Havalanan Uçak ile Batan Geminin Panoraması

Bu yıl değişen kulüp tüzüğü gereği mali yıl artık takvime değil sportif döneme özgü izlenecek.  Kulübümüz de tıpkı futbol şirketleri gibi her yıl 1 Haziran günü mali yıla başlayıp ertesi senenin 31 Mayıs’ında yılı kapatacak.  Bu değişimin doğal sonucu olarak olağan mali genel kurul toplantıları artık Mart ayında değil sonbaharda yapılacak.  14 Ekim 2023 günü gerçekleşecek toplantı da geçişe tanıklık edecek ara dönem olan 1 Ocak-31 Mayıs 2023 arası 5 aylık faaliyet ve hesapların sunulması amacını taşıyor.

Tam bu noktada sportif sezonlara dayalı gelir gider dengesinin konsolide takip edilmesi ve mali yılların eşitlenmesi gerekliliğini ilk kez dile getirenlerin ve bunun için epey uğraşanların başında gelen İstanbul Sanayi Odası eski başkanlarından Kulüp Divan üyemiz Sayın Hüsamettin Kavi’yi rahmetle anmak isterim.  Olgun tavrı, nezaketi ve bilgeliğinden çok istifade etmiştim, kendisiyle olan sohbetlerimi özlüyorum.

Galatasaray Spor Kulübü üyelerine faaliyet kitapçığını ve mali sonuçları online platformda sundu.  Bu konulara ilginin giderek azaldığını net biçimde gözlemliyorum, dolayısıyla raporları bihakkın inceleyen pek az üye olduğuna eminim.  “Merakı olup incelemeye vakti olmayanlar için Galatasaray’ın 5 aylık performansı ve son dönemdeki gelişmeleri ele almaya niyetlendim” demek isterdim ama aslında bunlar benim kendime notlarım, zamana yenilmemek ve unutmamak için… Herkesin kendi kahramanlık hikayesini anlattığı ve alkış beklediği dönemde sapla samanı, propaganda ile hakikati ayırmak için yazıyorum.  Yazdıkça hatırlıyorum, hatırladıkça benzerlik ve farkları görüyorum, gördükçe anlıyor ve sorguluyorum.  Bu da hafızayı ayakta tutuyor, muhakemeyi güçlendiriyor.  Manipülasyona müptela kitlelerin kalabalık gürültüsü içinde, dingin bir köşe yaratma çabası da denebilir.  Geçmişi unuttuğumuzda yakınımızdaki tehlikelerin farkında olmayız ve kaybedeceğimiz bazı şeyleri geri almamıza zaman müsaade etmez.

Konumuza dönecek olursak futbol topunun kale çizgisiyle olan fırtınalı aşkı algılarımızın ayarlarıyla her zaman oynuyor.  Galatasaray profesyonel futbol takımı sezona gayet iyi başladı. Ligin ilk 8 maçında 2,75 puan ortalamasıyla gidiyoruz.  Ön elemeleri kazasız belasız geçip ait olduğumuz UEFA Şampiyonlar Ligi A grubuna demir attık.  Old Trafford’da (The Theater of Dreams) alınan galibiyetle keyfimiz yerinde, nazar değmesin.  Üstelik takım maksimum performansına ulaşmadı henüz, gidecek yolumuz varılacak menzilimiz var çok şükür…

Profesyonel futbol Sportif A.Ş. bünyesinde yönetiliyor, Süper Lige GALATASARAY A.Ş. olarak tescilliyiz.  14 Ekim günü ise Kulübün (Derneğin) üyeleri toplanacak ve oy vererek iş başına getirdikleri yönetimin performansına bakacaklar.  Dolayısıyla önceliğimiz üyesi olduğumuz Galatasaray Spor Kulübü olacak, bakalım 2023 yılının ilk 5 ayında neler yaşanmış.

Maalesef yazının girizgahındaki ılıman iklim burada sona eriyor, buradan sonraki satırlarda winter is coming…

Galatasaray SPOR Kulübü (DERNEK) bu yılın ilk 5 ayında tam 196.585.058 TL Brüt Zarar yazmış.  Brüt zarar kabaca malı satış fiyatınız ile maliyetiniz arasındaki fark diyelim.  Kar-Zarar tablosunun daha ilk satırında patlıyor bomba!  Geçen yılın 12 ayında 106 milyon TL brüt zarar varken, bu yıl ilk 5 ayda %85 daha fazla zarar var.  Bu verinin içinde futbol yok, faiz / finansman gideri yok, yatırım maliyeti yok, genel yönetim giderleri yok.  Futbol dışı branşlarda sahaya çıkmak üzere takımlar kurmuşuz, teknik kadrolara ödemeler yapmışız, amortisman benzeri giderler doğal olarak mevcut ve karşılığında gelir elde etmişiz.  Fark (-) 196,5 milyon TL.  Akıl alır gibi değil, spor yapmamışız da parayı sobada yakmışız gibi bir netice var ortada.

Elbette kulübün genel yönetim giderleri, başka diğer giderleri de eklenince esas faaliyet zararımız 269,7 milyon TL.  Sadece 5 ayda bu zarar? Geçen yıl 12 aylık zararı beş ayda 59 milyon TL sollayıp geçmişiz. 

Yatırım faaliyetlerinden gelirler yani sporla ilgili olmayan değerlemeler ya da yatırım dönüşleri eklenince tablo hafiften düzeliyor.  Üzerine geçmiş yıla nazaran çok ağır görünmeyen finansman gideri ekleniyor.   Beş aylık dönem zararı 105 milyon TL’ye iniyor!  “Bu beş aylık dönemde döviz kuru bizi perişan etmiştir” ezberine sığınmak isteyenlere kötü haber, 1 Ocak-31 Mayıs arası döviz ortalama %9 yükselmiş.

Gelelim BÜTÇE konusuna.  Yönetimler her sene genel kurula bütçe getiriyor ve onaylatıyor.  Genel kurulda genelde ezbere kalkıyor eller zira bütçe üzerine kafa patlatmak yorucu…

Şimdi biraz geriye dönüyoruz, 30 Temmuz 2022… Yeni göreve gelen Sn. Dursun Aydın Özbek başkanlığındaki yönetim bütçesini sunuyor, akabinde geniş yetkiler talep ediyor. Bu satırların yazarı kürsüde temelde şu mesajları veriyor dinleyen maksimum 428 kişiye.

  • Bütçe ve planlama konusunda merkezi bir disipline ve olgun geleneklere sahip değiliz
  • Hazırladığınız bütçe kalemleri arasındaki sapmalar ve değişimler, bütçe varsayımları hakkında hiçbir bilgi vermemişsiniz
  • Devraldığınız bütçe 40 milyon TL eksiyle gidiyor, bunu düzeltmek en azından izlemek için elinizde yöntemler var.  Lütfen gayretle takip edin, bu açığı kapatmaya çalışın
  • 2019, 2020 ve 2021’de bu kulüp faaliyetinden zarar etmemiştir, sportif faaliyeti finanse etmek için yeni borç almaya gerek duymamışlardır.  Lütfen bu disipline geri dönün.
  • Hazırladığınız bütçenin tutmama ihtimali gayet kuvvetlidir! Lütfen ay ay, hafta hafta takip edin.  İşin ucunu bir kaçırdınız mı sonu felakete varır.
  • Destek faaliyet konumundaki şirketler zarar edemez, bunlarla ilgili derhal net karar alınmalıdır.
  • Döviz cinsinden harcama yaparken çok hasis davranın, ülkenin makro dengeleri alarm veriyor, kurun nereye gideceği belirsiz.

Ben Albus Dumbledore ya da Nostradamus değilim, ailemde müneccim de yok.  Kahin ekonomist Nouriel Roubini olma iddiam da olamaz ama yine de bir bakalım neler olmuş.

Bütçenin gelir tarafında yılın ilk 5 ayı için Kulüp Merkezi ve ADA sayesinde 3,3 milyon TL gelir fazlası yaratmışız, ki bu güzel haber.  Detaya indiğimizde amatör branşlarda hesaplanan %5 eksik gelir var ama bu kontrol edilebilir seviye olarak kabul edilmelidir.

GİDER tarafında ise durum hiç iç açıcı değil.  Bütçelenenden 23,3 milyon TL fazla gider yapmışız.  Sportif branşlar ilk 5 ayda bütçenin %16 üzerinde harcama yaparken, giderleri rahat takip edilecek spor okullarında mesela %30 sapma söz konusu.

Yani ilk 5 aya bakıldığında faaliyetler özelinde değerlendirirsek bütçe tutmamış. 

Elbette 11 Ekim 2023 tarihli divan kurulunda Levent Yaz’dan bayrağı devralan muhasip üye Sn. İsmail Sarıkaya bütçeyi başka türlü takdim etti.  Yukarıda belirtildiği üzere kur farkı beklenenden az gerçekleştiği için, faizler de anılan dönemde raydan çıkmadığı için genel kurula onaylatılmış 358 milyon TL yerine 352 milyon TL zarar ederek bütçe dahilinde gittiklerini söyledi.  Teknik olarak söylediği doğrudur ama bakış açısı sağlıksız ve tehlikelere açıktır.  Kulüp yönetimleri hükümleri altında bulunan operasyonun / faaliyetin dizginlerini ellerinde tutmalılar.  Zira döviz kuruna global finans piyasaları, politika faizine siyaset karar veriyor. O alanda herhangi bir tesirimiz yok, ülkenin tamamı gibi aynı alamete binmiş seyir halindeyiz. Üstelik yerel seçimden sonraki içerideki acı reçete beklentisine ek olarak bölgesel gerginliklerin petrol arzına etkisi, varil başına fiyatların artışı, bunun Türkiye’nin cari açığına dolayısıyla döviz talebine etkisi derken enflasyonla birlikte kur riski halen açık yara gibi…

Konsolide verilere de bakalım.

Üyelerimizin alkışlarla ve büyük beğeniyle ibra ettiği 2022 yılı 1 milyar TL toplam faaliyet zararıyla kapanmıştı.

2023 yılı ilk beş ayında Galatasaray Spor Kulübü ve tüm iştirakleri toplamda 799 milyon TL faaliyet zararına ulaşmış!  Sayın İsmail Sarıkaya bu veriyi yine Divan’da aktarırken taşınmazların yeniden değerlemesiyle ulaşılan gelirleri referans göstererek dönemi aslında kârlı kapattığımızı söylüyor.  İfade teknik olarak yanlış değil ama biz faaliyetimizden cayır cayır zarar ettiğimiz sürece manası yok.

Örneğin futbol şirketimiz Sportif A.Ş. yılın ilk 5 ayında 581 milyon TL dönem zararına ulaşmış.  Referans açısından geçen yıl 12 ayda 609,8 milyon TL zarar edilmişti.

Üzerine fırtınalar kopan, resmi hesaplardan kişisel husumetlerin püskürdüğü Galatasaray Mağazacılık A.Ş. yılın ilk 5 ayında 257 milyon TL ciroya karşılık sadece 2.590.239 TL kâr elde edebilmiş.  2022 yılını da üzerine koyduğunuzda 17 ayda toplam 19,9 milyon TL kâr var ortada. 17 ay boyunca kocaman bir organizasyon, değerli bir marka çalışıyor.  Personel, yatırımlar, kampanyalar, siparişler, satışlar, mesailer, tasarımlar, lansmanlar ve bize kalanla İstanbul Levent’te 1+1 rezidans dairesi alabiliyoruz.

Bu performans üzerine ne başarı hikayeleri anlatılıyor, “Dönemimizde 355 milyon TL EBITDA yarattık” diyor istifa eden ekip ama resmi verilerde bu meblağın izini süremiyoruz.  Perakendecilik şirketimizin geleneksel ciro / kâr denklemine baktığımızda bunun olabilirliğini nasıl tarif edelim.  ARZU Film prodüksiyonu Neşeli Günler filminden unutulmaz bir sahnede Şener Şen pazarlama dehasını şu cümleyle taçlandırır.  “Ürünlerimizi İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedy, Taçsız Kral Pele, Beckenbauer, kaleci Maier, Nadia Comaneci, Brigitte Bardot hatta Fenerbahçeli Cemil kullanıyor.”  Hesap oraya çıkıyor. Oysa gerçekten çok başarılı olduklarını düşünüyor ve emeklerinin ziyan, ortaya çıkardıkları değerin zayi olduğuna inanıyorlarsa; twit atmak yerine kapsamlı bir faaliyet raporu ortaya koyar ve dönemlerinde olan biteni anlatırlardı. Ellerinde iyi örnek de vardı üstelik, 2021’de görevi bırakan yönetim perakendecilik faaliyetiyle ilgili 60 sayfa gayet güzel bir çalışmayla veda etmişti. Sorardınız mesela o dönemden Kaan Kançal’a, anlatırdı yaptıklarını.. o kadar da zor değil?

Mağazacılık şirketinden istifa edenlerin gizli bir ajandası var mı bilmem, içinden çıktıkları yönetimi topa tutmak için mühimmat biriktirmişler midir ilgilenmem ama üslup şık değil, bireysel serzenişlerine kulübün resmi mecrasını alet etmeleri çok ayıp… Gerçekleşmemiş verileri uluorta paylaşıp manipülatif bilgiyi dağıtıma sokmaları riskli… Birtakım iddialar ileri sürüp “buradan istifa ettim ama diğer görevlerimde kalıyorum” demek ise gülünç!

İstifa demişken, Sn. Levent Yaz’ın istifasındaki iddia daha kayda değerdi.  Bazı iştiraklerin bütçelerinin yönetim kuruluna gelmediğini, talep edilen kimi açıklamaların yapılmadığını söylemişti.  Buradaki tahminlerim daha kırıcı olur ve Galatasaray’a zarar verebilir, konuyu burada kapatmış olalım.

30 Temmuz 2022’de GSTV’yi örnek vererek net bir görüş ortaya koymuştum. Galatasaray faaliyetinden zarar etme defterini kapatmalıdır ama herhangi bir mali yılda zarar edecekse yelkenden ya da atletizmden zarar edebilir.  Sportif branşlar hariç hiçbir iş kolu zarar edemez.  Ana faaliyete destek konumundaki bu operasyonlar ya rehabilite edilir, ya outsource edilir ya da tasfiye edilir. 

GSTV yılın ilk 5 ayında 408 bin TL ciro yapmış ve sıkı durun 11,5 milyon TL zarar etmiş.  Geçen yıl 12 ayda 6 milyon TL zarar etmişti, bunu neredeyse ikiye katlamış 5 ayda.  Software yatırımı olmuş, kablolama yapılmış.  Herhalde bu maliyetlerden ötürü zarar söz konusu çünkü personel tablosuna baktığınızda şirketin sıfır çalışanı görünüyor.  Toplam 5,7 milyon TL değerinde varlığı olan şirket, özgün içerik üretmekte zorlandığı ve reklam geliri elde edemediği TV kanalını inatla web ve mobil platformda faaliyet gösterecek şekilde dönüştürmediği için para kaybetmeyi sürdürüyor.  Bu şirketin yönetim kurulu üyelerine sormak isterim, “ne yaptığınızın ve buna değmeyeceğinin farkında mısınız?”

Kulübümüzün Sportif A.Ş.’ye olan borcu 2.172.877.394 TL’ye ulaşmış.  Önceki yönetim dönemlerinde her ay Divan kurulu kürsülerinden didik didik sorgulanan bu meblağ, Sayın Özbek seçildiğinden beri konuşulmaz oldu.  Sebebi çok açık, eskiden eleştirenlerin artık oy verdikleri yönetimi sıkıştırmak istememesidir.  Adamına göre muamele ve çifte standart Galatasaray’a fayda getirmez, bu notu da eklemiş olalım. 

31 Aralık 2021’de idari personel sayımız 432 iken 31 Mayıs 2023’de 480’e yükselmiş. Bu artışın gerekçelerine dair veri yok elimizde ancak çalışanların becerileri, yetkinlikleri ve aidiyetleri sürekli izlenmelidir.  Çalışanların mutlu ve verimli çalıştığı bir organizasyon olma hedefinden ayrılmamalıyız. Bununla birlikte sürekli artış gösteren kıdem tazminatı ya da kullanılmamış izin karşılıkları maliyet kalemi olarak kontrol altında tutulmalıdır.  Eminim ki grubumuzun İnsan Kaynakları Direktörlüğü bu konuyu parametrik olarak ele alıp inceleyecektir.

Güzel şeylerden de bahsedelim, en azından okuyanlara moral olsun.

Finansal yeniden yapılandırma anlaşmasının ödemesiz dönemi 31 Mayıs 2022’de sona ermişti. 2023 yılı Şubat ve Mayıs aylarında faiz ödemeleri anlaşma kurallarına uygun olarak yapılmış.

Bilindiği üzere Florya’da bize ait olmayan 40 dönüm araziyi bedelini ödeyerek satın aldık. Bu doğru bir operasyondu, krediyle yapılan bu alışverişten kaynaklı borcumuzu da ödemişiz.  Hatırlanacak olursa Florya’daki tapulu mülkümüzü Emlak Konut’a bedeli mukabili devretmiştik. Gelir paylaşımı işbirliği gerçekleşmeyince faiziyle / masrafıyla ödeyip tapulu parseli geri almıştık.  O dönemin yönetimi yerden yere vurulmuştu, “proje bütünlüğü bozuldu” denmişti.  Oysa şimdi geri alım sayesinde üzerine bize ait olmayan 40 dönümü daha alarak çok daha verimli bir projeye yürüyoruz. 

Bu operasyon için kullandığımız 1.085.000.000 TL krediyi TL Ref +5,5 faizle kullanmışız.  Bankalar konsorsiyumu ile yapılan ve beğenilmeyen yeniden yapılandırma anlaşmasının faizi TL Ref + 1,5 idi.  Yeniden tespitle sormuş olalım: GSRAY Sportif A.Ş. ayarında yıllarca zarar etmiş, öz sermayesi erimiş, belirsizlikler içinde, uluslararası risklere tabi, profesyonelce yönetilmeyen başka bir şirket bu koşullarda bankayla borç yapılandırma anlaşması yapabilir miydi?  Bankanın kapısından bile geçemezdi.  Bu anlaşma kamu otoritesinin, hükümetin, devletin (adına ne derseniz) kulüplere sağladığı ciddi bir imkan ve imtiyazdı.  Politika faizi ısrarla düşük tutulduğu dönemde çok avantajlıydı, bugün %30 politika faizine rağmen halen avantajlı sayılır zira bulabilirseniz eğer ticari kredi faizleri %45’lerden %60’lara varan maliyetlerdedir.  Artı değer üreten stabil bir gelir modelimiz olsa TL cinsinden anlaşmada kalmak aşağıdaki geri ödeme tablosuna ve enflasyonist beklentilere göre halen iyidir ama bir seferlik yüksek nakit girişi olacaksa borçları kapatıp çıkmak da iyi bir opsiyon olacaktır.

