Havalanan Uçak ile Batan Geminin Panoraması

Bu yıl değişen kulüp tüzüğü gereği mali yıl artık takvime değil sportif döneme özgü izlenecek.  Kulübümüz de tıpkı futbol şirketleri gibi her yıl 1 Haziran günü mali yıla başlayıp ertesi senenin 31 Mayıs’ında yılı kapatacak.  Bu değişimin doğal sonucu olarak olağan mali genel kurul toplantıları artık Mart ayında değil sonbaharda yapılacak.  14 Ekim 2023 günü gerçekleşecek toplantı da geçişe tanıklık edecek ara dönem olan 1 Ocak-31 Mayıs 2023 arası 5 aylık faaliyet ve hesapların sunulması amacını taşıyor.

Tam bu noktada sportif sezonlara dayalı gelir gider dengesinin konsolide takip edilmesi ve mali yılların eşitlenmesi gerekliliğini ilk kez dile getirenlerin ve bunun için epey uğraşanların başında gelen İstanbul Sanayi Odası eski başkanlarından Kulüp Divan üyemiz Sayın Hüsamettin Kavi’yi rahmetle anmak isterim.  Olgun tavrı, nezaketi ve bilgeliğinden çok istifade etmiştim, kendisiyle olan sohbetlerimi özlüyorum.

Galatasaray Spor Kulübü üyelerine faaliyet kitapçığını ve mali sonuçları online platformda sundu.  Bu konulara ilginin giderek azaldığını net biçimde gözlemliyorum, dolayısıyla raporları bihakkın inceleyen pek az üye olduğuna eminim.  “Merakı olup incelemeye vakti olmayanlar için Galatasaray’ın 5 aylık performansı ve son dönemdeki gelişmeleri ele almaya niyetlendim” demek isterdim ama aslında bunlar benim kendime notlarım, zamana yenilmemek ve unutmamak için… Herkesin kendi kahramanlık hikayesini anlattığı ve alkış beklediği dönemde sapla samanı, propaganda ile hakikati ayırmak için yazıyorum.  Yazdıkça hatırlıyorum, hatırladıkça benzerlik ve farkları görüyorum, gördükçe anlıyor ve sorguluyorum.  Bu da hafızayı ayakta tutuyor, muhakemeyi güçlendiriyor.  Manipülasyona müptela kitlelerin kalabalık gürültüsü içinde, dingin bir köşe yaratma çabası da denebilir.  Geçmişi unuttuğumuzda yakınımızdaki tehlikelerin farkında olmayız ve kaybedeceğimiz bazı şeyleri geri almamıza zaman müsaade etmez.

Konumuza dönecek olursak futbol topunun kale çizgisiyle olan fırtınalı aşkı algılarımızın ayarlarıyla her zaman oynuyor.  Galatasaray profesyonel futbol takımı sezona gayet iyi başladı. Ligin ilk 8 maçında 2,75 puan ortalamasıyla gidiyoruz.  Ön elemeleri kazasız belasız geçip ait olduğumuz UEFA Şampiyonlar Ligi A grubuna demir attık.  Old Trafford’da (The Theater of Dreams) alınan galibiyetle keyfimiz yerinde, nazar değmesin.  Üstelik takım maksimum performansına ulaşmadı henüz, gidecek yolumuz varılacak menzilimiz var çok şükür…

Profesyonel futbol Sportif A.Ş. bünyesinde yönetiliyor, Süper Lige GALATASARAY A.Ş. olarak tescilliyiz.  14 Ekim günü ise Kulübün (Derneğin) üyeleri toplanacak ve oy vererek iş başına getirdikleri yönetimin performansına bakacaklar.  Dolayısıyla önceliğimiz üyesi olduğumuz Galatasaray Spor Kulübü olacak, bakalım 2023 yılının ilk 5 ayında neler yaşanmış.

Maalesef yazının girizgahındaki ılıman iklim burada sona eriyor, buradan sonraki satırlarda winter is coming…

Galatasaray SPOR Kulübü (DERNEK) bu yılın ilk 5 ayında tam 196.585.058 TL Brüt Zarar yazmış.  Brüt zarar kabaca malı satış fiyatınız ile maliyetiniz arasındaki fark diyelim.  Kar-Zarar tablosunun daha ilk satırında patlıyor bomba!  Geçen yılın 12 ayında 106 milyon TL brüt zarar varken, bu yıl ilk 5 ayda %85 daha fazla zarar var.  Bu verinin içinde futbol yok, faiz / finansman gideri yok, yatırım maliyeti yok, genel yönetim giderleri yok.  Futbol dışı branşlarda sahaya çıkmak üzere takımlar kurmuşuz, teknik kadrolara ödemeler yapmışız, amortisman benzeri giderler doğal olarak mevcut ve karşılığında gelir elde etmişiz.  Fark (-) 196,5 milyon TL.  Akıl alır gibi değil, spor yapmamışız da parayı sobada yakmışız gibi bir netice var ortada.

Elbette kulübün genel yönetim giderleri, başka diğer giderleri de eklenince esas faaliyet zararımız 269,7 milyon TL.  Sadece 5 ayda bu zarar? Geçen yıl 12 aylık zararı beş ayda 59 milyon TL sollayıp geçmişiz. 

Yatırım faaliyetlerinden gelirler yani sporla ilgili olmayan değerlemeler ya da yatırım dönüşleri eklenince tablo hafiften düzeliyor.  Üzerine geçmiş yıla nazaran çok ağır görünmeyen finansman gideri ekleniyor.   Beş aylık dönem zararı 105 milyon TL’ye iniyor!  “Bu beş aylık dönemde döviz kuru bizi perişan etmiştir” ezberine sığınmak isteyenlere kötü haber, 1 Ocak-31 Mayıs arası döviz ortalama %9 yükselmiş.

Gelelim BÜTÇE konusuna.  Yönetimler her sene genel kurula bütçe getiriyor ve onaylatıyor.  Genel kurulda genelde ezbere kalkıyor eller zira bütçe üzerine kafa patlatmak yorucu…

Şimdi biraz geriye dönüyoruz, 30 Temmuz 2022… Yeni göreve gelen Sn. Dursun Aydın Özbek başkanlığındaki yönetim bütçesini sunuyor, akabinde geniş yetkiler talep ediyor. Bu satırların yazarı kürsüde temelde şu mesajları veriyor dinleyen maksimum 428 kişiye.

  • Bütçe ve planlama konusunda merkezi bir disipline ve olgun geleneklere sahip değiliz
  • Hazırladığınız bütçe kalemleri arasındaki sapmalar ve değişimler, bütçe varsayımları hakkında hiçbir bilgi vermemişsiniz
  • Devraldığınız bütçe 40 milyon TL eksiyle gidiyor, bunu düzeltmek en azından izlemek için elinizde yöntemler var.  Lütfen gayretle takip edin, bu açığı kapatmaya çalışın
  • 2019, 2020 ve 2021’de bu kulüp faaliyetinden zarar etmemiştir, sportif faaliyeti finanse etmek için yeni borç almaya gerek duymamışlardır.  Lütfen bu disipline geri dönün.
  • Hazırladığınız bütçenin tutmama ihtimali gayet kuvvetlidir! Lütfen ay ay, hafta hafta takip edin.  İşin ucunu bir kaçırdınız mı sonu felakete varır.
  • Destek faaliyet konumundaki şirketler zarar edemez, bunlarla ilgili derhal net karar alınmalıdır.
  • Döviz cinsinden harcama yaparken çok hasis davranın, ülkenin makro dengeleri alarm veriyor, kurun nereye gideceği belirsiz.

Ben Albus Dumbledore ya da Nostradamus değilim, ailemde müneccim de yok.  Kahin ekonomist Nouriel Roubini olma iddiam da olamaz ama yine de bir bakalım neler olmuş.

