Osmanlı İmparatorluğu kayıp ve acılarla dolu son 50 yılına girerken, dönüşümünü tahlil edemediği için çok gerisinde kaldığı Avrupa ile yarışmaya aday kendi insan kaynağını yetiştirmek umuduyla çaktı Mekteb-i Sultani kıvılcımını. 1868’de yedi düvelin burun kıvırmasına hatta şiddetli itirazlarına rağmen o kıvılcım meşaleye dönüştü ve aynı muhitte 500 yılı aşkın bir eğitim geleneğin son temsilcisi olarak halen ülkenin 1 numaralı eğitim kurumu.
Mektebin ihdasından 40 sene, II.Meşrutiyetin ilanından bir ay sonra 1908’de Mekteb-i Sultani Cemiyet-i Hayriyesi ismiyle bir dernek kuruldu. Kuruluşuna öncülük edenler 1873 yılı mezunu Abdurrahman Şeref Efendi ile 1885 mezunu Yusuf Razi Bey olarak kayıtlara geçmiştir. II.Meşrutiyet rüzgarıyla o dönemin dibacesi “Adalet, Hürriyet, Müsavat ve Uhuvvet” idi. Cemiyetin amacı da, “Mektebe mensup olanlar (talebe ya da mezun) arasındaki dostluk ve arkadaşlık bağlarının güçlendirilip devam ettirilmesi ve öğrenciler arasında yardıma muhtaç durumda bulunanlara destek olunması” şeklinde tayin edilmişti. Elbette Cemiyet bünyesinde siyaset ile iştigal etmek de memnu kılınmıştı.
Cemiyet üye kaydetmeye, üyeler aidat ödemeye başlamıştı ama derneğin resmi kuruluşu için lazım gelen Cemiyetler Kanunu ancak 1909 yılında yayınlanabildi. Cemiyet de kanuna dayalı hazırlanan ilk nizamnamesi ile 1910’da Mekteb-i Sultani Talebe-i Kadimesi adıyla Beyoğlu Mutasarrıflığına kaydolmuş oldu. Bu yazıda işleyeceğimiz Galatasaraylılar Derneği’nin tarihi arka planı özetle bu şekildedir.
Hasta Adam’ın siyaseten ölümüyle bu topraklarda yeni bir mücadele başladı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve çevresindeki idealist, yurtsever çekirdek kadronun bize armağanı olan, maalesef kıymetini bilemediğimiz için yolunu kaybetmiş görünen Türkiye Cumhuriyeti bugün 96 yaşında.
Sivil toplum inisiyatiflerinin epey zayıf olduğu bu ülkede Cumhuriyetimiz ile yaşıt çok az NGO varken, 1908 yılında kurulan Galatasaraylılar Derneği 111 yaşında.
Kardeşlik bilinciyle yetişmiş ve ülke ortalamasının her anlamda üzerinde olduğu varsayılabilecek yaklaşık 6700 üyesiyle topluma yön veren güçlü bir sivil toplum kuruluşu olabilecekken, Galatasaraylılar Derneği (Cemiyet) hakiki potansiyelinden çok uzak, pırıltısı azalmış, toplumda karşılığı olmayan, camianın mensuplarına dahi fayda üretemeyen, her yerde ve her fırsatta iktidar kovalayan mahir bir azınlığın çoğunluk adına kararlar alıp tatbik ettirdiği arızalı bir organizasyona dönüşmüş durumda.
Bugün Cemiyet dendiğinde aklımızda beliren ilk görüntü, Levent Çalıkuşu sokak’taki Dernek lokali. Pek çok Galatasaraylının yılda bir kere bile uğramadığı, yılda bir defadan sık gidenlerin muhtelif konulardan şikayetçi olduğu, Çalıkuşu sokağı mesken tutan rakı müdavimi sadık kadronun gözlerinizin önünde beliren fotoğrafın mütemmim cüzü haline geldiği, futbol maç yayını ya da iyi organize edilmiş keyifli etkinlikler dışında kalabalık toplayamayan vasat içkili lokanta kıvamında bugün Cemiyet !
Bu vaziyetten kaç kişi yakınıyor bilinmez ama üyelerinin sahip çıkmadığı hiçbir dernek güçlenemez ve ayakta kalamaz. Genellikle geçmişle avunarak huzur bulan Galatasaraylılar, bu gidişatı tersine çevirmek için asgari sorumluluklarını üstlenmedikçe bugünümüzü de arar hale geliriz.