Uzun yazımızın son bölümünü Sportif A.Ş’nin bize gösterdiği yeni ufuk çizgisi ve Sayın Erden Timur’a ayırmak isterim.

Sn. Timur Nisan ve Eylül aylarındaki Divan Kurulu toplantılarında futbola dair vizyonu ve hedefleri ortaya koyan iki güzel sunum yaptı.  Bireysel olarak bu konuya çok odaklandığı, pek çok kişiden fikir aldığı ortada.  Böylesi çalışmaları seven ve destekleyen biri olarak beğendiğimi söylemeliyim, hemfikir olmadığım birkaç nokta olsa da ortaya bir strateji koymak başlı başına bir ileri adımdır.  Eksik olan ise futbola dair bir strateji çizilmeye çalışılırken, Galatasaray Spor Kulübünün diğer branşları hakkında böyle bir çalışmanın var olmaması, en azından üyelerle paylaşılmamasıdır.  Divan üyelerinin futbol sunumunu alkışlarken “üyesi olduğumuz kulübün diğer branşları nasıl bir yol izleyecek?” diye sormaması da bu kurulun artık Galatasaray’a yön gösteremediğinin delili mahiyetindedir. FUTBOL kendine bir yol haritası çizip defineye ulaşmaya çalışırken, Dernek bulunduğu yeri daha derin kazmakla meşgul gibi.  Kulüp yönetimine seçilmiş olanlara hatırlatmak isterim, sizin ilgi alanınız voleybol, kürek, atletizm, basketbol veya yelken olmalıdır.  Futbol Sportif A.Ş. bünyesindedir, doğru yere odaklandığınızdan emin olunuz!

Tam bu noktada gayet sakil şekilde sürdürülmeye çalışılan atanmış-seçilmiş tartışmasına girelim.  Bir kere kör kıskançlık ile bir yere varılmaz, haset ederek kendi kaderinizi güzelleştiremezsiniz.  İkinci olarak seçilmiş, atanmış hatta dışarıda kalan olarak GALATASARAY’a hizmet etmenin türlü yolları ve dereceleri vardır. Bir taşı şuradan alıp oraya koyana müteşekkir olunmalıdır.  Hele ki mevcut yönetimi sevenler ve destekleyenler Erden Timur’u “atanmış” diye kendilerince küçümsüyorlarsa, bilsinler ki seçimi Erden Timur sayesinde kazandılar.  Hatırlayınız, kampanya döneminde çok akıllı bir strateji ile başkan adayı mevzi gerisine çekildi.  Kampanya sözcüsü konumundaydı Erden Timur, seçmen hem onun basketbolda yarattığı olumlu havaya hem kampanya dönemindeki samimi heyecanına hem de gayrimenkul projelerinde işler yürürken deneyimlerini Galatasaray lehine kullanacak olmasına oy verdi.  Erden Timur’u atanmış diye eleştirenlere soru, Erden bey karşı listede yer alsa bugün kulüp başkanı kim olurdu?  Yaratılmak istenen ayrım manasız olduğu kadar hafızaların da ne kadar zayıf olduğunun göstergesi…

Sayın Erden Timur Eylül ayında Kemerburgaz tesislerimizin şantiyesinde yapılan Divan toplantısında bir sunum yaptı ve inanılmaz şeyler anlattı.  Ortalama 75-80 milyon Euro iş hacmi yaratan Sportif A.Ş’nin 2023-2024 mali yılını 218 milyon EURO ciro ile yani yaklaşık 6,3 milyar TL ile kapatmasını beklediklerini söyledi. Avrupa’nın en büyük 20 kulübü listesini zorlamak anlamına geliyordu bu söylem.

Türk futbol şirketlerinde 2 milyar TL barajı geçen mali yıl Fenerbahçe tarafından 2,06 ile aşılmıştı.  Şimdi biz 3-4-5 pas geçip 6 milyar liranın üzerine çıkacaktık. Dünya rekorlarını birer santim geliştiren Sergei Bubka gibi değil de, ağırlıkları beşer onar artıran Naim Süleymanoğlu gibi olacağız anlamına gelir bu.

İşaret ettiği içinde bulunduğumuz mali yılın ilk çeyrek sonuçları da KAP üzerinden yeni açıklandı.  Öncelikle hasılat (ciro) infilak ederek 1,488 milyar TL’ye gelmiş.  Müthiş bir performans bu, bir önceki yılın aynı dönemine nazaran 5 kattan fazla bir meblağdan bahsediyoruz. Faaliyetten kaynaklı 200 milyon TL kâr, geçen yılın aynı dönemine göre yüklü bir faizi kazancımızdan ödemişiz yani borç ödemek için borca girmemişiz ve dönem 98 milyon TL kâr ile kapanmış.  Brüt zarar döneminden pozitif EBITDA’ya geçmişiz. Çok sevindirici gelişmeler, devamı da gelsin diyoruz.

Örneğin Fenerbahçe Futbol A.Ş. bizim 200 milyon TL faaliyet kârına karşı, (-137) milyon TL zarar yazmış ancak bonservis satış gelirine 1 milyar TL’nin üzerine rakam yazınca dönemi muazzam bir performansla tamamlamışlar.  İlginç olan Şampiyonlar Liginde mücadele eden lig şampiyonu Galatasaray’ın mağazacılık geliri Haziran-Ağustos arası 3 aylık dönemde Fenerium’dan biraz geride kalmış. (438 milyon TL’ye karşılık 405 milyon TL) 

Bu arada spor kulüplerinde gelirler üzerindeki dönemsellik ilkesini de unutmamak gerekir. Diyelim ki sezonluk 1 milyar TL geliriniz, 1 milyar TL de gideriniz olsun. Buna rağmen gelirin düşük, giderin yüksek olduğu çeyreklerde nakit akışını yönetmekte zorlanır ve kredi arayışına girersiniz. Örneğin yaz mevsimi bereketlidir, peşin oyuncu satmışsanız gelirini bilançoya yazarsınız. Kombineler satışa çıkar, seyirciler size kaynak aktarır. Turnuva katılım bedellerinin bir kısmı ödenir. Geçmişten bir örnek, 2019-2020 ilk 3 aydaki dönem kârı 79,5 milyon TL idi ve aynı dönemin hasılatına oranı %37’nin biraz üzerindeydi. Dönemin Euro/TL’nin kuru ise 6,45.

Eylül ayında Kemerburgaz’daki divan toplantısında hedeflenen 218  milyon Euro toplam iş hacmi içinde 121 milyon Euro commercial revenue (ticari gelir) ve 53 milyon Euro matchday income (maç günü geliri) olacağını da kırılım olarak gösterdi.  53 milyon Euro stadyum gelirini de çok iddialı bulmakla birlikte esas önemsediğim konu ticari gelirler oldu.  Türkiye’de maddi getiri yalnızca sportif başarıya endeksleniyor, oysa marifet top çizgiyi geçmezken bile yaratıcı fikirler üzerine bina edilmiş sağlam iş modelleri ile sürdürülebilir gelir elde etmektir.

Ticari gelirden ne kastediyoruz?  Kabaca bakarsak markalı ürün ve hizmet satışları, sponsorluklar, isim hakkı gelirleri, reklam gelirleri, third party proje gelir payları vs. gibi kalemleri kapsıyor.  121/218 dengesine baktığımızda hedeflenen muazzam gelirin yaklaşık %56’sı ticari faaliyetlerden elde edilecek anlamı çıkıyor. 

Oransal değerlendirildiğinde Avrupa’nın ilk 20 kulübü arasında yer alan Atletico Madrid ve Inter’den fersah fersah daha iyi skor. Sıkı durun Juventus, Arsenal, Chelsea’den de iyi bir oran.  Real Madrid bile toplam gelirinin %45-%50’sini ticari gelirden elde ediyor.  Peki %56 ile kim rakibimiz… On yıllardır Deutsche Telekom, Audi, Allianz, adidas gibi devlerle nikahlı yaşayan kusursuz işletme Bayern München!  Türkiye’de yayın gelirlerinin diğer beş büyük lige göre çok geride olmasının bu oranda etkisi olsa da 121 milyon Euro ve %56 ticari gelir payı inanılmaz…
Herkesin heyecanlandığına eminim ama bu tutarın kırılımını kalem kalem görmek isterim.  İçinde gayrimenkul kökenli bir gelir var mı, futbolcu satışlarından elde edilecek gelir nerede gösterilecek, onları anlamak önemli.  O detaylı kırılımdan ve gerçekten sadece tarife uygun ticari gelirlerin dahil edildiğinden emin olmadan benim için bu meblağ “inanılır” seviyenin epey üzerinde… 121 milyon Euro bir sezonluk performans olarak realize olsa bile Erden Timur’a teşekkür edilmelidir, takdirde bonkör davranılmalıdır. Hele ki “bu başarılı çizgi sürdürülebilir mi?” sorusunun cevabı sportif başarıyla direkt bağlantılı olmayan ticari gelirlere dayanarak “EVET” olarak gelirse kapasite olarak artık başka bir lige çıkmışız demektir ki, Sayın Erden Timur ekonomi dergilerine kapak olur, tribünlerde ismine besteler yapılır. O bakımdan bu 121 milyon Euro’yu çok ince dilimler halinde irdelemek her üyenin hedefi olmalıdır. Bunu yaparken de doğru soruları ortaya koyabilmek önemli, mesela kulübün yakın zamanda övünerek ilan ettiği bir sıralamayı paylaşalım.

Bu tabloya göre 2023 yılının Ağustos ayında sosyal medyada en çok konuşulan / en sık etkileşim alan kulüp GALATASARAY, dünya genelinde ilk beşe baktığınızda ikisi Ronaldo ve Messi sayesinde konuşulan kulüpler, ikisi İspanya’nın dev futbol ikonları.. Soru ise şu: “Biz bu etkileşimden ne elde ettik, bilançolara ne yansıdı?” Yoksa konuşuldu, tartışıldı ve geçip gitti mi?

Buraya kadar yazılanların kendimce özeti şu, 9,5 milyar TL toplam yükümlülük kargosuyla birlikte Sportif A.Ş. uçağı pistten başarılı şekilde havalanmış gibi ve yükseliyor.  Dernek gemisi ise pervaneleri faize dolanmış su almaya ve batmaya devam ediyor.  Genel kurula gelen üyeler Derneğin faaliyetine bakıyor ama Sportif A.Ş. futbolcularının attığı gollere göre hareket ediyor. Yönetimleri bağlayan Tüzüğün amir hükümleri ise sevgi ikliminde nostaljiye dönüşmüş durumda.

En ilginç olan ise artık kimse finansal sonuçlarla ilgilenmiyor çünkü itiraf edilmese de herkes gayrimenkul projelerinin nihayete ermesini, tapuların yeni sahiplerine geçmesini, paraların da kasaya girmesini bekliyor.  “Riva, Florya, Mecidiyeköy projelerinden nasılsa çok büyük kazanç elde edilecek, endişelenmeye lüzum yok” diyenlere tekrar hatırlatmak isterim ana faaliyetimizden değer üretmeyi öğrenmediğimiz sürece daima bıçak sırtında yaşayacağız zira bu camia ilgisiz ve duyarsız davrandığı yıllar boyunca çok yanlış refleksler edindi.  Top çizgiyi ya da çemberi geçince yönetimler cici, sportif başarı gelmeyince vur abalıya…

Son zarları attıktan sonra artık Galatasaray’ın bütçesiyle, bilançosuyla kumar oynama devri bitecek.  Şımarık istekler, oluru olmayan talepler, akla zarar deneysel projeler, taraftarın mahalle baskısı, fizibilitesiz yatırımlar hepsinin sonu gelmek zorunda.  Yaratılan fondan sağlanan fayda kadar faaliyetimiz olacak eğer doğru refleksleri edinmezsek…

O güne kadar nasıl Mart 2023’de açık vereceği belli Dernek bütçesini onayladıysanız, konsolide 1 milyar TL senelik faaliyet zararını alkışladıysanız cumartesi günü de alkış, oy birliğiyle ibra, RE RE RE RA RA RA

Ne de olsa, we have Icardi they don’t 🙂

Çıkmaz Sokaktan Kurtulmanın Tek Yolu

Yüreğimizde yatanı ve hep inandığımızı yazalım en baştan: #MayıslarBizimdir.

Eğer Mart ya da Nisan ayında yarıştan zihnen kopmamışsak tabi!

Florya’da işler yolunda gitmediğinde menfi vaziyet derhal sahaya yansır ve Galatasaray ya hızla toparlanıp şampiyonluğa uzanır ya da erkenden havlu atar. Dün akşam (10 Nisan 2021) sahada tel tel dökülen Galatasaray profesyonel futbol takımı, bu sezon süper lige çıkan rakibi F.Karagümrük’e diş geçiremedi.  İstatistiklere baktığınızda üstün olan taraf, iki önemli eksiğine rağmen kırmızı-siyahlılardı.  Ligin ilk yarısında deplasmanda oynanan maçı da kaybettiğini hatırladığımızda, Karagümrük semtine bir sezonda 4 puan armağan etmiş olduk.

Fatih TERİM

Dün akşam iki takım arasındaki müsabakaya atanan hakem Ali Palabıyık maça çıktığında huzursuzdu. Haz etmediği kulübün üç puan almaması için topun yuvarlaklığına güvenemezdi, işini şansa bırakmak istemiyordu ve elinden geleni de ardına koymadı.  Çifte standart artık sıradanlaştığı için giderek alışmaya başladık, artık şaşırmıyoruz bile.  Maçın üzerinden 24 saat geçti, haklı olarak Galatasaraylılar Ali Palabıyık’ı hiç iyi anmıyorlar.

FIFA kokartlı hakem, yardımcı hakemler, onca kamera ve VAR sistemi adaleti sağlamaya yetmiyor çünkü ülkemizde futbol adalet ve eşitlik üzerine değil siyaset ve rant üzerine bina edilmiş.  TFF, MHK, PFDK, Tahkim vs. hiçbirinin umurunda değil ne emek ve alın teri ne de rekabetin çürümesi… Bunu hep hissediyorduk ama özellikle 2010-2011 organize şike sezonunda ispatlı şekilde gördük.  Tüm ahlaksızlar el birliğiyle üfledi ve ateş küllenmeye bırakıldı.  

Müsabakalardan sonra kendilerine uzatılan mikrofonlara skorlara dayalı ilginç demeçler veren Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinden dün haber alınamadı. Muhtemelen üzgün ve öfkeliler, bunu tahmin etmek zor değil.

Maçtan bir gün sonra bugün saat 16:22’de resmi sosyal medya hesabından futbolcumuz DeAndre Yedlin’in ayak bileğini kırma girişiminin fotoğrafı eşliğinde “YORUMSUZ” mesajı paylaşıldı. 

Hakikaten sözün bittiği yerdeydik, bunca şeyden sonra yorum yapmaya gerek yoktu.  Yüreği bir türlü soğumayan Galatasaray taraftarının üzüntüsü, hayal kırıklığı devam ediyor.  Çoğu birkaç cümle ile Ali Palabıyık’a düdük astıracak kudrette bir yönetim talep ediyorlar, peki bu beklenti gerçekçi mi?

Korkunç İkili

Bilmeliyiz ki yaşadığımız günler, harcanan fırsatların, yaptığımız hataların ve geçip giden dünlerin eseridir.  Mesela bu sezonun ilk yarısında 2-0 kaybettiğimiz BJK maçının çok tepki çeken hakemi Cüneyt Çakır için bu kulüp 20 Nisan 2014’te resmi web sitesinden aynen şunları yazmıştı:

“..Cüneyt Çakır gibi bir “emir kulu”nu, bu maça atayan TFF, bizim açımızdan dün yaşananların baş sorumlusudur… Camiamız; Galatasaray antipatisini daha önce de defalarca kanıtlamış söz konusu hakeme bundan böyle maçlarında görev verilmesini hiç bir şekilde kabul etmeyecektir.  

Galatasaray Spor Kulübü

Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, aynı hakem daha sonra defalarca maçlarımızı yönetti ve biz yalnız sonuca göre tepki gösterdik.  Yıllar yılı TFF kurullarını ya da sporla ilgili yetki sahiplerini defalarca protesto ettik hatta istifaya çağırdık, kimse koltuğundan kıpırdamadı.

https://www.galatasaray.org/haber/galatasaray-haberleri/galatasaray-spor-kulubu-yonetim-kurulundan-onemli-aciklama/2317

https://www.ntvspor.net/futbol/demiroren-istifa-etmelidir-579e27a1c873cc3eb42570b5

https://www.aa.com.tr/tr/futbol/galatasaray-kulubu-baskani-cengiz-tff-hukuk-musavirliginin-istifasini-bekliyorum/1309335

https://www.galatasaray.org/haber/kulup/tff-istifa/428497

Üstelik bu hikayemizde yalnız futbol topuna yer yok.  Hakem Recep Ankaralı – rakip kulüp yöneticisi Semih Özsoy telefon flörtü sonrası basketbolda şaibeli final serisinin son maçına çıkmadık mesela, adına “17 Haziran duruşu” dedik, arkası getirilemedi.  Bir ara en üst perdeden “Sen kimsin Harun?” diye gürledik, sonra zulüm gibi Hidayet’le muhatap olmak zorunda kaldık.  Yetmedi Recep Ankaralı için “geçmiş olsun” mesajı yayınladık yakın zamanda. 

Eski hakem Recep bey’in sıhhat durumu beni hiç ilgilendirmiyor ama bilinsin isterim ki iki cihanda da davacıyım kendisinden.  Şimdi bu geçmiş olsun mesajını “kendisi TBF’de resmi görevli olduğundan ve erkek basketbol takımının lig sıralamasındaki yerinin hassasiyetine binaen” diye savunanlar çıkabilir, tavsiyem hemen vazgeçsinler!

www.galatasaray.org resmi web sitesi ya da yönetim kurulu üyelerinin senelerdir tekrarlanan demeçlerini şöyle bir hatırlayınız.