Bütçenin gelir tarafında yılın ilk 5 ayı için Kulüp Merkezi ve ADA sayesinde 3,3 milyon TL gelir fazlası yaratmışız, ki bu güzel haber.  Detaya indiğimizde amatör branşlarda hesaplanan %5 eksik gelir var ama bu kontrol edilebilir seviye olarak kabul edilmelidir.

GİDER tarafında ise durum hiç iç açıcı değil.  Bütçelenenden 23,3 milyon TL fazla gider yapmışız.  Sportif branşlar ilk 5 ayda bütçenin %16 üzerinde harcama yaparken, giderleri rahat takip edilecek spor okullarında mesela %30 sapma söz konusu.

Yani ilk 5 aya bakıldığında faaliyetler özelinde değerlendirirsek bütçe tutmamış. 

Elbette 11 Ekim 2023 tarihli divan kurulunda Levent Yaz’dan bayrağı devralan muhasip üye Sn. İsmail Sarıkaya bütçeyi başka türlü takdim etti.  Yukarıda belirtildiği üzere kur farkı beklenenden az gerçekleştiği için, faizler de anılan dönemde raydan çıkmadığı için genel kurula onaylatılmış 358 milyon TL yerine 352 milyon TL zarar ederek bütçe dahilinde gittiklerini söyledi.  Teknik olarak söylediği doğrudur ama bakış açısı sağlıksız ve tehlikelere açıktır.  Kulüp yönetimleri hükümleri altında bulunan operasyonun / faaliyetin dizginlerini ellerinde tutmalılar.  Zira döviz kuruna global finans piyasaları, politika faizine siyaset karar veriyor. O alanda herhangi bir tesirimiz yok, ülkenin tamamı gibi aynı alamete binmiş seyir halindeyiz. Üstelik yerel seçimden sonraki içerideki acı reçete beklentisine ek olarak bölgesel gerginliklerin petrol arzına etkisi, varil başına fiyatların artışı, bunun Türkiye’nin cari açığına dolayısıyla döviz talebine etkisi derken enflasyonla birlikte kur riski halen açık yara gibi…

Konsolide verilere de bakalım.

Üyelerimizin alkışlarla ve büyük beğeniyle ibra ettiği 2022 yılı 1 milyar TL toplam faaliyet zararıyla kapanmıştı.

2023 yılı ilk beş ayında Galatasaray Spor Kulübü ve tüm iştirakleri toplamda 799 milyon TL faaliyet zararına ulaşmış!  Sayın İsmail Sarıkaya bu veriyi yine Divan’da aktarırken taşınmazların yeniden değerlemesiyle ulaşılan gelirleri referans göstererek dönemi aslında kârlı kapattığımızı söylüyor.  İfade teknik olarak yanlış değil ama biz faaliyetimizden cayır cayır zarar ettiğimiz sürece manası yok.

Örneğin futbol şirketimiz Sportif A.Ş. yılın ilk 5 ayında 581 milyon TL dönem zararına ulaşmış.  Referans açısından geçen yıl 12 ayda 609,8 milyon TL zarar edilmişti.

Üzerine fırtınalar kopan, resmi hesaplardan kişisel husumetlerin püskürdüğü Galatasaray Mağazacılık A.Ş. yılın ilk 5 ayında 257 milyon TL ciroya karşılık sadece 2.590.239 TL kâr elde edebilmiş.  2022 yılını da üzerine koyduğunuzda 17 ayda toplam 19,9 milyon TL kâr var ortada. 17 ay boyunca kocaman bir organizasyon, değerli bir marka çalışıyor.  Personel, yatırımlar, kampanyalar, siparişler, satışlar, mesailer, tasarımlar, lansmanlar ve bize kalanla İstanbul Levent’te 1+1 rezidans dairesi alabiliyoruz.

Bu performans üzerine ne başarı hikayeleri anlatılıyor, “Dönemimizde 355 milyon TL EBITDA yarattık” diyor istifa eden ekip ama resmi verilerde bu meblağın izini süremiyoruz.  Perakendecilik şirketimizin geleneksel ciro / kâr denklemine baktığımızda bunun olabilirliğini nasıl tarif edelim.  ARZU Film prodüksiyonu Neşeli Günler filminden unutulmaz bir sahnede Şener Şen pazarlama dehasını şu cümleyle taçlandırır.  “Ürünlerimizi İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, Taçsız Kral Pele, Beckenbauer, kaleci Maier, Nadia Comaneci, Brigitte Bardot hatta Fenerbahçeli Cemil kullanıyor.”  Hesap oraya çıkıyor. Oysa gerçekten çok başarılı olduklarını düşünüyor ve emeklerinin ziyan, ortaya çıkardıkları değerin zayi olduğuna inanıyorlarsa; twit atmak yerine kapsamlı bir faaliyet raporu ortaya koyar ve dönemlerinde olan biteni anlatırlardı. Ellerinde iyi örnek de vardı üstelik, 2021’de görevi bırakan yönetim perakendecilik faaliyetiyle ilgili 60 sayfa gayet güzel bir çalışmayla veda etmişti. Sorardınız mesela o dönemden Kaan Kançal’a, anlatırdı yaptıklarını.. o kadar da zor değil?

Mağazacılık şirketinden istifa edenlerin gizli bir ajandası var mı bilmem, içinden çıktıkları yönetimi topa tutmak için mühimmat biriktirmişler midir ilgilenmem ama üslup şık değil, bireysel serzenişlerine kulübün resmi mecrasını alet etmeleri çok ayıp… Gerçekleşmemiş verileri uluorta paylaşıp manipülatif bilgiyi dağıtıma sokmaları riskli… Birtakım iddialar ileri sürüp “buradan istifa ettim ama diğer görevlerimde kalıyorum” demek ise gülünç!

İstifa demişken, Sn. Levent Yaz’ın istifasındaki iddia daha kayda değerdi.  Bazı iştiraklerin bütçelerinin yönetim kuruluna gelmediğini, talep edilen kimi açıklamaların yapılmadığını söylemişti.  Buradaki tahminlerim daha kırıcı olur ve Galatasaray’a zarar verebilir, konuyu burada kapatmış olalım.

30 Temmuz 2022’de GSTV’yi örnek vererek net bir görüş ortaya koymuştum. Galatasaray faaliyetinden zarar etme defterini kapatmalıdır ama herhangi bir mali yılda zarar edecekse yelkenden ya da atletizmden zarar edebilir.  Sportif branşlar hariç hiçbir iş kolu zarar edemez.  Ana faaliyete destek konumundaki bu operasyonlar ya rehabilite edilir, ya outsource edilir ya da tasfiye edilir. 

GSTV yılın ilk 5 ayında 408 bin TL ciro yapmış ve sıkı durun 11,5 milyon TL zarar etmiş.  Geçen yıl 12 ayda 6 milyon TL zarar etmişti, bunu neredeyse ikiye katlamış 5 ayda.  Software yatırımı olmuş, kablolama yapılmış.  Herhalde bu maliyetlerden ötürü zarar söz konusu çünkü personel tablosuna baktığınızda şirketin sıfır çalışanı görünüyor.  Toplam 5,7 milyon TL değerinde varlığı olan şirket, özgün içerik üretmekte zorlandığı ve reklam geliri elde edemediği TV kanalını inatla web ve mobil platformda faaliyet gösterecek şekilde dönüştürmediği için para kaybetmeyi sürdürüyor.  Bu şirketin yönetim kurulu üyelerine sormak isterim, “ne yaptığınızın ve buna değmeyeceğinin farkında mısınız?”