Elbet kendimi de bu eleştirilerden azade tutmadan söylüyorum bunu. Yakın gelecekte silkelenmek ve değişebilmek umuduyla yazılıyor bu satırlar !
Peki ne olmalıydı, nasıl olmalıydı?
Öncelikle Cemiyet lokalden ibaret sayılmamalı, Çalıkuşu sokak’a sıkışmamalı, hayata karışmalı, bazen Galatasaraylıları çağırıyorsa bazen de onlara gitmeli..
Adı üzerinde “cemiyet”
-Cem kökünden geliyor kelime, bir araya gelmek, toplanmak, birleşmek… Mekan değil ki öncelik, evvela niyet olacak.
Mekteb-i Sultani mezunu ilk müdürümüz, Osmanlı’nın son vak’a-nüvisi, TBMM’de İstanbul milletvekili, Galatasaraylılar Derneğinin kurucusu Abdurrahman Şeref Efendi’nin deyimiyle “Okul ikinci ailedir, sosyal kardeşlik orada başlar” Okuldan sonraki 13.sınıf olmalı Cemiyet…
Bugün Galatasaraylılar Derneği’nin en büyük sorunlarından biri kayıtlı üyelerinden aidat toplayamamak, Türk Lirası cinsinden 7 haneli bir alacak rakamından söz ediyoruz kurum namına, dile kolay. Mevcut tüzükte yer aldığı şekliyle Cemiyet’in kuruluş amaçlarından biri olan “maddi yardımlaşma” bu ekonomik tabloyla mümkün değil.. Maalesef bazı üyelerin aidat borçları artık şüpheli alacak kategorisinde değerlendiriliyor zira izi bulunamayan üyelerimiz dahi var. Dolayısıyla üyelerle sürdürülebilir bir ilişki kurabilmek için kapsamlı bir CRM altyapısı gerekiyor.
Hep birlikte “niyet edip” duvarların ardından çıksak, ekonomik sorunları hafifletsek önümüzde sonsuz seçenek doğabilir.
Mesela Galatasaray Lisesi müdiresinin telefonunda hızlı arama seçeneği olur Cemiyet başkanı, “Mektep’teki öğrencilerin gelişimi için bu koridorları daha önce arşınlamış ablaları ve ağabeylerinden nasıl bir fayda sağlarım?” sorusuna alan açar, cevap olur Galatasaraylılar Derneği.
Ülke ekonomisi üretimsizliğin ve tekrarlayan makro hataların sonucu giderek daralırken 40 yaş üstü beyaz yakalıların en büyük sorunu haline gelecek istihdam çemberinde kalmak. Bunun için bir tür “yellow-red Linkedin” ağı kurabilir Cemiyet. Eminim ki etkin bir network kurulursa emek piyasasının gerek arz, gerekse de talep tarafında olan Galatasaraylılar birbirlerine “primus inter pares” gözüyle bakacaktır.
Bunlar da yetmez, böyle köklü bir Cemiyet’in eğitim, bilim, kültür, sanat, adalet, spor, çevre & ekoloji, kent yaşamı hakkında söyleyecek sözü olmalı ve dışarıdaki insanlar “acaba Galatasaraylılar ne düşünür bu konuda?” diye merak edip kulak kabartmalı.
Geçmişten örnek vermek gerekirse 4+4+4 konusu ülkede tartışılırken, benim çok sevdiğim kardeşlerimin de emek verdiği mufassal “Eğitim Raporu” bir panelde tartışılmalı ve kamuoyuna sonuç belgesiyle birlikte takdim edilmeliydi.
Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri tıkanıklığa giderken Türkiye’nin alması gerektiği pozisyonu Galatasaraylı emekli diplomatlar ve akademisyenler tartışıp yeni argümanlar üretmeliydi.
Türkiye’de okul çağında olimpik sporların gelişimi konusunda Galatasaraylılar Derneği ve Galatasaray Spor Kulübü birlikte çalışmalı ve yayınladığı bildirge sonucu Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi veya Spor Bakanlığı “Galatasaray’dan görüş almak üzere” toplantı talebinde bulunmalıydı.
Beyoğlu semti adı tam konulamamış ama planlanmışa benzeyen kültürel işgal ile hızla sıradanlaştırılırken, PERA’nın en eski sahipleri kaybolanları hatırlatarak “durun bakalım” demeli ve farkındalık yaratabilmeliydi.
