Çıkmaz Sokaktan Kurtulmanın Tek Yolu

Yüreğimizde yatanı ve hep inandığımızı yazalım en baştan: #MayıslarBizimdir.

Eğer Mart ya da Nisan ayında yarıştan zihnen kopmamışsak tabi!

Florya’da işler yolunda gitmediğinde menfi vaziyet derhal sahaya yansır ve Galatasaray ya hızla toparlanıp şampiyonluğa uzanır ya da erkenden havlu atar. Dün akşam (10 Nisan 2021) sahada tel tel dökülen Galatasaray profesyonel futbol takımı, bu sezon süper lige çıkan rakibi F.Karagümrük’e diş geçiremedi.  İstatistiklere baktığınızda üstün olan taraf, iki önemli eksiğine rağmen kırmızı-siyahlılardı.  Ligin ilk yarısında deplasmanda oynanan maçı da kaybettiğini hatırladığımızda, Karagümrük semtine bir sezonda 4 puan armağan etmiş olduk.

Fatih TERİM

Dün akşam iki takım arasındaki müsabakaya atanan hakem Ali Palabıyık maça çıktığında huzursuzdu. Haz etmediği kulübün üç puan almaması için topun yuvarlaklığına güvenemezdi, işini şansa bırakmak istemiyordu ve elinden geleni de ardına koymadı.  Çifte standart artık sıradanlaştığı için giderek alışmaya başladık, artık şaşırmıyoruz bile.  Maçın üzerinden 24 saat geçti, haklı olarak Galatasaraylılar Ali Palabıyık’ı hiç iyi anmıyorlar.

FIFA kokartlı hakem, yardımcı hakemler, onca kamera ve VAR sistemi adaleti sağlamaya yetmiyor çünkü ülkemizde futbol adalet ve eşitlik üzerine değil siyaset ve rant üzerine bina edilmiş.  TFF, MHK, PFDK, Tahkim vs. hiçbirinin umurunda değil ne emek ve alın teri ne de rekabetin çürümesi… Bunu hep hissediyorduk ama özellikle 2010-2011 organize şike sezonunda ispatlı şekilde gördük.  Tüm ahlaksızlar el birliğiyle üfledi ve ateş küllenmeye bırakıldı.  

Müsabakalardan sonra kendilerine uzatılan mikrofonlara skorlara dayalı ilginç demeçler veren Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinden dün haber alınamadı. Muhtemelen üzgün ve öfkeliler, bunu tahmin etmek zor değil.

Maçtan bir gün sonra bugün saat 16:22’de resmi sosyal medya hesabından futbolcumuz DeAndre Yedlin’in ayak bileğini kırma girişiminin fotoğrafı eşliğinde “YORUMSUZ” mesajı paylaşıldı. 

Hakikaten sözün bittiği yerdeydik, bunca şeyden sonra yorum yapmaya gerek yoktu.  Yüreği bir türlü soğumayan Galatasaray taraftarının üzüntüsü, hayal kırıklığı devam ediyor.  Çoğu birkaç cümle ile Ali Palabıyık’a düdük astıracak kudrette bir yönetim talep ediyorlar, peki bu beklenti gerçekçi mi?

Korkunç İkili

Bilmeliyiz ki yaşadığımız günler, harcanan fırsatların, yaptığımız hataların ve geçip giden dünlerin eseridir.  Mesela bu sezonun ilk yarısında 2-0 kaybettiğimiz BJK maçının çok tepki çeken hakemi Cüneyt Çakır için bu kulüp 20 Nisan 2014’te resmi web sitesinden aynen şunları yazmıştı:

“..Cüneyt Çakır gibi bir “emir kulu”nu, bu maça atayan TFF, bizim açımızdan dün yaşananların baş sorumlusudur… Camiamız; Galatasaray antipatisini daha önce de defalarca kanıtlamış söz konusu hakeme bundan böyle maçlarında görev verilmesini hiç bir şekilde kabul etmeyecektir.  

