Gücün Karanlık Tarafına Göz Kırpmak

Galatasaray Spor Kulübü üyesi sıfatıyla yer aldığı hiçbir seçimde Dursun Aydın Özbek’e oy vermedim. Ekibini yetersiz, vaatlerini geçersiz bulduğum da olmuştur ama 2022 seçiminde oy vermeme gerekçem Bay Fırat Develioğlu’nun müphem gelecek tahayyülüne ortak olmamaktı.  Sayın Özbek 25 Mayıs 2024’te 3343 rekor oyla yeniden seçildi, dört ay evvel sarı ve kırmızı iki liste de benim oyumu alamamıştı.

Dursun Aydın Özbek oy kullanırken

Sandıklar kapanınca seçmenin mesaisi biter dolayısıyla Galatasaray’ın bekası, başarısı ve itibarını temel alacağı umulan hizmet dönemi başlar. Dursun Aydın Özbek ve diğer başkanların isabetli, ilkeli, Galatasaray hak ve menfaatlerine uygun icraatlarını kendimce desteklerim.  Bunu da hiç saklamam. Örneğin Mecidiyeköy’ün rezidans projesine dönüşme iradesi, Galatasaray Adasındaki mülkiyet hakkımızın genişletilmesi, Sportif A.Ş. gelirlerinin TL bazında neredeyse beşe katlanması, bilhassa Kahramanmaraş-Hatay depremlerinden sonra bölgeye gösterilen olağanüstü ilgi ve destek takdir edilesi icraat sınıfına girer.  Elbette hesapsızlık, tutarsızlık, israf, muhtelif iletişim hataları, denetimsizlik, laçkalık, spor kulübünün yetiştirici & geliştirici misyonundan peyderpey uzaklaşması gibi semptomlar nedeniyle beğenmediğim icraat grubu ağırlıktadır.  Dolayısıyla Sayın Özbek’e oy vermemekte kendimce haklıyım, hiç de pişman olmadım.

Ben oy vermemiş olsam da kendisi Galatasaray Spor Kulübü başkanıdır.  Genel kurul iradesiyle seçilmiştir, meşru yetki ve yasal sorumluluk sahibidir.  Onu takdir etmesem bile Dursun Aydın Özbek genel vekalet ilişkisi gereği beni de temsil etmektedir.  O bakımdan temsil kudretinin yüksek olmasını beklerim. En azından beni mahcup etmemesini arz ve talep ederim.

Bu girizgâh ertesinde kendisine olan mesafem anlaşılmış olsa gerek, bu noktadan sonraki satırları ise derin bir hayal kırıklığı ve mahcubiyet ile yazdığımı kendime not olarak buraya eklemek durumundayım. 

Hep birlikte aynı cevapları vermemizi gönülden dilediğim sorularla girelim konuya:

  • Kazanmak için her yol mübah mıdır?
  • Yasal ile meşru kavramları aynı kapıya mı çıkar?
  • Futbolu zehirleyen illegal bahsin örtülü reklamını yapan profesyonel futbol takımı olur mu?
  • Sponsor ilişkilerinde sık sık ofsayta düşmek büyük bir kulüp için normal mi?

Üç gün önce henüz maçlarda göremediğimiz son dakika transferi Roland Sallai Florya’da poz verirken üzerindeki formanın sırtında meritking.news ibaresi gördük.  Henüz KAP bildirimi ya da imza töreni yapılmamışken yeni bir sponsor olduğu haberi servis edildi.

Roland Sallai

MeritKing internette spor içeriği tüketen insanların sık sık karşısına çıkan yurt dışı menşeli bir bahis ve kumar sitesinin adıydı.   “Paranın rengi olmaz” derler ama Galatasaray asırlık itibarına böyle bir hata için kara çalmazdı, dolayısıyla elbet makul bir açıklaması olmalıydı.

Türkiye’de makro iktidarın sahibi ve mutlak gücün tek temsilcisi R.T. Erdoğan Kasım 2020’da ne demişti hatırlamamak olmaz:

“Paranın rengi, dini yoktur. Para paradır.” 

Ülkemizdeki tüm mikro iktidar sahiplerinin onu örnek aldığını, özellikle eleştiri ve itirazlara onun gibi tepki verdiğini hatırlayınca biraz endişelendim.

Aynı akşam (14 Eylül 2024) Galatasaray profesyonel futbol takımı Çaykur Rizespor maçına sırtında meritking.news reklamıyla çıktı. 

https://www.galatasaray.org/haber/kulup/serwin-global-solutions-sdn-bhd-ile-yapilan-sponsorluk-anlasmasi-hakkinda/56133

Kulübün resmi açıklamasına bakıldığında Forma sırt reklam, farklı branşlarda tanıtım hakları karşılığında iki sezon için 14.060.000 Amerikan Doları + KDV ödenecekmiş. 