Kısacası bugün “haydi hanımlar beyler toplanıyoruz, kadehleri tokuşturup eski günleri anıyoruz” romantizminden sıyrılıp, mensuplarının ait olmakla iftihar ettiği bir yapıda hem fayda göreceği hem keyif alacağı yeni ortamı üretmek gerekiyor. Kolaydan başlarsak, ilk olarak Cemiyet lokalindeki yerleşim ve düzen yeniden ele alınmalı. İşletmecilerin hizmet standartı kaidelere bağlanmalı, yürüyüş mesafesinde mesela Levent-Etiler-Akatlar’da daha iyi hizmet çok daha uygun fiyata temin edilebiliyorsa bu açmazın da çözülmesi gerekecektir.
Galatasaraylıların ilgisizliği hatta kısmen küskünlüğü de bir vakıa, çözümü ise daha çok iletişim, daha çok paylaşım. İnsanlara sözlerinin dinlendiğini, katkıların yerini bulduğunu ama ihtiyaçların bitmediğini ve zamanla çeşitlendiğini aktarmak.
Misal biz bizeyken ağır el şakalarına bile çok güleriz de, okulda bir dönem yaşanmış ve insanları yıldıran, ayrıştıran şiddetin (maddi ya da manevi) muhkem geleneğin parçası gibi gösterilmesine razı gelemeyiz. Varsa bununla ilgili derdi / kırgınlığı / gönül yarası olan, onu da yargılamadan sabırla dinlemeli ve tekrarını önlemek için kafa yormalıyız.
Galatasaraylılar Derneği Mektep aidiyeti ortak paydasında kimseyi ama kimseyi dışlamamalı, “varsın onlar da hariçten gazel okusun” dememelidir. Yaş, cinsiyet, siyasi görüş, başka bir gruba/kuruma/derneğe mensubiyet, Ortaköy / Beyoğlu geçmişi, çarşambacı – perşembeci tercihi vs. ne kadar sınıflama / sınırlama varsa ortadan kalkmasına gayret edilmelidir. Her Mekteplinin sahip çıktığı Cemiyet hepimizin olmalıdır.
Doğrular peşpeşe gelince eminim ki Galatasaraylılar içinden rol modeller çıkacaktır. “Size Galatasaraylılık öğreteceğim” iddiasıyla kardeşlerine yemek ısmarlayan, güzel içen bıçkın abiler ya da afili ağır ablalardan bahsetmiyorum. Oluşuyla, duruşuyla, en doğal ve müdanasız haliyle “vay be” dedirten pırıltılı insanlar kastettiğim.
Ve ben isterim ki Mektepli olmayan arkadaşlarım “Yahu şu Cemiyet’e götürsene bizi, çok keyifli ortammış diye duyduk” desinler. İsterim ki Mektepli olmayan Galatasaraylılar da gurur duysun, Galatasaraylı olmayanlar imrensin.
Bugüne dönecek olursak mevcut manzara yürek burkuyor. Camianın sürüncemede kalan hiç bir hakiki derdinin çözülmesi için inisiyatif üstlenilmiyor, sorunlar bilinmeyen geleceğe ertelenmeye devam ediyor.
Şahsi gözlemim odur ki Galatasaray’ın tüm kurumları farklı derecelerde olsa da tıkanmıştır, heyecan yaratma & çözüm üretme enerjisinden epey yoksundur zira çalışkan Galatasaraylılar ya ortada yoktur ya da yol yorgunudur.
Kurumlar arası ilişkiler de önem arz ediyor. Malum tüm Galatasaray kurumları aynı yerden doğdular: Mekteb-i Sultani. Zaman içinde farklı şekillerde yayıldılar, tanındılar, topluma nüfuz ettiler ve değiştiler. Bugün aynı DNA’yı taşımanın avantajını kullanarak her fırsatta (1+1=3 edecek şekilde) sinerji yaratmaları beklenirken birbirlerinin ayağına basabiliyorlar.
Burada Cemiyet’in pozitif anlamda öncü olabilmesi gerekir. İlk kural diğer Galatasaray kurumlarının işleyişine burnunu sokmamak ama aynı zamanda yapıcı fikir üretmek / yargılamadan öneride bulunmak. İnce bir çizgi bu ama tutturulamayacak bir denge değil. Bunu yapmak için teknik / hukuki bir zaruret de bulunmakta. Türk Medeni Kanununun 71.maddesi üyeleri mensubu oldukları derneğe sadakat göstermek, amaca uygun davranmak, dernek düzenine uymakla yükümlü kılıyor. Aynı anda üç Galatasaray kurumuna üye iseniz ve karşınıza çetrefil bir dosya gelirse nasıl karar vereceksiniz??
Kötü örnekle başlayalım, konuyu biraz açalım.
Galatasaray Spor Kulübü Sicil Kurulu üyeleri kendilerine 2018 başvuru döneminin son günü topluca teslim edilen A grubu başvuru formlarındaki imzaların önericiler tarafından atılmadığı ve referansların gerçek olmadığı kanaatine vararak ilgili formları kenara ayırdılar. Malumunuz kızılca kıyamet koptu. Galatasaraylılar Derneği mensubu da olan spor kulübü sicil kurulu üyeleri disipline verildi. Başka bir kurumda önlerindeki Tüzük gereği aldıkları karar nedeniyle, üyesi oldukları diğer Galatasaray kurumunda yargılandılar. Daha trajik olan nokta ise şu: Camiada birçok insan Mektepli kardeşlerimizin kulüp üyeliğinin gecikmesi ve yaşadıkları mağduriyet üzerine, referans imza işinde (haydi kibarlık edip sahtecilik demeyelim) yakışıksız ve dolambaçlı yollara sapan uyanıkları değil, bu garabeti ortaya çıkaranları mesul tuttular. Karikatürize edersek bir mahalleye şafak baskını yapılıyor, kalpazanlık çetesinden bir şahıs başkalarına ait çek defterleriyle yakayı ele veriyor, mahallenin yarısı pencerelere çıkarak iz süren polisi “siz müteşebbis ruha karşısınız, bırakın çalışsın çocuklar” diye suçluyor. Mektepli kardeşlerimizin mağduriyetine sebep olanlar üzdüklerinden bir özür dilemediği gibi, bu mağduriyetten yeni bir öfke, kamplaşma ve kurumlar arası güç mücadelesinde koz devşirilmeye çalışılıyor!
Referans imzanın şekli bir detay, manasız bir prosedür, bürokratik engel olduğunu iddia eden Cemiyet yöneticileri ya da üyeleri Galatasaraylılar Derneği Tüzüğünün 7.maddesine lütfen baksınlar. Galatasaray Lisesi’nde bir yıl okumuş olmak ve bunu belgelemek gerek ve yeter şart olmalı iken, 5 yıllık iki üyenin başvuru sahibini önermesi ZORUNLU tutulmuş. “Zorunlu” kelimesinin altını çiziyorum. Mektepli olmak dışında hiçbir sınırlamanın olmadığı derneğe üye olurken referans zorunlu ama Mektepli olmanın öncelik sağlasa da tek başına yeter şart olmadığı kamu yararına derneğe üye olurken referans imza saçma bir detay, öyle mi? Aptal yerine konmaktan zevk alır bir hali mi var ki insanların, birileri minareye kılıf dikmeye çalışıyor, anlamak mümkün değil gerçekten 🙁
Samimiyet ve tutarlılığın ne kadar azaldığına dair elimizdeki bu kötü örneğin, bu yılın Mart ayında düzenlenecek Cemiyet seçimlerinde bir tür propaganda malzemesi yapılacağını hissediyorum ve bundan duyduğum rahatsızlığı bilvesile paylaşmak istiyorum. Mektepli kardeşlerimizin yaşadığı hak gaspının faillerini Cemiyet seçiminde aramayı son derece çirkin ve yakışıksız bulurum.
Şimdi gelelim olabilecek “iyi örneğe”
Bendeniz 2009-2011 döneminde Galatasaraylılar Derneği yönetim kurulunda bulundum, birkaç Galatasaray Topluluğu İşbirliği Kurulu (GTİK) toplantısına Cemiyet’in temsilcisi olarak dernek başkanımızla birlikte katıldım. Her iştirakimde israf ettiğim zamana şaşırdım, incir çekirdeğini doldurmayacak konularda fuzuli konuşma heveslerine şahit oldum.