Galatasaray Spor Kulübü

Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, aynı hakem daha sonra defalarca maçlarımızı yönetti ve biz yalnız sonuca göre tepki gösterdik.  Yıllar yılı TFF kurullarını ya da sporla ilgili yetki sahiplerini defalarca protesto ettik hatta istifaya çağırdık, kimse koltuğundan kıpırdamadı.

https://www.galatasaray.org/haber/galatasaray-haberleri/galatasaray-spor-kulubu-yonetim-kurulundan-onemli-aciklama/2317

https://www.ntvspor.net/futbol/demiroren-istifa-etmelidir-579e27a1c873cc3eb42570b5

https://www.aa.com.tr/tr/futbol/galatasaray-kulubu-baskani-cengiz-tff-hukuk-musavirliginin-istifasini-bekliyorum/1309335

https://www.galatasaray.org/haber/kulup/tff-istifa/428497

Üstelik bu hikayemizde yalnız futbol topuna yer yok.  Hakem Recep Ankaralı – rakip kulüp yöneticisi Semih Özsoy telefon flörtü sonrası basketbolda şaibeli final serisinin son maçına çıkmadık mesela, adına “17 Haziran duruşu” dedik, arkası getirilemedi.  Bir ara en üst perdeden “Sen kimsin Harun?” diye gürledik, sonra zulüm gibi Hidayet’le muhatap olmak zorunda kaldık.  Yetmedi Recep Ankaralı için “geçmiş olsun” mesajı yayınladık yakın zamanda. 

Eski hakem Recep bey’in sıhhat durumu beni hiç ilgilendirmiyor ama bilinsin isterim ki iki cihanda da davacıyım kendisinden.  Şimdi bu geçmiş olsun mesajını “kendisi TBF’de resmi görevli olduğundan ve erkek basketbol takımının lig sıralamasındaki yerinin hassasiyetine binaen” diye savunanlar çıkabilir, tavsiyem hemen vazgeçsinler!

www.galatasaray.org resmi web sitesi ya da yönetim kurulu üyelerinin senelerdir tekrarlanan demeçlerini şöyle bir hatırlayınız.

Takipçisi olacağız”  

kabul edilemez”   

takipçisiyiz”  

kınıyoruz

vs. defalarca kullanılmış standart kalıplardır.

Sonunda neyi takip edeceğimizi ya da niçin kınadığımızı bile unuttuk dolayısıyla ne durduğumuz yer aynı kaldı ne haklı tepkilerimiz yerini buldu.

Yönetenler değişti, oy verenler değişti, gündem değişti, bir tek kalıtsal amnezi halimiz sabit!  

Bugün sayın kulüp başkanımız ya da bir yönetim kurulu üyemiz TFF’ye ayar verebilir, laf sokabilir, onlarla alay edebilir hatta isterse sülale boyu hakaret de edebilir.  İçimiz soğur birkaç saatliğine, “oh olsun” falan deriz ama sonra yine bellek yitimi bizi esir alır.

Spor basınında sekiz sütuna manşet ya da sosyal medyada #TrendingTopic olacak büyük laflara, sert çıkışlara, süslü aforizmalara artık ihtiyaç yok çünkü popülist tavırların ve büyük sloganların kesin çözüm olmadığı sanırım anlaşıldı.  En azından hafızası iyi olanlar anlamaya başladı diyelim, realist çizgimiz baki kalsın.

Adeta gömülmediği için kokuşan ülke futbolunda orta oyununu bozacak, paradigmayı değiştirecek adımlar tesadüfen atılamaz.  Dayanacağı muhkem güç, arka planında ince bir çalışma ve +/- alternatiflere göre esneklik gerektiren bir strateji gerekiyor.  En basit anlatımıyla bunun üç boyutu var ilk bakışta:

a) Finansal güç ve mali bağımsızlık ya da kimseye eyvallah etmemek  (bilançoyu, borçları, nakit akışını, riskleri uzun uzadıya anlatmadan söylersek “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)

b) Milyonları sokağa döken uluslararası başarılar, başka bir deyişle sahada kazanıp saha dışında tartışılmaz olmak  (abonesi olduğumuz UEFA Şampiyonlar Ligi’ne bir daha ne zaman katılabileceğimiz belirsiz, Avrupa futbolu ile aramız giderek açılıyor yani kısaca “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)

c) Güven ve itibar sermayesini güçlendirmek ya da HAKLI olduğunu kamuoyunun ekseriyetine kabul ettirecek kadar organize olabilmek  (zor ama kestirilebilir gelecekte bence tek ihtimal)