15 Eylül akşamı nihayet KAP açıklaması geldi.  https://www.kap.org.tr/tr/Bildirim/1334281

Buna göre futbolun payı 3.155.000 Amerikan Doları + KDV olacakmış, kalan meblağın diğer branşlara gideceğini varsayabiliriz.

İlan edildiği şekliyle yeni partnerimiz Serwin Global Solutions SDN BHD Malezya’da Iskandar Puteri şehrini adres göstermiş.  https://serwinglobal.com/ adresine bakıldığında hiçbir detay bilgi yok, kurucusu belirsiz, sermaye yapısı paylaşılmamış, yönetim kadrosu tanıtılmamış, çalışılan müşteri referanslarına yer verilmemiş.  Serwin Global 14 milyon dolar sponsorluk dağıtabilen muhteşem spor portalından ise hiç bahsetmemiş, enteresan?

Meblağ kadar şüphe de büyük olunca meritking.news adlı haber portalına göz atmak gerekti.  Manzara trajik, en basit kontrol soruları bile drama dönüşmekte, şöyle ki:

Onlarca benzeri olan, künyesi bulunmayan, iletişim için adres veya e-posta veremeyen, içinde şu an tek bir harici reklam banner veya advertorial barındırmayan, vasatın epey altı toplama içerik sunan alelacele hazırlanmış izlenimi veren wordpress tabanlı bir haber portalının Türkiye’nin en muteber spor markası Galatasaray’a 14 milyon Amerikan doları + KDV sponsorluk katkısı vermesi ticari olarak mümkün müydü?  Böyle bir gelir modeline iddia ettiği faaliyet alanıyla yasal ve meşru yollardan erişebilir miydi? Bu hayatın olağan akışına uygun muydu?

Haber portalı görünümlü bu adres besbelli illegal bahis ve kumar sitesi #MeritKing’in klonu ve uzantısıymış.

Mevzuatı by-pass etmek için icat edilmiş hülle ile karşı karşıya idik. Yasal olarak bu reklamın alınması için mevzuattaki imkanlar kullanılmış ancak ahlaki açıdan meşruluğu çok tartışmalı bir iş yapılmıştı.

Yasadışı bahis kara paranın hakimiyetinde olan mecradır. Futbolun spor olmaktan çıkıp üzerine kumar oynanan fenomene dönüşmesine asli sebeptir.  Dünya üzerinde spora dair anormal, açıklanamaz, çirkin tüm usulsüzlüklerin bir yerlerinde mutlaka yasadışı bahis üzerinden dönen milyarlarca dolardan pay kapma yarışının gölgesine rastlanacaktır. 

Illegal Sports Betting

Bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler için birkaç link paylaşmak isterim.

https://www.capital.com.tr/haberler/tum-haberler/bakan-simsekten-yasadisi-bahis-ve-sanal-kumar-uyarisi

https://www.bbc.com/turkce/articles/c4nxvl0jg42o

https://www.ihbarweb.org.tr/ihbar.php?subject=9

Faaliyetinden yıllardır zarar eden, bir türlü hesabını bilmeyen, mahalle baskısıyla paniğe kapıldıkça daha çok harcama yapan Galatasaray biraz dikkatli olabilseydi, kovduğu futbolcuların cebine para koymasa ve kadrodan gönderdiği oyuncularına maaş ödemeseydi, sportif başarıdan bağımsız sürdürülebilir gelir etmeyi başarabilseydi “paranın dini imanı olmaz” demek zorunda kalmayacaktı!  Fayda / maliyet kavramına yabancı, üretemediği başarıyı borç parayla satın almaya çalışan Galatasaray önümüzdeki aylarda içine düşmesi muhtemel ödemeler dengesi krizi için paranın ucunu gösteren herkesle masaya oturur muydu gerçekten? İllegal faaliyetine muteber reklam mecrası arayanların tuzağına düşülmesi mümkün müydü? Kültür simgesi, sporun beşiği Galatasaray bu olabilir miydi?

galatasaray.org resmi web sitesine bakınca görülüyor ki Galatasaray Spor Kulübü aynı zamanda #Bilyoner ile de sponsorluk ilişkisi içinde. Bilyoner Spor-Toto ve Milli Piyango’nun yasal bayiliğini almış, T.C’ye vergi ödeyen, T.C. kanunlarına tabi yasal bir anonim şirket. Yasal ve vergilendirilmiş kazanç sahibi #Bilyoner ve benzeri kurumların en büyük düşmanı ve mücadele alanı illegal bahis ve kumar siteleri. Bunların etkinliğini azaltmak için her yolu deniyorlar.

