyumsuz kafa yapısı var.  Atanamamış Mario Balotelli olarak benzer arızalarla yaşıyor bu hayatı.  Kendisini nihayet transferi son günü rakibimiz Brugge’ye uğurladık.  Çok iyi tanıdığı Marcao ve Luyindama’ya karşı Şampiyonlar Ligi maçında ne yapacağını merak etmiyor değilim. Kostas ise maalesef eski günlerinin çok uzağında, bir şekilde erken emeklilik havasında sanki.  Yakın zamanda da Kostas’ı Hollanda’ya uğurladık.  Umarım ikisi de başarılı olurlar.  Ocak ayındaki bu transferlerden iki ders alınmalıydı bence. İlki “önemli işini son güne bırakma”  İkincisi de “Bir daha Diagne misali psikolojisi arızalı futbolcu alma”   Hatta bunlar yazılı olmayan kurala dönüşmeliydi. İkinci dersi aldık mı bilmiyorum ama birinci dersi almayıp deadline performer olmaya karar verdiğimiz anlaşılıyor.  Heyecanı sevdiğimiz kesin…

Gelirine oranla ciddi borcu olan, her mali yıl ikinci ligde takım kuracak kadar faiz ödeyen, UEFA ile imzaladığı settlement agreement ile aldığı nefes bile izlenen, kamu bankalarıyla birikmiş borçlarını yeniden yapılandırarak mali bağımsızlıkta son hamlesini yapan, taşınmazlarıyla ilgili yüksek maliyetli projelere sponsor bulamadığı için henüz başlayamamış başka bir kulüp tek bir sporcuya yılda net vergisiz 5 milyon Euro öder miydi?  Türkiye’de öder elbette, hiç onu sormuyorum, Avrupa’da böyle çılgın bir kulüp çıkar mıydı?  Bu salt bir Galatasaray eleştirisi asla değildir, ülkece gerçeklerle bağımızı koparmanın bugüne dek yarattığı sonuçlara dikkat çekmek içindir.

Bir ülke düşünün ekonomiye güven dip yapmış, işsizlik artıyor, 249 liralık forma pahalı bulunuyor, yürürlükteki naklen yayın ihalesi son dakikada bedeli kırpılarak direkten dönüyor, sponsorlar mumla aranıyor ve zorlukla bulunuyor ama herkes takımlarında yıldız seyretmek istiyor, star isimler bekliyor, “kaç paraysa verilsin alınsın” diyor.  Belli ki gerçekler bizi boğuyor, hayallere kapılmak ferahlatıyor ama ülkenin tüm stadyumlarında izlenen bu film mutlu son vaat etmiyor.

Dünya futbolunda inanılmaz paralar dönmekte, gerçekten izahı kolay değil. Örneğin Atletico Madrid bu yaz geleceğin süper yıldızı olacağına inandığı Joao Felix için 126 milyon Euro ödedi. Manchester City Atletico Madrid’in İspanyol ön liberosu Rodrigo için 70 milyon Euro, Juventus’un Portekizli sağ beki Joao Cancelo’ya 65 milyon Euro bonservis ödedi.  Bu bedellere yetişmek, bu piyasanın ekabir oyuncularıyla aşık atmak mümkün değil !

Genç Radamel River Plate formasıyla

Misal Radamel Falcao 15 yaşında Kolombiya U-17 milli takımında parladı, River Plate tarafından 300 bin £ karşılığı transfer edildi. FC Porto 2009’da 23 yaşındaki oyuncuyu 5,5 milyon € bonservisle aldı. Portekiz kulübü aynı dönem Lisandro Lopez’i 24 milyona Olympique Lyon’a satmıştı!  İki yıl sonra Porto 25 yaşındaki FALCAO’yu 40 milyon € karşılığı Atletico Madrid’e sattı. Bu transferle İspanyol ekibi yaklaşık aynı bedelle Manchester City’e verdiği Sergio Agüero’nun yerini doldurmuş oldu.  Bunlar akıllı kulüpler ve özenilesi işlerdir, doğru örneklere bakalım. Brezilya’yı arka bahçesi gibi kullanma (PORTO) ya da La Liga cazibesi (MADRID) benzeri avantajlar bizde olmasa da buradaki doğru hamleleri iyi anlamak gerekiyor.

Öte yandan oyuncuya ödenen yüksek bedellerin her derde deva olmayacağını aslında bu işin zirvesi Neymar Jr. ispatladı.  Paris Saint Germain Brezilyalı yıldıza 222 milyon Euro bonservis ödedi. Stadyumda yapılan lansman, dünyada gündem olmanın heyecanı derken Neymar Paris’te havasını bulamadı, Ligue 1’de kekremsi futbol oynadı, Şampiyonlar Ligi’nde mucize yaratamadı, sık sık sakatlandı, magazin haberlerine hatta kriminal vakalara malzeme oldu. Bugün PSG seyircisini kendisini hiç iyi anmıyor, takımdan gitmesi için gün sayıyor, PSG’nin Arap sahibi yüksek bedelle satmaya çalışıyor.  Soru şu: Neymar transferinden sonra PSG hangi başarıyı kazanmıştır ki, biz o başarıya “Brezilyalı olmasaydı elde edilemezdi” diyelim ?  Yok öyle bir başarı, bunu oynadığı takımı da peşine takarak tek başına yapacak futbolcular da milyonda bir çıkıyor!

NEYMAR 10 hafta sürecek sakatlığının ilk dakikalarında acı içinde…

Risk aslında Falcao’nun yaşı, performansı hatta sakatlık geçmişi de değil.  Riskli konu oyuncunun son sözleşmesine denk gelen sözleşmenin maliyeti ve süresi. Beş ay sonra 34 yaşında olacak Falcao üç yıllık kontrata imza attı. Özellikle üçüncü yıl kendisinden yüksek performans beklemek bir parça haksızlık olur. İlk iki yılın aksine üçüncü yıl verim alamayacaksak da Galatasaray açısından bu kontratın yıllığı 7,5 milyona gelmiş olur ki hesabımıza uymaz. Keşke imkan olabilseydi 2+1 yıllığına imza atılsaydı, elbette oyuncu üç yıl kafası rahat olacağı için Galatasaray’ı seçti, onun da farkındayız. Kolombiyalı santrfor bu meblağların daha fazlasına imza atmaya alışkın olabilir Galatasaray Spor Kulübü profesyonel futbol takımında 5 milyon Euro garanti maaşlı oyuncu bulundurmaya pek alışkın değil.  Beş milyon Euro maaşın yalnız %15 stopajı Euro/TL 6.30 kurdan 4.725.000 TL yapıyor.  Sadece stopajı karşılamak için en az 70 bin Falcao tişörtü satmak gerekiyor, bu arada döviz kurlarının bir yıl sonra nereye gideceğini de kimse bilmiyor. Yaşı ilerlemiş ve kariyerinde ciddi sakatlıklara da duçar olmuş bir yıldızı performans kaybına karşı sigortalatmak ve bu sayede kulübün olası kaybını tazmin etmek düşünülmeli mi? Bana sorarsanız, kesinlikle…

Galatasaray’ın bugün ideal 11’ine mutlaka Falcao’yu yazıyoruz, kalan 10 futbolcumuzun yıllık net maaş ortalaması 2,5 milyon Euro, Falcao bunun iki katını alacak.  İşler iyi giderken gazetelerin spor sayfalarını “Florya’da bahar havası” başlıkları süslerken, istenen skorlar gelmezse bakışlar golcüye dönebilir.  Dahası “çuvalla para alıyor, o kurtarsın takımı” lafları soyunma odasında dönmeye başlarsa takım kimyası bozulur.  Parayı da geçtim, Falcao’nun popstar muamelesi görmesi, tüm ilginin ona dönmesi, seyircinin Kolombiyalıyı göklere çıkarırken takımda başka bir ya da iki oyuncuyu hedef alması da tatsızlık çıkarabilir. Tam bu noktada Fatih Terim hocamızın eline bakıyoruz, futbolun dilini akıcı konuşan yıldızlarla kurduğu bağa ve onları ortak hedefe götürme becerisine güveniyoruz.  Takım içi dengeler gözetilmezse, en büyük golcülerin nasıl yalnızlaşacağını Mario Jardel örneğiyle hatırlıyoruz.

Super Mario Jardel

Peki Falcao çok mu pahalı, maliyeti yanlış mı?  Bonservis ve imza parası ödenmediğini düşünülünce, üç yıllık paket 15 milyon Euro ediyor.  Jorge Mendes ve Ahmet Bulut’a ne kadar ödendiğini bilemediğimiz için bu detayı kenara park ediyoruz. Negredo, Slimani, Van Persie, Soldado gibi harici örneklerle birilerine nazire yapmaktansa Galatasaray’ın geçmişine bakalım.  Didier Drogba 1,5 sezon için net 10 milyon Euro aldı Galatasaray’dan, Bafétimbi Gomis üç sezon için 15,05 milyon Euro’ya maliyete imza atmıştı.  Yeni yıldızımızın maliyetinin bir kısmını Sayın Erden Timur öncülüğünde NEF İnşaat’ın karşılayacağını memnuniyetle öğrendik. Kolombiyalının yaratmasını umduğu rüzgarı da düşününce “neden olmasın?” diyor insan… Böyle bir potansiyele “hayır” demek kolay değil..   Nasıl anlatalım başka, kuyu derin değil, ip kısa


El también artillero de la Selección Colombia  (Kolombiya milli formasıyla FALCAO)

İpi uzatmak için dünya futbol piyasasında belli bölgeleri hinterland olarak seçmek, parlak yetenekleri herkesten önce keşfedecek ve onları global piyasaya sunacak organizasyonu kurmaktan başka çare yok…  Florya’da genç futbolcu yetiştirmek ve sportif başarıya bağlı gelirleri artırmak dışında ürün ve hizmetleriyle futbol ekonomisini tüketici lehine geliştirirken aynı zamanda büyütmek de gerekiyor.  Müşteri deneyimini adım adım planlayan bir marka olarak “Yıldızımız geldiğine göre forma ve tişört satarız” ezberini seslendirenleri ciddiye almamak şart.  Falcao’nun imaj hakları hakkında kulübün söz hakkı ya da payı var mı, Türkiye’de bir markanın reklam yüzü olursa ne kazanabiliriz, Galatasaray’ın düzenlediği tanıtım etkinliklerine Falcao’nun hangi sıklıkta katılacağı profesyonel bir şekilde düzenlenmiş mi?