Takipçisi olacağız”  

kabul edilemez”   

takipçisiyiz”  

kınıyoruz

vs. defalarca kullanılmış standart kalıplardır.

Sonunda neyi takip edeceğimizi ya da niçin kınadığımızı bile unuttuk dolayısıyla ne durduğumuz yer aynı kaldı ne haklı tepkilerimiz yerini buldu.

Yönetenler değişti, oy verenler değişti, gündem değişti, bir tek kalıtsal amnezi halimiz sabit!  

Bugün sayın kulüp başkanımız ya da bir yönetim kurulu üyemiz TFF’ye ayar verebilir, laf sokabilir, onlarla alay edebilir hatta isterse sülale boyu hakaret de edebilir.  İçimiz soğur birkaç saatliğine, “oh olsun” falan deriz ama sonra yine bellek yitimi bizi esir alır.

Spor basınında sekiz sütuna manşet ya da sosyal medyada #TrendingTopic olacak büyük laflara, sert çıkışlara, süslü aforizmalara artık ihtiyaç yok çünkü popülist tavırların ve büyük sloganların kesin çözüm olmadığı sanırım anlaşıldı.  En azından hafızası iyi olanlar anlamaya başladı diyelim, realist çizgimiz baki kalsın.

Adeta gömülmediği için kokuşan ülke futbolunda orta oyununu bozacak, paradigmayı değiştirecek adımlar tesadüfen atılamaz.  Dayanacağı muhkem güç, arka planında ince bir çalışma ve +/- alternatiflere göre esneklik gerektiren bir strateji gerekiyor.  En basit anlatımıyla bunun üç boyutu var ilk bakışta:

a) Finansal güç ve mali bağımsızlık ya da kimseye eyvallah etmemek  (bilançoyu, borçları, nakit akışını, riskleri uzun uzadıya anlatmadan söylersek “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)

b) Milyonları sokağa döken uluslararası başarılar, başka bir deyişle sahada kazanıp saha dışında tartışılmaz olmak  (abonesi olduğumuz UEFA Şampiyonlar Ligi’ne bir daha ne zaman katılabileceğimiz belirsiz, Avrupa futbolu ile aramız giderek açılıyor yani kısaca “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)

c) Güven ve itibar sermayesini güçlendirmek ya da HAKLI olduğunu kamuoyunun ekseriyetine kabul ettirecek kadar organize olabilmek  (zor ama kestirilebilir gelecekte bence tek ihtimal)

Güven yoksa birliktelik de yok, başarı da yok, bereket de yok.

Zor ama görünür tek ihtimali örneklerle açıklamaya çalışalım:

  • Bize güvenenleri asla boşa düşürmemek, bizi destekleyenlere her platformda müteşekkir kalmak,
  • Taraftara aile ferdi / müşteriye kral / sponsora kraliçe gibi davranmak,
  • Ne yazdığını, ne söylediğini, niçin sustuğunu daima hatırlamak,
  • Her türlü kurumsal temasta samimi, şeffaf ve tutarlı olmak,
  • Palavra sıkmak yerine zor da olsa susmak ama konuştuğunda memleketin dört bir yanında ilgi ve saygı uyandırmak,
  • Haksızlığa uğrayan rakip bile olsa, bundan geçici fayda elde edilmiş olsa bile bunu çekinmeden dile getirmek,
  • Kimseyi küstürmemek namına yapılanların son tahlilde ne İsa’yı ne Musa’yı mutlu etmeyeceğini bilmek,
  • Sığ gündemi reddederek ülkede sporun ulaşamadığı seviyeyi ve hedefe yönelik yapılması gerekenleri sürekli anlatmak,
  • Nitelikli insan / elit sporcu yetiştirip topluma örnek olmak,
  • Tüm sporcuları için kariyer fırsatları sunan saygın işveren olarak algılanmak,
  • Makro düzeyde spor politikalarına yön verenlerin görmezden gelemeyeceği kadar hazırlıklı ve donanımlı olmak,
  • Kazanınca coşkulu / kaybedince mağrur olabilmek,

Sarı-kırmızıyla iftihar eden Galatasaraylı nesiller, Galatasaray’a içten içe imrenen rakipler hayal ederek her güne başlamak…  İstisnasız her gün buna inanmak ve bunun için çalışmak, bu hedefi geciktirecek hatalardan “ecel” gibi kaçınmak!

Pahalı transferler çözüm olmuyor, uçaklar inince dertler bitmiyor, çilekler forma giyince bahar gelmiyor.  Milyarder kulüp başkanının çok şık giyinmesi, Sportif A.Ş. yöneticisinin GS plakalı Maybach’a binmesi, anchorman tadında bir basın sözcüsünün belagatiyle manşetlerden inmemesi bugüne dek hiçbir şeyi kalıcı olarak çözmedi ve çözmeyecek.

Başka türlü bir şey bize gerekli olan…

Cemil Meriç’in sözüdür “yaprak ağaçtan düşünce, rüzgarın oyuncağı olurmuş

Hazan yaprağını andıran futbolun tekrar yeşermek üzere ulu çınara tutunması, özüne dönmesi, “Team Value Management” yaklaşımıyla ve bambaşka hedeflerle yönetilmesi gerekiyor.

Bitirirken yazılı olmayan gerçeği hatırlatalım. 

İlk Kural / Rule Number 1 / La première loi

Seçilerek mesuliyet üstlenenler yalnız kulübün ya da iştiraklerinin değil, bir BÜTÜN olarak GALATASARAY‘ın hepimizden, her birimizden, kişisel kariyer ve hedeflerinden, servetlerinden, korku, heves ya da beklentilerinden daha mühim, daha muteber, daha kıymetli olduğuna inanarak yaşayacaklar, çalışacaklar, mücadele edecekler ya da hep birlikte omuzlayamayacaklarsa bu devasa ağırlığın altına hiç girmeyecekler.

Bu yazıyı sosyal medyada popülist mesajları arka arkaya vererek kulüp başkanı veya yönetim kurulu üyesi olarak seçilmeyi hayal edenlere de elden ele iletirsiniz artık 😊

Diego Armando MARADONA

Arjantin için unutulmaz bir yıldı 1978. 

Tangonun ve futbolun din kadar yaygın olduğu ülke, ev sahipliği yaptığı Dünya Kupası finalinde total futbolun temsilcisi Hollanda’yı 3-1 yenerek halkına karnaval sevinci yaşatmıştı. 

Daniel Passarella kaptanlığındaki şampiyon kadronun yıldızları orta sahanın patronu Osvaldo Ardiles ve 10 numaralı formasıyla golcü Mario Kempes idi.

Buenos Aires sabaha kadar çılgınlar gibi eğlenirken bu satırların şeref misafiri ise o tarihte henüz 18 yaşındaydı ve Dünya Kupası kadrosunda kendine yer bulamamış genç bir futbolcuydu.

“Diego Armando MARADONA”

Genç Maradona efsaneleşeceği 10 numaralı Boca Juniors formasıyla

O Arjantin’in dünya futboluna en büyük armağanı…

Pele, Cruyff, Eusebio gibi yıldızlarla anılan ve çoğu zaman onların önüne konan bir superstar.  Futbolu bırakmasının ardından ülkesinde ve dünyada hep veliahtı aranan, Lionel Messi dışında kimsenin boş bıraktığı krallık tahtına yaklaşamadığı, sahada bıraktığı izler silinmez bir futbol virtüözü

Öte yandan zaafları, hataları, buhranları ile bir yarım kalmışlık ya da kırılganlık öyküsü… Duygusal, gözü kara, ağzı bozuk, dik kafalı, müptela, cömert, neşeli, eğlenceli ufak tefek bir adam…

Ben Maradona’yı “büyük sporcu olmakla yıldız futbolcu olmak arasında açılabilecek en geniş makas” olarak niteliyorum.

Maradona’yı anlatırken “tam bir profesyonel” diyemezsiniz. Çalışma disiplinine iman etmiş ilkeli bir sporcu da değil ama seyredenin aklını baştan alacak bir futbol sanatçısı.  Bir takımın, bir şehrin, bir ülkenin kaderini eline alacak ölçüde “winner

Diego’nun uzmanlığı olan futbol üç ihtimalli, bol seçenekli ve basit bir oyundur.  Seyirciler Eduardo Galeano’nun deyimiyle iyi futbola aç birer dilenci olarak stadyumları doldururlar.  İşte tekdüzelikten kaçan o tutkulu insanlar top ayağına geldiğinde ne yapacağını sadece Tanrı’nın ve onun bildiği Maradona’daki bilinmezliği ve sürpriz ihtimalini hep çok sevdiler.

Yalnız Güney Amerika değil dünya futbolunda özellikle Brezilya ile rekabet halindeki Arjantin’in sahip olduğu haksız rekabet unsuruydu. Onlara 1986 Meksika’da bir dünya kupası kazandırdı.  “Tanrı’nın eli” diye temize çekmeye çalıştığı gayrinizami gol İngilizleri deli etmişti, aynı maçta 60 metrelik muazzam slalom ile attığı gol ise asrın futbol gösterisiydi. 

Arjantin milli takım formasıyla MARADONA

Finalde Batı Almanya’yı 3-2 yenerek kupa uzandıklarında karşılarında Franz Beckenbauer yönetimindeki kadroda Schumacher, Briegel, Brehme, Foerster, Berthold, Augenthaler, Littbarski, Matthaus, Magath, Voeller, Rummenige, Klaus Allofs, Dieter Hoeness hepsi bir aradaydı.  Turnuva takımı Almanların o güne dek çıkardığı belki de en geniş kadroydu yenmişlerdi Maradona önderliğinde…

1986 Dünya Kupası Maradona’nın ellerinde

Bu küçük adam aynı zamanda İtalya’nın hor görülen kenti ve insanları için, züppe kuzeylilere hadlerini bildirme fırsatıydı. Napoli’ye kendi ülkesine katkısından bile daha fazlasını kazandırdı denebilir.  O nedenledir ki 1990’da İtalya’da düzenlenen Dünya Kupasında İtalya-Arjantin maçına ev sahipliği yapan Napoli kentinin sokaklarında insanlar onun adını haykırıyordu: DIEGO… DIEGO… DIEGO…

Maradona’nın Napoli’ye kazandırdıklarından biri de UEFA Kupası

Doğaüstü güçlere sahipmiş gibi top üzerinde hakimiyet kuran Diego, yeşil saha dışında kendi hayatında söz sahibi olamıyor, zaaflarına yeniliyordu.

Maradona ve masum keyiflerinden biri (CHE Guevara eşliğinde)

Yakın çevresinde onu iyiliğe yönlendirmeyen çıkarcılar bulunduğu çok açıktı.  Kadınlarla olan ilişkisi hayranı olduğu başka büyük bir yıldız George Best’i andırıyordu.  Uyuşturucu madde bağımlılığı hem kariyerini, hem şöhretini hem de sağlığını tehdit ederdi.

Arjantin futbolu üzerine konuşanlar arasında yakın dönemin popüler çekişmesiydi: “Maradona mı büyük Messi mi?”  Herkesin kendince seçim yapabileceği bu soruya şöyle mukabele edilmeli “Maradona eğer Messi kadar çalışsa ve onun gibi profesyonel yaşasa bu soru sorulabilir miydi?

Bir de tartışma var, “Maradona menfi bir örnekti, gençleri kötü etkiledi vs.”  Açıkçası ona özenip yasaklı madde kullanımına başlayan var mıdır bilmiyorum ama çocuklar ve gençler görmek istedikleri superstar MARADONA idealini her şeyin önüne koydukları düşüncesindeyim.  Dahası Diego’nun yaşadığı kriz ve çöküşler yetenekli tüm gençlere farklı açıdan bir ibret vesikası da olmuştur.  Kendini iyileştirmek için uzun tedavilere katlanması, her düştüğünde en baştan başlama azmi, başarısız sayılabilecek teknik adamlık kariyerinde çalıştığı hiçbir kulübü küçümsememesi onun içindeki direnen adamın göstergesiydi. Kaldı ki bir de şu var:

Kendi hayatınla ne yaptığını hiç umursamıyoruz. Önemli olan bizim hayatlarımızla ne yaptığın..

Yeşil sahaya odaklanırsak, 1980’lerde saf yetenek futbolda var olmaya yetiyordu, kısmen 1990’larda da karşılığı vardı ama 21.yüzyılda sporcu gibi yaşamak, çok çalışmak, atletik performans, profesyonellik, kişisel marka değeri, medya hakları, basın ilişkileri artık tozluktan, tekmelikten, kramponların çivisinden bile önemli…  Emek ve alın terinin gücünü en özlü biçimde Manchester United efsanesi Sir Alex Ferguson söylemiştir.

Çalışmayı sevmeyen yetenekler için futbolda gidecek yol kalmadığını söylüyor Sir ALEX

İngilizleri hariç tutarsak saf futbolseverin Maradona’ya kırgınlığı uyuşturucu madde kullanımı nedeniyle FIFA’dan aldığı bir dizi ceza ve özellikle 1994 Dünya Kupasında yer almaktan men edilmesi olur ancak.  1990 finalini kaybeden Maradona gözyaşlarına boğulmuştu ve finalin hemen sonrasında sporculuk düzenine aykırı hayatı ve kötü alışkanlıkları manşetleri süslüyordu. Yine de 1994 Dünya Kupasında ayva göbeği  ve düşen temposuyla 34 yaşındaki Maradona her türlü izletirdi kendini ve oyuna hükmetmek için her numarayı yapardı. Hatta keşke kendine çok çok iyi baksaydı, sırım gibi vücuduyla 1998 Dünya Kupasında boy gösterse ve 38 yaşına aldırmadan başka bir büyük maestro Zinédine Zidane ile sahada kapışsalardı. Olmadı.  Bize bunu çok gördü, kırgınız.

Langırt oynasalar bile izlenir!
10’ların rekabeti.. Soldan sağa Maradona – Messi – Ronaldinho – Zidane – HAGI

Bir dizi sağlık sorunu yaşayagelen yıpranmış bedeni şöhretin ve geçmişin yükünü daha fazla taşıyamadı ve 25 Kasım günü henüz 60 yaşında son nefesini verdi.  Bu yazı şu ana dek o ölmemiş gibi yazıldı çünkü Diego’nun efsanesi gerçekten ölümsüz.

Maradona’nın vakitsiz kaybının dünyayı saran pandemi dönemine denk gelmesi de ölümü kadar trajik bir talihsizliktir. Bu haftasonu dünyanın dört tarafındaki stadyumları dolduracak milyonlarca futbolsever ona saygısı gösterebilirdi, eminim o da böyle kalabalık bir veda isterdi.  Gerçi Gary Lineker gibi eski yıldızlar geçmişteki dişli rakiplerini saygıyla ve hayranlıkla yad etti.

Gary Lineker & Maradona

Yeni Zelanda – Arjantin rugby maçından önce Yeni Zelanda takımı üzerinde 10 numara ve Maradona ibarelerinin yer aldığı formalarını sahaya serip onu onurlandırdılar

Yeni Zelanda – Arjantin rugby maçı

Maradona’nın fani bedenini taşıyan tabutu halkın saygı geçişinde bulunması için başkent Buenos Aires’teki başkanlık sarayında katafalka kondu. Ülkede üç günlük yas ilan edildi.  Formasını giydiği Boca Juniors taraftarı anma törenlerinde en öndeydi.

İtalya’da Napoli halkı sokaklara döküldü, ateşlenen binlerce meşale ateş geceyi aydınlattı, Napoli belediye başkanının önerisiyle San Paolo stadyumunun ismi Maradona olarak değişti bile.  Keşke ülkemizde de böyle dünya çapında hayranları olan ikonik bir sporcu olsaydı değil mi, keşke?

Napoli’nin yüreği yanıyor, meşale dediğin nedir ki…

Maradona ve sihirli sol ayağı toprak altına konunca bitmez bu hikaye. Bakarsınız Belfast’ta doğup 25 Kasım 2005’te ölen George Best, Buenos Aires’te doğup 25 Kasım 2020’de bu dünyayı terk eden Diego Armando Maradona’yı alkışlarla karşılar.  25 Kasım 2016’da göçüp giden dostu Fidel Castro da purosunu yakar onları top oynarken izler belki, kim bilir…

2020 bizden iki büyük yıldızı (Kobe Bryant & Diego Maradona) aldı… Sevdiğiniz diğer büyük yıldızlara en iyi dileklerinizi ve dualarınızı gönderin, lanetli 2020’de onlara bir şey olmasın. 

Son sözü başladığımız yere götürelim. 1978 dünya şampiyonu Arjantin’in yıldızı Ardiles’in Maradona’nın ardından söyledikleri gerçeğin en yalın hali gibi..


Dentro de la cancha, era donde el era feliz. Jugando al futbol, era de otro mundo. – Futbol sahasında çok çok mutluydu. Top oynarken bu dünyadan değil gibiydi.

Kadere sözümüz geçmez ama emin olduğumuz şudur ki, çocuklar Maradona gibi topla oynamayı hep sevecek.

Tanrı’nın ellerindesin, eşsiz sol ayağın için teşekkür etmeyi unutma. adios amigo

Florya’da bir yaz daha bitti

Ekim ayının beşi, İstanbul’da yazdan kalma bir gündü. Cıvalı termometreler 30 santigrat derece ile flört halindeyken transfer sezonunun kapanmasıyla Florya’da bugün resmen yaz mevsimi sona erdi. Biz yazın bittiğini takvimden değil dün Kasımpaşa’da aniden bastıran doludan zaten anlamıştık. Ne olduğunu özetlemeye çalışalım.

Menajerlerin viral marketing sahası olarak kullandığı medya aracılığıyla beklentileri sürekli yükseltilen, tutarsız ve sonuçsuz beyanlar üzerine haklı olarak öfkelenen, öfkeyi yatıştırmak umuduyla her fırsatta şımartılıp tatmin duygusunu yitiren ve nihayetinde transfer şampiyonu olmayı Ziraat Türkiye Kupası’ndan bile değerli bulduğuna inandığım doyumsuz transfer oburları bu mevsim umduklarını bulamadılar. Yalnız haklı oldukları bir taraf var, performans beklentisi açısından gidenler / gelenler terazisi bu yaz epey şaştı. Takımın özellikle orta sahadaki eksikleri ve canlandırılamayan hücum hattı muhtemelen sezon boyu baş ağrıtacak.