Güven yoksa birliktelik de yok, başarı da yok, bereket de yok.

Zor ama görünür tek ihtimali örneklerle açıklamaya çalışalım:

  • Bize güvenenleri asla boşa düşürmemek, bizi destekleyenlere her platformda müteşekkir kalmak,
  • Taraftara aile ferdi / müşteriye kral / sponsora kraliçe gibi davranmak,
  • Ne yazdığını, ne söylediğini, niçin sustuğunu daima hatırlamak,
  • Her türlü kurumsal temasta samimi, şeffaf ve tutarlı olmak,
  • Palavra sıkmak yerine zor da olsa susmak ama konuştuğunda memleketin dört bir yanında ilgi ve saygı uyandırmak,
  • Haksızlığa uğrayan rakip bile olsa, bundan geçici fayda elde edilmiş olsa bile bunu çekinmeden dile getirmek,
  • Kimseyi küstürmemek namına yapılanların son tahlilde ne İsa’yı ne Musa’yı mutlu etmeyeceğini bilmek,
  • Sığ gündemi reddederek ülkede sporun ulaşamadığı seviyeyi ve hedefe yönelik yapılması gerekenleri sürekli anlatmak,
  • Nitelikli insan / elit sporcu yetiştirip topluma örnek olmak,
  • Tüm sporcuları için kariyer fırsatları sunan saygın işveren olarak algılanmak,
  • Makro düzeyde spor politikalarına yön verenlerin görmezden gelemeyeceği kadar hazırlıklı ve donanımlı olmak,
  • Kazanınca coşkulu / kaybedince mağrur olabilmek,

Sarı-kırmızıyla iftihar eden Galatasaraylı nesiller, Galatasaray’a içten içe imrenen rakipler hayal ederek her güne başlamak…  İstisnasız her gün buna inanmak ve bunun için çalışmak, bu hedefi geciktirecek hatalardan “ecel” gibi kaçınmak!

Pahalı transferler çözüm olmuyor, uçaklar inince dertler bitmiyor, çilekler forma giyince bahar gelmiyor.  Milyarder kulüp başkanının çok şık giyinmesi, Sportif A.Ş. yöneticisinin GS plakalı Maybach’a binmesi, anchorman tadında bir basın sözcüsünün belagatiyle manşetlerden inmemesi bugüne dek hiçbir şeyi kalıcı olarak çözmedi ve çözmeyecek.

Başka türlü bir şey bize gerekli olan…

Cemil Meriç’in sözüdür “yaprak ağaçtan düşünce, rüzgarın oyuncağı olurmuş

Hazan yaprağını andıran futbolun tekrar yeşermek üzere ulu çınara tutunması, özüne dönmesi, “Team Value Management” yaklaşımıyla ve bambaşka hedeflerle yönetilmesi gerekiyor.

Bitirirken yazılı olmayan gerçeği hatırlatalım. 

İlk Kural / Rule Number 1 / La première loi

Seçilerek mesuliyet üstlenenler yalnız kulübün ya da iştiraklerinin değil, bir BÜTÜN olarak GALATASARAY‘ın hepimizden, her birimizden, kişisel kariyer ve hedeflerinden, servetlerinden, korku, heves ya da beklentilerinden daha mühim, daha muteber, daha kıymetli olduğuna inanarak yaşayacaklar, çalışacaklar, mücadele edecekler ya da hep birlikte omuzlayamayacaklarsa bu devasa ağırlığın altına hiç girmeyecekler.