Falcao temalı reklam

Bunları merak etmek hatta talep etmek gerekmiyor mu? Şu kadar twitter takipçisi, bu kadar YouTube görüntülemesi bize ne kazandırdı? Her kulübün sakız gibi çiğnediği 25 milyon taraftar palavrasının “her Çinliye bir portakal satsak” nostaljisinden farkı ne?  Falcao 5 milyon Euro maaşı hak ediyor ama ciroda 1 milyar TL barajını aşan GSRAY Sportif A.Ş. yıllarca sürekli zarar ettikten sonra nihayet 2018-2019 mali yılında 30 milyon TL kâr açıklıyor. Bir yıllık çabanın sonucu elde edilen bu rakam Falcao’nun çıplak / net / vergisiz maaşından az..  Kısacası Galatasaray ince buz tabakası üzerinde kramponla koşuyor ve daima en doğru yere basmak zorunda.

Bir de bu işin kadro mühendisliği kısmı var. 31 Mayıs 2020’de sözleşmesi bitecek oyuncularımızı sıralayalım: Selçuk İNAN, Ryan DONK, Yuto NAGATOMO, MARIANO, NZONZI, SERI, Emre MOR, Florin ANDONE ve LEMINA… Yani önümüzdeki yaz yepyeni bir orta saha kuracağız, en az 6-7 oyuncu almak zorunda kalacağız. 1986 doğumlu Babel, Falcao, Muslera bir yıl daha yaşlanmış olacak. UEFA regülasyonu gereği AL/SAT dengesinde kimi satacağız? Benim favorim 2021’de sözleşmesi bitecek Younes Belhanda olur ama bugünden piyasayı yoklamakta fayda var. Yeşil sahaya dönersek bugün Muslera sahaya çıkamazsa kalecimiz yeni transferimiz Okan Kocuk.. Standart stoper ikilimizin arkasında Ahmet Çalık var ya da Ahmet CL esame listesinde yer almadığı için Ryan Donk ile savunmaya yama yapacağız. Birkaç pozisyonu yedekleyebilen istikrarlı Martin Linnes’e yer kalmadı, yazık oldu. 1986 doğumlu Mariano yoksa  Şener Özbayraklı, 1986 doğumlu Nagatomo olmazsa Ömer Bayram veya Emre Taşdemir kadroda yer bulacak.  Elbette dünya üzerinde 22 üst düzey oyuncusu olan çok az takım var ama bizim takımın üretken olması beklenen ön tarafı oyuna dair çok şey vaat ederken, arka taraf her an ağrısı tutacak dolgu diş gibi.. Bir de gelecek sezonlardan itibaren dayatılması muhtemel yabancı oyuncu sınırlaması saçmalığı var ki, TFF emir beklediği yerlerden herhalde uygulamanın esaslarını bekliyor ??

Geliniz  2019-2020 sezonu kadromuzdan T.C. pasaportlu bir 11 yapalım. Kaleci: Okan Kocuk Defans: Şener Özbayraklı – Ahmet Çalık – Emre Taşdemir – Ömer Bayram Orta Saha: Celil Yüksel – Jimmy Durmaz – Emre Mor – Atalay Babacan   Forvet: Yunus Akgün – Adem Büyük     Bu 11 Süper Lig’de kaçıncı olurdu acaba?  T.C. tabiyetindeki oyuncularla yabancıların arasındaki fark tehlikeli biçimde açılmış durumda, TFF de bunun farkında!  Potansiyeli en yüksek yerli oyuncumuz Emre Akbaba’nın yeşil sahalara randımanlı bir şekilde dönmesini umuyor, bir kez daha geçmiş olsun diyoruz.

Peki Kolombiyalı yıldızımıza ne anlatalım Türkiye hakkında?  Bazı stadyumlardaki bozuk zeminleri ve kasap stoperleri, her stadyumda rastlanan vasat ve çifte standartlı hakemleri mutlaka anlatmak gerekiyor.  Birkaç dakikalık medya övgüsüne nail olmak için yıldız futbolcuyu gaddar tekmelerle durdurmaktan çekinmeyecek tipleri ya da sporculuk kariyerindeki ilk kırmızı kartı ona göstermek için karın ağrısı çekecek hakemleri nasıl anlatmalı acaba? Ekmek arası köfte misali, faul arası futbol oynandığını ve rekabetin sportif kaliteden öte medyatik itiş kakış üzerinden yürüdüğünü anlatmak gerekiyor. Şımarıkları sevmeyen ve her sezon zirveyi kovalayan bir kulüpte formanın hakkını verenlerin çok sevildiğini, sevilenlerin bir ömür Galatasaray’a manen bağlandıklarını zaten kendisi yaşayarak görecektir. Florya’ya adapte olması, hocası ile iyi anlaşması, takımdaki manevi iklime pozitif katkı yapması çok önemli..

Fatih TERİM

Elbette Radamel Falcao ligde penaltısız 20 gol atarsa, üzerine Şampiyonlar Ligi grubunda 3 tane araya sıkıştırsa her türlü tespit, endişe veya öngörülerin anlamsızlaşacağının da farkındayım, ki inşallah fazlası da olur. Hepimiz mest oluruz. Ne yazık ki transfer döneminde sergilenen ve görgüsüzlüğe varan şımarıklığın ya da sanal alemdeki maymunlukların şamarını yiyeceksek de bu Kolombiyalıdan olmasın çünkü faturasını ödeyemeyiz.

Dolayısıyla yüreğin huzur bulsun, kafan hiç karışmasın, ayağın düz bassın, heyecan kanını tutuştursun, vurduğun GOL olsun EL TIGRE..

Sen armanın / formanın hakkını verirsen, ömrüne sığmayacak kadar çok sever bu camia seni..

Kral ve sarayı 😉

Bienvenido a Estambul EL TIGRE

Popülizm sarmalı ve futbolun günahları

Tahminim o ki, Galatasaray Sportif A.Ş. yönetim kurulu üyeleri dün gece huzurlu uyudular, bu sabah rahatlamış uyandılar.  Her fırsatta kırıldıklarını, gücendiklerini üzerine basa basa dile getirdikleri sosyal medya salvoları ya da hezeyanı dindi. Artık serum almaya, hastanelerin acil servislerine taşınmaya gerek kalmadı. Muhtemelen bu sabah keyifli uyandılar, gülümseyerek “günaydın” dediler etraflarına.

Ne oldu da daraldıkları, bunaldıkları ve giderek çirkinleşen yaylım ateşi sona erdi? 

Şartlar değişince sonuçlar da başka yöne evriliyor, değişeni şöyle tarif edelim.

Medya aracılığıyla beklentileri sürekli yükseltilen, tutarsız ve sonuçsuz beyanlar üzerine haklı olarak öfkelenen, öfkeyi yatıştırmak umuduyla şımartıldıkça tatmin duygusunu yitiren ve nihayetinde sosyal medya üzerinde doymak bilmez transfer oburları olarak örgütlenen kitleye arzuladıkları dozda saf endorfin enjekte edildi.

Marcao duvar, Diagne buldozer, Mitroglou sanatkar, Luyindama canavar” derken bir anda herkesin ruh hali değişti.

Biz aslında bu filmi daha önce seyretmiştik ama futbol seyircisinin hafızası sinemaseverler kadar güçlü olmayabiliyor.

Yakın geçmişe dönelim birlikte.

Mayıs 2016’da yerden yere vuruluyordu Sayın Dursun Özbek yönetimi, Ağustos 2016’da ise dümeni düzeltmiş ve sakin sulara varmışlardı.  Yılın beşinci ayı ile sekizinci ayı arasında ne olmuştu peki??

Yedi futbolcu transfer edilmiş, Jan Olde Riekerink yönetiminde TFF Süper Kupa kazanılmıştı.  Seyircinin gönlü hoş edilince sorunlar konuşulmaz olmuştu.

Sezonda haftalar ilerledikçe hava bulutlandı, Mayıs 2017’de Sayın Özbek yönetimine tepkiler daha da sertleşmişti, hakarete varan cümleler pervasızca yazılır çizilir oldu.  Riekerink gönderilmiş, Igor Tudor getirilmişti.  BJK ligi şampiyon tamamlarken, hoca değiştiren Galatasaray 13 puan geride dördüncü sıradaydı.

2017’de yaz mevsimi güze dönerken yine her şey değişti. Sayın Dursun Özbek yönetimi övgülere sıra numarası dağıtır hale geldi. Başkanın ismi “transfer baronu” olarak anılır olmuştu.  Tam 10 yabancı futbolcu transfer edilmiş, takımın omurgası değişmişti.  Yıllara yayılmış 130 milyon Euro tutarında taahhüt yükü gelmişti bilançoya ama kimsenin pek umurunda değildi.

Eylül’de Hırvat prensi gözüyle bakılan Tudor, Aralık ayında kovuldu.

21 Aralık 2017’de “bir hocadan çok daha fazlası” olan Fatih TERİM “Nerede Kalmıştık” diye bir tweet attı, ligin kaderi değişti.  Galatasaray 21.lig şampiyonluğunu kazandı.  Kulübümüz arada başkan da değiştirdi.

Filmi ileri saralım şimdi. Lig tarihine geçen gol kralı Bafétimbi Gomis gönderildikten sonra Galatasaray’ın santrfora ihtiyacı vardı, alınamadı.  Fatih Terim çalışma kültürünün uyuşmadığını sonradan ifade ettiği Eren Derdiyok’la idare etmeye çalıştı.  Görece kolay bir Şampiyonlar Ligi grubundan çıkılamadı.  Beş forveti olduğuna inanılan ve topu ceza sahasına kadar iyi kötü taşıyan Galatasaray profesyonel futbol takımı, net bir son vuruşçusu olmadığı için ligde puanlar kaybetti. Sportif A.Ş. yöneticileri hep ara transferi adres gösterdiler, “olacak” dediler, “anlaştığımız oyuncular” dediler, “inşallah” dediler.

4 Ocak 2019’da ara transfer dönemi açıldı, ilk birkaç gün daha önceden söz kesilmiş kiralık ya da bonservissiz en azından bir santrforla mutlaka anlaşılacağı beklentisi vardı ama Antalya kampına kimse gelmedi. Mevcut kadrodan tek santrfor Eren Derdiyok ve milli stoper Serdar Aziz ayıklandı. Florya Akademi’nin ürünü olan ve birinci sınıf stoper kumaşına sahip olduğunu ispatlamış 18 yaşındaki Ozan Kabak 11 milyon Euro bedelle Bundesliga’nın yolunu tuttu.  Kadronun skora katkı verebilen isimlerinden Garry Rodrigues kariyerinde dümeni yüksek maaş yönüne kırdı, Suudi Arabistan’a transfer oldu.

Sayın Mustafa Cengiz yönetimine ateş püskürüyordu sosyal medya… Yöneticilerin ne beceriksizliği kaldı, ne yetersizliği.. İstifa çağrıları yapan bile vardı.

Derken ara transfer döneminin son günü KAP bildirimleri yağmur gibi geldi. İki santrfor gerekirken tastamam iki santrfor alındı, savunma göbeği komple yenilendi.

Şimdi herkes sayın başkana ve Sportif A.Ş. yöneticilerine teşekkür ediyor, memnuniyetini bildiriyor.

Hep izlediğimiz bu filmin sonunu ise yine yönetmen Fatih Terim tayin edecek çünkü biliyoruz ki her transfer tutmuyor, para tek başına saadet getirmiyor.  Yeşil sahaya fiyat etiketleri, fiyakalı CV’ler ya da pahalı sözleşmeler çıkmıyor.  Futbolun pek çok değişkeni var ve hepsi yapımcıların kontrolünde değil. Bunu en sade biçimde ifade edenlerden biri de efsane Johan Cruyff bence..

Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinin en mutlu, en huzurlu günü olduğunu tahmin ettiğim bugün keyiflerini kaçırmak istemem ama bir hafta önce ateş püskürürken dünden beri şükranlarını bildiren, övgüler düzen kalabalığa uzaktan bakarak birkaç hatırlatmada bulunmak isterim.

Gerginliğinizi attınız üzerinizden, rahatladınız, yüzünüz güldü.  Her birinizin emeği var dolayısıyla buna memnun oldum ama şu anda popülizmin tatlı kucağına itilmek üzeresiniz.  Maalesef sizlerin gevşeme, oluruna bırakma, “transfer de yaptık daha ne istiyorsunuz?” deme lüksünüz bulunmuyor.  Önce futbol yönetiminin tarafları olarak bir masanın etrafında buluşmalı ve “Ligin ve Galatasaray’ın kaderini etkileyecek kadro düzenlemesi aylardır gündeminizdeyken niye son üç güne kaldığını” gayet demokratik bir ortamda açıkça tartışmalısınız.  Transferin akşam pazarında muhatap kulüplerden biri sorun çıkarsaydı, menajerler oyun oynasaydı, yazışmanız faksa takılsaydı ne olacaktı, hiç düşündünüz mü?  Misal, yeni transferlerin yetişmediği geçen haftaki Göztepe maçında sayısız gol kaçırarak ya da ıskartaya çıktığı halde ilk 11’de oynamak durumunda kalan Maicon’un bireysel hatasıyla puan kaybetsek bunu kamuoyuna nasıl izah ederdiniz? Birlikte düşünmeli ve analiz etmelisiniz.

İkinci olarak Seyrantepe – Florya koordinasyonunu maksimum düzeye çıkarmanız gerekiyor.  Siz Fatih hoca ile 2+3 yıl sözleşme uzatımıyla açık bir tercihte bulundunuz, kaderinizi TERİM ile birleştirdiniz. Dolayısıyla kader arkadaşı ve yoldaş olarak eşgüdüm halinde hareket edeceksiniz.  Hoca yönetilmesi zor bir profesyonel olabilir ama birlikte yürünmesi keyifli bir Galatasaraylı aynı zamanda.  Bırakacağınız her iktidar boşluğunu Hoca kendince dolduracaktır, bu size geçici bir konfor alanı da sağlayabilir ama Fatih Terim yalnızca takımına ve sahaya odaklandığında başarı garantili müthiş bir teknik direktör, bunu da biliyorsunuz.  İletişiminizde aracı kullanmayın, size laf taşıyanlara asla yüz vermeyin, Florya’ya kenardan çöreklenmeye kalkacak harici mahfillere (amiyane tabirle sinyalcilere) göz açtırmayın.

Üçüncü olarak muhtelif sebeplerle yeniden ajite olabilecek sosyal medya hezeyanına bir daha asla kapılmayın.  Hiçbir büyük kurum, dernek, vakıf, şirket, holding sosyal medyada estirilen sanal rüzgarlara göre yönetilemez.  Olsa olsa şirazesinden çıkması ve daha hızlı batması sağlanabilir.

Sporcuların maaşlarını ödeyen, menajer kaprisleriyle uğraşan, bankalarla kredi pazarlığına oturan, nakit akışı için her gün çözüm bulmak zorunda olan, İsviçre’de UEFA’ya santim santim hesap veren sizlersiniz.

Dışarıdan elma şekeri gibi görünen konuların, şöyle bir ısırıldığında ne kadar zehirli olabileceğini bilensiniz.

Dolayısıyla bugün sizi pohpohlayanların, alkışlayanların yarın “daha fazlasını” isteyeceğini biliyorsunuz ve o gün bu talep karşılanamadığında yine sizden kötüsü olmayacaktır.

Köklü ve saygın kurumlar için “ucuz popülizm” yedi ölümcül günahtan biridir adeta, uzak durmayı başarmak durumundasınız. Futbolu yöneten kurumlar, bize kredi veren kuruluşlar ve ölçülebilir veriler üzerinden karar alan tüm aktörler sizin rating ya da popülaritenize bakarak hareket etmez. Popülizmin büyüsüne kapılmak cazip geliyor olsa da, unutmayın ki sallanan sandalyeyi andırır popülist tavırlar… Hareket edersiniz, oyalanırsınız ama sonunda bir yere varılamaz.

Topun yuvarlak, sahanın dikdörtgen olduğu kadar çıplak bir gerçek de şu: Sürekli zarar eden / ettirilen ve ancak dış kaynak ile dönebilen şirketlerin yırtıcısı faiz, sırtlanı Dolar, akbabası Euro’dur.  Sportif A.Ş’nin ilk altı ayda karlılık açıklaması ve mali yılın sonunda 1 milyar TL ciro barajına ulaşacak olması memnuniyet verici olsa da düşürülemeyen faiz oranları, hedge edilememiş kur riski, gelirlerle sportif başarı arasındaki yüksek korelasyon, büyük borç yükü, tamamen erimiş öz kaynaklar ve taraftarın yarattığı mahalle baskısı insanın uykularını kaçıracak kadar ciddi bir açmaz olmayı sürdürüyor.

Yeni transferlerin en olumlu yönü yıllık garanti ücretlerin makul seviyelerde olmasıdır.  Uluslararası transfer piyasasında “convertible” denebilecek kalibrede ve yaşı genç oyunculara ödenen bonservis bedelleri yatırım olarak kabul edilebilir ancak hesapsız yüksek maaşlar hem takım içi dengelerin bozulmasına hem de performansı yetersiz oyuncuların elden çıkarılamamasına sebep olmaktadır.

UEFA ile imzalanan settlement agreement gereği bu mali yıl maksimum 20 milyon Euro, 2019-2020 sezonu maksimum 10 milyon Euro zararla kapanmak durumunda.  Dolayısıyla Galatasaray sportif hedeflerinden vazgeçmeden yeni bir maliyet platosuna erişmek zorundadır.  Yıllık garanti maaşlara adı konmasa da, üst sınır getirilmelidir.

Basit bir hesapla

  • 2,5 milyon € maaşlı 4 oyuncu
  • 2 milyon € maaşlı 3 oyuncu
  • 1,5 milyon € maaşlı 4 oyuncu ile

Yıllık garanti ücreti 22 milyon Euro olan ideal ilk 11 ve toplamda 40 milyon Euro’yu aşmayan tam kadro ile başarı kovalamak zorundayız.  Geçmiş yıllarda olduğu gibi 70-80 milyon Euro maliyetli kadroları artık taşıyamayız.

Ülke ekonomisinin durumu ve taraftarın alım gücü de hayati önemdedir ve gelişen koşullara adaptasyon becerisi gerektirir.

Haziran ayında sezonluk kombine satan Galatasaray, Ağustos ayındaki kur patlamasından sonra aynı tempoda kombine satabilir miydi yoksa tüketici güven endeksi düştükçe ertelenebilir bir talep miydi Türk Telekom Stadı koltukları ?  Aldığınız 380 milyon TL tutarındaki sendikasyon kredisi ile borç stoğunda yabancı paradan Türk Lirasına / kısa vadeden uzun vadeye dönüşüm sağlarken en doğru zamana denk gelinmesinin olumlu etkisini unutmuş olamazsınız.  Dolayısıyla harici ekonomik koşulların da müspet yönde gelişmeyeceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Futbola dönersek bu sezonu şampiyon olarak tamamlamak ve önümüzdeki yıl yine Devler Sahnesinde boy göstermek Galatasaray için hayati önemdedir.  Siz takımın eksiklerini giderecek transferlere imza attınız, Florya’da Fatih Terim güvencemiz berdevam ama mücadele saha dışında da sürecek.

81 gün önce istifaya davet ettiğimiz TFF Hukuk Kurulu halen görevde, Demirören federasyonu iş başında.  Hedef aldığımız hakemler paye aldı, MHK aynen devam ediyor. 22. Lig şampiyonluğumuzun sarı-kırmızılı renkler için sıçrama tahtası olacağının rakipler farkında.  Kulübümüzü sağa sola şikayet edenler, Emre Akbaba transferinde araya girip fiyat yükseltenler, kaynağı belirsiz gelir kaynaklarını bol bol kullandıkça şımaran yeni yetmeler vazgeçmeyecek.  

Bilirim bu ülkede herkesin kolayına geliyor kurnaz taktikler ve son dakika hamleleri fakat 105 x 68 m. futbol sahasına sığmayan çok katmanlı bir futbol stratejisi hazırlamak zorundasınız.  Türkiye Futbol Federasyonu sözde değil özde değişmelidir ve bunu Ankara siyasetinden bekleyemeyiz.  Yeni federasyonda kaç Galatasaraylı olacağının pazarlığından bahsetmiyorum, futbolu global kodlarına hakim kaç tane ahlaklı insanın hangi organizasyon yapısında yer alacağını kurgulamalı & teklif etmeli Galatasaray…

“Yerli ve milli futbol” diye pazarlanacak yabancı oyuncu sınırlamasına karşı geliştirilecek argüman ya da kısıtlama gelirse kadronun kalibrasyonu mutlaka masadaki dosyalardan biri olmalıdır.

Son olarak mesleki ahlak konusunda giderek zayıflayan spor medyasında size dost görünen tescilli ikiyüzlülere aldanmayınız.  Her mevsim deri değiştirse bile, yılan huyundan vazgeçmez.  Sizden haber atlatmak için şekilden şekle girenler, Galatasaray’ın kurumsal itibarını hedef alacak en akıl almaz asparagaslara imza atanlar olacaktır. Hep de böyle olmuştur.