Transfer sezonunun başında tespit, öngörü ve önerilerimizi de kaleme almıştık her zamanki gibi gösterdiğimiz yol tercih edilemedi http://ilkercanalp.com/2020/07/28/futbol-basit-bir-oyundur-zor-olan-planlama/

Peki Galatasaray Sportif A.Ş. neden ihtiyacı olan transferleri yapamadı? İlk akla gelen cevap gayet sarih, futbol şirketimizin yeterli mali kaynağı yok. Neden yok? … çünkü Galatasaray kaynakları hiç bitmeyecekmiş zannedilerek yıllar yılı yağmalanmış bir kulüptür. Plansız senelerin, hesapsız işlerin, arkası getirilemeyen eylemlerin, sonuçsuz projelerin kulübüdür. 

Bilinmeyen hedefe gözü kapalı nişan alırmış gibi yapan sahte okçuların hamaset yarışmasından…

Yakın geçmişe gidelim, milyonların sevgilisi Ünal Aysal başkanımız har vurup harman savururken kulübün dönüm noktası olabilecek yılları bize Neverland’i anlatarak geçirdi. 2013-2014 mali döneminde 70,4 milyon € dönem zararına ulaşınca görevi bıraktı. UEFA’nın gazabını yeni gelen Dursun başkanımız tüm halisane çabasına rağmen göğüsleyemedi, uluslararası müsabakalardan men edildik. Sonra Dursun başkanımız da peş peşe hatalı iş ve eylemlerle zarar üreten bilanço modasına uydu, UEFA yeniden bizi görüşme odasına çağırdı.  Mustafa Cengiz başkanımız ve ekibi imkansız gibi görüneni başardı, men cezası almadık. Onun yerine Mondros mütarekesini andıran dört yıllık bir settlement agreement ile yurda döndük. Demem o ki ikinci gerekçe Made in Switzerland: “satmadan alamıyoruz”

Fatih Terim hocamız parasını verdikten sonra alınamayacak oyuncu olmadığını ama satmada başarısız olduğumuzu def’aten ifade etti.  Mesela bu yaz Brezilyalı stoper Maicon’u 1,43 milyon € bedelle Al-Nassr kulübüne sattık. Daha önce aynı oyuncu karşılığı 1,7 milyon € kiralama geliri de elde etmiştik.  Kulübümüze girişi 8 milyon € olduğuna göre 4,87 milyon Euro zarardayız.  Neredeyse gül cemalini unuttuğumuz tek bir oyuncudan ettiğimiz zarar, Sportif A.Ş.’nin dillere pelesenk olan bir yıllık kârından fazla!  Şimdi sorsak yönetimimiz “Maicon’u biz almadık, geldiğimizde kadrodaydı” der. Haklıdırlar, Maicon bir önceki dönemde alındı ama kurumlarda devamlılık esastır. Sizin aldığınız Falcao, Diagne, Babel de sizden sonrakilere kalacak.  Benim deyimimle Galatasaray’da tersine çalışan saadet zinciri var, her gelen yönetim bir önceki dönemin günahlarını sırtına vurarak yürüyor Golgota yokuşunu..  Hadi bir de iyi tarafından bakalım, moraller düzelsin.  Beli dönmeyen Maicon yılda 2,2 milyon Euro maaş alırdı, tıpkı selefi Aurélien Chedjou gibi… Transferin gözdesi Marcao 850 bin Euro’ya oynuyor aslanlar gibi!

Maicon Pereira Roque

Bu yaz mevsimine dönersek alınanlara “hoş geldin” diyoruz, alınamayanlarla zaten işimiz olmaz ama Z raporu şöyle:

Babel’den kurtulamadık / Belhanda’yı satamadık / Falcao kontratından çıkamadık / Feghouli için karar veremedik / Diagne için uygun çözümü bulamadık / Çocuklarına parçalı formayla top oynadığını göstersin diye gelen ve vergi yüküyle yıllık maliyeti 6,66 milyon TL olan eski futbolcu ilk 11’de 66 numaralı formasıyla şans bulmakta. Orta saha rotasyonu eksik, rakibin dengesini bozacak hızlı kanat oyuncusu yok, iki stoperden biri sakatlanırsa çare Ryan Donk ?

Görüldüğü üzere bu yaz pek iyi geçmemiş, realist olmayan kontratlara ek olarak satabilme becerimiz de eksik.  Şimdiden adres yine Ocak ayı gösteriliyor, bu filmi o kadar çok izledik ki artık tat vermiyor.
Kaynak yok dedik, pandemi koşulları sürerken yarın da olmayacağını biliyoruz. Bir de aleyhimize gelişen şartlar söz konusu, örneğin elde etmeyi umduğumuz performans ve sportif gelir karşılığının üzerinde sözleşme bedelleri söz konusu olan meşhur dört silahşörleri ele alalım: Babel – Belhanda – Falcao – Feghouli KAP bildirimlerine göre bu dörtlünün vergisiz, primsiz, masrafsız, net, çıplak, sabit maaş maliyeti yılda  15,4 milyon Euro! Geçen yaz transferi sonu € kuru 6,38 TL idi, bugün 9,10 TL sularında gezindi.  Sadece saydığım dört oyuncunun kontratlarından kaynaklanan kur farkı bir yılda 42 milyon TL! Üç ay sonra döviz kurları ne olur, Mayıs 2021’de nereye varır, Allah bilir. Nakit akışımız zaten sıkıntılı, yapılandırma anlaşması sayesinde döviz cinsinden finansal borçları TL’ye çevirmiş olsak bile Euro üzerinden imzalanmış futbolcu sözleşmeleri nedeniyle sezon içinde takıma maaş ödeyemeyecek duruma gelme riski inkar edilemez.

TL karşısında şaha kalkan yabancı para birimi!

Bonservisle yatıp kiralama bedeliyle kalkılan, “Florya evimiz D’Avila babamız” diye menajerlerden hayırlı haberler beklenen dönemde çok da talihsiz bir gerçekle yüzleştik. Profesyonel futbol takımımız İskoçya’da aldığı mağlubiyetle UEFA Avrupa Ligi’ne ön elemede veda etti. Son üç yılda aldığımız başarısız sonuçlardan sonra bence Ibrox Stadium bir kırılma noktasıydı. 

Avrupa’nın en güçlü 20 kulübüyle aramızdaki mesafe her alanda açılırken, uluslararası rekabette son virajı döndük ve duvara çarptık. Oyunun dinamiklerinin nasıl dönüştüğünü, futbolun en ileri ülkelerindeki futbol yönetim mantalitesini tahlil edemediğimiz için zihnen küme düşmüş vaziyetteyiz.  Uzun yıllardır süregelen başarıyı üretme yerine borç harç satın alma hevesi, plansızlık, popülizm derken sürekli vasata teslim olduğumuzdan Türk olmayan takımları yenme hedefinden “fikren” uzaklaştık. Türkiye pek yakında UEFA sıralamasında 13.sıraya inecek ve Champions League / düşler sahnesi yolu bizim için kapanacak (veya çok zorlaşacak)  Avrupa’nın en büyük futbol markası Real Madrid ya da Arap sermayesinin yıldızlar karması PSG karşısında alınan farklı mağlubiyetler değil sorun.. Dengimiz dediğimiz Avrupa kulüplerine diş geçiremez olduk, bizden daha düşük bütçeli takımlara eleniyoruz. Tek sorun para değil, hiçbir zaman değildi ve bir umuda tutunmak istediğimiz dönemde Galatasaray bayrağını Avrupa’da en çok dalgalandırmış Fatih Terim 1-0 kaybedilen Kasımpaşa maçından sonraki basın toplantısında “Yorgunluğun altından kalkamadık. Bu çok açık. Demek ki perşembe pazar maçlarına devam etsek işimiz daha zordu. Haftada bire düştüğü için kupaya kadar maçı baştan sonra, dinamizm içerisinde oynayan bir takım olabiliriz” deyiverdi. 

Fatih TERİM

Bu yorgunluk neden bizi vuruyordu, takım neden gamsızlarla doluydu, neden en yeni transferimiz deli danalar gibi koşturup rakiple boğuşurken sözde yıldızlarımız kaçak güreşiyordu.  Onu anlatmadı Fatih hoca ama elenmemizin isabet olduğuna getirdi lafı? Kinaye de olsa, şaka da olsa, bir anlık öfke de olsa Galatasaray profesyonel futbol takımının teknik direktörü bunları söyleyemez, Avrupa FATİH’i hiç söylemez.  En az takım kadar yorgun Fatih hoca, Covid-19 sonrası yorgunluğu diyenler çıkabilir ama bana öyle geliyor ki her topu göğsünde yumuşatmaktan daralmış, hayal kırıklıkları biriktirmiş, içinde tutamıyor artık.. Belli ki yıpranmış ve kırgın ama ona çok ihtiyacımız var çünkü kulüpte başka lider profili yok.  Ona ihtiyacımız var ve saha kenarında aslanlar gibi dik durmalı, yalnızca sahaya odaklanıp takımının üzerinden bir an bile elini çekmemeli, maç bitmeden beş dakika önce soyunma odasına gitmemeli.. Dünkü maç uzatmalarda atılan golle 1-1 bitse “son anda skor bularak bir puanı kurtardık ama ben golü göremedim, koridordayım” demek zorunda kalabilirdi, sanırım öyle bir durumda kalmak istemezdi ve bunu bir daha düşünmesini rica ederim.

Peki gayrimemnun kalabalıkların şikayet etmeye hakkı var mı? YOK kardeşim, yok! Montpellier sonrası hiçbir kulüpte kalıcı olamayıp elden ele gezen sorumsuz Belhanda’ya acayip bir kontrat verilirken sormadın, hayatında daha önce bonservis ödenerek kulüp değiştirmemiş Feghouli’ye bir senelik görev süresi kalmış yönetim tarafından 5 yıllık kontrat verildiğinde sorun etmedin, kiralık Emre Mor için 1.325.000 Euro çöpe atılırken onun yeniden wonderkid olacağına inanıyordun, Turgay Ciner’in Çin’den bedava getirdiği Diagne için ara transferin son günü 13,5 milyon Euro bonservis ödenirken memnundun, şarkılardan fal tuttun EL TIGRE için kaç kere ama Falcao transferinden birkaç ay sonra borsada hisse satmak zorunda kalan futbol şirketinin içine yuvarlandığı çukuru düşünmedin.

Doymadın, hep daha fazlasını istedin. Şimdi önümüzdeki yıllar FEDA mı olur ÇİLE mi olur yine düşünmüyorsun, keşke biraz düşünsen çünkü yönetenler sen uzun vadeli düşünmediğin için seni çarçabuk mutlu etmek için çırpınmaktan başka çözüm bulamıyorlar veya işlerine öyle geliyor. “Bana ne kardeşim, bana mı sordular alırken – satarken” der misin, peki sen de haklısın ama netice değişmeyecek yalnızca öfken ve mutsuzluğun katmerlenecek.   Popülizm ve futbolun günahlarından ilk kez de bahsetmiyoruz hatta: http://ilkercanalp.com/2019/02/01/populizm-sarmali-ve-futbolun-gunahlari/

Biraz da yetki ve sorumluluk makamında olanlar düşünse” dersen seninle beraberim ama onlar heyecandan, panikten ya da bizim bilemediğimiz gündemlerin peşinde enerji sarf etmekten hakikat ile aralarına epey mesafe koymuş gibiler. Futbol şirketimizin en deneyimli ismi ve kulübümüzün ikinci başkanı Şubat 2020 Divan Kurulu toplantısında kürsüde: “gelecekte pahalı transferler olmayacaktır, genç kardeşlerimize yöneliyoruz” dedi.  Futbol tarihimizin muhtemelen en pahalı ve en histerik transferinden altı ay sonra dile getirildi bu cümle. Üç yıllık kapı gibi kontrat değil de, sanki üç aylık kiralık sözleşmesi imzalanmış gibi.. Neydi o meşhur şaşkınlık cümlemiz, “insan bazen hayret ediyor!”

Aslına bakarsanız Galatasaray’ın sorunu ne yıldız transferi, ne kiralık oyuncu kaprisi, ne defansif orta saha, ne 10 numara…  Galatasaray’a şahısların hevesinden veya yetersizliğinden ârî parametrik bir yönetim modeli gerekiyor, köklü bir değişim şart.  Yönetenlerin kafasına göre iş yapamadığı hatta konuşamadığı, yürütme erkinin kurallarla sınırlandığı, planlı bir dönüşüm rotasıdır bahsettiğim.  Bunun gerçek olabilmesi için de evvela iyi niyete dayalı açık müzakere olmadığından birbirine düşmüş görüntüsü veren kulüp üyelerinin SPOR kulübüne yaraşır hakiki konuları olgunca tartışabilmesi gerekiyor. Bugün kulübümüzde ekonomik darboğazdan evvel adı tam konmamış sosyolojik bir kriz var.  Sessiz çoğunluğun varlığı yokluğu belli değil, gürültücü kalabalık çok konuşuyor ama ne istedikleri belli değil, herkes kendince bir köşede pozisyon alma ve orada siper kazma derdinde.. Böyle olmaz, camia kavramının etimolojisine de ters, geleneğine de yabancı bu bencillik, düşüncesizlik ve şımarıklık. 

Kulübümüzdeki dönüşüm zarureti ve bunun kilometre taşları belki bir yazı dizisi olur ama bu kulüp eskiden başardıklarını hatırlayarak halen adım atabilir.  Cebimizdeki reçete 21. yüzyıla yabancı değil hatta bu kulübün kurucu iradesi bugün Türkiye’nin bir asır önünde belki de!  Tekrarlayalım, 2020-21 sezonunu şampiyon da tamamlayabiliriz, beşinci de olabiliriz ama konumuz asla bir yıla sığan saha neticeleri değildir.

Bizim için dünyanın en güzel yeri karlar altındayken…

“Florya’da yaz bitti” diye başladık ve görünen o ki kış sert geçecek, uzun sürecek ve bu kış Galatasaray değişecek.  Umarım sorunun kişilerde değil, derinde / temelde / modelde olduğunu anlayanlar ve somut bir planı olanlar değişimde rol alsınlar.

Futbol üzerinden bir kulübün yakın geleceğini planlamak

Profesyonel futbolda 2019-2020 sezonu sona erdi. Mayıslarda kupa hasadı yapmaya alışık sarı-kırmızılılar, bu temmuz ayında beklediklerini bulamadılar.

Galatasaray  kurduğu kağıt üzerinde pırıltılı kadroya rağmen ligi altıncı sırada tamamladı. Bu başarısızlığın adil oyunun ilkeleri ile uyuşmayan ve kulübümüz dışında oluşmuş sebepleri de var. Hiç saklamadan, göstere göstere belli ettiler ki “üç yıl üst üste şampiyon GALATASARAY” istenmedi. Hakemlerin “hata” ile geçiştirilemeyecek kararları ile ters yüz olduk. Dünyayı alt üst eden salgın sonrası yeniden başlayan ligde Muslera ve Andone sakatlıkları, gol umudu superstar Falcao’nun çölde seraba dönüşmesi, kart cezaları, takımın lige verilen zorunlu arada hiç çalışmamış gibi sahada yetersiz performans vermesi, Sayın Mustafa Cengiz’in yaşadığı bir dizi sağlık sorunu nedeniyle yönetimin dağılması ya da dışarıya dağınık görüntü vermesi de eklenince hani neredeyse Mart ayında %100 garanti gördüğümüz Şampiyonlar Ligi bileti yandı.  Bu vesileyle sayın başkana bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletelim, en kısa zamanda mücadele ettiği menhus hastalığı yenmesini diliyoruz.

Her sezonu zirvede tamamlama beklentisi futbolun ruhuna aykırı olsa da, Galatasaray bir kez daha ligi zirvede bitirmeliydi çünkü UEFA Şampiyonlar Ligi gelirine ihtiyacımız var.  Son yıllarda UEFA CL müsabakalarında başarılı olamıyoruz, gruptan çıkmak şöyle dursun çok az puan topluyoruz, ağır yenilgiler de alıyoruz ama 35-40 milyon Euro gelir garantisi hem kâr-zarar hesaplarına hem de kadro maliyetindeki döviz riskine karşı altın anahtar gibiydi. Şimdi denizler ortasında yelkensiz kalma riskini almış durumdayız.

Madem hayat devam ediyor, 2020-21 sezonunu doğru planlamak şart! http://ilkercanalp.com/2017/05/17/galatasaray-model-quick-checklist-for-football-management/ (Üç yıl önce kaleme alındığı halde henüz geçerliliğini yitirmemiş bir futbol yazısı)

Bu planı yaparken de gelenekselleşmiş yönetim zaaflarını, popülizm sancılarını, rating kaygılarını, herkesin gönlünü hoş etme heveslerini bir kenara bırakmak durumundayız. Gayet köşeli, tavizsiz ve bir ustura kadar net ve keskin olmaktır futbolda hiç denenmemiş yönetim modeli! Bu bir tercih de değil üstelik, satranç masasında fazla hamle şansı kalmadı. Aynı oyun anlayışıyla mat olacağımız ve masadan kalkmak zorunda kalacağımız bir sır değil..

Tümdengelim metodunu benimseyip önce takımın maaş bütçesine bakalım. Bugün vergi hariç 55 milyon Euro civarı olan maaş bütçesinin bu yaz maksimum 35 milyon Euro’ya çekilmesi gerekiyor. Bu rakama garanti ücretler, maç başı primleri dahil ancak vergiler hariçtir.  Bu keskin düşüşün mücbir sebepleri şöyle:

  1. Başarıya endeksli Euro bazında gelirden mahrum kalınması
  2. UEFA FFP çerçevesinde yapılan settlement agreement gereği önümüzdeki sezon 1 Euro bile zarar etme lüksü olmaması
  3. Kamu bankalarıyla yapılan kaçınılmaz kredi yapılandırma anlaşmasının dönemsel faiz yükünün ödenme mecburiyeti
  4. Coronavirus nedeniyle spor sektöründeki mali kayıplar, ülke genelinde istihdamda daralma, bireysel satın alma gücünün azalışı ve alternatif gelir modellerinin zora girmesi

UEFA’nın kulüplerin mali performanslarını izlerken kontrol parametrelerinden biri takım bütçesi / toplam gelir rasyosu ve burada kulüplerin %70’i geçmemesi isteniyor (UEFA Club Licensing and Financial Fair Play Regulations-Article 62

Finansal denge konusunda örnek durumdaki Bundesliga kulüplerinde bu oran %50 – %55 aralığında.. Bizim Almanları da geçip, olağanüstü bir dirayetle %40-45 aralığını hedef almamız gerek. Bilançoları sportif başarı beklentisinden arındırılmış şekilde sürekli kâr eder durumda tutmak yegane hedeftir. Alman ya da İngiliz kulüplerinde olmayan “yıllık gelire oranla büyük borç yükünü” çevirebilmenin görünür gelecekte başka çaresi yoktur. Yazımızın konusu olmadığı için taşınmazların değerlendirilmesine, sermaye artışına, negatif öz kaynak açmazındaki şirketlerin alması elzem diğer tedbirlere burada değinilmeyecektir.

