Transfer değil temizlik zamanıdır

Süper Lig’de ilk yarı sona eriyor.
Bu yazı kaleme alındığında Galatasaray liderin 11 puan gerisinde, ikinci sıradaki takım bugün kazanırsa onların da 10 puan gerisine düşülecek.
Teknik direktör değişikliğinin takıma bir etkisi olmamış görünüyor.
Kadronun yaş ortalaması 30’a doğru yelken açmış.  Pek çok yetersiz, gelişime kapalı veya kulüple bağı zayıfladığı anlaşılan oyuncumuz var.
Lig yarışında önümüzde bulunan iki ezeli rakibimizin, bizim kadromuzdan transfer etmek isteyebileceği 3 ya da 4 oyuncu olduğunu düşünüyorum, kalanları sıfır bonservisle bile almak istemezler gibime geliyor.
Kısacası Mayıs ayında ilk ikide yer alma şansımız çok düşük.
UEFA Avrupa Ligi’nde Serie A’nın formsuz ekibi LAZIO ile oynayacağız, Kastamonuspor veya Kayserispor performansı tekrarlanmaz diye umalım.  Lazio’yu elesek bile daha ileri gidemeyeceğimiz maalesef ortada.  “Globally convertible” diyebileceğimiz yine çok az oyuncumuz mevcut.
Görünen o ki geçen sezonun üç kupalı takımının miadı dolmuştur.
Bu takımın eksiklerini kapatmak üzere ara transfer döneminde yeni futbolcular almak yalnızca borç parayla bütçede yeni gedik açmaya yarayacaktır.
Mevcut takım üzerine bir yapı inşa etmek, kılıç kesiğine yara bandı yapıştırmaktan öteye gitmeyecektir.
Sayın Mustafa Denizli’nin çalıştırdığı son kulüp takımı da muhtemelen Galatasaray olacaktır.
Dolayısıyla hem takımın, hem hocanın Galatasaray’da uzun vadeli bir geleceği yoktur.
Ara transfer döneminde başkalarının kurtulmak istediği veya yüksek maliyetli oyuncuları almak yerine, kadrodaki bazı isimlerle yollar ayrılmalıdır.  Alıcısı çıkan satılmalı, olmuyorsa kiraya verilmeli hatta kimsenin istemediği ama Florya’nın havasını bozan isimler de kadro dışı bırakılmalıdır.
Galatasaray’da devam etmek isteyen bazı oyuncularımıza yeni ve daha düşük maliyetli kontratlar önerilmelidir.
Zira son yıllarda Galatasaray (işveren) fakirleşirken, futbolcular (çalışanlar) zenginleşmiştir.
İş dünyasının ve ekonominin gerçeklerine terstir bu durum.
Kısacası 2016-2017 ve devamındaki sezonlara göre sakin kafayla plan yapılmalı, bu sezon gözden çıkarılmalıdır.
Biliyorum “UEFA transfer yasağı getirirse, şimdiden kadroya takviye yapmak doğru olur” diye düşünenler var.  Transfer yasağı gelirse eğer, elimizdeki yetersiz futbolcu yığınından hiç kurtulamayız.  Oyuncu gitmek istemez, alıcı Galatasaray’ın zor durumunu masaya getirir.
UEFA Galatasaray’ı Avrupa kupalarına katılmaktan men ederse, bugünkü pahalı kontratlara zaten tahammül edemeyiz.
Üstelik İsviçre’de UEFA yetkililerine “biz devraldığımız borcu ve zararı azaltmak için uğraşıyoruz, bakın şu kadar tasarruf yaptık, bize yeni bir şans verin” savunması da çöker.
TRANSFER değil TEMİZLİK zamanıdır, bu gerçekle yüzleşmek yalnız için birkaç gün kalmıştır.

Şırnak duyarsızlığı

Şırnak Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vilayetidir, plaka kodu 73.
Güneyinden hem Irak’a, hem Suriye’ye komşudur.
Ülkenin geri kalanının dilinde en çok terörle ve işsizlikle anılır.
Cizre ve Silopi Şırnak ilinin ilçeleridir.
Cizre’nin merkez nüfusu 115 bin, Silopi’nin merkez nüfusu 90 bin.
Cizre ve köylerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 1298 öğretmeni bulunuyor(du), 1873 öğretmen de Silopi’de çocuklara eğitim veriyor(du)
Sonra zor koşullarda eğitim vermeye çalışan öğretmenlerin telefonlarına birer SMS ulaştı, “hizmet içi eğitim” bahanesiyle okullarından uzaklaştırıldılar.
Onbinlerce öğrencinin eğitimine mecburen ara verildi, çocuklar evlerinde şimdi.
Bu ilçelerde sokağa çıkma yasağı uygulanıyor aynı zamanda, ilçelere sızan terör örgütünün silahlı unsurlarını oralardan söküp atma amaçlı operasyonlar yapılıyor.
Evlerin duvarlarına mermi çekirdekleri saplanıyor, hendeklerin önünde arkasında tekerlekli, paletli savaş makinaları yürüyor, teröristler ve güvenlik güçleri çatışıyor.
O çocuklar evlerinde hapis ve korkuyor, anne ve babaları da korkuyor, evlerin kapıları camları kırılıyor, dışarıdan çığlıklar geliyor, havada kan ve barut kokusu var.
Çocukların anneleri belki asker ve polisten haz etmiyor, hatta belki babaları da PKK’ya terör örgütü gözüyle bakmıyor.
Daha da ileri gidelim belki birkaç akrabaları örgütün dağ kadrosunda.
Ama onlar çocuk, sadece çocuk.. İzmir’de, Bursa’da, Rize’de ya da Antalya’da yaşayan akranları gibi çocuk.
Okula gitmeleri gerekirken, televizyondan bile izlemeleri sakıncalı olabilecek savaş filmlerine taş çıkartacak dehşet sahnelerini bizzat yaşıyorlar.

Bir gün çatışmalar sona erecek, hendekler kapanacak ama onların yüreğinde açılan korku tüneli kapanacak mı?
Yaşadıkları şiddet ortamını nasıl hatırlayacaklar büyüyünce ?
Kimin tarafını seçecekler, bir seçime zorlandıklarında ??

PKK terör örgütünün bu ilçelerde hakimiyet kurmasına seyirci kalanlar, çözüm süreci kandırmacasında örgütün semirip yayılmasına göz yumanlar alenen sorumludur.
Vatandaşını terör örgütünün tahakkümünden koruyamayanlara, kuruyla yaşı ayıramayanlara sorulmalıdır hesap.

Unutmuş olabiliriz ama o talihsiz çocukların hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı… Çankaya yerine Cizre’de, Sarıyer yerine Silopi’de doğmuş olmak onların suçu, günahı veya kusuru değil.

Duyarsızlığımızın da bir sınırı olmalı ve o hudut çizgisi ŞIRNAK il sınırını aşmamalı.