24 Haziran öncesi oy hesapları – V

Yakın geçmişteki oy verme davranışına bakılacak olursa, 24 Haziran’a dair bazı çıkarsamalarda bulunabiliriz.   Buna göre;

  • 2010 referandumunda Erdoğan gücünün zirvesindeyken, Pennsylvania “mezardan kalkıp EVET oyu verilsin” dediği zamanda alınan oy:  %57
  • 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin fevkalade isabetsiz ortak aday (Ekmeleddin İhsanoğlu) denemesine rağmen Erdoğan’ın alabildiği oy: %51,8
  • 2017 referandumunda tüm manipülasyon hatta hile iddialarına rağmen başkanlık sistemine onay: %51,4

Manipülatif anketler ve propaganda yalanları bir kenara bırakılırsa, bu seçimde ERDOĞAN oyları için doğal üst sınır %53 olarak kabul edilebilir.  Üst sınır %53’e Erdoğan sevdalısı AKP seçmeni, Devlet Bahçeli fanatikleri, bir kısım BBP seçmeni, Hüda-par, cemaat-tarikat–aşiret üçgenleri, perdenin arkasında oy pusulasının fotoğrafını çekerek para kazanacaklar vs. kısacası ilgili her seçmen dahildir.   Bu sınırın aşılması için ya muhalefetin olağanüstü SAÇMA bir kampanya yürütmesi ya da 15 Temmuz üstü Zeytin Dalı misali konuların algı yönetimi ve bir dizi güncel olayla epey sömürülmesi gerekir.

24 Haziran’da muhalefet partilerinin kendi adaylarını göstermeleri durumunda, kurulu düzenin aleyhinde oy kullanmaları yönünde motive edilebilecek olası hedef kitlenin alt kırılımlarına bakacak olursak:

Devlet Bahçeli fanatikleri dışında tüm MHP seçmeni

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) yıllar boyu Erdoğan karşıtı söylemler ile AKP’nin çıkarlarına uygun karar ve eylemler arasında salındı durdu.  Devlet Bahçeli’nin parti genel başkanı olarak en zayıf olduğu dönemde, parti içi muhalefet sokaklara dökülmüşken Sivas-Gemerek mahkemesinin aldığı kararla olağanüstü kurultayın toplanmasına engel olundu.  MHP seçmeninin yarısından fazlasının referandumda #HAYIR seçeneğine mührü bastığı kolaylıkla varsayılabilir ancak unutulmaması gereken AKP+Bahçeli tarafından yürütülecek “vatan hainleriyle aynı safta mı olacaksınız?” kara propagandasının yine bu kitle üzerinde oldukça etkili olacağıdır.

MHP seçmeninin hassasiyetleri göz önünde bulundurulmalı ve parti genel merkezinin tutarsızlıkları örneklerle işlenmelidir. AKP Osmaniye milletvekili gibi davranan Devlet Bahçeli ise bu kampanyada en sert şekilde eleştirilmesi gereken kişidir. “15 Temmuz’dan sonra her şey değişti” diyerek kendisini uzak görüşlü bilge siyasetçi gibi sunmasına asla müsaade edilmemeli, yakın gelecekte siyasi hayatımızdan silinmesini sağlayacak kadar köşeye sıkıştırılmalıdır.

Örneğin referandum kampanya döneminde “Türklüğün bekası için EVET diyoruz” diye formüle edilen akıl dışı söylemin cevabı şu şekilde verilmeliydi.

  • Tarihe damga vurmuş köklü bir milletin bekasını referandum sandığına bağlayan kişi ömrünü boşa geçirmiştir, hakiki milliyetçi olduğu yönündeki söylemi de safsatadan ibarettir

7 Haziran – 1 Kasım seçimleri arasında AKP’ye kayan %8,6 seçmen kitlesi

2015 yılı yaz başında AKP’nin oyu %40,9 idi.  Daha sonra estirilen tedhiş dalgası ve TBMM kompozisyonundan bir hükümet çıkmaması 1 Kasım’da AKP’ye %49,5 oranında büyük bir zafer kazandırdı.

Bu kitlenin 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında estirilen rüzgardan ne kadar etkilendiği net bilinmemekle birlikte, seçimde Erdoğan’dan yana oy  kullanmamaları kuvvetle muhtemeldir.

Ekonomideki çöküntüyü her alanda hissedenler, işini kaybedenler, dar ve/veya sabit gelirliler

Ekonomik büyüme, düşük enflasyon, döviz kurunda istikrar, istihdam sahaları, sosyal yardımlar her seçim döneminde AKP’nin en çok işlediği konuların başında gelirdi.  Seçim öncesi manzaraya bakacak olursak, 2018 yılı ilk 4 ay ekonomik güven endeksinin sürekli düşüşü, çift hanelerde işsizlik, enflasyonda artış, her türlü manipülasyona açık döviz kuru ve fiili devalüasyon, Erdoğan’ın diline doladığı kredi faizlerinin düşürülememesi, iç piyasada daralan talep, üretimsiz ekonomide cari açığın artışı, Türk şirketlerinin döviz cinsinden yüksek borçlu oluşu, bankalardan kredi yapılandırması istemek zorunda kalan milyarderler, iflas eden ve/veya küçülen şirketler ile durum pek iç açıcı değil.  Başarılı belediyecilik mirası ve tek parti iktidarına rağmen AKP’nin 2009 yerel seçimlerinde, 2007 genel seçimlerine göre 8 puan kaybetmesinin temel gerekçesi ekonomideki durağanlıktı.  Bugün ekonominin daha sağlıksız ve ciddi risklere açık olduğu düşünülürse, geçtiğimiz yıllarda iyi kötü sonuç veren “bir dizi tedbirlerin” artık ekonomik gelişmeleri yönlendirememesi ve olumsuz beklentiler, oy verme davranışı üzerinde önemli tesiri olması sürpriz sayılmamalıdır.