Popülizme kapılmadan, idari ve mali disiplinden asla ayrılmadan, 22.lig şampiyonluğu hedefine kenetlenerek bir ve bütün halde hareket etmelisiniz.  Bunu başarabildiğiniz takdirde milyonlarca insanın yüzünü yine güldürecek, Galatasaray’a gerçek anlamda hizmet etmiş olmanın hazzını yaşayacaksınız.

Bugün KAP bildirimleriyle mest olanlar, yarın sizi yine kıyasıya eleştirebilir.  Oysa Galatasaray’ın kalıcı ve sürdürülebilir başarısı tüketimden üretime dönen köklü bir paradigma değişikliğiyle mümkündür.

Florya Akademi devrimi Fatih Terim hocamızın gözetiminde sürdürülmelidir.  Yeni transferlere kimsenin lafı yok ama Atalay Babacan, Yunus Akgün, Gökay Güney gibi gençler bizim en kıymetlilerimiz olmayı sürdürecektir.  17 resmi maçta kendini gösteren 18 yaşındaki evladımız Ozan Kabak sayesinde, muhtemelen ligin gol kralı olacak canavar santrfor Mbaye Diagne’yi alabildik, asla unutamayız.  Aynı Ozan Kabak 2017’de N’Diaye transferinin promosyonu niyetine Osmanlıspor’a verilseydi, kaçırdığımız fırsatı hiç bilemeyecektik.

Bir yıl önce Kasımpaşa’nın Çin’den bonservissiz transfer ettiği Diagne’ye biz 10 milyon Euro saydık.  Altı ay önce Portekiz’den Chaves kulübünün 900 bin Euro’ya aldığı Marcao’ya 4 milyon Euro vererek kadromuza kattık.  Oyunculardan memnun kalacağız, inşallah sergileyecekleri performansla bu bedellerin hakkını verecekler.

Ama gelin Diagne gibi parlayamamış potansiyel oyuncuları Çin’den getiren biz olalım, Marcao gibi gençleri Atletico Paranense’de oynarken keşfedelim, Ozan Kabak’ın yükselişini yaşıtlarına ve daha alt yaş gruplarına rol model olarak sunalım.

Sizden önceki başkanlar ve yöneticiler transfere akıttıkları para ile aldıkları övgüler eşliğinde aslında başarıyı satın alan üretimsiz / sürdürülemez modele saplanıp kaldılar.

Siz üretime dayalı ve fırsat maliyetini doğru yerden yakalayan bir modele geçebilecek misiniz?

Önünüzdeki “challenge” budur.

Başaramazsanız bugün sizi saran ılık popülizm rüzgarı altında kalacağınız bir çığa dönüşebilir, oturduğunuz koltuklar birer iğneli fıçı olur.

Her birinizin hissettiğine eminim ki; seçildiğiniz andan itibaren makamınızda güçlüsünüz çünkü kudretli Galatasaray’ı temsil ediyorsunuz, yalnız değilsiniz çünkü sizi destekleyen ve başarmanız için dua eden Galatasaraylılar var. Elbette eleştiri & denetimden azade değilsiniz çünkü yine sizi dikkatle izleyen Galatasaraylılar var.  Bunu asla aklınızdan çıkarmamanızı rica ederim.

Zamana sığan ve sığmayan tüm çalışmalarınız için, sarf ettiğiniz emek için teşekkür ediyorum. Ailelerinizden çaldığınız zamanları asla unutmuyorum, onlar da fedakarlık ediyorlar, haklarını helal etsinler.

Yolunuz açık olsun, sezon sonu Türkiye yine sarı-kırmızı bayraklarla donansın.

10 transfer / 10 hafta / Üç kırık kaburga

Çocukluğumuzun güzel oyunu futbola dair sevemediğim dönem transfer mevsimidir.

Genelde kulaktan dolma bilgi kırıntılarıyla futbolcuların büyük yıldız ya da işe yaramaz olduğu peşinen ilan edilir, kulüplerin geleceğini ipotek altına sokacak ölçüde havaya saçılan milyonlar pek önemsenmez, menajerlerin şişirdiği / muhabirlerin uçurduğu balon haberler medyayı kaplar, çoğu futbol seyircisinde histerik tepkiler görülür, attıkları imza kurumamış oyuncular ya anormal beklentilerin ya da  ölçüsüz tepkilerin hedefi olurlar. 
 
Bayram nedeniyle bu yıl sekiz gün uzamasını saymazsanız, aslında transfer dönemi 1001 sürprize gebe futbolun en bilindik, en sıradan dönemi…
Türkiye’de parası çok olan kulüpler çok harcar, zevahiri kurtarmak zorunda olan kulüpler hesapsızca harcar, arada birileri mutlaka yolunu bulur, kaç futbolcu alınırsa alınsın taraftarın bir kısmı da tatmin olmaz ve daha fazlasını ister.   
Yıllardır tekrarlanan ama nedense hatırlanmayan gerçek ise sahaya fiyat etiketleri ya da milyonluk kontratlar çıkmaz. İnsana yapılan maddi yatırımın amacı da, maksimum rating elde ederek transfer şampiyonluğuna ulaşmak olamaz.
 
Transfer mevsimleri ve lig başlangıçları olarak Galatasaray’ın yakın geçmişini kısaca hatırlayalım.
Mayıs 2017’de tüm şimşekleri üzerine çeken, adeta ablukaya alınan kulüp başkanı Dursun Özbek ve yönetimi, Ağustos 2017 sonunda hani neredeyse övgülere sıra numarası dağıtır hale geliverdiler.
Arada ne olduğunu biliyoruz, 10 yabancı futbolcu transfer edildi, takımın omurgası büyük ölçüde değişti, lig başlangıcı ilk üç maçta üç galibiyet gelirken, 10 gol karşılığı 9 puan elde edildi.
Peki geçen sezonu hatırlıyor musunuz?
Mayıs 2016’da yine çok eleştirilen hatta yerden yere vurulan Sayın Dursun Özbek ve arkadaşları, Ağustos 2016 sonunda dümeni düzeltmişlerdi.
O üç aylık dönemde de 7 futbolcu transfer edilmiş,  Riekerink yönetiminde TFF Süper Kupa kazanılmıştı.
 
Bu yazının kaleme alındığı tarih itibariyle Süper Ligde 10 hafta geride kaldı, maratonun neredeyse üçte biri tamamlandı diyebiliriz.  Galatasaray bu on haftalık dönemde 7 galibiyet, 2 beraberlik (Antalyaspor / Fenerbahçe) ve 1 mağlubiyet (Trabzonspor) ile lider konumda.  Lig yarışında yeterince kilometre yapıldığına göre, bu yaz döneminde alınan futbolculara dair oluşan taze izlenimleri değerlendirmek için uygun zamandır, gelin sırayla bakalım.
 
GOMIS: Takımın enerjisi hatta ruhu olabilecek oyuncu, üst düzey golcü.. Çalışıyor, didiniyor, sahada ekmeğinin peşinde. Aleyna Tilki’den “O sen olsan bari” şarkısını seviyor, galiba beklediğimiz santrfor gerçekten o. Keşke 26-27 yaşındayken alabilseymişiz. Yalnız şu var ki, takımın gol umuduyken ve sahada ter dökerken vakitsiz / lüzumsuz kenara alınması oyuncuyu küstürebilir, Tudor’la aralarında yükselecek gerilimi Hırvat hoca yönetemez.  Gomis’in alternatifi Eren Derdiyok’un futbolu unutmuş görüntüsü düşünüldüğünde, büyük boy nazar boncuğu ile gezmesi elzem görünmekte.
 
MARIANO:  Yıllardır sağ bek diye izlediğimiz oyuncuların aslında sağ bek olmadığına bizi ikna etmiş görünüyor, işini yapıyor, teknik ve mücadeleci.. İleri çıktığında da etkili sağ açık performansı verecek kadar ayaklarına hakim Brezilyalı futbolcu.  
 
FERNANDO: İlk 10 haftaya bakacak olursak “yılın transferi”… Saha görüşü, alan kontrolü, rakibi yıldırması, pas arası yaparak top çalmaları, oyun kuran pasları ile bölgesine alınabilecek en iyi isimlerden biri olduğunu gösterdi.  Arkaya fazla gömülmediği dakikalarda pırıltısı artıyor.  Taraftarda yıllardır süren Melo hasretini dindirebilir.  Hani Yıldırım Demirören ile karşılaşsa elini sıkmamazlık etmez, kibarca tokalaşır, düzgün bir İngilizce ile lafını sokar, yürür gider gibi geliyor insana. Nazar değmesin, kadroda kesinlikle alternatifi yok.  Sürekli formda olmalı, daima ilk 11’de bulunmalı çünkü takımın kilit taşı.
 
MAICON: Kariyeri Brezilya ve Portekiz’de geçen stoper ilk defa ana dilinin konuşulmadığı farklı bir futbol ikliminde, aslında adaptasyon süreci devam ediyor diyelim. Gamsız Kamerunlu Aurélien Chedjou ile elbette mukayese edilmez ama 90 dakika içinde ağır hatta savruk göründüğü anlar da var.  Yanındaki stoperlerden net olarak daha iyi fakat sahadaki konumu itibariyle geçilmez bir kale gibi olması gerekiyor, zamanla daha iyi olmaması için sebep yok. İleri çıkışlarında gayet etkili olabildiğini de eklemeden geçmeyelim.
 