Bu yazıyı sosyal medyada popülist mesajları arka arkaya vererek kulüp başkanı veya yönetim kurulu üyesi olarak seçilmeyi hayal edenlere de elden ele iletirsiniz artık 😊

Popülizm sarmalı ve futbolun günahları

Tahminim o ki, Galatasaray Sportif A.Ş. yönetim kurulu üyeleri dün gece huzurlu uyudular, bu sabah rahatlamış uyandılar.  Her fırsatta kırıldıklarını, gücendiklerini üzerine basa basa dile getirdikleri sosyal medya salvoları ya da hezeyanı dindi. Artık serum almaya, hastanelerin acil servislerine taşınmaya gerek kalmadı. Muhtemelen bu sabah keyifli uyandılar, gülümseyerek “günaydın” dediler etraflarına.

Ne oldu da daraldıkları, bunaldıkları ve giderek çirkinleşen yaylım ateşi sona erdi? 

Şartlar değişince sonuçlar da başka yöne evriliyor, değişeni şöyle tarif edelim.

Medya aracılığıyla beklentileri sürekli yükseltilen, tutarsız ve sonuçsuz beyanlar üzerine haklı olarak öfkelenen, öfkeyi yatıştırmak umuduyla şımartıldıkça tatmin duygusunu yitiren ve nihayetinde sosyal medya üzerinde doymak bilmez transfer oburları olarak örgütlenen kitleye arzuladıkları dozda saf endorfin enjekte edildi.

Marcao duvar, Diagne buldozer, Mitroglou sanatkar, Luyindama canavar” derken bir anda herkesin ruh hali değişti.

Biz aslında bu filmi daha önce seyretmiştik ama futbol seyircisinin hafızası sinemaseverler kadar güçlü olmayabiliyor.

Yakın geçmişe dönelim birlikte.

Mayıs 2016’da yerden yere vuruluyordu Sayın Dursun Özbek yönetimi, Ağustos 2016’da ise dümeni düzeltmiş ve sakin sulara varmışlardı.  Yılın beşinci ayı ile sekizinci ayı arasında ne olmuştu peki??

Yedi futbolcu transfer edilmiş, Jan Olde Riekerink yönetiminde TFF Süper Kupa kazanılmıştı.  Seyircinin gönlü hoş edilince sorunlar konuşulmaz olmuştu.

Sezonda haftalar ilerledikçe hava bulutlandı, Mayıs 2017’de Sayın Özbek yönetimine tepkiler daha da sertleşmişti, hakarete varan cümleler pervasızca yazılır çizilir oldu.  Riekerink gönderilmiş, Igor Tudor getirilmişti.  BJK ligi şampiyon tamamlarken, hoca değiştiren Galatasaray 13 puan geride dördüncü sıradaydı.

2017’de yaz mevsimi güze dönerken yine her şey değişti. Sayın Dursun Özbek yönetimi övgülere sıra numarası dağıtır hale geldi. Başkanın ismi “transfer baronu” olarak anılır olmuştu.  Tam 10 yabancı futbolcu transfer edilmiş, takımın omurgası değişmişti.  Yıllara yayılmış 130 milyon Euro tutarında taahhüt yükü gelmişti bilançoya ama kimsenin pek umurunda değildi.

Eylül’de Hırvat prensi gözüyle bakılan Tudor, Aralık ayında kovuldu.

21 Aralık 2017’de “bir hocadan çok daha fazlası” olan Fatih TERİM “Nerede Kalmıştık” diye bir tweet attı, ligin kaderi değişti.  Galatasaray 21.lig şampiyonluğunu kazandı.  Kulübümüz arada başkan da değiştirdi.