Takım bütçesini düşürürken sportif başarı hedefinden vazgeçilemeyeceğine göre birkaç topu aynı anda düşürmeden çeviren jonglör gibi becerikli olmak da şart.  Üstelik bu beceriyi önce Sportif A.Ş. yönetim kurulu sonra da Fatih TERİM hocamızın birlikte sergilemesi gerekiyor.

İlk adım mevcut kadroda yolların ayrılacağı oyuncular sayesinde maaş bütçesinde açılacak yeri hesaplamaktır.  Geride bıraktığımız sezon başlangıcını kerteriz alarak 31 Mayıs 2020’de sözleşmesi biten oyuncularımızı sıralayalım: Selçuk İNAN, Ryan DONK, Yuto NAGATOMO, MARIANO, NZONZI, SERI, Emre MOR, Florin ANDONE, Henry ONYEKURU ve LEMINA

Kiralık oyuncular Nzonzi ve Emre Mor ile yollar çok önce ayrıldı. Kaptan Selçuk İnan futbolu bıraktı. Mariano ve Nagatomo duygusal biçimde veda ettiler.  Kiralık Onyekuru’yu Monaco ligimiz tamamlanmadan çağırdı, gözü arkada, gönlü Florya’da kalsa da gitmek zorunda kaldı. Kiralık Andone iki ağır sakatlık sonucu bizde kalmaz. kiralık Lemina veda etti, kiralık Jean Michael Seri ile de devam edilmeyebilir. Kısıtlı gelir ve UEFA sınırlamaları nedeniyle takımımızın bol kiracılı eski bir apartmanı andırdığını bir kez daha vurgulayalım.

Görünen o ki yalnızca Ryan DONK ile kontrat uzatacağız. Bu durumda orta sahamız yok olmuştur, acil olarak bek ihtiyacımız vardır.  Öte yandan DONK hariç bu 9 ismin ayrılmasıyla maaş bütçesinde 16 milyon Euro’yu aşan bir boşluk oluşmuştur. Doğru planlamayla bu durum bir fırsat penceresi olarak görülebilir.

İkinci adım eksilen oyuncuların ikamesi için transfer bütçesi yaratmak çünkü UEFA FFP settlement agreement gereği elde ettiğimiz bonservis geliri kadar oyuncu satın alabiliriz. Burada satılabilecek çok az oyuncumuz olduğunu görüyoruz yani kiralık oyuncuların fazla olduğu ve biraz da yaşlı kadronun maaş yüküyle denk olmayan düşük bir global piyasa değerlemesi söz konusu.  Mutlaka satılması gereken birinci isim sporculuk karakteri gelişmemiş “problem çocuk” Younes Belhanda. En başta alınması doğru bir seçim değildi, Faslının kontratı da bir acayip, umarım bu yaz kendisiyle vedalaşmayı başaracağız.  Savunmanın merkezindeki Marcao-Luyindama ikilisine talip çıkması mümkün ancak bu ikiliyi bozarsak bir de sağlam stoper bulmak gerekecektir.  Global piyasasi olabilecek bir de Feghouli var.  Cezayirli Soso formda olup sahaya aklını verdiğinde pek çok kritik maçın kader oyuncusu olabiliyor ama 3.850.000 Euro net maaşıyla 35 milyon € toplam bütçeli takım idealinin de dışında kalmakta.

Yere düşürmeden çevirmek zorunda olduğumuz üçüncü top TFF’nin “yerli ve milli” icadı yabancı futbolcu sınırlaması.  TFF önümüzdeki sezon 14 yabancı ile sözleşme yapmayı serbest bırakıyor ama sahada en fazla 8 yabancı olabileceğini de dayatıyor.  2021-2022 sezonunda 12 yabancı (yedisi sahada), 2022-2023 sezonunda 10 yabancı (altısı sahada) diye de sınırlama sıkılaştırılmış.  (Not: Bu yazının kaleme alınmasından bir gün sonra TFF yabancı sınırlamasının uygulamasını bir sezon erteleyerek 2021-2022’ye bıraktı. Mevcut uygulama bir yıl daha geçerli olacak)

Dördüncü parametre takımın dinamizmini ve piyasa elastikiyetini artırmak için takımın yaş ortalamasının düşürülmesi, sahada veteranlar karması görüntüsü kimseyi memnun etmez.  Bu sezon başında Galatasaray’ın 11 yabancılı ideal 11’nin yaş ortalaması 31’e yaklaşıyordu!  Oysa diri, mücadeleci, topa sert, birbirine bağlı ve hedef odaklı bir takım lazım bize ve bu lige… Bir zamanlar “ne pahasına olursa olsun” diyerek bir araya getirilen yıldızlar karması kadroları artık finanse edemeyiz, performansı şöhretinin çok gerisinde eski tüfeklere ve papazlara zaten tahammül edemeyiz. Bu sezon 18 kişilik dar rotasyona mülkiyeti kulübümüzde olmak kaydıyla 23 yaş ve altı iki oyuncuyu da mutlaka monte etmeliyiz.

Beşinci yakar top futbola bağlı gelirlerimizin kaynak para birimi Türk Lirasının sürekli değer kaybetmesi ve yürürlükteki güncel düzenlemeye göre yeni transferlere gelen %40 vergi yükü.  Yeni alınacak 1 milyon Euro net maaşlı bir oyuncunun kulübe brüt maliyeti, %20 stopaj + %20 gelir vergisi üzerinden 1,66 milyon Euro’ya yükseliyor.  Türkiye’de oyuncular gelir vergisi ödemediği için %20’yi futbolcuya yansıtmak da kısa vadede mümkün görünmemekte.  Üstelik devlet de tam ve zamanında ödenen stopajın amatör branşlarda kullanılmak üzere kulüplere iadesi uygulamasını sona erdirdi.  Kazancın dibe vurduğu sezonda yeni vergi uygulaması büyük bir kambur olmaya namzet.

Yukarıdaki maliyet planlamasında biten sezona Florya’da  başlamış ama Galatasaray’dan ayrılan dokuz oyuncu için 16 milyon Euro’yu aşan bir maaş bütçesi açığa çıkmıştı.  Kaçınılmaz olarak pek çok yeni oyuncu alarak yepyeni bir takım omurgası oluşturacaksak ve toplam maaş bütçesini 35 milyon € olarak hedefliyorsak kadronun en pahalı oyuncularına da kement atmak durumdayız.

Bonservis geliri de elde edeceğimiz düşünüldüğünde muhakkak satmamız gereken Younès Belhanda yeni kulübüyle imza attığında maaş bütçemizden 3,35 milyon Euro daha düşeriz. Ajax’a kiralık gönderdiğimiz ama geri dönecek 1986 doğumlu Ryan Babel’i başka bir kulübe gönderebilirsek 2,5 milyon Euro daha tasarruf etme ihtimali doğabilir.  Mevcut kadromuzda Sofiane Feghouli yıllık net 3,85 milyon Euro ile en yüksek ikinci maaşa sahip ama iyi bir bonservis geliri elde edilemeyecekse risk alıp Soso’yu kadroda tutmak da ihtimaller arasında. Belhanda’yı satmak kadar büyük bir önceliğimiz de, mutlu olacağı bir ligde talibini bulup (muhtemelen USA-MLS) sansasyonel Radamel FALCAO kontratından çıkmaktır.

Falcao – Belhanda – Feghouli

Sanal alemde histeri krizleri yaratan, futbolla ilgili olmayan sahte celebrity figürlerin bile diline doladığı, taraftarın yolunu gözlediği, binlerce insan tarafından havalimanında karşılanan, stadyumda özel imza töreniyle lanse edilen büyük yıldız EL TIGRE maalesef sahada bekleneni veremedi. “Şampiyonlar Liginde iki maç kazandırsa maaşını çıkarır” diyenler hatırlar mı bilmem ama kendisine çok umut bağlanan altı maçın üçünü kaçırdı. Oynayabildiği üç maçta kaleye isabetli şut dahi atmaya muvaffak olamadı.  Trabzonspor ve Başakşehir ile oynanan dört maçın hiçbirinde sahada değildi. Aşil tendon / diz / baldır derken 45 dakikadan fazla süre alabildiği lig maçlarının sayısı 13! Sözün özü, Falcao kendisinden büyük beklentisi olmayanları haklı çıkardı ve “Futbolda Popülizmin İflası” nın sembol isimlerinden birine dönüştü. 

http://ilkercanalp.com/2019/09/04/en-uzun-transfer-mevsimi-el-tigre/  (İstanbul’a ilk geldiğinde Falcao ve Galatasaray hakkında bir futbol yazısı)

2 Eylül 2019 tarihli KAP bildirimine göre FALCAO Galatasaray’dan yıllık net 5 milyon Euro maaş alıyor.  KAP bildiriminde başka detay yok ve sezonluk maliyetinin 6,5 ila 8 milyon Euro arası olduğuna dair pek çok spekülasyon çıkmasına rağmen kulüp detayları açıklamadı.  Radamel FALCAO’nun parçalı forma giyeceği resmen açıklandığında (02/09/2019) 1 Euro = 6,38 TL idi. Bu yazının kaleme alındığı 28 Temmuz 2020’de 1 Euro 8,20 TL’ye kadar yükseldi. İmza tarihinden bugüne dek Falcao’nun çıplak, net, vergisiz maaşındaki yalnızca kur farkı 9.100.000 TL ediyor! Daha dün imzaladığımız Sixty & Magdeburger sponsorluk anlaşmasının neredeyse 1/3’ü tek kontratın 11 aylık kur farkına gitmiş vaziyette! UEFA CL gelirinin olmadığı, yayıncı kuruluşun taahhütlerinden yan çizerek sürekli kesintiye gittiği, yeni sezon için kombine satılması mümkün görünmeyen, yüz binlerce insanın işsiz kaldığı ve herkesin alım gücünün düştüğü dönemde FALCAO bu maliyet yüküyle bizimle kalamaz. Kemer sıkıp takım bütçesini küçültmek durumunda olan Galatasaray’da böyle pahalı bir futbolcunun yer alması gerçekçi değil…  Bu yıl ligde attığı 10 gol ve kupada Tuzlaspor’a attığı gol karşılığında bu seviyede ücret ödeyemeyiz, “Seneye 25-30 gol atar belki” diye adak adayacak halimiz de yok.

Sonuçta Belhanda+Babel+Falcao üçlüsüyle yollar ayrılırsa minimum 11 milyon Euro daha bütçede rahatlama mümkün olur.  Sofiane Feghouli ise elde edilmesi muhtemel bonservis bedeline göre ayrıca değerlendirilmelidir ancak salt garanti maaş olarak düşünürsek yeni maliyet platosunda sırıtan bir kalem olarak durmaktadır.

Sahada sekiz yabancı sınırı, ilk 11’de üç pozisyonun T.C. pasaportlu futbolcular tarafından doldurulacağı anlamına geliyor.  Karmaşayı azaltmak için üç pozisyon seçip, yedeklerini de Türk oyunculardan seçenler sezon içinde rahat ederler. Örneğin stoper, sol bek, ve sağ açığı Türk olan bir kulüp, yedeklerini de Türk olarak takımına katmayı başarırsa ceza ve sakatlık durumlarında daha az panik yaşayabilir. Ya da birkaç farklı pozisyonda oynayabilecek, çok yönlü (versatile) Türk oyuncu bulmak gerekir ki, o daha zor görünmekte. 

Sahada yalnız 8 yabancı yer alabileceğine göre, 14 yabancı ile sözleşme imzalayarak altı ismi tribüne oturtmak israfa girer. 2020-21 sezonunda Galatasaray’ın kadrosunda 10 en fazla 11 sözleşmeli yabancı bulundurması makul olacaktır. Güzel oyunun ruhuna aykırı bu saçma sınırlama ve kuralların kaldırılması için de kulüp tüm imkanlarıyla kulis yapmalı ve kamuoyu yaratmalıdır.  Elbette vergi cenneti tropik adaların vatandaşlık dağıtması misali, 250.000 Euro bedelli taşınmaz tapusu eşliğinde resmi makamlara başvurup T.C. pasaportu alacak yabancıları oynatma imkanı da zorlanabilir!!

Mevcut yabancı oyuncu kontratlarına bakacak olursak MUSLERA-DONK-LINNES-MARCAO-LUYINDAMA-SEKIDIKA-SARACCHI-FEGHOULI ile Florya’dan uzaktaki DIAGNE? ve RYAN BABEL? On yabancı oyuncumuz kaldıysa, kontenjana göre dört oyuncu almak teorik olarak mümkün. Anlamsız israfı önlemek adına, yukarıda tarif edildiği gibi en fazla bir yeni yabancı oyuncuyla daha sözleşme yapılması önerilir ama yerli piyasası ve takım formasyonu açısından bu imkansız görünüyor.  Galatasaray seviyesinden epey uzak olan Sekidika’nın kiralanması durumda rakam iki, sahadan ziyade sosyal medyada etkili Pinky Pie Babel’den kurtulmayı başarırsak yeni yabancı transfer sayısı üç olur.  Burada kritik isim Mbaye DIAGNE.. Disiplin anlayışı ve profesyonel yaklaşımı sporcu olmaya uygun değilken, bu arızalı karakteri başka kulübe satabilir miyiz yoksa Fatih TERİM’den psikiyatri uzmanı gibi Senegalliyi yola getirmesini mi bekleyeceğiz? DIAGNE için Kasımpaşa’ya 13,5 milyon Euro tutarında bir bonservis ödemiştik, yatırım verimliliği adına da bu karar kritik.  Hatırlamamak olmaz, Kasımpaşa oyuncuyu Çin’den bedavaya almıştı! Diagne’den bağımsız yaratılacak transfer bütçesi yetmezse yine kaçınılmaz olarak bonservisi elinde olan ya da kiralık oyuncular ön planda olacaktır.

Mbaye Diagne

Ne yazık ki profesyonel futbol takımımızda Türk oyuncular açısından daha sıkıntılı durumdayız. Şu anda ilk 11’de yer alacak ya da ilk 11’i zorlayacak görünürde 5 oyuncumuz var. Emre AKBABA, Ömer BAYRAM, Adem BÜYÜK, Taylan ANTALYALI ve Sivasspor’dan yeni transfer Emre KILINÇ… Şener Özbayraklı, Jimmy Durmaz, Ahmet Çalık kadroda ritmi tutturamadılar ve muhtemelen bu isimlerle yollar ayrılabilir. Kayserispor’a kiralık giden Emre Taşdemir’in son durumunu bilemiyoruz.  Florya’da yetişen Emin BAYRAM, Atalay BABACAN, Yunus AKGÜN gibi isimler ise “birer umut” olmayı halen sürdürüyorlar.  Dolayısıyla 4-5 de Türk oyuncu transfer etmek gerekecek.  Bu Türk oyuncular için birkaç “ön şart” belirlersek seçenekler işin başında netleşir, başımız daha az ağrır kanaatindeyim

  1. Tercihen 30 yaş üstü oyuncularla ilgilenilmemelidir
  2. 2018-19 ve 2019-20 sezonlarındaki performans sürekliliği olan oyunculara öncelik verilmelidir
  3. Maç istatistikleri, sakatlık ve ceza durumu gibi detaylar ortada olsa da oyuncunun son durumu, alışkanlıkları, sporcu karakteri ve psikolojik direnç düzeyi farklı kaynaklardan özenle soruşturulmalıdır
  4. Aktif spordan kopmuş, bireysel fitness yapan, bir zamanlar kariyeri parlak eski oyuncular için rehabilitasyon merkezi olamayız
  5. Galatasaray’da daha önce forma giymiş ve ayrılmış oyuncuların kulübümüz hakkındaki his ve düşüncelerini iyi tartmalıyız.  Bizden nahoş şeklinde ayrılmış, Florya’yı kürkçü dükkanı olarak gören isimler bu yaz oluşacak yeni kadronun da havasını bozmaya yetecektir
  6. Futbol ailesinin ya da magazin dünyasının enfekte figürleriyle içli dışlı olan, düzensiz hayat / agresyon / kriminal vaka gibi pürüzleri olanlardan itinayla uzak durmalıyız
  7. Galatasaray’ı kariyer fırsatı ya da Avrupa’nın beş büyük ligi için basamak görecek futbolcular aramalıyız. Bizi emeklilik öncesi son durak ya da aile düzenini bozmamak adına İstanbul’da yeni adres olarak görenlerden hayır gelmez
  8. Türk oyuncularla TL kontrat yapacağız, beğenmeyene kariyerinde başarılar dileyip masadan kalkacağız.