BELHANDA: Doğuştan yetenekli olduğuna itiraz edilemez ama son yıllarda değiştirdiği kulüplerde istenmedi. Kariyeri net biçimde düşüşe geçecekken kimsenin ödemediği bonservis bedelini ödeyen Galatasaray ile 4 yıllık kontrat imzaladı.  Erken konuşmak yanlış olur ama süper kreatif bir 10 numara olmadığını, formda bir Sneijder olamayacağını, top rakipteyken etkisiz olduğunu kabul etmek gerekiyor.  Saha içi performansını olduğundan parlak gösteren bazı istatistikler ileri sürülse de, kritik pozisyonu ve ona bağlanan umutlar düşünüldüğünde naçizane futbol kantarımda “yanlış seçim – hesapsız transfer”
 
N’DIAYE: Hevesli, mücadeleci, korkusuz orta saha oyuncusu ama Galatasaray’ın aradığı 8 numara değil çünkü oyunun temposunu eline alabilecek bir oyun olgunluğuna sahip değil.. Sahada ani parlamalarla göze hoş gelen işler yapan, seyircileri heyecanlandıran bir oyuncu, öte yandan oyun aklı kısıtlı, kontrolsüz ve herhangi bir 90 dakikada kırmızı karta en yakın oyuncularımızın başında geliyor. Badou N’Diaye 27 yaşında, 2012 yılında Selçuk İnan da 27 yaşındaydı. İki 8 numarayı aynı yaştaki performanslarıyla mukayese edersem tercihim net Selçuk İnan olur.  Performansı kenara koyarsak, N’Diaye transferindeki izaha muhtaç ilişkiler ve ortaya çıkan akıl dışı maliyet ise benim gözümde “şüphe uyandıran işlem” kategorisinde
 
FEGHOULI:  Premier League kulübü West Ham’dan gelen 28 yaşındaki Cezayirli oyuncuya bonservis ödeyen ilk kulüp Galatasaray, kontratı 5 yıllık, maaşı da yüksek.. Potansiyeli olan, hızlı ve becerikli kanat oyuncusu, dilerim çabuk adapte olur ve takıma büyük katkıda bulunur.  Sağdan yüklenen, genelde rakibi çökerten takımı görünce keşke sol ayaklı olsaymış demekten de alamıyor insan kendini.  Trabzon deplasmanında gördüğü kırmızı kart, saha içi terbiyesizlikten ziyade itilip kakılan takım arkadaşına sahip çıkma öfkesi olarak görülmeli.. Performans sürekliliği ise gelecek haftalarda netleşecek, ülkedeki futbol ikliminin Sofiane’yi oyundan düşürmemesini dileyelim.
 
DENAYER:  Galatasaray’a gelmek için adeta çırpındığı için taraftarın çok sevdiği Belçikalı Jason kardeşimiz, 17-18 yaşlarındayken dikkat çekmiş olabilir.  Galatasaray’da bir önceki döneminde vasat stoper / kötü sağ bek tadı bırakmıştı.  Yerinde oynatılmadığına dair eleştiriler de hatırlanacaktır.  İngiltere’de forma bulamadığı için tekrar Galatasaray’a geldi. Kafa topuna çıkamamak ve pozisyon alamamak gibi ciddi defolarının yanı sıra, sezon boyunca “Denayer tipi sevimli hatalar” a çok rastlayacağız gibime geliyor.  Kiralık olması iyi, bonservisi alınıp yatırım yapılacak futbolcu değil.
 
LATOVLEVICI:  Juventus uzun süre peşinden koştuğumuz Asamoah’ı bırakmadığı için Florya’ya kapağı atan Tudor’un eski öğrencisi.  31 yaşındaki Romanya patentli sol bek her haliyle standart bir futbolcu.  Kontratının sonunda Galatasaray’dan ayrılacak ve iz bırakması beklenmeyen futbolcular serisinden.  Mevcut kadroda Martin Linnes ile çekişiyor, anlık form durumu kimin forma giyeceğini belirler.
 
CARRASSO:  Galatasaray bir türlü Türkiye’de ikinci kaleci bulamadığı için transfer edilen Fransız file bekçisi kariyeri ve deneyimiyle güvenilir bir seçenek olabilir.  Ligimizde haksız rekabet unsuruna dönüşen Muslera’nın performansı ve devamlılığı düşünülürse, yabancı kontenjanını idman maçlarının kalecisi olarak doldurarak Galatasaray macerasını tamamlar.
 
 
10 yabancı transferle takviye edilen kadronun ilk 10 haftaki performansı sınıfı geçer, ligdeki sıralaması liderlik, peki neden 10.haftada gelen ilk mağlubiyetle omuzları düştü bazı Galatasaraylıların?   Niçin birileri aniden umutsuzluğa kapıldı, söylenmeye başladı, ne oldu da eleştiri dozu geometrik olarak arttı ?
Bu genetik bir problem mi, kötü bir alışkanlık mı yoksa izledikleri filmin mutsuz sonunu tahmin etme sıkıntısı mı?
Takımın gerileyen total performansı, iyi işleyen A planına rakiplerin daha sıkı önlem alması, UEFA ön eleme maçları için sezonu erken açan Galatasaray’a diğer takımların fizik güç olarak yetişmesi dışında üç temel sebep sıralanabilir.  Bu üç sebep, Mayıs ayında ünvan maçına hazırlanan boksörün iyileştirmek zorunda olduğu üç kırık kaburga gibi..
 
1- IGOR TUDOR
Karabükspor’un başındayken takımına özellikle iç sahada oynattığı etkili futbol ve sosyal medyada estirilen rüzgar neticesi 15 Şubat 2017’de Galatasaray ile 1,5 yıllık sözleşmeye imza attı.  Hırvat hocanın başarılı olup olamayacağı ilk günlerde merak edilirken, cevabın “1-2 kaybedilen Kayserispor maçı kazanılsaydı Riekerink bey gönderilir miydi?” sorusunda gizli olduğunu düşünüyordum.  Kısacası anlık kararlarla sağa sola savrulan yönetim tarzı düşünüldüğünde, ikisinin de cevabı “hayır” idi benim için.  
Igor Tudor, 14’ü geçen sezon olmak üzere Galatasaray’ın başında 24 süper lig maçına çıktı.  Bu yaz takımı hazırladı, Östersunds faciasına imza attı, süper lige ise fırtına gibi girdi.  10 yeni transferle omurgasını değiştirdiği takımıyla arası iyi görünüyor.  
Gel gelelim Igor Tudor her daim koşturmak istediği takımını hafta içi iyi hazırlarken, 90 dakikanın ilk düdüğüyle beraber heyecanlı bir amatöre dönüşüyor.  Teklediği anlarda A planına müdahale edememesi, kader maçlarının kırılma anlarında kendini “yok” yazdırması, anlaşılmaz oyuncu değişiklikleri, saha kenarındaki hali / tavrı, maç sonu açıklamalarıyla taktik uzmanı olmadığı, oyunu okuyamadığı izlenimi veriyor.  Orta sıralara razı bir takımda ya da her şeyin tıkır tıkır işlediği bir düzende bu zaaf belki tolere edilebilir ama şampiyonluk dışında çaresi olmadığını bilerek ince bir buz tabakasının üzerinde kramponla çapraz koşular yapan Galatasaray’da buna yer yok.
Teşbihte hata olmaz dersek; hedef maçlardaki teknik adamlık performansıyla vatandaşı Slaven Bilic’e, teknik adamlık söylemi olarak Türk futbolunun antik döneminden Branko Stankovic’e, saha kenarındaki hal ve tavırlarıyla oyundan alınmasına içerlemiş kilolu stopere benziyor.  Galiba problem, Igor Tudor’un Hırvatistan ve İtalya gibi iki önemli futbol ekolünde oyuncu olarak bulunmuş çalışkan bir antrenör olmasına rağmen çok boyutlu rekabetin kaygan zemininde ayakta kalacak becerikli yönetici ve üst düzey teknik direktör olamaması. 
Yolun başlarında olan 39 yaşındaki Tudor bir gün başarılı bir teknik direktör olur mu bilmem ama Mayıs 2018’de sona erecek kontratının uzatılmaması Sayın Dursun Özbek’in doğru tercihlerinden biridir.  Süper Ligde sezon sonu alınacak dereceden bağımsız, Galatasaray Sportif A.Ş. aldığı idari ve mali risklerin karşılığında ulaşabileceği en iyi teknik kadro ile çalışmalıdır, bu kişiler Tudor ve ekibi olamaz. Öte yandan lig yarışının ortasında ve kulüp seçimlerine 7 ay kalmışken asla hoca değişikliği yapılmamalı, sezon mutlaka Tudor ile tamamlanmalıdır.  Yönetim kurulunun kısa vadede yapması gereken tek değişiklik Tudor’a Hırvatça bilen çok iyi bir tercüman bulması, İngilizce kelime haznesi kısıtlı olan hocayı “Mert ile yaratıcı tercüme denemeleri” azabından kurtarması olur.
 
2- YEDEK KULÜBESİ
Şampiyonluğun en güçlü adayı Galatasaray, ligin en zayıf yedek kulübelerinden birine sahip.  Uzun lig maratonlarında ilk 11’ler değil, en azından 18 kişilik kadroların yarıştığı düşünülürse bu dezavantaj tüm Galatasaraylıların kafasını kurcalıyor.   Oyuna girmek için sıra bekleyenlerin “hamle oyuncusu” olmamasının dışında, geçtiğimiz sezonları hatırlayan taraftarların çoğu kulübe gediklilerinin yüzünü görmeye bile tahammül edemiyor.  Yabancı oyuncu sınırı ve mali koşullar nedeniyle kulübeyi kısa vadede değiştirmek mümkün olmadığına göre, bu kısırlık ve geçimsizlik önemli riskler barındırmakta.  Galatasaray’ın tek ciddi kulvarda mücadele etmesi, enerjisini bölmek zorunda kalmaması ise bu riskin görünür tek ilacı şu anda.
 
3- YÖNETİM KURULU
Geçtiğimiz iki sezonda futbola dair skandala varan kararlara imza atan mevcut kulüp yönetimi, bu yaz transferlerde isabet oranı olarak yüzleri güldürdü.  Florya’dan uzaklaştırılan kardeş Mehmet Özbek, Levent Nazifoğlu faciasından sonra Cenk Ergün çizgisi derken çıtayı yükselttiler.  Östersunds krizine pahalı transfer merhemi sürüldü, lig başlayınca algı olumlu yönde değişti.  Takımın rüzgarıyla teknenin tüm yelkenleri dolarken, haftalar geride kalıp da kıyıdan uzaklaştıkça rüzgar sertleşiyor.  Hava bulutlanmaya başladı.  Sahadaki sorunları futbol direktörü ve Tudor çözecek, yönetim mayın tarlasından şarkılar söyleyip geçerken nakit akışını da çözecek.   Fakat ülke futboluna has bir kangren var ki, bununla mücadele etmek tecrübe, strateji ve kararlılık istiyor.  Süper Ligde hiç olmayan hakemlik standardına, çok bariz biçimde Galatasaray aleyhtarı kamuoyu yaratma kampanyası eklendi.  İstiklal marşı söyleyemeyen yabancı futbolcu vurgusu, oluşan puan farkının sun’i olduğuna dair imalar, rakip takımdaki oyuncunun aldığı müsabakadan men cezasının Galatasaray derbisine olan mesafesinin ince ince hesaplanması, spor kulübünü siyaset çukuruna çekmek için klasik akıl oyunları ve iftiralar, hakemlerin Galatasaray’ı durdurmak için koşullanmış birer engel gibi algılanmaya başlaması, Florya’daki sporcuların “neler oluyor dışarıda” sorularına fazla takılması gibi olumsuzluklar peş peşe geliyor.  Çok bağıranın daha çok duyulduğu, kapı arkasında iş bitirenin ayıplanmadığı , kirli futbol düzeninin rezil aktörlerinin halen itibar görebildiği ülkede spor yapmak, adil rekabetten yana olmak hiç kolay değil.  Dolayısıyla Florya’daki pahalı insan kaynağının dizginlerini elden kaçırmaksızın, rekabette belden aşağı vuranlara karşı tedbirler almak gerekiyor.
Ve bu tedbirler Florya’da barbekü partisi vermek ya da Florya’ya postu serip komik motivasyon konuşmaları yapmak değil… 
Mesela kitle iletişimi konusunu “stratejik üstünlük” kozu haline getirmeyi düşünerek başlayabilir Galatasaray yönetimi…
 
Galatasaray güçlü yönlerini ön plana çıkarır, kırık kaburgalarına sert yumruklar almazsa 21.lig şampiyonluğunu kazanacaktır.
Şartlar öyle getirdi ve şampiyonluk öyle bir hedef haline geldi ki, Galatasaraylıların kupa beklentisinin dizeleri: “biz sana mecburuz, bilemezsin” 

Östersunds faciası: Yol kazası mı, mezar kazısı mı?