Kulübümüzün Sportif A.Ş.’ye olan borcu 2.172.877.394 TL’ye ulaşmış.  Önceki yönetim dönemlerinde her ay Divan kurulu kürsülerinden didik didik sorgulanan bu meblağ, Sayın Özbek seçildiğinden beri konuşulmaz oldu.  Sebebi çok açık, eskiden eleştirenlerin artık oy verdikleri yönetimi sıkıştırmak istememesidir.  Adamına göre muamele ve çifte standart Galatasaray’a fayda getirmez, bu notu da eklemiş olalım. 

31 Aralık 2021’de idari personel sayımız 432 iken 31 Mayıs 2023’de 480’e yükselmiş. Bu artışın gerekçelerine dair veri yok elimizde ancak çalışanların becerileri, yetkinlikleri ve aidiyetleri sürekli izlenmelidir.  Çalışanların mutlu ve verimli çalıştığı bir organizasyon olma hedefinden ayrılmamalıyız. Bununla birlikte sürekli artış gösteren kıdem tazminatı ya da kullanılmamış izin karşılıkları maliyet kalemi olarak kontrol altında tutulmalıdır.  Eminim ki grubumuzun İnsan Kaynakları Direktörlüğü bu konuyu parametrik olarak ele alıp inceleyecektir.

Güzel şeylerden de bahsedelim, en azından okuyanlara moral olsun.

Finansal yeniden yapılandırma anlaşmasının ödemesiz dönemi 31 Mayıs 2022’de sona ermişti. 2023 yılı Şubat ve Mayıs aylarında faiz ödemeleri anlaşma kurallarına uygun olarak yapılmış.

Bilindiği üzere Florya’da bize ait olmayan 40 dönüm araziyi bedelini ödeyerek satın aldık. Bu doğru bir operasyondu, krediyle yapılan bu alışverişten kaynaklı borcumuzu da ödemişiz.  Hatırlanacak olursa Florya’daki tapulu mülkümüzü Emlak Konut’a bedeli mukabili devretmiştik. Gelir paylaşımı işbirliği gerçekleşmeyince faiziyle / masrafıyla ödeyip tapulu parseli geri almıştık.  O dönemin yönetimi yerden yere vurulmuştu, “proje bütünlüğü bozuldu” denmişti.  Oysa şimdi geri alım sayesinde üzerine bize ait olmayan 40 dönümü daha alarak çok daha verimli bir projeye yürüyoruz. 

Bu operasyon için kullandığımız 1.085.000.000 TL krediyi TL Ref +5,5 faizle kullanmışız.  Bankalar konsorsiyumu ile yapılan ve beğenilmeyen yeniden yapılandırma anlaşmasının faizi TL Ref + 1,5 idi.  Yeniden tespitle sormuş olalım: GSRAY Sportif A.Ş. ayarında yıllarca zarar etmiş, öz sermayesi erimiş, belirsizlikler içinde, uluslararası risklere tabi, profesyonelce yönetilmeyen başka bir şirket bu koşullarda bankayla borç yapılandırma anlaşması yapabilir miydi?  Bankanın kapısından bile geçemezdi.  Bu anlaşma kamu otoritesinin, hükümetin, devletin (adına ne derseniz) kulüplere sağladığı ciddi bir imkan ve imtiyazdı.  Politika faizi ısrarla düşük tutulduğu dönemde çok avantajlıydı, bugün %30 politika faizine rağmen halen avantajlı sayılır zira bulabilirseniz eğer ticari kredi faizleri %45’lerden %60’lara varan maliyetlerdedir.  Artı değer üreten stabil bir gelir modelimiz olsa TL cinsinden anlaşmada kalmak aşağıdaki geri ödeme tablosuna ve enflasyonist beklentilere göre halen iyidir ama bir seferlik yüksek nakit girişi olacaksa borçları kapatıp çıkmak da iyi bir opsiyon olacaktır.

Uzun yazımızın son bölümünü Sportif A.Ş’nin bize gösterdiği yeni ufuk çizgisi ve Sayın Erden Timur’a ayırmak isterim.

Sn. Timur Nisan ve Eylül aylarındaki Divan Kurulu toplantılarında futbola dair vizyonu ve hedefleri ortaya koyan iki güzel sunum yaptı.  Bireysel olarak bu konuya çok odaklandığı, pek çok kişiden fikir aldığı ortada.  Böylesi çalışmaları seven ve destekleyen biri olarak beğendiğimi söylemeliyim, hemfikir olmadığım birkaç nokta olsa da ortaya bir strateji koymak başlı başına bir ileri adımdır.  Eksik olan ise futbola dair bir strateji çizilmeye çalışılırken, Galatasaray Spor Kulübünün diğer branşları hakkında böyle bir çalışmanın var olmaması, en azından üyelerle paylaşılmamasıdır.  Divan üyelerinin futbol sunumunu alkışlarken “üyesi olduğumuz kulübün diğer branşları nasıl bir yol izleyecek?” diye sormaması da bu kurulun artık Galatasaray’a yön gösteremediğinin delili mahiyetindedir. FUTBOL kendine bir yol haritası çizip defineye ulaşmaya çalışırken, Dernek bulunduğu yeri daha derin kazmakla meşgul gibi.  Kulüp yönetimine seçilmiş olanlara hatırlatmak isterim, sizin ilgi alanınız voleybol, kürek, atletizm, basketbol veya yelken olmalıdır.  Futbol Sportif A.Ş. bünyesindedir, doğru yere odaklandığınızdan emin olunuz!

Tam bu noktada gayet sakil şekilde sürdürülmeye çalışılan atanmış-seçilmiş tartışmasına girelim.  Bir kere kör kıskançlık ile bir yere varılmaz, haset ederek kendi kaderinizi güzelleştiremezsiniz.  İkinci olarak seçilmiş, atanmış hatta dışarıda kalan olarak GALATASARAY’a hizmet etmenin türlü yolları ve dereceleri vardır. Bir taşı şuradan alıp oraya koyana müteşekkir olunmalıdır.  Hele ki mevcut yönetimi sevenler ve destekleyenler Erden Timur’u “atanmış” diye kendilerince küçümsüyorlarsa, bilsinler ki seçimi Erden Timur sayesinde kazandılar.  Hatırlayınız, kampanya döneminde çok akıllı bir strateji ile başkan adayı mevzi gerisine çekildi.  Kampanya sözcüsü konumundaydı Erden Timur, seçmen hem onun basketbolda yarattığı olumlu havaya hem kampanya dönemindeki samimi heyecanına hem de gayrimenkul projelerinde işler yürürken deneyimlerini Galatasaray lehine kullanacak olmasına oy verdi.  Erden Timur’u atanmış diye eleştirenlere soru, Erden bey karşı listede yer alsa bugün kulüp başkanı kim olurdu?  Yaratılmak istenen ayrım manasız olduğu kadar hafızaların da ne kadar zayıf olduğunun göstergesi…

Sayın Erden Timur Eylül ayında Kemerburgaz tesislerimizin şantiyesinde yapılan Divan toplantısında bir sunum yaptı ve inanılmaz şeyler anlattı.  Ortalama 75-80 milyon Euro iş hacmi yaratan Sportif A.Ş’nin 2023-2024 mali yılını 218 milyon EURO ciro ile yani yaklaşık 6,3 milyar TL ile kapatmasını beklediklerini söyledi. Avrupa’nın en büyük 20 kulübü listesini zorlamak anlamına geliyordu bu söylem.

Türk futbol şirketlerinde 2 milyar TL barajı geçen mali yıl Fenerbahçe tarafından 2,06 ile aşılmıştı.  Şimdi biz 3-4-5 pas geçip 6 milyar liranın üzerine çıkacaktık. Dünya rekorlarını birer santim geliştiren Sergei Bubka gibi değil de, ağırlıkları beşer onar artıran Naim Süleymanoğlu gibi olacağız anlamına gelir bu.