Filmi ileri saralım şimdi. Lig tarihine geçen gol kralı Bafétimbi Gomis gönderildikten sonra Galatasaray’ın santrfora ihtiyacı vardı, alınamadı.  Fatih Terim çalışma kültürünün uyuşmadığını sonradan ifade ettiği Eren Derdiyok’la idare etmeye çalıştı.  Görece kolay bir Şampiyonlar Ligi grubundan çıkılamadı.  Beş forveti olduğuna inanılan ve topu ceza sahasına kadar iyi kötü taşıyan Galatasaray profesyonel futbol takımı, net bir son vuruşçusu olmadığı için ligde puanlar kaybetti. Sportif A.Ş. yöneticileri hep ara transferi adres gösterdiler, “olacak” dediler, “anlaştığımız oyuncular” dediler, “inşallah” dediler.

4 Ocak 2019’da ara transfer dönemi açıldı, ilk birkaç gün daha önceden söz kesilmiş kiralık ya da bonservissiz en azından bir santrforla mutlaka anlaşılacağı beklentisi vardı ama Antalya kampına kimse gelmedi. Mevcut kadrodan tek santrfor Eren Derdiyok ve milli stoper Serdar Aziz ayıklandı. Florya Akademi’nin ürünü olan ve birinci sınıf stoper kumaşına sahip olduğunu ispatlamış 18 yaşındaki Ozan Kabak 11 milyon Euro bedelle Bundesliga’nın yolunu tuttu.  Kadronun skora katkı verebilen isimlerinden Garry Rodrigues kariyerinde dümeni yüksek maaş yönüne kırdı, Suudi Arabistan’a transfer oldu.

Sayın Mustafa Cengiz yönetimine ateş püskürüyordu sosyal medya… Yöneticilerin ne beceriksizliği kaldı, ne yetersizliği.. İstifa çağrıları yapan bile vardı.

Derken ara transfer döneminin son günü KAP bildirimleri yağmur gibi geldi. İki santrfor gerekirken tastamam iki santrfor alındı, savunma göbeği komple yenilendi.

Şimdi herkes sayın başkana ve Sportif A.Ş. yöneticilerine teşekkür ediyor, memnuniyetini bildiriyor.

Hep izlediğimiz bu filmin sonunu ise yine yönetmen Fatih Terim tayin edecek çünkü biliyoruz ki her transfer tutmuyor, para tek başına saadet getirmiyor.  Yeşil sahaya fiyat etiketleri, fiyakalı CV’ler ya da pahalı sözleşmeler çıkmıyor.  Futbolun pek çok değişkeni var ve hepsi yapımcıların kontrolünde değil. Bunu en sade biçimde ifade edenlerden biri de efsane Johan Cruyff bence..

Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinin en mutlu, en huzurlu günü olduğunu tahmin ettiğim bugün keyiflerini kaçırmak istemem ama bir hafta önce ateş püskürürken dünden beri şükranlarını bildiren, övgüler düzen kalabalığa uzaktan bakarak birkaç hatırlatmada bulunmak isterim.

Gerginliğinizi attınız üzerinizden, rahatladınız, yüzünüz güldü.  Her birinizin emeği var dolayısıyla buna memnun oldum ama şu anda popülizmin tatlı kucağına itilmek üzeresiniz.  Maalesef sizlerin gevşeme, oluruna bırakma, “transfer de yaptık daha ne istiyorsunuz?” deme lüksünüz bulunmuyor.  Önce futbol yönetiminin tarafları olarak bir masanın etrafında buluşmalı ve “Ligin ve Galatasaray’ın kaderini etkileyecek kadro düzenlemesi aylardır gündeminizdeyken niye son üç güne kaldığını” gayet demokratik bir ortamda açıkça tartışmalısınız.  Transferin akşam pazarında muhatap kulüplerden biri sorun çıkarsaydı, menajerler oyun oynasaydı, yazışmanız faksa takılsaydı ne olacaktı, hiç düşündünüz mü?  Misal, yeni transferlerin yetişmediği geçen haftaki Göztepe maçında sayısız gol kaçırarak ya da ıskartaya çıktığı halde ilk 11’de oynamak durumunda kalan Maicon’un bireysel hatasıyla puan kaybetsek bunu kamuoyuna nasıl izah ederdiniz? Birlikte düşünmeli ve analiz etmelisiniz.