Takım kimyası ve total performans anlamında en büyük güvencemiz yine Fatih TERİM… 2020-21 sezonu için en büyük dayanağımız da Fatih TERİM…  Yalnızca kazandığı başarılar, kaldırdığı kupalar ve bize kattıkları değil konu… Hocamız 1 Kasım 2019’da maç sonu basın toplantısında şunu söylemişti:

“Transfer yaparken oyuncuların geçmişine harcama yapıyoruz halbuki geleceğine harcama yapmamız gerekir”

İşte bu cümle yaz mevsiminin parolası olmalı. Elbette bu cümlenin şöhretli yabancı futbolculara yönelik sarf edildiğini düşünmek mümkün ama hocanın futbolcuyu pasaportuna göre değil karakterine / yeteneğine / aidiyetine göre tasnif ettiğinin de şahidiyiz.   Bu cümlenin TFF’nin yabancı sınırı saçmalığından önce dile getirildiği ve yerli piyasasındaki darboğaz nedeniyle artık geçerli olmayabileceği öne sürülebilir ama TFF’nin oyunun ruhuna aykırı kararı asla sürpriz olmasa gerek?  Futbolun her zerresine nüfuz etmiş merkez siyasetin bıkkınlık veren “yerli ve milli söylemi” varken, ta şike döneminde “gerekirse hep birlikte birkaç yıl Avrupa’ya gitmeyiverelim” çıkışları yok muydu? R.Tayyip Erdoğan stadyumlardaki ARENA isminin Türkçe olmamasından bahisle değiştirilmesini isterken daha resmi bildirim gelmeden tesislerinin adını değiştirmek için yarışan kulüpleri unuttuk mu?  Galatasaray sahaya 11 yabancıyla çıktığında “İstiklal marşını söyleyecek adam yok” diyen saray şeytanlarını hatırlıyor olmalıyız.  “Yurt dışına döviz gidiyor, Milli Takım zora düşüyor, bizim çocuklarımız süre alamıyor” söylemleri bilinirken TFF’nin son kararı kesinlikle sürpriz değildir. Futbol alemini yakından izleyen kimse için şok yaratmaz ya da yapılmış hazır planları çöpe atma mazereti sayılamaz. PLAN dediğiniz, olumlu ve olumsuz senaryolara intibak becerinizi test etme süreçleri değil midir zaten?

Bu yaz mevsiminin parolasını Kasım 2019’da belirleyen hocamız mutlu ve huzurluysa “başarı garantili teknik direktör” olarak meslektaşlarından ayrılır ama işte huzursuzsa, kafası dağınıksa, uğraşmaması gereken işler önüne dosya olarak gidiyorsa sonunda tüm Galatasaraylılar üzülüyor.  Mevcut yönetimin siyasi ömrü üzerine tahmin yürütmek kolay değil lakin görevde kaldıkları süre boyunca Fatih hocaya arzuladığı çalışma koşullarını azami sağlamak durumundalar.  Hoca ile kaderlerini birleştirdiler, bu yoldan dönüş yok!  Hocanın her istediği futbolcuyu alamazlar ama hocanın asla istemediği isimleri de Florya’ya sokmamalılar. 

Fatih TERİM Galatasaraylıları hep uzak ufuklara ve büyük hayallere özendirse de, aslında gayet realist biri. Mealen:  “Hocam bütçe bu, kurallar malum, bizim düşüncelerimiz ve beklentilerimiz şudur, senin Florya mutfağında bu malzemeyle en iyi yemeği yapacağına inanıyoruz. Sen de bize sezona dair talep ve beklentilerini söyle ki lazım olan hazırlığı yapalım, elden gelen tedbirleri alalım” denecek, fazlasına gerek yok. Mutlaka samimi olunmalı, iletişimde aracı kullanmamalı, dedikoduculara kulak asmamalı. Futbolun duayeni Galatasaraylı hocayı bir şekilde “hoş” tutmalı Sportif A.Ş. yöneticileri.  Başka çareleri yok ama bunun farkında olduklarından tam emin değilim?

Rekabet açısından yukarıdaki zorlu koşullar Fenerbahçe ve Beşiktaş için de aynen hatta fazlasıyla geçerli..  Trabzonspor düşük maliyetli kadrosunu muhafaza ettiği ve stoper tandemini istikrarlı hale getirdiği takdirde yeşil sahada daha avantajlı görünse de kör göze parmak yönetim zaafları ve teknik adam sorunu nedeniyle yine tökezleyebilir.  Çöpsüz üzüm tadındaki Başakşehir ise siyasi iktidarın ve kerameti kendinden menkul gelir kaynaklarının sayesinde lig yarışına “pole position” olarak başlar.

Biz ise her koyunun kendi bacağından asılacağı varsayımıyla sezon başında seçeceğimiz doğrulara uygun planlı hareket etmeliyiz. Sanal kalabalıkların asla tatmin olmayacak hırs ve arzularına ya da medya rüzgarına kapılırsak eldeki plandan sapar, bildiğimizi de unuturuz. Ayrıca bazı koyunlar uçurumdan aşağı atlıyor ya da kasabın bıçağını yalıyor diye o çürükler familyasına yakın durmak zorunda da değiliz.

Futbolun aktörleri değişmedikçe önümüzdeki sezon yine “ZORLU” olacak ama Galatasaray’ın olduğu her yerde UMUDA daima yer vardır. Yeter ki yapacağımız plana sadakat ve işler ters giderken temel stratejiden sapmayacak dirayetimiz olsun…

Jupp DERWALL

Popülizm sarmalı ve futbolun günahları

Tahminim o ki, Galatasaray Sportif A.Ş. yönetim kurulu üyeleri dün gece huzurlu uyudular, bu sabah rahatlamış uyandılar.  Her fırsatta kırıldıklarını, gücendiklerini üzerine basa basa dile getirdikleri sosyal medya salvoları ya da hezeyanı dindi. Artık serum almaya, hastanelerin acil servislerine taşınmaya gerek kalmadı. Muhtemelen bu sabah keyifli uyandılar, gülümseyerek “günaydın” dediler etraflarına.

Ne oldu da daraldıkları, bunaldıkları ve giderek çirkinleşen yaylım ateşi sona erdi? 

Şartlar değişince sonuçlar da başka yöne evriliyor, değişeni şöyle tarif edelim.

Medya aracılığıyla beklentileri sürekli yükseltilen, tutarsız ve sonuçsuz beyanlar üzerine haklı olarak öfkelenen, öfkeyi yatıştırmak umuduyla şımartıldıkça tatmin duygusunu yitiren ve nihayetinde sosyal medya üzerinde doymak bilmez transfer oburları olarak örgütlenen kitleye arzuladıkları dozda saf endorfin enjekte edildi.

Marcao duvar, Diagne buldozer, Mitroglou sanatkar, Luyindama canavar” derken bir anda herkesin ruh hali değişti.

Biz aslında bu filmi daha önce seyretmiştik ama futbol seyircisinin hafızası sinemaseverler kadar güçlü olmayabiliyor.

Yakın geçmişe dönelim birlikte.

Mayıs 2016’da yerden yere vuruluyordu Sayın Dursun Özbek yönetimi, Ağustos 2016’da ise dümeni düzeltmiş ve sakin sulara varmışlardı.  Yılın beşinci ayı ile sekizinci ayı arasında ne olmuştu peki??

Yedi futbolcu transfer edilmiş, Jan Olde Riekerink yönetiminde TFF Süper Kupa kazanılmıştı.  Seyircinin gönlü hoş edilince sorunlar konuşulmaz olmuştu.

Sezonda haftalar ilerledikçe hava bulutlandı, Mayıs 2017’de Sayın Özbek yönetimine tepkiler daha da sertleşmişti, hakarete varan cümleler pervasızca yazılır çizilir oldu.  Riekerink gönderilmiş, Igor Tudor getirilmişti.  BJK ligi şampiyon tamamlarken, hoca değiştiren Galatasaray 13 puan geride dördüncü sıradaydı.

2017’de yaz mevsimi güze dönerken yine her şey değişti. Sayın Dursun Özbek yönetimi övgülere sıra numarası dağıtır hale geldi. Başkanın ismi “transfer baronu” olarak anılır olmuştu.  Tam 10 yabancı futbolcu transfer edilmiş, takımın omurgası değişmişti.  Yıllara yayılmış 130 milyon Euro tutarında taahhüt yükü gelmişti bilançoya ama kimsenin pek umurunda değildi.

Eylül’de Hırvat prensi gözüyle bakılan Tudor, Aralık ayında kovuldu.

21 Aralık 2017’de “bir hocadan çok daha fazlası” olan Fatih TERİM “Nerede Kalmıştık” diye bir tweet attı, ligin kaderi değişti.  Galatasaray 21.lig şampiyonluğunu kazandı.  Kulübümüz arada başkan da değiştirdi.

Filmi ileri saralım şimdi. Lig tarihine geçen gol kralı Bafétimbi Gomis gönderildikten sonra Galatasaray’ın santrfora ihtiyacı vardı, alınamadı.  Fatih Terim çalışma kültürünün uyuşmadığını sonradan ifade ettiği Eren Derdiyok’la idare etmeye çalıştı.  Görece kolay bir Şampiyonlar Ligi grubundan çıkılamadı.  Beş forveti olduğuna inanılan ve topu ceza sahasına kadar iyi kötü taşıyan Galatasaray profesyonel futbol takımı, net bir son vuruşçusu olmadığı için ligde puanlar kaybetti. Sportif A.Ş. yöneticileri hep ara transferi adres gösterdiler, “olacak” dediler, “anlaştığımız oyuncular” dediler, “inşallah” dediler.

4 Ocak 2019’da ara transfer dönemi açıldı, ilk birkaç gün daha önceden söz kesilmiş kiralık ya da bonservissiz en azından bir santrforla mutlaka anlaşılacağı beklentisi vardı ama Antalya kampına kimse gelmedi. Mevcut kadrodan tek santrfor Eren Derdiyok ve milli stoper Serdar Aziz ayıklandı. Florya Akademi’nin ürünü olan ve birinci sınıf stoper kumaşına sahip olduğunu ispatlamış 18 yaşındaki Ozan Kabak 11 milyon Euro bedelle Bundesliga’nın yolunu tuttu.  Kadronun skora katkı verebilen isimlerinden Garry Rodrigues kariyerinde dümeni yüksek maaş yönüne kırdı, Suudi Arabistan’a transfer oldu.

Sayın Mustafa Cengiz yönetimine ateş püskürüyordu sosyal medya… Yöneticilerin ne beceriksizliği kaldı, ne yetersizliği.. İstifa çağrıları yapan bile vardı.

Derken ara transfer döneminin son günü KAP bildirimleri yağmur gibi geldi. İki santrfor gerekirken tastamam iki santrfor alındı, savunma göbeği komple yenilendi.

Şimdi herkes sayın başkana ve Sportif A.Ş. yöneticilerine teşekkür ediyor, memnuniyetini bildiriyor.

Hep izlediğimiz bu filmin sonunu ise yine yönetmen Fatih Terim tayin edecek çünkü biliyoruz ki her transfer tutmuyor, para tek başına saadet getirmiyor.  Yeşil sahaya fiyat etiketleri, fiyakalı CV’ler ya da pahalı sözleşmeler çıkmıyor.  Futbolun pek çok değişkeni var ve hepsi yapımcıların kontrolünde değil. Bunu en sade biçimde ifade edenlerden biri de efsane Johan Cruyff bence..

Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinin en mutlu, en huzurlu günü olduğunu tahmin ettiğim bugün keyiflerini kaçırmak istemem ama bir hafta önce ateş püskürürken dünden beri şükranlarını bildiren, övgüler düzen kalabalığa uzaktan bakarak birkaç hatırlatmada bulunmak isterim.

Gerginliğinizi attınız üzerinizden, rahatladınız, yüzünüz güldü.  Her birinizin emeği var dolayısıyla buna memnun oldum ama şu anda popülizmin tatlı kucağına itilmek üzeresiniz.  Maalesef sizlerin gevşeme, oluruna bırakma, “transfer de yaptık daha ne istiyorsunuz?” deme lüksünüz bulunmuyor.  Önce futbol yönetiminin tarafları olarak bir masanın etrafında buluşmalı ve “Ligin ve Galatasaray’ın kaderini etkileyecek kadro düzenlemesi aylardır gündeminizdeyken niye son üç güne kaldığını” gayet demokratik bir ortamda açıkça tartışmalısınız.  Transferin akşam pazarında muhatap kulüplerden biri sorun çıkarsaydı, menajerler oyun oynasaydı, yazışmanız faksa takılsaydı ne olacaktı, hiç düşündünüz mü?  Misal, yeni transferlerin yetişmediği geçen haftaki Göztepe maçında sayısız gol kaçırarak ya da ıskartaya çıktığı halde ilk 11’de oynamak durumunda kalan Maicon’un bireysel hatasıyla puan kaybetsek bunu kamuoyuna nasıl izah ederdiniz? Birlikte düşünmeli ve analiz etmelisiniz.

İkinci olarak Seyrantepe – Florya koordinasyonunu maksimum düzeye çıkarmanız gerekiyor.  Siz Fatih hoca ile 2+3 yıl sözleşme uzatımıyla açık bir tercihte bulundunuz, kaderinizi TERİM ile birleştirdiniz. Dolayısıyla kader arkadaşı ve yoldaş olarak eşgüdüm halinde hareket edeceksiniz.  Hoca yönetilmesi zor bir profesyonel olabilir ama birlikte yürünmesi keyifli bir Galatasaraylı aynı zamanda.  Bırakacağınız her iktidar boşluğunu Hoca kendince dolduracaktır, bu size geçici bir konfor alanı da sağlayabilir ama Fatih Terim yalnızca takımına ve sahaya odaklandığında başarı garantili müthiş bir teknik direktör, bunu da biliyorsunuz.  İletişiminizde aracı kullanmayın, size laf taşıyanlara asla yüz vermeyin, Florya’ya kenardan çöreklenmeye kalkacak harici mahfillere (amiyane tabirle sinyalcilere) göz açtırmayın.

Üçüncü olarak muhtelif sebeplerle yeniden ajite olabilecek sosyal medya hezeyanına bir daha asla kapılmayın.  Hiçbir büyük kurum, dernek, vakıf, şirket, holding sosyal medyada estirilen sanal rüzgarlara göre yönetilemez.  Olsa olsa şirazesinden çıkması ve daha hızlı batması sağlanabilir.

Sporcuların maaşlarını ödeyen, menajer kaprisleriyle uğraşan, bankalarla kredi pazarlığına oturan, nakit akışı için her gün çözüm bulmak zorunda olan, İsviçre’de UEFA’ya santim santim hesap veren sizlersiniz.

Dışarıdan elma şekeri gibi görünen konuların, şöyle bir ısırıldığında ne kadar zehirli olabileceğini bilensiniz.

Dolayısıyla bugün sizi pohpohlayanların, alkışlayanların yarın “daha fazlasını” isteyeceğini biliyorsunuz ve o gün bu talep karşılanamadığında yine sizden kötüsü olmayacaktır.

Köklü ve saygın kurumlar için “ucuz popülizm” yedi ölümcül günahtan biridir adeta, uzak durmayı başarmak durumundasınız. Futbolu yöneten kurumlar, bize kredi veren kuruluşlar ve ölçülebilir veriler üzerinden karar alan tüm aktörler sizin rating ya da popülaritenize bakarak hareket etmez. Popülizmin büyüsüne kapılmak cazip geliyor olsa da, unutmayın ki sallanan sandalyeyi andırır popülist tavırlar… Hareket edersiniz, oyalanırsınız ama sonunda bir yere varılamaz.

Topun yuvarlak, sahanın dikdörtgen olduğu kadar çıplak bir gerçek de şu: Sürekli zarar eden / ettirilen ve ancak dış kaynak ile dönebilen şirketlerin yırtıcısı faiz, sırtlanı Dolar, akbabası Euro’dur.  Sportif A.Ş’nin ilk altı ayda karlılık açıklaması ve mali yılın sonunda 1 milyar TL ciro barajına ulaşacak olması memnuniyet verici olsa da düşürülemeyen faiz oranları, hedge edilememiş kur riski, gelirlerle sportif başarı arasındaki yüksek korelasyon, büyük borç yükü, tamamen erimiş öz kaynaklar ve taraftarın yarattığı mahalle baskısı insanın uykularını kaçıracak kadar ciddi bir açmaz olmayı sürdürüyor.

Yeni transferlerin en olumlu yönü yıllık garanti ücretlerin makul seviyelerde olmasıdır.  Uluslararası transfer piyasasında “convertible” denebilecek kalibrede ve yaşı genç oyunculara ödenen bonservis bedelleri yatırım olarak kabul edilebilir ancak hesapsız yüksek maaşlar hem takım içi dengelerin bozulmasına hem de performansı yetersiz oyuncuların elden çıkarılamamasına sebep olmaktadır.

UEFA ile imzalanan settlement agreement gereği bu mali yıl maksimum 20 milyon Euro, 2019-2020 sezonu maksimum 10 milyon Euro zararla kapanmak durumunda.  Dolayısıyla Galatasaray sportif hedeflerinden vazgeçmeden yeni bir maliyet platosuna erişmek zorundadır.  Yıllık garanti maaşlara adı konmasa da, üst sınır getirilmelidir.

Basit bir hesapla

  • 2,5 milyon € maaşlı 4 oyuncu
  • 2 milyon € maaşlı 3 oyuncu
  • 1,5 milyon € maaşlı 4 oyuncu ile

Yıllık garanti ücreti 22 milyon Euro olan ideal ilk 11 ve toplamda 40 milyon Euro’yu aşmayan tam kadro ile başarı kovalamak zorundayız.  Geçmiş yıllarda olduğu gibi 70-80 milyon Euro maliyetli kadroları artık taşıyamayız.

Ülke ekonomisinin durumu ve taraftarın alım gücü de hayati önemdedir ve gelişen koşullara adaptasyon becerisi gerektirir.

Haziran ayında sezonluk kombine satan Galatasaray, Ağustos ayındaki kur patlamasından sonra aynı tempoda kombine satabilir miydi yoksa tüketici güven endeksi düştükçe ertelenebilir bir talep miydi Türk Telekom Stadı koltukları ?  Aldığınız 380 milyon TL tutarındaki sendikasyon kredisi ile borç stoğunda yabancı paradan Türk Lirasına / kısa vadeden uzun vadeye dönüşüm sağlarken en doğru zamana denk gelinmesinin olumlu etkisini unutmuş olamazsınız.  Dolayısıyla harici ekonomik koşulların da müspet yönde gelişmeyeceği ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır.

Futbola dönersek bu sezonu şampiyon olarak tamamlamak ve önümüzdeki yıl yine Devler Sahnesinde boy göstermek Galatasaray için hayati önemdedir.  Siz takımın eksiklerini giderecek transferlere imza attınız, Florya’da Fatih Terim güvencemiz berdevam ama mücadele saha dışında da sürecek.

81 gün önce istifaya davet ettiğimiz TFF Hukuk Kurulu halen görevde, Demirören federasyonu iş başında.  Hedef aldığımız hakemler paye aldı, MHK aynen devam ediyor. 22. Lig şampiyonluğumuzun sarı-kırmızılı renkler için sıçrama tahtası olacağının rakipler farkında.  Kulübümüzü sağa sola şikayet edenler, Emre Akbaba transferinde araya girip fiyat yükseltenler, kaynağı belirsiz gelir kaynaklarını bol bol kullandıkça şımaran yeni yetmeler vazgeçmeyecek.  