İşaret ettiği içinde bulunduğumuz mali yılın ilk çeyrek sonuçları da KAP üzerinden yeni açıklandı.  Öncelikle hasılat (ciro) infilak ederek 1,488 milyar TL’ye gelmiş.  Müthiş bir performans bu, bir önceki yılın aynı dönemine nazaran 5 kattan fazla bir meblağdan bahsediyoruz. Faaliyetten kaynaklı 200 milyon TL kâr, geçen yılın aynı dönemine göre yüklü bir faizi kazancımızdan ödemişiz yani borç ödemek için borca girmemişiz ve dönem 98 milyon TL kâr ile kapanmış.  Brüt zarar döneminden pozitif EBITDA’ya geçmişiz. Çok sevindirici gelişmeler, devamı da gelsin diyoruz.

Örneğin Fenerbahçe Futbol A.Ş. bizim 200 milyon TL faaliyet kârına karşı, (-137) milyon TL zarar yazmış ancak bonservis satış gelirine 1 milyar TL’nin üzerine rakam yazınca dönemi muazzam bir performansla tamamlamışlar.  İlginç olan Şampiyonlar Liginde mücadele eden lig şampiyonu Galatasaray’ın mağazacılık geliri Haziran-Ağustos arası 3 aylık dönemde Fenerium’dan biraz geride kalmış. (438 milyon TL’ye karşılık 405 milyon TL) 

Bu arada spor kulüplerinde gelirler üzerindeki dönemsellik ilkesini de unutmamak gerekir. Diyelim ki sezonluk 1 milyar TL geliriniz, 1 milyar TL de gideriniz olsun. Buna rağmen gelirin düşük, giderin yüksek olduğu çeyreklerde nakit akışını yönetmekte zorlanır ve kredi arayışına girersiniz. Örneğin yaz mevsimi bereketlidir, peşin oyuncu satmışsanız gelirini bilançoya yazarsınız. Kombineler satışa çıkar, seyirciler size kaynak aktarır. Turnuva katılım bedellerinin bir kısmı ödenir. Geçmişten bir örnek, 2019-2020 ilk 3 aydaki dönem kârı 79,5 milyon TL idi ve aynı dönemin hasılatına oranı %37’nin biraz üzerindeydi. Dönemin Euro/TL’nin kuru ise 6,45.

Eylül ayında Kemerburgaz’daki divan toplantısında hedeflenen 218  milyon Euro toplam iş hacmi içinde 121 milyon Euro commercial revenue (ticari gelir) ve 53 milyon Euro matchday income (maç günü geliri) olacağını da kırılım olarak gösterdi.  53 milyon Euro stadyum gelirini de çok iddialı bulmakla birlikte esas önemsediğim konu ticari gelirler oldu.  Türkiye’de maddi getiri yalnızca sportif başarıya endeksleniyor, oysa marifet top çizgiyi geçmezken bile yaratıcı fikirler üzerine bina edilmiş sağlam iş modelleri ile sürdürülebilir gelir elde etmektir.

Ticari gelirden ne kastediyoruz?  Kabaca bakarsak markalı ürün ve hizmet satışları, sponsorluklar, isim hakkı gelirleri, reklam gelirleri, third party proje gelir payları vs. gibi kalemleri kapsıyor.  121/218 dengesine baktığımızda hedeflenen muazzam gelirin yaklaşık %56’sı ticari faaliyetlerden elde edilecek anlamı çıkıyor. 

Oransal değerlendirildiğinde Avrupa’nın ilk 20 kulübü arasında yer alan Atletico Madrid ve Inter’den fersah fersah daha iyi skor. Sıkı durun Juventus, Arsenal, Chelsea’den de iyi bir oran.  Real Madrid bile toplam gelirinin %45-%50’sini ticari gelirden elde ediyor.  Peki %56 ile kim rakibimiz… On yıllardır Deutsche Telekom, Audi, Allianz, adidas gibi devlerle nikahlı yaşayan kusursuz işletme Bayern München!  Türkiye’de yayın gelirlerinin diğer beş büyük lige göre çok geride olmasının bu oranda etkisi olsa da 121 milyon Euro ve %56 ticari gelir payı inanılmaz…
Herkesin heyecanlandığına eminim ama bu tutarın kırılımını kalem kalem görmek isterim.  İçinde gayrimenkul kökenli bir gelir var mı, futbolcu satışlarından elde edilecek gelir nerede gösterilecek, onları anlamak önemli.  O detaylı kırılımdan ve gerçekten sadece tarife uygun ticari gelirlerin dahil edildiğinden emin olmadan benim için bu meblağ “inanılır” seviyenin epey üzerinde… 121 milyon Euro bir sezonluk performans olarak realize olsa bile Erden Timur’a teşekkür edilmelidir, takdirde bonkör davranılmalıdır. Hele ki “bu başarılı çizgi sürdürülebilir mi?” sorusunun cevabı sportif başarıyla direkt bağlantılı olmayan ticari gelirlere dayanarak “EVET” olarak gelirse kapasite olarak artık başka bir lige çıkmışız demektir ki, Sayın Erden Timur ekonomi dergilerine kapak olur, tribünlerde ismine besteler yapılır. O bakımdan bu 121 milyon Euro’yu çok ince dilimler halinde irdelemek her üyenin hedefi olmalıdır. Bunu yaparken de doğru soruları ortaya koyabilmek önemli, mesela kulübün yakın zamanda övünerek ilan ettiği bir sıralamayı paylaşalım.

Bu tabloya göre 2023 yılının Ağustos ayında sosyal medyada en çok konuşulan / en sık etkileşim alan kulüp GALATASARAY, dünya genelinde ilk beşe baktığınızda ikisi Ronaldo ve Messi sayesinde konuşulan kulüpler, ikisi İspanya’nın dev futbol ikonları.. Soru ise şu: “Biz bu etkileşimden ne elde ettik, bilançolara ne yansıdı?” Yoksa konuşuldu, tartışıldı ve geçip gitti mi?

Buraya kadar yazılanların kendimce özeti şu, 9,5 milyar TL toplam yükümlülük kargosuyla birlikte Sportif A.Ş. uçağı pistten başarılı şekilde havalanmış gibi ve yükseliyor.  Dernek gemisi ise pervaneleri faize dolanmış su almaya ve batmaya devam ediyor.  Genel kurula gelen üyeler Derneğin faaliyetine bakıyor ama Sportif A.Ş. futbolcularının attığı gollere göre hareket ediyor. Yönetimleri bağlayan Tüzüğün amir hükümleri ise sevgi ikliminde nostaljiye dönüşmüş durumda.

En ilginç olan ise artık kimse finansal sonuçlarla ilgilenmiyor çünkü itiraf edilmese de herkes gayrimenkul projelerinin nihayete ermesini, tapuların yeni sahiplerine geçmesini, paraların da kasaya girmesini bekliyor.  “Riva, Florya, Mecidiyeköy projelerinden nasılsa çok büyük kazanç elde edilecek, endişelenmeye lüzum yok” diyenlere tekrar hatırlatmak isterim ana faaliyetimizden değer üretmeyi öğrenmediğimiz sürece daima bıçak sırtında yaşayacağız zira bu camia ilgisiz ve duyarsız davrandığı yıllar boyunca çok yanlış refleksler edindi.  Top çizgiyi ya da çemberi geçince yönetimler cici, sportif başarı gelmeyince vur abalıya…

Son zarları attıktan sonra artık Galatasaray’ın bütçesiyle, bilançosuyla kumar oynama devri bitecek.  Şımarık istekler, oluru olmayan talepler, akla zarar deneysel projeler, taraftarın mahalle baskısı, fizibilitesiz yatırımlar hepsinin sonu gelmek zorunda.  Yaratılan fondan sağlanan fayda kadar faaliyetimiz olacak eğer doğru refleksleri edinmezsek…

O güne kadar nasıl Mart 2023’de açık vereceği belli Dernek bütçesini onayladıysanız, konsolide 1 milyar TL senelik faaliyet zararını alkışladıysanız cumartesi günü de alkış, oy birliğiyle ibra, RE RE RE RA RA RA

Ne de olsa, we have Icardi they don’t 🙂

Muhalefetten ne bekleyelim?

Dünyada üç akım giderek güçlenirken, özgürlükçü demokrasinin hatta insanlığın geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılıyor.  Bunlar;

  1. Popülizm ve otoriterleşme
  2. Kutuplaşma (polarizasyon)
  3. Kültürel kodlardan ve köklü değerlerden koparak vasatlaşma (mediokrasi)

Bu üçlüden ilki tamamen bir iktidar alanı daha doğrusu bunalımı. İkinci sıradaki hem iktidarın hem muhalefetin altına odun attığı büyük bir ateş. Üç numara ise iki tarafın da zaman içinde fark etmeden sürüklenebildiği kısırlık hali.

Ne yazık ki Galatasaray bu kötüye gidişten münezzeh korunaklı liman değil ve şaşırtıcı biçimde hızla irtifa kaybediyor. Sportif başarılar, alkışlar, popülarite hiçbiri bu aşınmayı saklayamıyor. Vaziyetten şikayet edip geçmişi hasretle yad edenlerin bu gidişatı tersine çevirmek üzere harekete geçmemesi de başka bir sıkıntı.  Ne iktidarın planları ne diğer cenahtan önerilen çözümler sosyal sermayesi aşınmış, birbirine düşmüş, orta yerinden bölünmüş bir camiada tatbik edilemez.  “Camia” fikri her şeyden önce bir arada olmak, yan yana durmak, karşıt fikirlere saygı duymak ve güven ortamında hayat bulabilir.

İktidarın net sorumluluğu olduğu kadar muhalif kanattan da beklenti sosyolojik ayrışma doğuracak hamleler yapılmamasıdır.  Örneğin yirmili yaşların başındaki parlak gençleri kurşun askerlere dönüştürmeyi umanların, gençlerin üyelik başvurularından başlayarak tüm olan biteni manipüle etmeyi düşünebilmesi ya da üye olduktan sonra bu gençleri emir-komuta zinciri içinde yönetebileceklerine dair bitmeyen yanılgıları en çirkin fitne örnekleri arasında sayılmalı.  Gençler büyüklerine saygıdan ya da yetişemedikleri dönemde olan biteni öğrenmek adına meraktan sizi dinliyor diye çizdiğiniz yörüngede ömür boyu dönen uydular olmazlar.  Olmayacaklar. Dahası kulübün geleceği ve ümidi konumunda, pek çok bakımdan milli servet ayarındaki insan kaynağına “nereye düşmüşüz ya biz” dedirtip bıktırırsanız sonunda kaybeden Galatasaray olur.  Bilsinler ki parmak hesabı yaparak gençleri ömür boyu saflarına kattıklarını düşünenler yarınlarda bizzat o gençlerin neredeyse tamamının parmakla göstereceği olağan şüpheliler haline gelecektir. Akıl, bilgi ve hür irade er geç kazanır çünkü ucuz komploların değil gerçeğin temsilcileridir.

Başka bir itiş kakış alanı da kulüpte fiilen görev yapanlar üzerinden şekillenir. Hepimizin malumu çok yönlü büyük organizasyonlar yalnız seçilmişlerin yarı zamanlı mesaisi ile yönetilemez.  Görünür performansın çoğu atanmışların yani profesyonel emeğin eseridir. Organizasyon hakkında doğrudan söz sahibi olmayan muhalefetin, kulüp içinden bilgi / belge sızdırmaya çalışması, bu uğurda profesyonelleri bir tür casusluk faaliyetine zorlaması kulübe zarar verecektir. Üstelik bugün kulağınıza sufle veren profesyonel yarın sizin aleyhinize pozisyon alabilir hatta yarına kalmadan belki sizi yanıltıp tuzağa çekiyordur.  Dürüstlük ilkesine bağlı çalışan profesyonelleri rahat bırakmak ve işlerini doğru yaptıkları durumlarda takdir ve teşekkürü esirgememek en doğrusudur zira atanmış kadrolar zaten iktidarlar tarafından yeterince hor kullanılmakta ve manen yıpratılmaktadır.

Seçilmiş yönetimler suni gündem yaratarak verdikleri sözü unutturmak ya da kulübün asli faaliyeti konusunda herhangi bir ileri adım atamadıklarını gölgelemek isteyebilirler. Muhalefetten beklenen misyonlardan biri kulübün hafızası olmak olsa gerek… Tutulmayan sözleri, tutturulamayan bütçeleri, elden uçup giden fırsatları hatırlatmanın yanı sıra, kulübün asli faaliyeti olan SPORUN her daim ana gündemde kalmasını garanti altına almak faydalı olacaktır.  Nitelikli insan ve elit sporcu yetiştirmek, spordan değer üretmek, spor üzerine sürdürülebilir gelir modeli kurmak üzerine ilkeleri, dünyadaki başarılı örneklerle giderek açılan mesafemizi bize çalışkan ve takipçi muhalefet hatırlatsa fena mı olur? 

Elinizden tutan mı var, nedir bu camianın önündeki engel?” diye haricen sorulursa maalesef Galatasaray’da iki şey fazlasıyla noksan son yıllarda: Samimiyet ve tutarlılık…  Sırf bu yüzden koskoca ülkeye ilham verebilecekken, kendi aramızda dahi farkındalığı artıramıyoruz. Buna üzüldüğümü belirtmeliyim ama düzeltme yolunu bulamadığımız sürece de üzülmekle kalırız, onu da gayet iyi biliyorum.

Trust Reliability Sincerity Commitment Integrity Consistency

Galatasaray’ın kurumlarında bilfiil hizmet etmek isteyen insanların en büyük endişesi “lekelenmek” daha doğrusu itibar suikastine uğramamak.  Müşkülpesent olmakla nam salmış Galatasaraylılar birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar. Biliriz ki eleştirel bakış açısı olmadan ilerleme olmaz, sağlıklı ve tutarlı eleştiriler iyidir, seçilenleri ve yetki kullananları da zinde tutar ama dedikodu ve kara propaganda insanları bu görevlere talip olmaya hatta bir adım öne çıkmaya dahi çekinir hale getirebiliyor.  

Bugün aklı başında, deneyimli, hayata realist pencereden bakan makul insanlar herhangi bir engelleri olmadığı halde mesuliyete talip olmak yerine “Galatasaraylıyım ama ben o işlerden mümkünse uzak durayım” diyebiliyor.  Nedense her dönem isimleri üzerinde yalancı baharlar açan, kariyerlerinde zirve kovalayan varlıklı iş insanları “ben deli miyim o gayya kuyusuna atlayayım” benzeri cümleler kurarak servetlerinden yana endişe ettiklerini saklamıyor.  Bu işlere soyunanlar ya çekeceği çileyi bilerek gözünü karartmış ya sıranın artık kendisine geldiğine inanmış ya da popüler bir kurumun yönetiminde statü edinerek yükselmeyi gözüne kestirmiş olanlar… Gözünü karartıp bu işe dalan fedakar isimlere elbette şükran borçluyuz, uzaktan bile hoş gelmeyen davulun sesi ile her gün burun buruna kalacaklar. Öte yandan kulübün yıllar içinde peyderpey sürüklenmekte olduğu nokta o kadar karanlık ki, değil gözü kara olmak; en karanlık köşelerde bile soğukkanlı kalıp çözüm odaklı olmak şart! Galatasaray’ı aydınlığa çıkaracak güçlü bir meşale, hedeften şaşmayacak istikrarlı bir pusula lazımsa eğer, bunun somut hali çok yoğun bir emekle hazırlanacak ve üzerine el sıkışıldıktan sonra herkesin adı soyadı gibi sahipleneceği dönüşüm stratejisidir.