İkinci olarak Seyrantepe – Florya koordinasyonunu maksimum düzeye çıkarmanız gerekiyor.  Siz Fatih hoca ile 2+3 yıl sözleşme uzatımıyla açık bir tercihte bulundunuz, kaderinizi TERİM ile birleştirdiniz. Dolayısıyla kader arkadaşı ve yoldaş olarak eşgüdüm halinde hareket edeceksiniz.  Hoca yönetilmesi zor bir profesyonel olabilir ama birlikte yürünmesi keyifli bir Galatasaraylı aynı zamanda.  Bırakacağınız her iktidar boşluğunu Hoca kendince dolduracaktır, bu size geçici bir konfor alanı da sağlayabilir ama Fatih Terim yalnızca takımına ve sahaya odaklandığında başarı garantili müthiş bir teknik direktör, bunu da biliyorsunuz.  İletişiminizde aracı kullanmayın, size laf taşıyanlara asla yüz vermeyin, Florya’ya kenardan çöreklenmeye kalkacak harici mahfillere (amiyane tabirle sinyalcilere) göz açtırmayın.

Üçüncü olarak muhtelif sebeplerle yeniden ajite olabilecek sosyal medya hezeyanına bir daha asla kapılmayın.  Hiçbir büyük kurum, dernek, vakıf, şirket, holding sosyal medyada estirilen sanal rüzgarlara göre yönetilemez.  Olsa olsa şirazesinden çıkması ve daha hızlı batması sağlanabilir.

Sporcuların maaşlarını ödeyen, menajer kaprisleriyle uğraşan, bankalarla kredi pazarlığına oturan, nakit akışı için her gün çözüm bulmak zorunda olan, İsviçre’de UEFA’ya santim santim hesap veren sizlersiniz.

Dışarıdan elma şekeri gibi görünen konuların, şöyle bir ısırıldığında ne kadar zehirli olabileceğini bilensiniz.

Dolayısıyla bugün sizi pohpohlayanların, alkışlayanların yarın “daha fazlasını” isteyeceğini biliyorsunuz ve o gün bu talep karşılanamadığında yine sizden kötüsü olmayacaktır.

Köklü ve saygın kurumlar için “ucuz popülizm” yedi ölümcül günahtan biridir adeta, uzak durmayı başarmak durumundasınız. Futbolu yöneten kurumlar, bize kredi veren kuruluşlar ve ölçülebilir veriler üzerinden karar alan tüm aktörler sizin rating ya da popülaritenize bakarak hareket etmez. Popülizmin büyüsüne kapılmak cazip geliyor olsa da, unutmayın ki sallanan sandalyeyi andırır popülist tavırlar… Hareket edersiniz, oyalanırsınız ama sonunda bir yere varılamaz.

Topun yuvarlak, sahanın dikdörtgen olduğu kadar çıplak bir gerçek de şu: Sürekli zarar eden / ettirilen ve ancak dış kaynak ile dönebilen şirketlerin yırtıcısı faiz, sırtlanı Dolar, akbabası Euro’dur.  Sportif A.Ş’nin ilk altı ayda karlılık açıklaması ve mali yılın sonunda 1 milyar TL ciro barajına ulaşacak olması memnuniyet verici olsa da düşürülemeyen faiz oranları, hedge edilememiş kur riski, gelirlerle sportif başarı arasındaki yüksek korelasyon, büyük borç yükü, tamamen erimiş öz kaynaklar ve taraftarın yarattığı mahalle baskısı insanın uykularını kaçıracak kadar ciddi bir açmaz olmayı sürdürüyor.

Yeni transferlerin en olumlu yönü yıllık garanti ücretlerin makul seviyelerde olmasıdır.  Uluslararası transfer piyasasında “convertible” denebilecek kalibrede ve yaşı genç oyunculara ödenen bonservis bedelleri yatırım olarak kabul edilebilir ancak hesapsız yüksek maaşlar hem takım içi dengelerin bozulmasına hem de performansı yetersiz oyuncuların elden çıkarılamamasına sebep olmaktadır.