Bilirim bu ülkede herkesin kolayına geliyor kurnaz taktikler ve son dakika hamleleri fakat 105 x 68 m. futbol sahasına sığmayan çok katmanlı bir futbol stratejisi hazırlamak zorundasınız.  Türkiye Futbol Federasyonu sözde değil özde değişmelidir ve bunu Ankara siyasetinden bekleyemeyiz.  Yeni federasyonda kaç Galatasaraylı olacağının pazarlığından bahsetmiyorum, futbolu global kodlarına hakim kaç tane ahlaklı insanın hangi organizasyon yapısında yer alacağını kurgulamalı & teklif etmeli Galatasaray…

“Yerli ve milli futbol” diye pazarlanacak yabancı oyuncu sınırlamasına karşı geliştirilecek argüman ya da kısıtlama gelirse kadronun kalibrasyonu mutlaka masadaki dosyalardan biri olmalıdır.

Son olarak mesleki ahlak konusunda giderek zayıflayan spor medyasında size dost görünen tescilli ikiyüzlülere aldanmayınız.  Her mevsim deri değiştirse bile, yılan huyundan vazgeçmez.  Sizden haber atlatmak için şekilden şekle girenler, Galatasaray’ın kurumsal itibarını hedef alacak en akıl almaz asparagaslara imza atanlar olacaktır. Hep de böyle olmuştur.

Popülizme kapılmadan, idari ve mali disiplinden asla ayrılmadan, 22.lig şampiyonluğu hedefine kenetlenerek bir ve bütün halde hareket etmelisiniz.  Bunu başarabildiğiniz takdirde milyonlarca insanın yüzünü yine güldürecek, Galatasaray’a gerçek anlamda hizmet etmiş olmanın hazzını yaşayacaksınız.

Bugün KAP bildirimleriyle mest olanlar, yarın sizi yine kıyasıya eleştirebilir.  Oysa Galatasaray’ın kalıcı ve sürdürülebilir başarısı tüketimden üretime dönen köklü bir paradigma değişikliğiyle mümkündür.

Florya Akademi devrimi Fatih Terim hocamızın gözetiminde sürdürülmelidir.  Yeni transferlere kimsenin lafı yok ama Atalay Babacan, Yunus Akgün, Gökay Güney gibi gençler bizim en kıymetlilerimiz olmayı sürdürecektir.  17 resmi maçta kendini gösteren 18 yaşındaki evladımız Ozan Kabak sayesinde, muhtemelen ligin gol kralı olacak canavar santrfor Mbaye Diagne’yi alabildik, asla unutamayız.  Aynı Ozan Kabak 2017’de N’Diaye transferinin promosyonu niyetine Osmanlıspor’a verilseydi, kaçırdığımız fırsatı hiç bilemeyecektik.

Bir yıl önce Kasımpaşa’nın Çin’den bonservissiz transfer ettiği Diagne’ye biz 10 milyon Euro saydık.  Altı ay önce Portekiz’den Chaves kulübünün 900 bin Euro’ya aldığı Marcao’ya 4 milyon Euro vererek kadromuza kattık.  Oyunculardan memnun kalacağız, inşallah sergileyecekleri performansla bu bedellerin hakkını verecekler.

Ama gelin Diagne gibi parlayamamış potansiyel oyuncuları Çin’den getiren biz olalım, Marcao gibi gençleri Atletico Paranense’de oynarken keşfedelim, Ozan Kabak’ın yükselişini yaşıtlarına ve daha alt yaş gruplarına rol model olarak sunalım.

Sizden önceki başkanlar ve yöneticiler transfere akıttıkları para ile aldıkları övgüler eşliğinde aslında başarıyı satın alan üretimsiz / sürdürülemez modele saplanıp kaldılar.

Siz üretime dayalı ve fırsat maliyetini doğru yerden yakalayan bir modele geçebilecek misiniz?

Önünüzdeki “challenge” budur.

Başaramazsanız bugün sizi saran ılık popülizm rüzgarı altında kalacağınız bir çığa dönüşebilir, oturduğunuz koltuklar birer iğneli fıçı olur.

Her birinizin hissettiğine eminim ki; seçildiğiniz andan itibaren makamınızda güçlüsünüz çünkü kudretli Galatasaray’ı temsil ediyorsunuz, yalnız değilsiniz çünkü sizi destekleyen ve başarmanız için dua eden Galatasaraylılar var. Elbette eleştiri & denetimden azade değilsiniz çünkü yine sizi dikkatle izleyen Galatasaraylılar var.  Bunu asla aklınızdan çıkarmamanızı rica ederim.

Zamana sığan ve sığmayan tüm çalışmalarınız için, sarf ettiğiniz emek için teşekkür ediyorum. Ailelerinizden çaldığınız zamanları asla unutmuyorum, onlar da fedakarlık ediyorlar, haklarını helal etsinler.

Yolunuz açık olsun, sezon sonu Türkiye yine sarı-kırmızı bayraklarla donansın.

Östersunds faciası: Yol kazası mı, mezar kazısı mı?

20 Temmuz 2017 gecesi Galatasaraylılara yaşatılanı özetlemekle başlayalım isterim:
Yaz mevsimi, aylardan temmuz, rakip İsveç’ten adı Östersunds,  nüfusu 50 bin olan kentin 1996’da kurulmuş futbol kulübü, ilk defa Avrupa kupalarına katılma başarısı gösterebilmişler, parçalı forma giyen stoper Maicon’un bonservisi kadar takım bütçeleri var, iki maçta 180 dakika sahadayız ve toplamda 1-3 yenilerek UEFA Avrupa Ligi’nden eleniyoruz !
O üç golden birine imza koyan İngiliz Jamie Hopcutt rakibimize Tadcaster Albion takımından transfer olmuş yani Büyük Britanya 7.liginden..?
Bütçeyi defans oyuncusu Maicon üzerinden mukayese ediyorduk da, biliyor musunuz Sabri Sarıoğlu’nun eski kulübü Galatasaray 6 senede 8 sağ beke net 21 milyon Euro bonservis ödedi.  
Dört tanesini Dursun Özbek getirdi toplamı 9,3 milyon Euro, dört tane de Ünal Bey getirmişti ederi 11,7 milyon Euro.  Yani dert bir değil, dert yeni değil !
Bir yıl süresi kalmış sayıca eksik başarısız yönetim kurulu ile bir yıllık kontratı olan vasat teknik direktörün Galatasaray’ı 3-4 yıl bağlayan yüklü kontratlara imza atması / attırması pek ilgi çekmiyor sanki, yine de şu maliyetlere farklı perspektiften bakmaya gayret edelim.
Bu yaz futbol takımına katılan dört yeni transferimizin (Gomis + Maicon + Belhanda + Mariano) bonservis ve yıllara yayılmış oyuncu alacaklarının toplamı net 66.650.000 Euro..
Bu rakama vergi, puan başı primler, başarı ödülleri, bonuslar, menajerlik komisyonları ve sair ücretler, masraflar dahil değildir.
Sadece %15 stopaj yükünü üstüne koyarsak brüt maliyet 78,4 milyon Euro oluverir.
Hani kimse bize öneride bulunmuyor deniyor ya, bu yönetime “Avrupa’da olduğu gibi vergiyi sporcular ödesin” teklifi yapıldı, “game changer” olacak bu değişikliğe elbette cesaret edilemedi.  Kulüplerin sürekli devletin himmetiyle hiç vergi ödemediğini zannedenler de olabilir, diyelim ki mevzuata hakim değiller, en azından Galatasaray SK Tüzüğünün 154.maddesini okumalarını tavsiye ederim.
http://www.galatasaray.org/s/besinci-kisim-parasal-konular/32
Bu satırların yazarı dahil olmak üzere kur riskinin hedge edilmesi de önerildi, bildiğim kadarıyla bir çalışma yapılmadı.  Euro/TL kuru 25 kuruş artsa sadece yukarıdaki net bütçenin total maliyeti artışı 16,6 milyon TL fatura çıkarır.  Bu rakamı alıp başka yere kanalize etsek, mesela realize olmuş 2016 gider bütçesine göre Erkek Voleybol, Yüzme, Sutopu, Yelken şubelerinin hepsine birden %100 sponsor olursunuz.
Gomis + Maicon + Belhanda + Mariano dörtlüsünün 1 yıllık stopaj yükümlülüğüne, menajerlerine ödenen kontrat başına ortalama %10 menajer komisyonu eklediğimizde 5.873.822 Euro taahhüt altına girmiş oluyoruz.  Bugünkü kurdan ortalama karşılığı 23,847 adet Doğu/Batı üst kombine kart ediyor.  “Transfer yapmazsak kombine satamayız” noktasından hareket edenler bilsinler ki, hesapsız transfer fırtınasının sonucunda tribün gelirinin hatırı sayılır kısmı zaten berhava oluyor.

İddaa oynayanlar dışında pek çok futbolseverin muhtemelen adını ilk kez duyduğu Östersunds’a elenince müstesna Süper Ligimizin İlhan Cavcav sezonuna dönmüş olduk.
Misal; Süper Lig’de 51 puan toplarsak bu dört yeni transfere 1,169,000 Euro net prim ödeyeceğiz.  51 puanla en iyi ihtimal beşinci oluruz muhtemelen ama olsun, kontratları gereği onlar kazanacak ve bu prim miktarına vergi dahil değildir.
Peki bu primi elde etme hedefi oyuncunun şevkini artırır mı? Bu dörtlü her halükarda 2017-2018 sezonunda kaç puan alırsak alalım toplam 11.200.000 Euro net para kazanacak yani söz konusu prim ancak %10 artışa tekabül eder.  Mesela yıllık gelirin 1/3’ü puana bağlı olsa belki etkisi olabilirdi.  Demek ki bu oyuncuları alacaklarının garantilendiği imzalar ertesinde artık para motive etmez, onları jetonlu oyun makinesi gibi değil insan olarak değerlendirmek gerekiyor.
Stratejik planlama, icra yetkinliği ve iletişim becerilerinin ön planda olduğu spor yönetimi aslen duyguları, enerjiyi ve performansı yönlendirebilmektir.  Bugün Galatasaray’da duygular parçalı kemik kırığına dönüşmüş, enerji yerini küskünlüğe bırakmış, performans kabul edilebilir seviyenin çok altına inmiştir.  Yakın geleceğe dönük umut kalmamış, mevcut yönetim döneminde tüm müspet gelişmeler Emlak Konut üzerinden anlatılagelmiştir. Bu yaklaşıma sahip Gayrimenkul A.Ş. yöneticilerinin takımdaki gedikleri menajer tavsiyeleriyle kapatamayacağı ya da sporcuların kafasındaki korku, şüphe ya da belirsizlikleri Florya’da barbekü partisi vererek gideremeyeceği de açıktır.  Maalesef A.Ş. yöneticilerimiz GRC (governance, risk and compliance) konusunda da kötü performans vermişlerdir.
Bu yönetime oy verenler küskün müdür, ibra edenler pişman mıdır, erken seçim opsiyonuna destek / imza vermeyenler memnun mudur bilemem ama iki senedir yaşadıklarımız, yaşayacaklarımızın garantisi gibi göründüğünden vaziyet beni çok endişelendiriyor.   
Gönül isterdi ki, dün 5-0 kazansaydık.. O zaman bu vahim tablo daha az ilgi çekerdi ama yine de geçerli olacaktı.  Ezeli rakibimiz geçen sezon Nisan ayında Olympique Lyon’a elendiğinde, UEFA Kupası görseli eşliğinde #TarihBirKereYazıldı diye aklınca sosyal medyadan ayar veren samimiyetsizlik ve kibir, yeni bir tarihe imza atmış oldu dün gece, tek fark budur.  
Bastırırız parayı, 4-5 uçak daha iner, günlük yaşayan taraftar unutur, her şey yoluna girer” diye düşünenler de olabilir, en azından unutmayanlar olacağını ve her platformda hesap sorulacağını bilsinler.  772 gün önce mazbata almış bu yönetim, tam 24 futbolcu transfer etti, hala yetmedi mi?
SONUÇ:
Mevcut koşullar ve ihtimaller göz önüne alındığında, Yönetim Kurulumuz için görünür en iyi seçenek; Aralık ayından geç olmamak kaydıyla seçimli genel kurul yapılacağını ve yeniden aday olmayacaklarını ilan etmeleri, erken seçime kadar geçen dönemde de Galatasaray Spor Kulübü ve bağlı şirketlerini taahhüde sokacak hiçbir karar vermemeleri, herhangi bir imza atmamalarıdır.
İngiliz atasözünde dediği gibi  “if you are in a hole, stop digging / zaten çukurda isen, kazmaktan vazgeç
Koltuğa yapışma ısrarı ve bu manasız çaba sürecek ise, pek çok insan durumu Galatasaray’ın yakın geleceğinin mezarını kazma kararlılığı olarak algılayacaktır, bu algı kaos ve kargaşayı beraberinde getirir.

Galatasaray Model: Quick Checklist for Football Management

Galatasaray Spor Kulübü başkanı Sayın Dursun Özbek, sık sık “varsa projeniz getirin, herkese kapım açık” diyerek üyelere çağrıda bulunuyor.  Uzmanlık alanım olmayan bir konuda kendisine proje sunmak biraz iddialı olur ama Florya’daki futbol yönetiminde üst üste gelen hatalar ve göz göre göre düşülen tuzaklar konuyla ilgili herkese serbest yorum yapma cesareti aşılayacak hale geldi.

Yine de çizmeyi aşmadan, futbola dair master plan oluşumunda zerre-i miskal katkısı olmasını umarak bir liste hazırladım.  Denenmişleri biliyoruz, eksikleri görüyoruz, dünyadaki örnekleri göz önünde bulundurarak herkesin bildiği “yeni şeyler” söylemek lazım.. Belki de tüm yollar Roma’ya çıkmıyordur, belki ciğeri yandığı için hariçten gazel okuyanların sesi bu kez işitilir ve takdir görür.

Galatasaray’a her yıl sürekli anılacak değil, sayıları hafızayı zorladığından tarihleri karıştırılacak başarılar gerektiğini bilerek ve elbette 2000 yılı UEFA Kupası zaferini yad ederek, 17 Mayıs 2017’den ilhamla 17 maddelik öneriler şu şekilde derlenmiştir:

1- U17 UEFA Avrupa futbol şampiyonasında yarı final oynayan U-17 milli futbol takımında Galatasaray forması giyen 6 oyuncumuz var.  Turnuva sonrası yurda dönüşlerinde bu evlatlarımızı ve hatta takım arkadaşlarını da kamuoyu nezdinde taltif edin, şımarmalarına sebep olmayacak biçimde ödüllendirmek de düşünülebilir. Yaz tatili dönüşünde ise bu altılıyı futbol görgü ve kültürlerinin gelişeceği ve forma şansı bulacakları kaliteli liglerden birinde gençlere değer veren Avrupalı kulüplere kiralayın.  İki yıl sonrasında geri döndüklerinde 19 yaşında ve Avrupa tedrisatından geçmiş Galatasaraylı bir omurgamız olur.  Okul durumu veya ailevi sebeplerle yurt dışına gitmeyi tercih etmeyenleri de A takımın müstakbel 24 kişilik kadrosu için mercek altına alın.

 
2- Altyapıdaki teknik kadroların yeterliliklerini profesyonel olarak analiz ettirin ama en güzeli altyapının başına Jan Olde Riekerink’in çok ötesinde yetkin bir yabancı koordinatör getirin.  
Doğru bir Alman tercih ederseniz plan, disiplin ve Almanya’daki Türk gençlerine erişim olanağı elde edersiniz.  
Doğru bir Fransız getirirseniz, frankofon Avrupa ve Afrika’da Fransızca konuşulan ülkelerdeki yetenekli gençlere ulaşma şansınız olur.  Farklı isimler detayına girersek, Güney Afrika’yı mesken tutan Muhsin Ertuğral hocadan belli süreyle istifade edilebilir.  Sıfırdan kurduğu kulüple Romanya şampiyonu olan efsanemiz Gheorghe HAGI ile mutlaka istişare edilmelidir.  Bizim gençlerimiz Viitorul Constanta’ya kiralanabilir ya da HAGI tedrisatından geçmiş gençlerin öncelikli satın alma hakkı yıllık belli bir bedel karşılığı   alınabilir.  
Mesela bu yıl UEFA Şampiyonlar Ligi’nde yarı final oynayan Monaco mucize sayılmamalıdır zira doğru planlamanın eseridir bu başarı.  Monaco’da kadro mühendisliğini üstlenen yetenek avcısı (talent-spotter) Luis Campos kısa süre önce ayda 40.000 Euro maaşla Fransa’nın Lille kulübüne geçti ve geçer geçmez 23 yaş altı yedi oyuncuyu yeni kulübünün kadrosuna kattı.  Şu anda Lille kulübünde çılgın Arjantinli teknik direktör Marcelo Bielsa ve Portekizli Luis Campos kafa kafaya vermiş durumdalar.  Çok değil iki sezon sonra Monaco, Olympique Lyon ve PSG’yi geçip Lille Fransa Ligue 1 şampiyonu olursa şaşırmayın. Luis Campos son kulübü Monaco’ya madden ne kazandırmıştır diye merak edenler, şu an Manchester United forması giyen ve yeni Thierry Henry olarak lanse edilen 22 yaşındaki Anthony Martial ismini ve kariyerini araştırmalıdırlar. Organizasyonlar arası işbirliği bazında da Belçika, Hollanda ve Kuzey Avrupa’da kulüp satın alamasak bile, bir veya iki kulüple yetiştirici kulüp anlaşması da yapabiliriz. 
 
3- Kemerburgaz tesisine geçmemizi beklemeden, Florya’daki çim sahaların bakımını lütfen eksiksiz şekilde tamamlayın.
 