Sivil toplum kuruluşlarında yönetmeye talip olanlar açısından ele alırsak bir şeyin yanlışlığını kestirmeden anlatmak kolay, niçin yanlış olduğunu farklı ilgi gruplarının anlayacağı şekilde aktarmak biraz daha zordur.  Yanlışı en ince detayına kadar analiz edip doğru yolu göstermek epey zordur.  İşte bundan ilerisi yani en zoru lazım bize: Tekrar aynı yanlışa düşülmesini engelleyecek ve ilgili konuda doğruları çoğaltacak kişiler, kurullar, kurallar ve değerler bütünü önermek / sahiplenmek.  “Bu noktada tıkanıyoruz” demek isterdim ama biz daha o noktaya pek yaklaşamadık.

Dolayısıyla en iyilerin yer bulabildiği benzersiz La Scala sahnesi yok bizde, daha ziyade podyuma çıkanların puanlandığı ses yarışmasının jürileri gibi Galatasaray seçmeni.  

LA SCALA – Milano / İtalya

Diliyorum bundan sonraki seçimler geleceğe dönük umut ışığını artırır, dedikodu ağını geliştiren değil reel projeleriyle üyelere ulaşan adaylar görürüz.  Üyelere düşen ise mümkün olan en yüksek katılımla seçime iştirak etmek ve oy kullanmaktır.  Kampanya döneminde yuvarlak cümleler, hamasi söylemler, çözümsüz eleştirilerden bıkmış olunduğunu göstermek ve adaylardan talepkar olmak gerekecektir.

Geldik üç makaleden oluşan bu yazı dizisinin sonuna.  Alnı açık dürüst insanların her daim kendilerine sormaları gereken sorular var.

“Kazanırken ne kaybettik?” 

“Kazanırken ne kadar kaybetmeye razıyız?” 

“Başarıya giden her yol mübah olabilir mi?” 

Başarı mutluluğun kadir-i mutlak anahtarı (master key) olamaz. Huzurlu ve mutluysanız, şevkle yaptığınız işten her gün keyif alıyorsanız zaten başarı sizi arar bulur.  Eğer bir parça makul insanlarsanız, siz bir gün seçim kazanmak değil Galatasaray’a layık sürdürülebilir başarılar elde etmek istiyorsunuz.  Dernekler kanuna göre seçilmekten, mazbata alıp fotoğraf çektirmekten, sağa sola kartvizit dağıtmaktan, kamuoyunda iyi kötü tanınmaktan öte hedefleriniz yok ise zaten Galatasaray’ın başına gelmiş geçmiş sıralı felaketlerden biri olarak tarihte yerinizi alırsınız. Küçük hesaplar uğruna sürekli birbirlerinin ayağına basan kifayetsiz muhterislerin, muhkem bir icraat dönemi boyunca muktedir olduğu nerede görülmüş ki?  Kulübün özellikle 21.yüzyılda yaşadığı yıpranma ve kayıplar dikkate alındığında başarısızlık için pek çok zor koşul varit iken, ulaşılabilir başarı için de önce kendinizi iyileştirmiş olduğunuzdan emin olmanız şart…  Aksi takdirde günün birinde sandıklara atılacak zarfların sayılması suretiyle elde edeceğiniz hiçbir şey yok.  Asla da olmayacak. Kamuoyundan alacağınız yoğun tepki, şahsi ve ticari itibarınızın sarsılması, aile hayatınızda ağzınızın tadının kaçmasını saymazsak elbette…

Başladığımız gibi bitsin mini yazı dizisi.

Medice cura te ipsum, önce kendinle yüzleş doktor…

Muhalefet ne yapsın ne yapmasın?

Galileo’ya atfedilen sözü anımsıyor olmalısınız.  “Ölçebildiğin her şeyi ölç, ölçemediğini ölçülebilir hale getir” Yüzyıllar sonra yönetim gurusu (management thinker) Peter F. Drucker benzer bir cümle kurmuştu: “ölçemediğin şeyi geliştiremezsin” 

Kulübün ürettiği ve kamuya açık dağıtıma soktuğu verilerden yola çıkarak farklı rasyolar, karşılaştırmalar, grafikler tasarlarsanız aynı zamanda yeniden “anlam” üretmiş ve bazı insanların zihninde yeni kapılar açmış olursunuz.   Bol satırlı, yüksek sütunlu excel tabloları hakkıyla inceleyip yorumlayan minik azınlıkla yetinmeyeceksiniz.  Kulübün sunduğu veri seti yetersiz geliyorsa, hukuki kısıtlamaları ihlal etmemek kaydıyla daha fazlasının paylaşılmasını talep edeceksiniz. Günümüzün “revaçta” konularından biri “Data Analysis & Data Visualization” ise sizin işiniz de gölgede kalana projektör tutmak olacak.

Kulüp meselelerine uzak duran herkes duyarsız ya da bencil değil, bazıları da gündemin ve tartışmaların sığlığından ve hiçbir rasyonel detay içermemesinden şikayetçi.  İşte muhalefetten beklenti, o kişileri önce tribüne sonra sahaya çekebilme becerisidir.

En kritik tespitleri, gölgede kalan riskleri, olası fırsatların yakın dönem etkisini anlatırken akılda kalan bir terminoloji kullanmak, benzetme ya da örnekleme ile yeni terimler üreterek hatırlanır olmak, karmaşık olanı herkesin aynı şeyi anlayacağı biçimde sadeleştirmek hatta “sizlere vermiş olduğumuz geçici rahatsızlıktan ötürü üzgün değiliz” diyecek kadar aykırı çıkışlar… Niye bunu söyledik çünkü bazı Galatasaraylıların boşvermişliği, ilgisizliği, yalnız saha skorlarına göre övgü düzen ya da öfke püsküren dengesizliği oldukça tehlikeli ve bu ikili delilik hali giderek tatsız bir yere gidiyor.

Muhalefete olabildiğince realist çizgide hareket etmeyi tavsiye ederken, kişilere yönelik eleştirilerin de olabileceğini biliyoruz. Öte yandan kulübü doğrudan ilgilendirmeyen şahsi çekişmeleri Galatasaray üzerinden kişiselleştirmek ya da eleştirilen kişinin karar ve eylemlerini yerden yere vurmak yerine onun görünüşüyle, kişiliğiyle alay etmek saygın bir davranış olmayacağı gibi net olarak faydasızdır da.

Konuların kişiselleştirilmesinden öte magazin detaylara boğulmak, döne döne bu hususları konuşmak da lunaparkta dönme dolaba binip gideceğin yere ulaşmayı beklemek kadar manasızdır.  Bilakis kallavi, riskli, kahredici ama HAKİKİ konuları pas geçmek iktidarların işine gelse de, sorumlu muhalefet anlayışı öncelikleri doğru belirlemek ve kimi zaman iktidarların tetiklediği suni gündemlerin peşinde kaybolmamaktır. 

Galatasaray Spor Kulübünün müktesep hak ve menfaatlerine, görünür gelecekteki açık çıkar ve avantajlarına aykırı pozisyon almak da aynı şekilde yanlış olur.  Dolayısıyla muhalifler eleştirilerini ve mutlaka peşi sıra önerilerini basın yoluyla paylaşabilir ama medya mensuplarına kulüp içinde olan biteni eksik/fazla pazarlayan dedikodu simsarı konumuna düşmemeliler.  Bilhassa spor basınındaki çoğu muhabirin meslek anlayışı nahoş örnekleriyle ortadayken onlarla sıkı fıkı olup iş tutmak akıl kârı olmayacaktır.  Aynı şekilde taraftar gruplarıyla dirsek temasında olmak, onları kulüp içi siyasette ağırlık merkezi olarak konumlaya çalışmak, tribünleri karıştırmak kesinlikle ölümcül hatalardandır.  İktidarlar bu sayılan hatalara çok daha meyilli olup, onları engellemenin yolu aynı oyunda el artırmak değildir.  Biliriz ki iktidar insanı bozar, mutlak iktidar muhakkak çürütür.  Muhalefetin çürümenin parçası olmasından değil, çürümüşlüğü yok etmeye dönük çalışmasından Galatasaray’a fayda sağlanır.

Çürümenin en temel göstergelerinden biri dedikodunun gerçeği tamamen örtecek kadar yoğunlaşması ve kulüpte her 24 saatin post-truth çağının birer karikatürüne dönüşmesidir. Onun lafını buna taşıma, falancanın yazısını diğerine forwardlama ve türlü yöntemle dedikodu çoklayıcısı ya da fitne telgrafhanesi gibi faaliyet gösteren kim olursa olsun, kafa yapısını çözebilmiş değilim. Laf taşıma yoluyla sondaj yapmak bir kişinin özel zevki de olabilir ama “çok sevdiğimiz??” Galatasaray’a zerre faydası olmadığı ortada değil mi? Böyle yapa yapa, insanları orasından burasından çekiştirerek, azı doğru / çoğu yanlış ithamlarla itibarsızlaştırarak gitgide çölleştirmedik mi koca kulübü?   Muhabbet arasında “ah nerede o eski günler, bir kulüp ki her dem muteber, hele o centilmen şık ağabeylerimiz” nostaljisi ama ilk fırsatta her cephede negatif networking faaliyeti?   Herkesin birbirinin arkasından konuştuğu, kuyusunu kazdığı, eline geçirdiği her fırsatta bel altı vurduğu ortamda bir camiadan söz edilebilir mi?  O kulüpte dirlik, düzen, bereket olur mu?  O kurumsal yapı itibarını koruyabilir mi, ayakta kalabilir mi? Muhalefet ya da iktidar hiç fark etmez, dedikodu ehlinin kulüp siyasetindeki uzun erimli hedeflerine de faydası olmaz bu furyanın, kısa vadede zaten tek getirisi bol  miktarda antipati toplamaktır.  

Oysa GALATASARAY beş çayında kek poğaça eşliğinde çekiştirilen komşu ya da koltuğuna göz dikildiğinden altı oyulan iş arkadaşımız değil !!

Devamı “pek yakında” !

Muhalefetin Anatomisi ve Rotası Üzerine

İnsanın hata, kusur ve zaafları olabileceğine göre, insanların bir arada bulunduğu karmaşık organizasyonlarda da bazı aksaklıklar bulunması gayet doğaldır.  Galatasaray Spor Kulübü canlı bir organizmaya benzetilirse vaktinde iyi tedavi edilememiş hastalıkları, yenileyemediği için eksilen beden direnci ve ilk kez maruz kaldığı / kalacağı harici riskler ile ayakta durduğunu varsaymak pekala mümkün.  Bu yazımızın ana fikri hekimlere verilen en eski öğütlerden bir aslında: Medice, cura te ipsum  (doktor, sen önce kendini iyileştir

Peş peşe kaleme alınacak birkaç makale ile kulüpteki muhalif hareketler ve muktedir reflekslerine dair bazı tespit, düşünce ve önerileri paylaşacağız.  Bugünkü öznemiz ise “muhalefet ”

Burada muhalefet olarak kavramsallaştıracağımız yapının yeknesak blok olmadığını söyleyerek başlayalım, bilakis çeşitlilik arz eder. İtiraz edilenler birbirine benzese de, memnuniyetsizlik dozajları ya da ileri sürülen alternatifler farklıdır.  Muhalefetin tamamı “derhal iktidar” iddiası da taşımayabilir. Kısaca burada konu edilecek kavram seçilmiş iktidarı en fazla sorgulayan, memnuniyetsizliğini saklamayan ve iktidarı derhal veya vadesi geldiğinde tasfiye etmek isteyen herkesi kapsar.  Tanımdan devam edersek, seçimle göreve gelinen benzer yapılarda üç ana blok olduğu varsayılabilir. 

  • İktidar ile destekçileri
  • Muhtelif muhalif odaklar
  • Sessiz çoğunluk

Sessiz çoğunluğun bir kısmı iktidarın icraatını ve muhalefetin itirazları sakince dinler, kayda değer bulduklarını not eder. Günü geldiğinde ağırlığını koyar ve tarafını seçer.  Bugün Kulübümüzün üye listesinde yer alan bir kısım sessiz çoğunluk unsurları da kulüple manevi bağı çoktan kopmuş yazısız mezar taşlarını andırır. Onları hayata döndüremeyiz ama ilgili Tüzük maddesi işletilmediği bir şekilde aritmetikte yer işgal etmeyi sürdürürler.  Çözüme dair sorumluluk seçilmiş yönetim kurullarına ve genel kurulun tamamına aittir.

Tedaviye niyetlenen hekime verilen ilk öğütlerden biri kendisini iyileştirmesiymiş madem, muhalif düşünce ve eylemler için de bu klasik öneriyi tekrarlıyoruz.Kibir, bencillik, açgözlülük, haset, riya, dedikodu, rövanş alma hırsıyla soyunacağınız hiçbir işin sonunda Galatasaray için doğru, güzel, hayırlı neticeler alınmasını beklemeyin. Bu insani defolar birer palto misali kolayca vestiyere bırakılamayacağına göre; kudreti, serveti, marifeti ne olursa olsun her birey içindeki şeytanın kamçıladığı aç hayvanları dizginlemek zorundadır.  Bu muazzam bir otokontrol neticesi de olabilir ama en güzeli GALATASARAY’ın her birimizden önemli, değerli, anlamlı ve kalıcı olduğuna ikna olup her adımda “bu yapacağım iş Galatasaray’ın faydasına mıdır?” diye düşünmekten bir an dahi vazgeçmemektir.

Kulübün bekası, itibarı ve başarısı dışında pusulaya ihtiyaç duymamaktır. 

Sahne ışıklarının gözleri kör ettiğini bilmektir, boğazın dokuz boğum olduğunu unutmamaktır.  Sağlam bir ekibin ölçütleri arasında içlerinden biri çizgisini bozduğunda, pusulayı şaşırdığında, içindeki şeytanla mücadele edemediğinde onu uyarmak ve doğru yola sevk etmek mutlaka sayılmalıdır. 

Hekim kendisini iyileştirmeyi başardıktan sonra ikinci görevi üstlendiği misyonu sorgulamak ve konumunu doğru tayin etmektir. Burada yeri gelmişken hem bir konuya değinmek, hem de bir şehir efsanesini sorgulamak gerekiyor.  Seçimle iktidarın değiştiği yerlerde her zaman muhalif eylem ve söylemlere rastlanır.  Hele Galatasaray gibi bazılarının iktidar için sırasını beklediği camiada, “Bizde muhalefet olmaz, Galatasaray’da muhalefet yoktur” söylemi küçük çaplı bir şehir efsanesidir.  Biliyoruz ki muhalefetin varlığı demokrasinin gereği, karşıt fikirlerin kalitesi / kalibresi değişim ve ilerlemenin lokomotifidir.  Galatasaray üzerine alternatif fikirleri, farklı yaklaşımları, özgün projeleri olan kişiler/gruplar olmasa, iktidar çalışma ve kendisini ispatlama azmini sürdüremez ve tembelleşir.  Dahası, iktidar sona erdiğinde yerine geçecek gücü toparlamak zaman kaybına dönüşür.  Galatasaray Spor Kulübünün kaderini seçilmiş yönetimler çiziyor olsa da, kulübün ilerlemesi ve gelişmesi ancak nitelikli muhalefet ile mümkündür.  Sarı-kırmızının talihsizliği tam da burada başlar çünkü ülkede yerleşik “dostlar alışverişte görsün” anlayışı bize de sızmıştır.  İktidarların başarısızlığını bekleyerek ya da arzulayarak muhalefet olunmaz hatta kötünün iyisi olmak da Galatasaray için yetmez, marifet o dönemin en iyisi olmak için olabildiğince gayret sarf etmektir.

Galatasaray’da iktidar koltuğu pek tatlı olduğundan, seçilmiş yönetimler sorgulayıcı, üretken, adil muhalif hareketlerden bile hoşnut olmazken, topa sert giren tüm çıkışları yaşamsal tehdit olarak algılayabilmektedir. Bu da tekrarını sık gördüğümüz vahim yanlışlardan biri… Eninde sonunda seçmen tarafından tercih edilmek bir yarışın sonucu olacaksa da muhalif kişi ve grupların iktidarları zayıflatmak uğruna Galatasaray’ın kurumsal itibarına gölge düşürmekten ve fikir mücadelesini nizami zeminin dışına taşımaktan özenle kaçınması şarttır. 

Bir denizaltı düşünelim. Düşman donanmasına ait savaş gemisini su altından torpillemesi görev emri olabilir ama aynı denizaltı personeli sonunda o geminin güvertesine çıkmak istiyorsa yapmaları gereken eski zamanların deniz savaşları gibi gemiye bordalamak ve elde yalın silah yüz yüze mücadele etmeyi göze almaktır.  Dolayısıyla cesur olmak, kartları açık oynamak, yan yollara pek sapmamak gerekiyor. Sinsilik, içten pazarlıklı haller, tuzak kurup üstünlük elde etme çabası olsa olsa hızla batmakta olan bir geminin güvertesine çıkmanıza yol açabilir!

Kişisel defolarını aşarak medeni bir tavır sergileyen muhalefetten diğer beklenti “adil” olması ve empati kurabilmesi…  Yönetenleri eleştirirken ya da hata yaptıklarını iddia ederken sergiledikleri doğal ve/veya haklı refleksin çeyreğini, yine iktidarların doğru işler ve isabetli kararlarını takdir ederken de göstermeliler.  Bu tavır Türkiye’de genel kabul gören saldırgan, gürültücü, “sözde sert / özde tırt” muhalefet akımının tersine olsa da en azından bir fayda ve iki koz sağlayacaktır

  1. İktidar gerçekten kulübün yararına bir adım attıysa camiadan alacakları destek aynı çizgide adımların tekrarlanmasına ya da belirlenen doğrudan sapılmamasına yol açacaktır (sürdürülebilirlik & yönetimde istikrar)
  2. İktidar ya da muhalefetin parçası olmayan geniş tabanlı seçmen grubu muhalif hareketi temsil edenlerin adil, olgun ve kulübü önceleyen tavırlarını takdir edeceklerdir (itibar sermayesi)
  3. İktidar şımarır, dağılır ya da doğrudan saparsa bu kez muhalefet çok daha sert bir söylemle tenkit hakkı kazanır ve yine seçmen geçmişte doğruyu takdir ettiğini hatırladığı adil muhalefetin güncel sert çıkışını çok daha dikkate değer ve anlamlı bulacaktır  (siyasi rekabette mukayeseli üstünlük)

Muhalefetin diğer bir sorumluluğu ise farkındalığı artırmak, katılımı çoğaltmaktır.  Ortalamadan bahsedersek kaydı açık üyelerin %20’si bile genel kurullara katılmıyor.  Katılanların çoğu kulüp başkanının sunuş konuşması dışında olup biteni dikkatli takip etmez, fuaye alanı ya da koridorlardaki samimi sosyalleşmeye daha fazla vakit ayırırlar.  500 sayfayı bulan mufassal faaliyet raporlarını hakkını vererek inceleyen 100 üye ya vardır ya yoktur.  Seçimlere katılım da kaydı açık üyelerin %50’sini bulsa da ötesi istisnadır.  Kısacası düzenli aidat ödeyen ama yüzünü görmediğimiz, gelmeyen, gitmeyen, ses vermeyen, iştirak etmeyen epey üyemiz mevcut.  Öncelikle bu katılım istatistikleri ve eğilimleri dikkatle izlenmeli ve raporlanmalı, ki buradan ayakları yere basan çıkarımlar yapmak mümkün olsun.  Sosyal medyada hesap açmış “fake account” olmadığına göre bu insanlar, onları da çok sesli demokrasiye dahil etmenin yolları aranmalıdır.  İktidarlar sığ ve bulanık suda balık avlamayı alışkanlık hale getirmişse, katılımın (sorgulamanın) artmasını istemeyeceklerdir, ki genelde bu durumdan haz etmezler.  Derin Galatasaray imgesinin de fiiliyatta karşılığı olmadığına göre hakiki derinliği önce fikirlerde sonra katılım gösterenlerin aidiyetinde aramak gerekir.  Muhalefet farklı iletişim kanallarından üzerine ölü toprağı serpilmiş kalabalığa ulaşıp onların bir kısmını hareketlendirebilirse bu üyeler kendilerine kimin sesinin ulaştığı bilerek oyuna dahil olacaklardır. Gerçi bugün seçim simsarlarına sorsak katılımı artırmanın yolu olarak “aidat borcundan ötürü kaydı kapalı üyelerin tüm birikmiş borçlarını biz ödeyelim, sonra bir şekilde onlara ulaşır ibra oylamasına veya seçime davet ederiz” diye plan kurmaları normaldir.  Bir kez daha ifade edelim ki, karşılık bekleyerek birinin aidat borcunu kapatmak hür iradeye suikast girişimidir, kulübümüzde seçimler hür iradenin sonucunu ilan eden süreçler değilse kimse bunun hayrını görmez. Bu husustaki kötü alışkanlığın azalarak yok olduğunu memnuniyetle görmekteyiz. Yeri gelmişken senelerdir aidat ödemeyen ve varlıkları/yoklularına dair en ufak emare bulamadığımız kişilerin üyelikleri hakkında Tüzüğümüzün 20.maddesinin tavizsiz işletilmesi gerektiğini de tekrarlamış olalım.

Peki muhalefet seslenmek istediği kitleye (iktidardan memnun olmayanlar, aradığını bulamayanlar, değişim isteyenler veya farkındalığı artarak oyuna yeni girenler) ne anlatacak?  “Onlar vasat, biz iyiyiz” demek yeter mi?  “Onlar beceremedi, biz başaracağız” söylemi satar mı?  Vizyon & misyon tarifleri, ismi olup cismi olmayan projeler, yuvarlak laflar, hamasi sloganlar, tek tip kravatlar hazırsa yolu yarılamış sayılır mısınız?  Ulaşabildiği her üyenin elini sıkan, en fazla sayıda üyeye telefonla ulaşan, maksimum miktarda SMS gönderen, en renkli web sitesini hazırlayan, herkese mavi boncuk dağıtıp sürekli gülümseyen aday hiç olmazsa “en sempatik kampanya” ödülünü alır mı?  Hepsine ortak cevabımız “HAYIR”…


Devamı “pek yakında

Not: Dikkatli okurlar bu yazıda ve devamında 2021’de yapılması beklenen seçime yönelik önermeler bulunmadığını ya da başarılı seçim kampanyası için taktik ipuçlarından bahsedilmediğini fark edeceklerdir.  Okuduğunuz yazı 10 sene önce de kaleme alınabilirdi, muhtemelen birkaç yıl sonra da genel geçer doğrular olarak okunabilirliğini sürdürecektir.