Fakat Sayın İnan Kıraç’ın katıldığı toplantılarda, diğer katılımcıların pek çoğunun sanki İnan ağabeye tebliğ sunar havada gayet ciddi olduğunu ve zamanın efektif kullanıldığını görmüştüm. Açıkçası o tarihlerde GSL ve GSÜ’nün temsil edilmediği toplantılarda, (mekanı da düşünerek) toplantının ev sahibi ve moderatörü Vakıfmış gibi bir intiba edindim. Dolayısıyla Galatasaray Eğitim Vakfı’nın (GEV) diğer kurumlar üzerindeki tesirini gözlemlemiş oldum.
Mevcut haliyle GTİK kanımca işlevsiz bir mekanizmadır, görev alanlara kartvizit sağlama dışında fayda üretememektedir. Yine de dağılmadan rehabilite edilmesinde, dönüşmesinde Cemiyet yapıcı rol üstlenmelidir. Bu kapsamda Galatasaraylılar Derneği’nin bir tüzük değişikliği yaparak Mekteb-i Sultani mahreçli diğer mezun dernekleriyle bir tür konfederal yapıya gitmesi de mütalaa edilmelidir.
Galatasaray Eğitim Vakfı konusunda da İnan Kıraç ağabeyin hal-i hayatında bugüne kadar yaptıklarının arka planını ve kafasındaki Galatasaray tahayyülünü diğer Galatasaraylılarla açıkça paylaşarak gelecekteki GEV modeline ışık tutması çok isabetli olacaktır zira kendisindeki deneyim camiada kimsede yok. Zaman zaman kendisine kızıyoruz belki ama her şeyi de yanlış yapmış olamaz. Bu deneyim ne kadar çok insana aktarılırsa, o kadar kapsamlı bir analiz ve yol haritasına kaynak sağlayacağını düşünüyorum. Vakfın işleyişine karışmadan, Cemiyet bu konudaki ihtiyacın sözcüsü olabilir.
“Camianın önündeki engel nedir?” haricen sorulursa benim pencereden bakınca Galatasaray’da iki şey fazlasıyla noksan: Samimiyet ve tutarlılık.. Sırf bu yüzden koskoca ülkeye ilham verebilecekken, kendi aramızda dahi farkındalığı artıramıyoruz. Buna üzüldüğümü belirtmeliyim ama düzeltme yolunu bulamadığımız sürece de üzülmekle kalırız, onu da gayet iyi biliyorum.
Galatasaray’ın kurumlarında bilfiil hizmet etmek isteyen insanların en büyük endişesi “lekelenmek” daha doğrusu itibar suikastine uğramamak. Müşkülpesent olmakla nam salmış Galatasaraylılar birbirlerini kıyasıya eleştiriyorlar. Sağlıklı ve tutarlı eleştiriler iyidir, seçilenleri ve yetki kullananları zinde tutar ama dedikodu ve kara propaganda insanları bu görevlere talip olmaya hatta bir adım öne çıkmaya çekinir hale getirebiliyor. Diliyorum bu seçimde centilmence bir yarış olur, dedikodu ağını geliştiren değil projeleriyle üyelere ulaşan adaylar görürüz. Üyelere düşen ise mutlaka seçime iştirak etmek ve oy kullanmaktır. Kampanya döneminde yuvarlak cümleler, hamasi söylemler, çözümsüz eleştirilerden bıkmış olunduğunu göstermek ve adaylardan talepkar olmak gerekecektir.
Listelerde yer alacak tüm Galatasaraylılara can-ı gönülden başarılar diliyorum, kazanan mazbatayı aldığı günün ertesinde ne kadar yalnız kaldığına emin olun çok şaşıracak. O yalnızlığın içinden Galatasaray Lisesi ve mensupları için en doğruya yönelecek basireti, feraseti göstermelerini temenni ediyorum.
Sevgili İlker,
Çoğumuzun Lisemiz Galatasaray ve devamı olan Cemiyetimiz için duyduğu hisleri yazıya döktüğün için çok teşekkür ederim.
Ellerine sağlık.
Gösterdiğin cesareti de kutlarım; bu kadar açık bir şekilde yöneticilere ve biz üyelere gösterdiğin takip etmemiz gereken yol tarifi her yüreğin kaldırabileceği yük değil.
Emeklerinin devamı ile tebriklerimi iletirim.
sevgilerimle,
Kunter Akyürek 92.ci dönem
Nazik sözleriniz için çok teşekkür ederim Kunter ağabey…
Saygılarımla,
İLKER