20 Temmuz 2017 gecesi Galatasaraylılara yaşatılanı özetlemekle başlayalım isterim:
Yaz mevsimi, aylardan temmuz, rakip İsveç’ten adı Östersunds,  nüfusu 50 bin olan kentin 1996’da kurulmuş futbol kulübü, ilk defa Avrupa kupalarına katılma başarısı gösterebilmişler, parçalı forma giyen stoper Maicon’un bonservisi kadar takım bütçeleri var, iki maçta 180 dakika sahadayız ve toplamda 1-3 yenilerek UEFA Avrupa Ligi’nden eleniyoruz !
O üç golden birine imza koyan İngiliz Jamie Hopcutt rakibimize Tadcaster Albion takımından transfer olmuş yani Büyük Britanya 7.liginden..?
Bütçeyi defans oyuncusu Maicon üzerinden mukayese ediyorduk da, biliyor musunuz Sabri Sarıoğlu’nun eski kulübü Galatasaray 6 senede 8 sağ beke net 21 milyon Euro bonservis ödedi.  
Dört tanesini Dursun Özbek getirdi toplamı 9,3 milyon Euro, dört tane de Ünal Bey getirmişti ederi 11,7 milyon Euro.  Yani dert bir değil, dert yeni değil !
Bir yıl süresi kalmış sayıca eksik başarısız yönetim kurulu ile bir yıllık kontratı olan vasat teknik direktörün Galatasaray’ı 3-4 yıl bağlayan yüklü kontratlara imza atması / attırması pek ilgi çekmiyor sanki, yine de şu maliyetlere farklı perspektiften bakmaya gayret edelim.
Bu yaz futbol takımına katılan dört yeni transferimizin (Gomis + Maicon + Belhanda + Mariano) bonservis ve yıllara yayılmış oyuncu alacaklarının toplamı net 66.650.000 Euro..
Bu rakama vergi, puan başı primler, başarı ödülleri, bonuslar, menajerlik komisyonları ve sair ücretler, masraflar dahil değildir.
Sadece %15 stopaj yükünü üstüne koyarsak brüt maliyet 78,4 milyon Euro oluverir.
Hani kimse bize öneride bulunmuyor deniyor ya, bu yönetime “Avrupa’da olduğu gibi vergiyi sporcular ödesin” teklifi yapıldı, “game changer” olacak bu değişikliğe elbette cesaret edilemedi.  Kulüplerin sürekli devletin himmetiyle hiç vergi ödemediğini zannedenler de olabilir, diyelim ki mevzuata hakim değiller, en azından Galatasaray SK Tüzüğünün 154.maddesini okumalarını tavsiye ederim.
http://www.galatasaray.org/s/besinci-kisim-parasal-konular/32
Bu satırların yazarı dahil olmak üzere kur riskinin hedge edilmesi de önerildi, bildiğim kadarıyla bir çalışma yapılmadı.  Euro/TL kuru 25 kuruş artsa sadece yukarıdaki net bütçenin total maliyeti artışı 16,6 milyon TL fatura çıkarır.  Bu rakamı alıp başka yere kanalize etsek, mesela realize olmuş 2016 gider bütçesine göre Erkek Voleybol, Yüzme, Sutopu, Yelken şubelerinin hepsine birden %100 sponsor olursunuz.
Gomis + Maicon + Belhanda + Mariano dörtlüsünün 1 yıllık stopaj yükümlülüğüne, menajerlerine ödenen kontrat başına ortalama %10 menajer komisyonu eklediğimizde 5.873.822 Euro taahhüt altına girmiş oluyoruz.  Bugünkü kurdan ortalama karşılığı 23,847 adet Doğu/Batı üst kombine kart ediyor.  “Transfer yapmazsak kombine satamayız” noktasından hareket edenler bilsinler ki, hesapsız transfer fırtınasının sonucunda tribün gelirinin hatırı sayılır kısmı zaten berhava oluyor.

İddaa oynayanlar dışında pek çok futbolseverin muhtemelen adını ilk kez duyduğu Östersunds’a elenince müstesna Süper Ligimizin İlhan Cavcav sezonuna dönmüş olduk.
Misal; Süper Lig’de 51 puan toplarsak bu dört yeni transfere 1,169,000 Euro net prim ödeyeceğiz.  51 puanla en iyi ihtimal beşinci oluruz muhtemelen ama olsun, kontratları gereği onlar kazanacak ve bu prim miktarına vergi dahil değildir.
Peki bu primi elde etme hedefi oyuncunun şevkini artırır mı? Bu dörtlü her halükarda 2017-2018 sezonunda kaç puan alırsak alalım toplam 11.200.000 Euro net para kazanacak yani söz konusu prim ancak %10 artışa tekabül eder.  Mesela yıllık gelirin 1/3’ü puana bağlı olsa belki etkisi olabilirdi.  Demek ki bu oyuncuları alacaklarının garantilendiği imzalar ertesinde artık para motive etmez, onları jetonlu oyun makinesi gibi değil insan olarak değerlendirmek gerekiyor.
Stratejik planlama, icra yetkinliği ve iletişim becerilerinin ön planda olduğu spor yönetimi aslen duyguları, enerjiyi ve performansı yönlendirebilmektir.  Bugün Galatasaray’da duygular parçalı kemik kırığına dönüşmüş, enerji yerini küskünlüğe bırakmış, performans kabul edilebilir seviyenin çok altına inmiştir.  Yakın geleceğe dönük umut kalmamış, mevcut yönetim döneminde tüm müspet gelişmeler Emlak Konut üzerinden anlatılagelmiştir. Bu yaklaşıma sahip Gayrimenkul A.Ş. yöneticilerinin takımdaki gedikleri menajer tavsiyeleriyle kapatamayacağı ya da sporcuların kafasındaki korku, şüphe ya da belirsizlikleri Florya’da barbekü partisi vererek gideremeyeceği de açıktır.  Maalesef A.Ş. yöneticilerimiz GRC (governance, risk and compliance) konusunda da kötü performans vermişlerdir.
Bu yönetime oy verenler küskün müdür, ibra edenler pişman mıdır, erken seçim opsiyonuna destek / imza vermeyenler memnun mudur bilemem ama iki senedir yaşadıklarımız, yaşayacaklarımızın garantisi gibi göründüğünden vaziyet beni çok endişelendiriyor.   
Gönül isterdi ki, dün 5-0 kazansaydık.. O zaman bu vahim tablo daha az ilgi çekerdi ama yine de geçerli olacaktı.  Ezeli rakibimiz geçen sezon Nisan ayında Olympique Lyon’a elendiğinde, UEFA Kupası görseli eşliğinde #TarihBirKereYazıldı diye aklınca sosyal medyadan ayar veren samimiyetsizlik ve kibir, yeni bir tarihe imza atmış oldu dün gece, tek fark budur.  
Bastırırız parayı, 4-5 uçak daha iner, günlük yaşayan taraftar unutur, her şey yoluna girer” diye düşünenler de olabilir, en azından unutmayanlar olacağını ve her platformda hesap sorulacağını bilsinler.  772 gün önce mazbata almış bu yönetim, tam 24 futbolcu transfer etti, hala yetmedi mi?
SONUÇ:
Mevcut koşullar ve ihtimaller göz önüne alındığında, Yönetim Kurulumuz için görünür en iyi seçenek; Aralık ayından geç olmamak kaydıyla seçimli genel kurul yapılacağını ve yeniden aday olmayacaklarını ilan etmeleri, erken seçime kadar geçen dönemde de Galatasaray Spor Kulübü ve bağlı şirketlerini taahhüde sokacak hiçbir karar vermemeleri, herhangi bir imza atmamalarıdır.
İngiliz atasözünde dediği gibi  “if you are in a hole, stop digging / zaten çukurda isen, kazmaktan vazgeç
Koltuğa yapışma ısrarı ve bu manasız çaba sürecek ise, pek çok insan durumu Galatasaray’ın yakın geleceğinin mezarını kazma kararlılığı olarak algılayacaktır, bu algı kaos ve kargaşayı beraberinde getirir.

Galatasaray Model: Quick Checklist for Football Management

Galatasaray Spor Kulübü başkanı Sayın Dursun Özbek, sık sık “varsa projeniz getirin, herkese kapım açık” diyerek üyelere çağrıda bulunuyor.  Uzmanlık alanım olmayan bir konuda kendisine proje sunmak biraz iddialı olur ama Florya’daki futbol yönetiminde üst üste gelen hatalar ve göz göre göre düşülen tuzaklar konuyla ilgili herkese serbest yorum yapma cesareti aşılayacak hale geldi.

Yine de çizmeyi aşmadan, futbola dair master plan oluşumunda zerre-i miskal katkısı olmasını umarak bir liste hazırladım.  Denenmişleri biliyoruz, eksikleri görüyoruz, dünyadaki örnekleri göz önünde bulundurarak herkesin bildiği “yeni şeyler” söylemek lazım.. Belki de tüm yollar Roma’ya çıkmıyordur, belki ciğeri yandığı için hariçten gazel okuyanların sesi bu kez işitilir ve takdir görür.

Galatasaray’a her yıl sürekli anılacak değil, sayıları hafızayı zorladığından tarihleri karıştırılacak başarılar gerektiğini bilerek ve elbette 2000 yılı UEFA Kupası zaferini yad ederek, 17 Mayıs 2017’den ilhamla 17 maddelik öneriler şu şekilde derlenmiştir:

1- U17 UEFA Avrupa futbol şampiyonasında yarı final oynayan U-17 milli futbol takımında Galatasaray forması giyen 6 oyuncumuz var.  Turnuva sonrası yurda dönüşlerinde bu evlatlarımızı ve hatta takım arkadaşlarını da kamuoyu nezdinde taltif edin, şımarmalarına sebep olmayacak biçimde ödüllendirmek de düşünülebilir. Yaz tatili dönüşünde ise bu altılıyı futbol görgü ve kültürlerinin gelişeceği ve forma şansı bulacakları kaliteli liglerden birinde gençlere değer veren Avrupalı kulüplere kiralayın.  İki yıl sonrasında geri döndüklerinde 19 yaşında ve Avrupa tedrisatından geçmiş Galatasaraylı bir omurgamız olur.  Okul durumu veya ailevi sebeplerle yurt dışına gitmeyi tercih etmeyenleri de A takımın müstakbel 24 kişilik kadrosu için mercek altına alın.

 
2- Altyapıdaki teknik kadroların yeterliliklerini profesyonel olarak analiz ettirin ama en güzeli altyapının başına Jan Olde Riekerink’in çok ötesinde yetkin bir yabancı koordinatör getirin.  
Doğru bir Alman tercih ederseniz plan, disiplin ve Almanya’daki Türk gençlerine erişim olanağı elde edersiniz.  
Doğru bir Fransız getirirseniz, frankofon Avrupa ve Afrika’da Fransızca konuşulan ülkelerdeki yetenekli gençlere ulaşma şansınız olur.  Farklı isimler detayına girersek, Güney Afrika’yı mesken tutan Muhsin Ertuğral hocadan belli süreyle istifade edilebilir.  Sıfırdan kurduğu kulüple Romanya şampiyonu olan efsanemiz Gheorghe HAGI ile mutlaka istişare edilmelidir.  Bizim gençlerimiz Viitorul Constanta’ya kiralanabilir ya da HAGI tedrisatından geçmiş gençlerin öncelikli satın alma hakkı yıllık belli bir bedel karşılığı   alınabilir.  
Mesela bu yıl UEFA Şampiyonlar Ligi’nde yarı final oynayan Monaco mucize sayılmamalıdır zira doğru planlamanın eseridir bu başarı.  Monaco’da kadro mühendisliğini üstlenen yetenek avcısı (talent-spotter) Luis Campos kısa süre önce ayda 40.000 Euro maaşla Fransa’nın Lille kulübüne geçti ve geçer geçmez 23 yaş altı yedi oyuncuyu yeni kulübünün kadrosuna kattı.  Şu anda Lille kulübünde çılgın Arjantinli teknik direktör Marcelo Bielsa ve Portekizli Luis Campos kafa kafaya vermiş durumdalar.  Çok değil iki sezon sonra Monaco, Olympique Lyon ve PSG’yi geçip Lille Fransa Ligue 1 şampiyonu olursa şaşırmayın. Luis Campos son kulübü Monaco’ya madden ne kazandırmıştır diye merak edenler, şu an Manchester United forması giyen ve yeni Thierry Henry olarak lanse edilen 22 yaşındaki Anthony Martial ismini ve kariyerini araştırmalıdırlar. Organizasyonlar arası işbirliği bazında da Belçika, Hollanda ve Kuzey Avrupa’da kulüp satın alamasak bile, bir veya iki kulüple yetiştirici kulüp anlaşması da yapabiliriz. 
 
3- Kemerburgaz tesisine geçmemizi beklemeden, Florya’daki çim sahaların bakımını lütfen eksiksiz şekilde tamamlayın.
 
4- Mevcut kadromuzdan 31 Mayıs 2017 itibariyle sözleşmesi sona eren hiçbir oyuncuya yeni kontrat teklif etmeyin.  Takımda huzursuzluk çıkaran, gruplaşma yoluyla iktidar mücadelesi veren, Galatasaray’ın başarısından ziyade kendi piyasasını gözeten, yetersiz performansına mükemmel mazeretler üreten ve soyunma odasının sırlarını dışarı üfüren kim varsa delilleriyle birlikte tespit ettikten sonra ya satın, ya kiralayın ya da süresiz kadro dışı bırakın.  Sıfırdan kadro kuramayacağımıza göre, çürük elmaları ayıklamak şarttır, kaçınılmazdır.  Kalan elmalara da iyi bir ders olacaktır.
 
5- FIFA & UEFA & TFF normlarına uyumlu ceza-ödül yönetmeliğini tüm takıma açıkça izah edin. Yerli oyunculara Türkçe, yabancı oyunculara hem ana dillerinde – hem İngilizce olarak bu yönetmeliği imzalatın, varsa menajerlerinin de parafını alın.
 
6- Bundan böyle T.C. pasaportu taşıyan ve yerli statüsünde oynayacak tüm futbolcularla Türk Lirası (TL) üzerinden kontrat yapın.  Bu öneri aynı zamanda UEFA’nın Galatasaray’a verdiği 1 yıllık müsabakalardan men cezasının 2 Mart 2016 tarihli gerekçeli kararında kulübümüze tavsiye olarak yer almaktadır.
 
7- Yapacağınız tüm yeni kontratları brüt ücret üzerinden yapın.  Yerli ya da yabancı futbolcular, tıpkı Avrupa’da olduğu gibi kazançları üzerinden tahakkuk edecek her türlü vergiyi diğer mükellefler gibi ceplerinden ödesinler.
 
8- 30 yaş üzeri futbolculara bonservis ödemeyin, tercihen son durağı Galatasaray olacak oyunculardan uzak durun.  En ideali, 28 yaşın üzerinde hiçbir futbolcuyla ilgilenmeyin.
 
9- Bir önceki sezon oynadığı kulüpte sakatlık + ceza nedeniyle toplam müsabakaların %25 ve daha fazlasında forma giyememiş oyuncuları transfer etmeyin.  Tüm takımı da uzun süreli sakatlık riskini kapsayacak klozlar dahilinde sigortalamak için farklı kuruluşlardan fiyat teklifleri alın.
 
10- Scouting çalışmanızı tanıdık menajerler portföyü üzerinden değil, dünya genelindeki nitelikli futbolcular üzerinden gerçekleştirin.  Önerilen değil, seçtiğiniz futbolcularla temas kurun. Galatasaray Spor Kulübü’ndeki mevcut scout ekibinin yönlendirmeleri kulübe kazanç olarak dönüyorsa onlara bonus verin, tamamen isabetsiz tavsiyeler veriyorlarsa farklı çözümler arayın. Örneğin dünyada farklı kulüpler için tarama faaliyeti yürüten profesyonel şirketler var, onlardan süreli hizmet alınabilir.
 
11- Galatasaray’ı geçmiş yıllarda zarara uğratmış oyuncu simsarları ile asla tekrar çalışmayın.  Takım içinde tek bir menajerin 4-5 futbolcusu olmamasına dikkat edin, menajerlerin akıl oyunlarına kapılmamanın bir yolu da budur.  “Biz almazsak Beşiktaş alır, biz imzalamazsak Fenerbahçe kapar” ve benzeri cümlelere kanıp çizginizi bozmayın.  Kadromuza katabileceğimiz yüzlerce futbolcu bulunur ama GALATASARAY bir tanedir.
 
12- (Yıllık ücret x kontrat süresi) x en az %10 kolaycılığı üzerinden yüksek menajerlik ücretleri ödemeyin.  Galatasaray’ı gönül rahatlığıyla tercih eden oyuncu, menajerinin çıkaracağı maddi pürüz yüzünden gelmemezlik etmez.  Gelmiyorsa da, kendi takdiridir.
 
13- Takımın toplam yıllık maliyetini 45 milyon Euro civarına indirin ve NBA benzeri salary cap uygulaması getirin.  Örneğin “üstün başarı ödülleri hariç, bir futbolcu yılda maksimum 2,5 milyon Euro gelir elde eder”   Şu an kadroda olup bu barajın üzerinde kalanlara da, olası kontrat yenilemede kuralın onlar için de geçerli olacağını bildirin. 
 
14- Teknik direktör Igor TUDOR ile yola devam edilecekse kendisine 2017-2018 sezonunun tamamında çalışacağınızın güvencesini verin, takıma teknik patronun tartışmasız TUDOR olduğunu bildirin ve asla sözünüzden dönmeyin
 
15- Eğer Florya’nın futbol aklı Cenk ERGÜN ise ve kendisinin üzerine deneyimli bir sportif direktör getirilmeyecekse, Cenk’e bütçeyi ve hedefleri verin, ondan sonra da asla işine karışmayın. Disiplini sağlamak, takımdan performans almak sportif direktör ve teknik kadronun işi olmalıdır.  Bu riskli bir hamledir ama Florya’daki her işe karışan yönetici profiliyle başarısızlık garanti olduğundan, kabul edilebilir risk kategorisindedir.
 
16- 2017-2018 futbol sezonu için Ali Sami YEN Stadyumu’ndaki kombine fiyatlarını olabildiğince makul tutmaya gayret edin.
 
17- Futbola dair tüm kararlarınızı, Galatasaray’ın SAYGIN İŞVEREN & KARİYER FIRSATI olması hedefini gözeterek alın.  Krampon giyen profesyonelleri formanın önündeki arma için savaşan sporcular haline getirmek yöneticilik sanatıdır, formanın arkasındaki isimlerin unutulmaması için onları hayatlarında şahit olmadıkları yoğunlukta onurlandıracak olan da Galatasaray taraftarıdır.
 
TRANSFER EDİLECEK SPORCULARDA KONTROL PARAMETRELERİ
 
 
– Piyasa değeri  (oyuncunun Avrupa pazarındaki ortalama ederi nedir, Türkiye’ye getirmek için üzerine konacak makul % mark-up ne olabilir?)
– Bonservis bedeli  (oyuncu daha önce maksimum hangi bedelle kulüpler arasında el değiştirmiştir? mevcut kulübünden serbestiyet kazanıp free agent olması için ne kadar süre kalmıştır?)
– Kontrat süresi  (yönetim kurulları görev dönemlerini çok aşan kontratlar yapmamalı, sözleşmelere + x YIL opsiyonu koymalıdır)
– Yıllık ücret  ( fayda/maliyet analizi iyi yapılmalı, yüksek garanti maaşlar yerine maç başına primle dengelenmiş benefit paketleri önermelidir )
 
– Yaşı
– Yeteneği ve oyun stili
– Kulüp kariyeri
– Milli Takım geçmişi
– Hangi ülkede yetiştiği
– Kaç kulüp değiştirdiği
– Hangi teknik adamlarla çalıştığı
– Fiziksel özellikleri
– Sakatlık geçmişi ve diğer sağlık sorunları
– Disiplin sorunları
– Takım kimyasına uyumu
– Aile hayatı ve sosyal alışkanlıkları
– Sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, hızlı gece hayatı gibi sporcuya yakışmayan defolara olan mesafesi
Yukarıdaki satırların spor yönetimine meraklı bir amatörün acemi denemesi olarak kabul edilmesini rica ederim.  Galatasaraylıların katkısıyla Türkiye’nin en güçlü spor markası elbette en iyisini bulacak ve ismini yedi düvele yine ve tekrar ezberletecektir.