Siyasete uzak, sandığı boykot etmeyi düşünen mutsuz & yılgın ya da ilgisiz kesim

Avrupa’ya nazaran seçime katılım oranlarının daha yüksek olduğu Türkiye’de 2010’dan bu yana sandığa gitme oranları %77 – %86 arasında değişmektedir.  Buna rağmen siyasete tamamen uzak ve siyasi süreçlere katılmama eğiliminde olan insanların varlığına ek olarak, ülkenin geleceğinden ümidini kesmiş yılgın & küskün vatandaşların da var olduğu ortadadır.  Seçimde katılım %90’a ne kadar yaklaşırsa bunun Erdoğan’ı emellerine aykırı bir tesiri olacağı değerlendirilmelidir.  “Ben siyasete bulaşmam, siyaset de benim gündelik hayatıma karışamaz” yanılgısında olanlara bu ülkenin saat diliminin iktidar partisinin aklıevvel uygulaması sayesinde değiştiğini ve ülkenin batısında kış aylarının karanlık sabahlara mahkum olduğunu ya da yakın zamanda çocuklarını gönderebilecek devlet okulu (İmam-Hatip hariç) bulamayacaklarını anımsatmak kafidir.

Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar Çiftçiler

Yıllar içinde Türkiye’de şehirleşme oranı artmış, köylerde yaşayan seçmenlerin siyaseten özgül ağırlığı azalmıştır.  Oysa tarım ve hayvancılık sektörünün stratejik önemi global ölçekte giderek artmaktadır.  Tarımsal verimlilik, besin zincirinin devamlılığı, girdi fiyatlarına paralel olarak artan birim fiyatlar, çiftçinin giderek daha az kazanır hale girmesi, işlenemeyen topraklar, tarım ve hayvancılık ürünlerinde giderek artan dışa bağımlılık 80 milyonu ilgilendiren konulardır.

Örneğin Niğde’de binlerce ton patates depolarda çürümeyi beklerken, tarladaki patates 30 kuruşa alıcı bulamazken, büyük şehirlerde insanların patatese 5-6 kat fazla ödeyerek ulaşabiliyor olması ay sonunu zor getiren herkesin sorunudur.  Kaçak yapılaşma, işsizlik ve lümpen kültürün merkezi haline dönen şehirlere mecburen göç eden insanlar üzerinden “kentlileşme” propagandası yapanlara karşı; tarım ve hayvancılık üzerinden muazzam gelir elde eden Hollanda vb. ülkelerin örnek alınacağı yepyeni bir anlayışla kaybettiklerimizi bu ülkeye geri kazandıracak çok farklı bir eylem planı gündeme getirilmelidir.  Elbette seçimin en popüler konusu “tarım ve hayvancılık” değildir ama çiftçiler ve köylüler için yaşamsal bu konular her türlü siyasi tercihin üzerindedir ve şüphesiz Türkiye’nin uzun vadeli menfaatleri arasındadır.  Bu kesime “kaybettikleri” ve “kazanabilecekleri” sürekli hatırlatılmalı, mesajlar “mazot 1 TL olacak” ya da #ŞekerVatandırSatılamaz türünden sığ ve popülist olmamalıdır.

Oy verme davranışı açısından bakılacak olursa da, köydeki yakınlarının AKP’den soğuması, Erdoğan seçeneğine yakın duran şehirdeki akrabalarının bir telefon görüşmesinde bile aklının karışmasına yol açabilir.

KADINLAR

AKP iktidarında en çok çile çeken toplum kesimi kadınlar…

Bedenleri üzerinden, başlarını örtmeleri ya da örtmemeleri üzerinden, doğurganlıkları hatta nasıl doğum yapacakları üzerinden sürekli eleştirilen ve ötekileştirilen kadınlar.

Kahkaha atmaları bile rahatsızlık yaratan, evde, sokakta, toplu taşıma aracında şiddete uğrayan ve giderek “kadına şiddet meşru sayılabilir” anlayışının yayıldığı bir döneme tahammül etmesi beklenen kadınlar.

Eşit işe eşit ücret beklentisi karşılanamayan, uygulanan politikalar sonucu işverenin ikinci değil sonuncu tercihi haline gelmeye başlayan yine kadınlar.

Sadakayı kurumsallaştıran bazı makyaj uygulamalar dışında, hiç akla gelmeyen ve giderek kısıtlanan kadınlar için bu seçim bu gidişata DUR deme fırsatı olabilir.

Bir zamanlar başını örten mütedeyyin kadınların tamamının Erdoğancı olduğunu zannedenler vardı, sanırım bu siyasi körlüğe esir olan kimse kalmamıştır.  Ataerkil yapılarda tek adamın baskısıyla yakından tanışan ve bundan haz etmeyen her kadın, siyasetteki tek adam dayatmasına karşı durmaya adaydır. Bu seçimin sonucu ne olursa olsun, bu ülkenin kaderi kadınların azmi ve kararlılığı doğrultusunda şekillenecektir.

Bu alt kırılımlar 24 Haziran’daki cumhurbaşkanlığı 1.tur seçimi için öngörülmüştür.  Eğer seçim ikinci tura kalırsa, seçimin kaderini ağırlıklı HDP seçmeninin oluşturduğu Kürt asıllı vatandaşlarımız belirleyecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir