Yüreğimizde yatanı ve hep inandığımızı yazalım en baştan: #MayıslarBizimdir.
Eğer Mart ya da Nisan ayında yarıştan zihnen kopmamışsak tabi!
Florya’da işler yolunda gitmediğinde menfi vaziyet derhal sahaya yansır ve Galatasaray ya hızla toparlanıp şampiyonluğa uzanır ya da erkenden havlu atar. Dün akşam (10 Nisan 2021) sahada tel tel dökülen Galatasaray profesyonel futbol takımı, bu sezon süper lige çıkan rakibi F.Karagümrük’e diş geçiremedi. İstatistiklere baktığınızda üstün olan taraf, iki önemli eksiğine rağmen kırmızı-siyahlılardı. Ligin ilk yarısında deplasmanda oynanan maçı da kaybettiğini hatırladığımızda, Karagümrük semtine bir sezonda 4 puan armağan etmiş olduk.
Dün akşam iki takım arasındaki müsabakaya atanan hakem Ali Palabıyık maça çıktığında huzursuzdu. Haz etmediği kulübün üç puan almaması için topun yuvarlaklığına güvenemezdi, işini şansa bırakmak istemiyordu ve elinden geleni de ardına koymadı. Çifte standart artık sıradanlaştığı için giderek alışmaya başladık, artık şaşırmıyoruz bile. Maçın üzerinden 24 saat geçti, haklı olarak Galatasaraylılar Ali Palabıyık’ı hiç iyi anmıyorlar.
FIFA kokartlı hakem, yardımcı hakemler, onca kamera ve VAR sistemi adaleti sağlamaya yetmiyor çünkü ülkemizde futbol adalet ve eşitlik üzerine değil siyaset ve rant üzerine bina edilmiş. TFF, MHK, PFDK, Tahkim vs. hiçbirinin umurunda değil ne emek ve alın teri ne de rekabetin çürümesi… Bunu hep hissediyorduk ama özellikle 2010-2011 organize şike sezonunda ispatlı şekilde gördük. Tüm ahlaksızlar el birliğiyle üfledi ve ateş küllenmeye bırakıldı.
Müsabakalardan sonra kendilerine uzatılan mikrofonlara skorlara dayalı ilginç demeçler veren Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinden dün haber alınamadı. Muhtemelen üzgün ve öfkeliler, bunu tahmin etmek zor değil.
Maçtan bir gün sonra bugün saat 16:22’de resmi sosyal medya hesabından futbolcumuz DeAndre Yedlin’in ayak bileğini kırma girişiminin fotoğrafı eşliğinde “YORUMSUZ” mesajı paylaşıldı.
Hakikaten sözün bittiği yerdeydik, bunca şeyden sonra yorum yapmaya gerek yoktu. Yüreği bir türlü soğumayan Galatasaray taraftarının üzüntüsü, hayal kırıklığı devam ediyor. Çoğu birkaç cümle ile Ali Palabıyık’a düdük astıracak kudrette bir yönetim talep ediyorlar, peki bu beklenti gerçekçi mi?
Bilmeliyiz ki yaşadığımız günler, harcanan fırsatların, yaptığımız hataların ve geçip giden dünlerin eseridir. Mesela bu sezonun ilk yarısında 2-0 kaybettiğimiz BJK maçının çok tepki çeken hakemi Cüneyt Çakır için bu kulüp 20 Nisan 2014’te resmi web sitesinden aynen şunları yazmıştı:
“..Cüneyt Çakır gibi bir “emir kulu”nu, bu maça atayan TFF, bizim açımızdan dün yaşananların baş sorumlusudur… Camiamız; Galatasaray antipatisini daha önce de defalarca kanıtlamış söz konusu hakeme bundan böyle maçlarında görev verilmesini hiç bir şekilde kabul etmeyecektir.
Galatasaray Spor Kulübü“
Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, aynı hakem daha sonra defalarca maçlarımızı yönetti ve biz yalnız sonuca göre tepki gösterdik. Yıllar yılı TFF kurullarını ya da sporla ilgili yetki sahiplerini defalarca protesto ettik hatta istifaya çağırdık, kimse koltuğundan kıpırdamadı.
https://www.ntvspor.net/futbol/demiroren-istifa-etmelidir-579e27a1c873cc3eb42570b5
https://www.galatasaray.org/haber/kulup/tff-istifa/428497
Üstelik bu hikayemizde yalnız futbol topuna yer yok. Hakem Recep Ankaralı – rakip kulüp yöneticisi Semih Özsoy telefon flörtü sonrası basketbolda şaibeli final serisinin son maçına çıkmadık mesela, adına “17 Haziran duruşu” dedik, arkası getirilemedi. Bir ara en üst perdeden “Sen kimsin Harun?” diye gürledik, sonra zulüm gibi Hidayet’le muhatap olmak zorunda kaldık. Yetmedi Recep Ankaralı için “geçmiş olsun” mesajı yayınladık yakın zamanda.
Eski hakem Recep bey’in sıhhat durumu beni hiç ilgilendirmiyor ama bilinsin isterim ki iki cihanda da davacıyım kendisinden. Şimdi bu geçmiş olsun mesajını “kendisi TBF’de resmi görevli olduğundan ve erkek basketbol takımının lig sıralamasındaki yerinin hassasiyetine binaen” diye savunanlar çıkabilir, tavsiyem hemen vazgeçsinler!
www.galatasaray.org resmi web sitesi ya da yönetim kurulu üyelerinin senelerdir tekrarlanan demeçlerini şöyle bir hatırlayınız.
“Takipçisi olacağız”
“kabul edilemez”
“takipçisiyiz”
“kınıyoruz”
vs. defalarca kullanılmış standart kalıplardır.
Sonunda neyi takip edeceğimizi ya da niçin kınadığımızı bile unuttuk dolayısıyla ne durduğumuz yer aynı kaldı ne haklı tepkilerimiz yerini buldu.
Yönetenler değişti, oy verenler değişti, gündem değişti, bir tek kalıtsal amnezi halimiz sabit!
Bugün sayın kulüp başkanımız ya da bir yönetim kurulu üyemiz TFF’ye ayar verebilir, laf sokabilir, onlarla alay edebilir hatta isterse sülale boyu hakaret de edebilir. İçimiz soğur birkaç saatliğine, “oh olsun” falan deriz ama sonra yine bellek yitimi bizi esir alır.
Spor basınında sekiz sütuna manşet ya da sosyal medyada #TrendingTopic olacak büyük laflara, sert çıkışlara, süslü aforizmalara artık ihtiyaç yok çünkü popülist tavırların ve büyük sloganların kesin çözüm olmadığı sanırım anlaşıldı. En azından hafızası iyi olanlar anlamaya başladı diyelim, realist çizgimiz baki kalsın.
Adeta gömülmediği için kokuşan ülke futbolunda orta oyununu bozacak, paradigmayı değiştirecek adımlar tesadüfen atılamaz. Dayanacağı muhkem güç, arka planında ince bir çalışma ve +/- alternatiflere göre esneklik gerektiren bir strateji gerekiyor. En basit anlatımıyla bunun üç boyutu var ilk bakışta:
a) Finansal güç ve mali bağımsızlık ya da kimseye eyvallah etmemek (bilançoyu, borçları, nakit akışını, riskleri uzun uzadıya anlatmadan söylersek “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)
b) Milyonları sokağa döken uluslararası başarılar, başka bir deyişle sahada kazanıp saha dışında tartışılmaz olmak (abonesi olduğumuz UEFA Şampiyonlar Ligi’ne bir daha ne zaman katılabileceğimiz belirsiz, Avrupa futbolu ile aramız giderek açılıyor yani kısaca “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)
c) Güven ve itibar sermayesini güçlendirmek ya da HAKLI olduğunu kamuoyunun ekseriyetine kabul ettirecek kadar organize olabilmek (zor ama kestirilebilir gelecekte bence tek ihtimal)
Zor ama görünür tek ihtimali örneklerle açıklamaya çalışalım:
- Bize güvenenleri asla boşa düşürmemek, bizi destekleyenlere her platformda müteşekkir kalmak,
- Taraftara aile ferdi / müşteriye kral / sponsora kraliçe gibi davranmak,
- Ne yazdığını, ne söylediğini, niçin sustuğunu daima hatırlamak,
- Her türlü kurumsal temasta samimi, şeffaf ve tutarlı olmak,
- Palavra sıkmak yerine zor da olsa susmak ama konuştuğunda memleketin dört bir yanında ilgi ve saygı uyandırmak,
- Haksızlığa uğrayan rakip bile olsa, bundan geçici fayda elde edilmiş olsa bile bunu çekinmeden dile getirmek,
- Kimseyi küstürmemek namına yapılanların son tahlilde ne İsa’yı ne Musa’yı mutlu etmeyeceğini bilmek,
- Sığ gündemi reddederek ülkede sporun ulaşamadığı seviyeyi ve hedefe yönelik yapılması gerekenleri sürekli anlatmak,
- Nitelikli insan / elit sporcu yetiştirip topluma örnek olmak,
- Tüm sporcuları için kariyer fırsatları sunan saygın işveren olarak algılanmak,
- Makro düzeyde spor politikalarına yön verenlerin görmezden gelemeyeceği kadar hazırlıklı ve donanımlı olmak,
- Kazanınca coşkulu / kaybedince mağrur olabilmek,
Sarı-kırmızıyla iftihar eden Galatasaraylı nesiller, Galatasaray’a içten içe imrenen rakipler hayal ederek her güne başlamak… İstisnasız her gün buna inanmak ve bunun için çalışmak, bu hedefi geciktirecek hatalardan “ecel” gibi kaçınmak!
Pahalı transferler çözüm olmuyor, uçaklar inince dertler bitmiyor, çilekler forma giyince bahar gelmiyor. Milyarder kulüp başkanının çok şık giyinmesi, Sportif A.Ş. yöneticisinin GS plakalı Maybach’a binmesi, anchorman tadında bir basın sözcüsünün belagatiyle manşetlerden inmemesi bugüne dek hiçbir şeyi kalıcı olarak çözmedi ve çözmeyecek.
Başka türlü bir şey bize gerekli olan…
Cemil Meriç’in sözüdür “yaprak ağaçtan düşünce, rüzgarın oyuncağı olurmuş”
Hazan yaprağını andıran futbolun tekrar yeşermek üzere ulu çınara tutunması, özüne dönmesi, “Team Value Management” yaklaşımıyla ve bambaşka hedeflerle yönetilmesi gerekiyor.
Bitirirken yazılı olmayan gerçeği hatırlatalım.
İlk Kural / Rule Number 1 / La première loi
Seçilerek mesuliyet üstlenenler yalnız kulübün ya da iştiraklerinin değil, bir BÜTÜN olarak GALATASARAY‘ın hepimizden, her birimizden, kişisel kariyer ve hedeflerinden, servetlerinden, korku, heves ya da beklentilerinden daha mühim, daha muteber, daha kıymetli olduğuna inanarak yaşayacaklar, çalışacaklar, mücadele edecekler ya da hep birlikte omuzlayamayacaklarsa bu devasa ağırlığın altına hiç girmeyecekler.
Bu yazıyı sosyal medyada popülist mesajları arka arkaya vererek kulüp başkanı veya yönetim kurulu üyesi olarak seçilmeyi hayal edenlere de elden ele iletirsiniz artık 😊