UEFA ile imzalanan settlement agreement gereği bu mali yıl maksimum 20 milyon Euro, 2019-2020 sezonu maksimum 10 milyon Euro zararla kapanmak durumunda.  Dolayısıyla Galatasaray sportif hedeflerinden vazgeçmeden yeni bir maliyet platosuna erişmek zorundadır.  Yıllık garanti maaşlara adı konmasa da, üst sınır getirilmelidir.

Basit bir hesapla

  • 2,5 milyon € maaşlı 4 oyuncu
  • 2 milyon € maaşlı 3 oyuncu
  • 1,5 milyon € maaşlı 4 oyuncu ile

Yıllık garanti ücreti 22 milyon Euro olan ideal ilk 11 ve toplamda 40 milyon Euro’yu aşmayan tam kadro ile başarı kovalamak zorundayız.  Geçmiş yıllarda olduğu gibi 70-80 milyon Euro maliyetli kadroları artık taşıyamayız.

Ülke ekonomisinin durumu ve taraftarın alım gücü de hayati önemdedir ve gelişen koşullara adaptasyon becerisi gerektirir.

Haziran ayında sezonluk kombine satan Galatasaray, Ağustos ayındaki kur patlamasından sonra aynı tempoda kombine satabilir miydi yoksa tüketici güven endeksi düştükçe ertelenebilir bir talep miydi Türk Telekom Stadı koltukları ?  Aldığınız 380 milyon TL tutarındaki sendikasyon kredisi ile borç stoğunda yabancı paradan Türk Lirasına / kısa vadeden uzun vadeye dönüşüm sağlarken en doğru zamana denk gelinmesinin olumlu etkisini unutmuş olamazsınız.  Dolayısıyla harici ekonomik koşulların da müspet yönde gelişmeyeceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Futbola dönersek bu sezonu şampiyon olarak tamamlamak ve önümüzdeki yıl yine Devler Sahnesinde boy göstermek Galatasaray için hayati önemdedir.  Siz takımın eksiklerini giderecek transferlere imza attınız, Florya’da Fatih Terim güvencemiz berdevam ama mücadele saha dışında da sürecek.

81 gün önce istifaya davet ettiğimiz TFF Hukuk Kurulu halen görevde, Demirören federasyonu iş başında.  Hedef aldığımız hakemler paye aldı, MHK aynen devam ediyor. 22. Lig şampiyonluğumuzun sarı-kırmızılı renkler için sıçrama tahtası olacağının rakipler farkında.  Kulübümüzü sağa sola şikayet edenler, Emre Akbaba transferinde araya girip fiyat yükseltenler, kaynağı belirsiz gelir kaynaklarını bol bol kullandıkça şımaran yeni yetmeler vazgeçmeyecek.  

Bilirim bu ülkede herkesin kolayına geliyor kurnaz taktikler ve son dakika hamleleri fakat 105 x 68 m. futbol sahasına sığmayan çok katmanlı bir futbol stratejisi hazırlamak zorundasınız.  Türkiye Futbol Federasyonu sözde değil özde değişmelidir ve bunu Ankara siyasetinden bekleyemeyiz.  Yeni federasyonda kaç Galatasaraylı olacağının pazarlığından bahsetmiyorum, futbolu global kodlarına hakim kaç tane ahlaklı insanın hangi organizasyon yapısında yer alacağını kurgulamalı & teklif etmeli Galatasaray…

“Yerli ve milli futbol” diye pazarlanacak yabancı oyuncu sınırlamasına karşı geliştirilecek argüman ya da kısıtlama gelirse kadronun kalibrasyonu mutlaka masadaki dosyalardan biri olmalıdır.