4- Mevcut kadromuzdan 31 Mayıs 2017 itibariyle sözleşmesi sona eren hiçbir oyuncuya yeni kontrat teklif etmeyin.  Takımda huzursuzluk çıkaran, gruplaşma yoluyla iktidar mücadelesi veren, Galatasaray’ın başarısından ziyade kendi piyasasını gözeten, yetersiz performansına mükemmel mazeretler üreten ve soyunma odasının sırlarını dışarı üfüren kim varsa delilleriyle birlikte tespit ettikten sonra ya satın, ya kiralayın ya da süresiz kadro dışı bırakın.  Sıfırdan kadro kuramayacağımıza göre, çürük elmaları ayıklamak şarttır, kaçınılmazdır.  Kalan elmalara da iyi bir ders olacaktır.
 
5- FIFA & UEFA & TFF normlarına uyumlu ceza-ödül yönetmeliğini tüm takıma açıkça izah edin. Yerli oyunculara Türkçe, yabancı oyunculara hem ana dillerinde – hem İngilizce olarak bu yönetmeliği imzalatın, varsa menajerlerinin de parafını alın.
 
6- Bundan böyle T.C. pasaportu taşıyan ve yerli statüsünde oynayacak tüm futbolcularla Türk Lirası (TL) üzerinden kontrat yapın.  Bu öneri aynı zamanda UEFA’nın Galatasaray’a verdiği 1 yıllık müsabakalardan men cezasının 2 Mart 2016 tarihli gerekçeli kararında kulübümüze tavsiye olarak yer almaktadır.
 
7- Yapacağınız tüm yeni kontratları brüt ücret üzerinden yapın.  Yerli ya da yabancı futbolcular, tıpkı Avrupa’da olduğu gibi kazançları üzerinden tahakkuk edecek her türlü vergiyi diğer mükellefler gibi ceplerinden ödesinler.
 
8- 30 yaş üzeri futbolculara bonservis ödemeyin, tercihen son durağı Galatasaray olacak oyunculardan uzak durun.  En ideali, 28 yaşın üzerinde hiçbir futbolcuyla ilgilenmeyin.
 
9- Bir önceki sezon oynadığı kulüpte sakatlık + ceza nedeniyle toplam müsabakaların %25 ve daha fazlasında forma giyememiş oyuncuları transfer etmeyin.  Tüm takımı da uzun süreli sakatlık riskini kapsayacak klozlar dahilinde sigortalamak için farklı kuruluşlardan fiyat teklifleri alın.
 
10- Scouting çalışmanızı tanıdık menajerler portföyü üzerinden değil, dünya genelindeki nitelikli futbolcular üzerinden gerçekleştirin.  Önerilen değil, seçtiğiniz futbolcularla temas kurun. Galatasaray Spor Kulübü’ndeki mevcut scout ekibinin yönlendirmeleri kulübe kazanç olarak dönüyorsa onlara bonus verin, tamamen isabetsiz tavsiyeler veriyorlarsa farklı çözümler arayın. Örneğin dünyada farklı kulüpler için tarama faaliyeti yürüten profesyonel şirketler var, onlardan süreli hizmet alınabilir.
 
11- Galatasaray’ı geçmiş yıllarda zarara uğratmış oyuncu simsarları ile asla tekrar çalışmayın.  Takım içinde tek bir menajerin 4-5 futbolcusu olmamasına dikkat edin, menajerlerin akıl oyunlarına kapılmamanın bir yolu da budur.  “Biz almazsak Beşiktaş alır, biz imzalamazsak Fenerbahçe kapar” ve benzeri cümlelere kanıp çizginizi bozmayın.  Kadromuza katabileceğimiz yüzlerce futbolcu bulunur ama GALATASARAY bir tanedir.
 
12- (Yıllık ücret x kontrat süresi) x en az %10 kolaycılığı üzerinden yüksek menajerlik ücretleri ödemeyin.  Galatasaray’ı gönül rahatlığıyla tercih eden oyuncu, menajerinin çıkaracağı maddi pürüz yüzünden gelmemezlik etmez.  Gelmiyorsa da, kendi takdiridir.
 
13- Takımın toplam yıllık maliyetini 45 milyon Euro civarına indirin ve NBA benzeri salary cap uygulaması getirin.  Örneğin “üstün başarı ödülleri hariç, bir futbolcu yılda maksimum 2,5 milyon Euro gelir elde eder”   Şu an kadroda olup bu barajın üzerinde kalanlara da, olası kontrat yenilemede kuralın onlar için de geçerli olacağını bildirin. 
 
14- Teknik direktör Igor TUDOR ile yola devam edilecekse kendisine 2017-2018 sezonunun tamamında çalışacağınızın güvencesini verin, takıma teknik patronun tartışmasız TUDOR olduğunu bildirin ve asla sözünüzden dönmeyin
 
15- Eğer Florya’nın futbol aklı Cenk ERGÜN ise ve kendisinin üzerine deneyimli bir sportif direktör getirilmeyecekse, Cenk’e bütçeyi ve hedefleri verin, ondan sonra da asla işine karışmayın. Disiplini sağlamak, takımdan performans almak sportif direktör ve teknik kadronun işi olmalıdır.  Bu riskli bir hamledir ama Florya’daki her işe karışan yönetici profiliyle başarısızlık garanti olduğundan, kabul edilebilir risk kategorisindedir.
 
16- 2017-2018 futbol sezonu için Ali Sami YEN Stadyumu’ndaki kombine fiyatlarını olabildiğince makul tutmaya gayret edin.
 
17- Futbola dair tüm kararlarınızı, Galatasaray’ın SAYGIN İŞVEREN & KARİYER FIRSATI olması hedefini gözeterek alın.  Krampon giyen profesyonelleri formanın önündeki arma için savaşan sporcular haline getirmek yöneticilik sanatıdır, formanın arkasındaki isimlerin unutulmaması için onları hayatlarında şahit olmadıkları yoğunlukta onurlandıracak olan da Galatasaray taraftarıdır.
 
TRANSFER EDİLECEK SPORCULARDA KONTROL PARAMETRELERİ
 
 
– Piyasa değeri  (oyuncunun Avrupa pazarındaki ortalama ederi nedir, Türkiye’ye getirmek için üzerine konacak makul % mark-up ne olabilir?)
– Bonservis bedeli  (oyuncu daha önce maksimum hangi bedelle kulüpler arasında el değiştirmiştir? mevcut kulübünden serbestiyet kazanıp free agent olması için ne kadar süre kalmıştır?)
– Kontrat süresi  (yönetim kurulları görev dönemlerini çok aşan kontratlar yapmamalı, sözleşmelere + x YIL opsiyonu koymalıdır)
– Yıllık ücret  ( fayda/maliyet analizi iyi yapılmalı, yüksek garanti maaşlar yerine maç başına primle dengelenmiş benefit paketleri önermelidir )
 
– Yaşı
– Yeteneği ve oyun stili
– Kulüp kariyeri
– Milli Takım geçmişi
– Hangi ülkede yetiştiği
– Kaç kulüp değiştirdiği
– Hangi teknik adamlarla çalıştığı
– Fiziksel özellikleri
– Sakatlık geçmişi ve diğer sağlık sorunları
– Disiplin sorunları
– Takım kimyasına uyumu
– Aile hayatı ve sosyal alışkanlıkları
– Sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, hızlı gece hayatı gibi sporcuya yakışmayan defolara olan mesafesi
Yukarıdaki satırların spor yönetimine meraklı bir amatörün acemi denemesi olarak kabul edilmesini rica ederim.  Galatasaraylıların katkısıyla Türkiye’nin en güçlü spor markası elbette en iyisini bulacak ve ismini yedi düvele yine ve tekrar ezberletecektir.

İki yanılgı ve bir tehlike

Türkiye’de “futboldan hiç anlamam” diyen küçük ve samimi bir azınlığı kenarda tutarsak, tek aktivitesi televizyondan yansıyan yeşil çime bakmak olanlar bile futboldan anlar hatta büyük çoğunluk bu işin uzmanlığına da yelken açmıştır.
Bu yazımızda iki beylik cümleden, iki sabit fikirden, iki ezberden doğan iki yanılgıyı farklı örneklerle ele alacağız.
Money ball
YANILGI 1
Futbolda çok para var
Endüstriyel bir temaşaya dönüşen profesyonel futbolda büyük para döndüğü doğru ama Türkiye’de özenilen Premier League ya da BundesLiga’nın sadece sahne önü dikkate alınıyor.
Emek, planlama, strateji ve kuralların hakimiyeti es geçiliyor.  Taraftarın sadakati, seyir kültürü, futbol geleneği, ülkelerin ekonomik gücü, kişi başına düşen gelir ve satınalma davranışı, global marka değerinin getirisi kendiliğinden yazılmış başarı hikayesi gibi okunuyor.
Bizim Süper Lig’in ilk yarısında 18 takımın maçlarını toplam 1 milyon 182 bin seyirci izlemiş, 19 milyon TL ciro gerçekleşmiş.   Ciroya kombine gelirleri dahil değil.
Düğün Dernek 2 isimli sinema filmi insanları güldürmek için yola çıkmış, sadece 3 haftada 4,7 milyon kişi tarafından izlenmiş, 54 milyon TL ciro yapmış.
Sinema futboldan daha mı popüler yoksa sinema salonları stadyumlardan daha mı konforlu ?
Yorum sizlerin..
Money Premier League
YANILGI 2
Futbolda para yoksa başarı da olmaz, zaferler satın alınmalıdır
Eğer başarının tek kriteri devasa bütçeler ve pahalı transferler olsaydı, tüm ülkelerde lig sıralamaları bütçeye göre yapılırdı.  Topun yuvarlak oluşu, takım kimyası, teknik adam becerisi, anlık performanslar, taraftar desteği tamamen önemsiz kabul edilmeliydi.
Misal, 2000 yılında UEFA Kupası’nı Arsenal FC kazanmalıydı, finaldeki rakibi de Leeds United olmalıydı!
Paraya para demeyen Manchester City iki gün önce, Premier League lideri Leicester City’e kendi evinde 1-3 yenildi.
25 lig haftası sonunda 53 puanlı lider Leicester City, dördüncü sıradaki Manchester City’nin 6 puan önünde şu an.
Bu yaz Manchester City Liverpool’dan Raheem Sterling’i 49 milyon pound’a transfer etti, “paraya para dememek” derken şakası yok yani.
Deplasmanda kazanan lider takımın ilk 11’ine Leicester City kulübünün ödediği toplam bonservis 22,25 milyon pound imiş.  Pound bize yabancı, Euro’ya çevirelim, yaklaşık 29 milyon Euro
Şimdi de bu meblağı sarı-kırmızı bonservislere dönüştürelim.
Amrabat + Bruma + Chedjou = Leicester City Starting 11
Yorum yine sizlerin..
İKİ YANILGIYLA İLGİSİZ TEHLİKE NEDİR ?
Galatasaray Sportif A.Ş. başkalarının kontrolüne geçebilir
Sayın Dursun Özbek yıllardır dikkat çektiğimiz Financial Fair-Play tehlikesinin gerçekliğini en yakından hisseden kişi olarak frene basıp arabayı şeridinde tutmaya çalışıyor.
Gelinen nokta, onun ve yönetiminin günahı değil.  Onlar kucaklarında bu bombayı bulacaklarını biliyorlardı, belki fitilinin bu kadar kısa olduğunu hesaplamamışlardı.
Yalnız, sayın başkan sürekli olarak zararı 10 milyon Euro’da tutma hedefinden bahsediyor.  UEFA açısından bakarsanız bu iyiye gidiştir, hafifletici sebeptir ancak bir de halka açık anonim şirket olmamız gerçeği var.
SPK kanunun 28 maddesinin II.fıkrası diyor ki:
“…mevzuata uygun olarak hazırlanmış finansal tablolarına göre üst üste beş yıl dönem zararı eden halka açık ortaklıklarda, oy hakkına ve yönetim kurulunda temsil edilmeye ilişkin imtiyazlar Kurul kararı ile kalkar
İki sene daha 10 milyon Euro zarar edilirse UEFA Galatasaray’a “aferin” derken, SPK “game over” diyebilir.
UEFA nezdinde “break even deficit” olarak tariflenen zarar sınırlamasını, ülke içinde faaliyet karı ya da bütçe fazlasına dönüştürmek zorunda Galatasaray ve bunu muhtemelen UEFA müsabakalarından men edilmiş haliyle başarmak zorunda.
Mission Impossible” serisini izlemiş miydiniz ??
Serinin son filmi yakında, Galatasaray’da !
Mission impossible

1..2.. .. 10… hakem sayıyor !

Futbolun çürüdüğü, futbolseverlerin artık spora benzemeyen bu oyundan soğuduğu, 2000 ve sonrası doğan yeni neslin futbola uzaktan baktığı bir dönemdeyiz.  Kar-zarar hesabı yapmayan mutlu başkanlar, etkisiz yönetimler, ilgisiz & duyarsız kulüp üyeleri, gerçekleri bilmediklerinden transfer müptelasına dönüşen taraftarlar sayesinde buralara kadar gelindi.
 Boxing Referee
Sonbaharı andıran futbol ikliminden, Galatasaray’a dair birkaç bilgi paylaşalım ve hatırlayalım dilerseniz:
1-      Önceki 180 dakikada tek gol atamamış rakibi Osmanlıspor’dan 50 dakikada üç gol yiyen takımımıza sadece maç başı primi olarak yaklaşık 693 bin TL ödenmiştir.  Galatasaray puan alamadığı Süper Lig deplasman maçından gelir elde edememiştir.  Maç başı primlerinin Galatasaray’ın elde ettiği gelire göre düzenlenmesi gerekir, eğer takım 0 puan almışsa, oyuncuların maç başı hak edişi de sıfır olmalıdır.
2-      “BJK gibi Feda demeyeceğiz” yaklaşımı, “biz oyuncularımızla bunun pazarlığını yapacak noktada değiliz” diye anlaşılmalıdır.  Oysa Trabzonspor başkanlığına yeni seçilen ve batık bir kulüp devralan Muharrem Usta, takımının yıllık maaş yükünü 130 milyon TL’den 75 milyon TL’ye indirmeyi başarmıştır.  Oyuncularla varılan anlaşma gereği revize edilen sözleşmelerle bu gerçekleştirilmiştir.
3-      Denk bütçe takıntısıyla hareket eden ve başarılı görünen Medipol Başakşehir, 700 bin Euro’ya bir sene önce transfer ettiği 26 yaşındaki Senegalli oyuncu Stéphane Badji’yi (2.5 milyon Euro + bir sonraki satışından %20 pay) karşılığında iki gün önce RSC Anderlecht’e satmıştır.   Bilindiği üzere Anderlecht, Katar veya Çin kulübü değil, futbol geleneği olan bir Belçika ekibidir.  Galatasaray’ın değerini bir senede dörde katladığı yabancı futbolcu hatırlıyor muyuz ?
4-      Profesyonel futbolu yöneten Galatasaray Sportif A.Ş.’nin son 6 aylık mali performans verileri 19 Ocak 2016’da kap.gov.tr üzerinden kamuoyu ile paylaşıldı.
Buna göre;
  • Şirketimizin öz kaynakları EKSİ 155 milyon TL’dir.
  • Kısa vadeli yükümlülükleri (borçları) 600 milyon TL’dir.
  • Sportif A.Ş. son 6 ayda 32 milyon TL faiz ve finansman gideri ödemiştir.
  • Son 6 aylık dönem zararı  52,2 milyon TL’dir.
 http://kap.gov.tr/bildirim-sorgulari/bildirim-detayi.aspx?id=499982
5-      Diğer ezeli rakipleriyle birlikte, Galatasaray Sportif A.Ş. de TTK md. 376 kapsamındadır.  (sermayenin kaybı ve borca batık olma durumu)   Şirket hakkındaki bağımsız denetçi görüşü: “sürekliliğin devamına ilişkin ciddi şüpheler uyandıracak önemli belirsizliklerin mevcudiyeti” yönündedir.
6-      6362 sayılı SPK Kanunu’nun 28.maddesi halka açık şirketlerdeki imtiyazlı payların durumunu düzenler.  Bu maddeye göre 5 dönem üst üste zarar eden şirketlerde her türlü imtiyazlı hak kaybolur, bu gidişat tam terse çevrilemezse Sportif A.Ş. kulübün kontrolünden çıkabilir.
7-      Tüm bu vaziyet yıllardan beri bilinmekte ve bazı sıkıcı insanlar tarafından sürekli dile getirilmektedir.  Buna rağmen Sayın Dursun Özbek Ekim 2014’de başkan yardımcısı olarak ilk kez göreve geldiğinde, mali tablolara şaşırdığını söylemiştir (Ocak 2016 basın haberi)   Şaşılacak ne olduğunu anlamak mümkün olmadığından, kulüpten biraz uzak geçen yıllarda olup bitene yakın olmamakla belki açıklanabilir.
8-      Yine Sayın Dursun Özbek Ocak 2016 ara transfer harekatının “zınk” diye durmasını, UEFA mektubuna bağlamıştır.  Dün katıldığı bir radyo programında UEFA’dan gelebilecek cezanın muhteviyatı sorulduğunda “mektubu alınca farkına vardık, bilmiyorduk, sürpriz oldu” benzeri ifadeler kullanmıştır.   Oysa UEFA’nın FFP kapsamında öngördüğü cezalar çok önceden bellidir, daha önce bu konuda uyarı niteliğinde 200 bin Euro ceza ödemiş ve üzerine Ünal Aysal döneminde bir dolu söz vermiş kulübün kurtulması mümkün görünmemektedir.
9-      Elbette Galatasaray’da transfer bitmez.  Geçtiğimiz ay Ryan DONK ve Martin LINNES Florya mesailerine başlamışlardır.  İki oyuncunun kontrat sürelerine yayılmış toplam maliyeti 11.575.000 Euro’dur.  Bu rakama maç başı primleri dahil değildir.  Kadromuzda ve/veya bordromuzda yer işgal eden faydasız oyunculardan Jem Paul Karacan, Oğuzhan Kayar, Lucas Ontivero başka kulüplere kiralanmıştır.  Bu üç oyuncudan tek kuruş kiralama geliri elde edilemeyecektir.
Donk Linnes
10-   Yukarıdaki verilerin hiç biri Galatasaray Spor Kulübü Derneği’ne ait değildir, futbolu yöneten şirketimiz Sportif A.Ş. kulüp üyelerinin kontrolü dışındadır, konsolide mali tablomuz çok daha vahimdir.  Korkarım ki faturası da bazı amatör şubelere çıkartılacaktır zira spor kulübü yönetenler futbol dışındaki branşları “külfet” olarak gördüklerini hiç çekinmeden dile getirebilmektedirler !