1..2.. .. 10… hakem sayıyor !

Futbolun çürüdüğü, futbolseverlerin artık spora benzemeyen bu oyundan soğuduğu, 2000 ve sonrası doğan yeni neslin futbola uzaktan baktığı bir dönemdeyiz.  Kar-zarar hesabı yapmayan mutlu başkanlar, etkisiz yönetimler, ilgisiz & duyarsız kulüp üyeleri, gerçekleri bilmediklerinden transfer müptelasına dönüşen taraftarlar sayesinde buralara kadar gelindi.
 Boxing Referee
Sonbaharı andıran futbol ikliminden, Galatasaray’a dair birkaç bilgi paylaşalım ve hatırlayalım dilerseniz:
1-      Önceki 180 dakikada tek gol atamamış rakibi Osmanlıspor’dan 50 dakikada üç gol yiyen takımımıza sadece maç başı primi olarak yaklaşık 693 bin TL ödenmiştir.  Galatasaray puan alamadığı Süper Lig deplasman maçından gelir elde edememiştir.  Maç başı primlerinin Galatasaray’ın elde ettiği gelire göre düzenlenmesi gerekir, eğer takım 0 puan almışsa, oyuncuların maç başı hak edişi de sıfır olmalıdır.
2-      “BJK gibi Feda demeyeceğiz” yaklaşımı, “biz oyuncularımızla bunun pazarlığını yapacak noktada değiliz” diye anlaşılmalıdır.  Oysa Trabzonspor başkanlığına yeni seçilen ve batık bir kulüp devralan Muharrem Usta, takımının yıllık maaş yükünü 130 milyon TL’den 75 milyon TL’ye indirmeyi başarmıştır.  Oyuncularla varılan anlaşma gereği revize edilen sözleşmelerle bu gerçekleştirilmiştir.
3-      Denk bütçe takıntısıyla hareket eden ve başarılı görünen Medipol Başakşehir, 700 bin Euro’ya bir sene önce transfer ettiği 26 yaşındaki Senegalli oyuncu Stéphane Badji’yi (2.5 milyon Euro + bir sonraki satışından %20 pay) karşılığında iki gün önce RSC Anderlecht’e satmıştır.   Bilindiği üzere Anderlecht, Katar veya Çin kulübü değil, futbol geleneği olan bir Belçika ekibidir.  Galatasaray’ın değerini bir senede dörde katladığı yabancı futbolcu hatırlıyor muyuz ?
4-      Profesyonel futbolu yöneten Galatasaray Sportif A.Ş.’nin son 6 aylık mali performans verileri 19 Ocak 2016’da kap.gov.tr üzerinden kamuoyu ile paylaşıldı.
Buna göre;
  • Şirketimizin öz kaynakları EKSİ 155 milyon TL’dir.
  • Kısa vadeli yükümlülükleri (borçları) 600 milyon TL’dir.
  • Sportif A.Ş. son 6 ayda 32 milyon TL faiz ve finansman gideri ödemiştir.
  • Son 6 aylık dönem zararı  52,2 milyon TL’dir.
 http://kap.gov.tr/bildirim-sorgulari/bildirim-detayi.aspx?id=499982
5-      Diğer ezeli rakipleriyle birlikte, Galatasaray Sportif A.Ş. de TTK md. 376 kapsamındadır.  (sermayenin kaybı ve borca batık olma durumu)   Şirket hakkındaki bağımsız denetçi görüşü: “sürekliliğin devamına ilişkin ciddi şüpheler uyandıracak önemli belirsizliklerin mevcudiyeti” yönündedir.
6-      6362 sayılı SPK Kanunu’nun 28.maddesi halka açık şirketlerdeki imtiyazlı payların durumunu düzenler.  Bu maddeye göre 5 dönem üst üste zarar eden şirketlerde her türlü imtiyazlı hak kaybolur, bu gidişat tam terse çevrilemezse Sportif A.Ş. kulübün kontrolünden çıkabilir.
7-      Tüm bu vaziyet yıllardan beri bilinmekte ve bazı sıkıcı insanlar tarafından sürekli dile getirilmektedir.  Buna rağmen Sayın Dursun Özbek Ekim 2014’de başkan yardımcısı olarak ilk kez göreve geldiğinde, mali tablolara şaşırdığını söylemiştir (Ocak 2016 basın haberi)   Şaşılacak ne olduğunu anlamak mümkün olmadığından, kulüpten biraz uzak geçen yıllarda olup bitene yakın olmamakla belki açıklanabilir.
8-      Yine Sayın Dursun Özbek Ocak 2016 ara transfer harekatının “zınk” diye durmasını, UEFA mektubuna bağlamıştır.  Dün katıldığı bir radyo programında UEFA’dan gelebilecek cezanın muhteviyatı sorulduğunda “mektubu alınca farkına vardık, bilmiyorduk, sürpriz oldu” benzeri ifadeler kullanmıştır.   Oysa UEFA’nın FFP kapsamında öngördüğü cezalar çok önceden bellidir, daha önce bu konuda uyarı niteliğinde 200 bin Euro ceza ödemiş ve üzerine Ünal Aysal döneminde bir dolu söz vermiş kulübün kurtulması mümkün görünmemektedir.
9-      Elbette Galatasaray’da transfer bitmez.  Geçtiğimiz ay Ryan DONK ve Martin LINNES Florya mesailerine başlamışlardır.  İki oyuncunun kontrat sürelerine yayılmış toplam maliyeti 11.575.000 Euro’dur.  Bu rakama maç başı primleri dahil değildir.  Kadromuzda ve/veya bordromuzda yer işgal eden faydasız oyunculardan Jem Paul Karacan, Oğuzhan Kayar, Lucas Ontivero başka kulüplere kiralanmıştır.  Bu üç oyuncudan tek kuruş kiralama geliri elde edilemeyecektir.
Donk Linnes
10-   Yukarıdaki verilerin hiç biri Galatasaray Spor Kulübü Derneği’ne ait değildir, futbolu yöneten şirketimiz Sportif A.Ş. kulüp üyelerinin kontrolü dışındadır, konsolide mali tablomuz çok daha vahimdir.  Korkarım ki faturası da bazı amatör şubelere çıkartılacaktır zira spor kulübü yönetenler futbol dışındaki branşları “külfet” olarak gördüklerini hiç çekinmeden dile getirebilmektedirler !

Transfer değil temizlik zamanıdır

Süper Lig’de ilk yarı sona eriyor.
Bu yazı kaleme alındığında Galatasaray liderin 11 puan gerisinde, ikinci sıradaki takım bugün kazanırsa onların da 10 puan gerisine düşülecek.
Teknik direktör değişikliğinin takıma bir etkisi olmamış görünüyor.
Kadronun yaş ortalaması 30’a doğru yelken açmış.  Pek çok yetersiz, gelişime kapalı veya kulüple bağı zayıfladığı anlaşılan oyuncumuz var.
Lig yarışında önümüzde bulunan iki ezeli rakibimizin, bizim kadromuzdan transfer etmek isteyebileceği 3 ya da 4 oyuncu olduğunu düşünüyorum, kalanları sıfır bonservisle bile almak istemezler gibime geliyor.
Kısacası Mayıs ayında ilk ikide yer alma şansımız çok düşük.
UEFA Avrupa Ligi’nde Serie A’nın formsuz ekibi LAZIO ile oynayacağız, Kastamonuspor veya Kayserispor performansı tekrarlanmaz diye umalım.  Lazio’yu elesek bile daha ileri gidemeyeceğimiz maalesef ortada.  “Globally convertible” diyebileceğimiz yine çok az oyuncumuz mevcut.
Görünen o ki geçen sezonun üç kupalı takımının miadı dolmuştur.
Bu takımın eksiklerini kapatmak üzere ara transfer döneminde yeni futbolcular almak yalnızca borç parayla bütçede yeni gedik açmaya yarayacaktır.
Mevcut takım üzerine bir yapı inşa etmek, kılıç kesiğine yara bandı yapıştırmaktan öteye gitmeyecektir.
Sayın Mustafa Denizli’nin çalıştırdığı son kulüp takımı da muhtemelen Galatasaray olacaktır.
Dolayısıyla hem takımın, hem hocanın Galatasaray’da uzun vadeli bir geleceği yoktur.
Ara transfer döneminde başkalarının kurtulmak istediği veya yüksek maliyetli oyuncuları almak yerine, kadrodaki bazı isimlerle yollar ayrılmalıdır.  Alıcısı çıkan satılmalı, olmuyorsa kiraya verilmeli hatta kimsenin istemediği ama Florya’nın havasını bozan isimler de kadro dışı bırakılmalıdır.
Galatasaray’da devam etmek isteyen bazı oyuncularımıza yeni ve daha düşük maliyetli kontratlar önerilmelidir.
Zira son yıllarda Galatasaray (işveren) fakirleşirken, futbolcular (çalışanlar) zenginleşmiştir.
İş dünyasının ve ekonominin gerçeklerine terstir bu durum.
Kısacası 2016-2017 ve devamındaki sezonlara göre sakin kafayla plan yapılmalı, bu sezon gözden çıkarılmalıdır.
Biliyorum “UEFA transfer yasağı getirirse, şimdiden kadroya takviye yapmak doğru olur” diye düşünenler var.  Transfer yasağı gelirse eğer, elimizdeki yetersiz futbolcu yığınından hiç kurtulamayız.  Oyuncu gitmek istemez, alıcı Galatasaray’ın zor durumunu masaya getirir.
UEFA Galatasaray’ı Avrupa kupalarına katılmaktan men ederse, bugünkü pahalı kontratlara zaten tahammül edemeyiz.
Üstelik İsviçre’de UEFA yetkililerine “biz devraldığımız borcu ve zararı azaltmak için uğraşıyoruz, bakın şu kadar tasarruf yaptık, bize yeni bir şans verin” savunması da çöker.
TRANSFER değil TEMİZLİK zamanıdır, bu gerçekle yüzleşmek yalnız için birkaç gün kalmıştır.