Son olarak mesleki ahlak konusunda giderek zayıflayan spor medyasında size dost görünen tescilli ikiyüzlülere aldanmayınız.  Her mevsim deri değiştirse bile, yılan huyundan vazgeçmez.  Sizden haber atlatmak için şekilden şekle girenler, Galatasaray’ın kurumsal itibarını hedef alacak en akıl almaz asparagaslara imza atanlar olacaktır. Hep de böyle olmuştur.

Popülizme kapılmadan, idari ve mali disiplinden asla ayrılmadan, 22.lig şampiyonluğu hedefine kenetlenerek bir ve bütün halde hareket etmelisiniz.  Bunu başarabildiğiniz takdirde milyonlarca insanın yüzünü yine güldürecek, Galatasaray’a gerçek anlamda hizmet etmiş olmanın hazzını yaşayacaksınız.

Bugün KAP bildirimleriyle mest olanlar, yarın sizi yine kıyasıya eleştirebilir.  Oysa Galatasaray’ın kalıcı ve sürdürülebilir başarısı tüketimden üretime dönen köklü bir paradigma değişikliğiyle mümkündür.

Florya Akademi devrimi Fatih Terim hocamızın gözetiminde sürdürülmelidir.  Yeni transferlere kimsenin lafı yok ama Atalay Babacan, Yunus Akgün, Gökay Güney gibi gençler bizim en kıymetlilerimiz olmayı sürdürecektir.  17 resmi maçta kendini gösteren 18 yaşındaki evladımız Ozan Kabak sayesinde, muhtemelen ligin gol kralı olacak canavar santrfor Mbaye Diagne’yi alabildik, asla unutamayız.  Aynı Ozan Kabak 2017’de N’Diaye transferinin promosyonu niyetine Osmanlıspor’a verilseydi, kaçırdığımız fırsatı hiç bilemeyecektik.

Bir yıl önce Kasımpaşa’nın Çin’den bonservissiz transfer ettiği Diagne’ye biz 10 milyon Euro saydık.  Altı ay önce Portekiz’den Chaves kulübünün 900 bin Euro’ya aldığı Marcao’ya 4 milyon Euro vererek kadromuza kattık.  Oyunculardan memnun kalacağız, inşallah sergileyecekleri performansla bu bedellerin hakkını verecekler.

Ama gelin Diagne gibi parlayamamış potansiyel oyuncuları Çin’den getiren biz olalım, Marcao gibi gençleri Atletico Paranense’de oynarken keşfedelim, Ozan Kabak’ın yükselişini yaşıtlarına ve daha alt yaş gruplarına rol model olarak sunalım.

Sizden önceki başkanlar ve yöneticiler transfere akıttıkları para ile aldıkları övgüler eşliğinde aslında başarıyı satın alan üretimsiz / sürdürülemez modele saplanıp kaldılar.

Siz üretime dayalı ve fırsat maliyetini doğru yerden yakalayan bir modele geçebilecek misiniz?

Önünüzdeki “challenge” budur.

Başaramazsanız bugün sizi saran ılık popülizm rüzgarı altında kalacağınız bir çığa dönüşebilir, oturduğunuz koltuklar birer iğneli fıçı olur.

Her birinizin hissettiğine eminim ki; seçildiğiniz andan itibaren makamınızda güçlüsünüz çünkü kudretli Galatasaray’ı temsil ediyorsunuz, yalnız değilsiniz çünkü sizi destekleyen ve başarmanız için dua eden Galatasaraylılar var. Elbette eleştiri & denetimden azade değilsiniz çünkü yine sizi dikkatle izleyen Galatasaraylılar var.  Bunu asla aklınızdan çıkarmamanızı rica ederim.

Zamana sığan ve sığmayan tüm çalışmalarınız için, sarf ettiğiniz emek için teşekkür ediyorum. Ailelerinizden çaldığınız zamanları asla unutmuyorum, onlar da fedakarlık ediyorlar, haklarını helal etsinler.

Yolunuz açık olsun, sezon sonu Türkiye yine sarı-kırmızı bayraklarla donansın.