Sonra bir bakıyorlar ki iş ortakları mücadele ettiklerinin örtülü reklamına başlamış??  Türkiye’nin en saygın spor markasına sözleşmeli iş ilişkisine giriyorsunuz ama o marka sizin işkolunuzu çökertecek yapının ürettiği hülle haber portalının reklamını formasına koymuş?  Sponsor ilişkilerinde garip işlere yakın dönemden başka bir örnek de adı sanı duyulmamış GKN Kargo ile 42 milyon TL tutarında sponsorluk alınacağının duyurulması ve imza töreniydi. Birkaç ay sonra anılan şirket konkordato ilan etti, dağ kadar borçlarına ek, taahhüt edilen meblağı ödeyecek mal varlığı olmadığı da ortaya çıktı. Elbette her ticari kuruluş sarsılabilir, zora girebilir veya batabilir ancak  Galatasaray herkesle para ilişkisine giremez.

GKN Kargo imza töreni – 27 Temmuz 2023

Kurumun itibarı ve markanın değeri açısından sponsor olacak kuruluşlar sanki onlara ticari kredi verecek banka hassasiyetiyle araştırılmalıydı. Eğer bu araştırma hakkıyla yapılmazsa gelir-gider dengenizi hançerlemiş olursunuz çünkü tahsil edemeyeceğiniz gelire göre reel harcama yapmak nakit akışınızı mahveder.

Meritking meselesi zamanlama olarak da çok tatsız bir döneme denk geldi. Tribün rantı üzerinden dönen organize işler ve karaborsa iddiaları yüzünden yıpranan, ortada somut delil yokken dahi yıpratılan bir yönetimin illegal bahis ve kumar siteleriyle flörtü şuursuzluk mu yoksa bir tür meydan okuma mı acaba?

Benim harici yorumum bu çaresizlikten kaynaklanan panik halidir.  Hesapsızca yükselen giderler, her ay vadesi gelen yeni ödemeler derken ipin ucu kaçmıştır ve hızla yeni gelir yaratarak dengeye gelmek elzemdir.  Dolayısıyla elinde parayla gelen sponsoru incelemek konusunda seçici olmak mümkün değildir ve zaman kaybıdır!

Meritking.news işbirliği üzerine şüpheler ve eleştiriler yoğunlaşınca Galatasaray Spor Kulübü Başkan yardımcısı Niyazi Yelkencioğlu savunma pozisyonu aldı.  Medyada yer aldığı kadarıyla son açıklaması şöyleymiş “bu para uzaydan gelmiyor, bu anlaşmayı uzaylılarla yapmadık”

Sn Yelkencioğlu Torino kulübü ile meritking arasında benzer işbirliğine girildiğini, Fenerbahçe’nin Pasha adlı sponsoru olduğunu söyleyerek kendi icraatlarını temize çekmeye çalışırken Galatasaray’a saldırmak için art niyetli bir çalışma olduğunu da eklemeden duramamış.  Ankara’daki siyasi iktidarın kendini savunma mekanizmalarına ne kadar benziyor değil mi, çünkü iktidarın retoriği bulaşıcıdır.

Niyazi Yelkencioğlu

Konuya tamamen yabancı olduğu halde müdafaaya koşan Niyazi Yelkencioğlu’nun bilmediği veya anlayamadığı konulara gelelim. Öncelikle bahis (betting) konusu her ülkenin iç hukuk düzeni içinde ele alınır, dolayısıyla Torino ile yapılan işbirliği T.C. kanunlarına & federasyonlarına tabi kulübümüz için ilginç bir örnek olsa da nihai ölçüt olamaz. 

Fenerbahçe’yi hedef göstererek “bakın onların da sponsoru var, onlara da bir şey desenize” söylemi ise Aykut Kocaman’ın “Türk futbolunda hız sınırı aşılmış ama radar bir takıma tutulmuş esas dert orada” demesine benziyor.  Hatırlanacak olursa Aziz Yıldırım da “şike yapmadım” diyememiş ama şikeyi Türkiye’ye Galatasaray’ın getirdiğini iddia edip mahkeme heyetine Sturm Graz maçımızı seyrettirerek herkesi güldürmüştü. Şunu unutmayalım ki etik değerler ve yönetim ilkeleri konusunda Fenerbahçe bizim için kerteriz olacaksa, Erzurumluların dediği gibi “ört ki ölem!” Kural şudur, eğer herhangi bir rakibimiz yasalara ve mevzuata aykırı iş yapıyorsa, sporun karar alıcılarının yaptırım gücü ve yargı denetimi yoluyla onları hizaya sokarsınız. Sui misal emsal olmaz, Galatasaray’ın tarihi sorumluluğu ise öncü ve iyi örnek olmaktır.

Kendisine hiç düşünmediğine emin olduğum bir pencere daha açayım. Akçeli konularda pozisyonunu anlatmakta zorluk çeken, şüphelerden sıyrılamayan, dedikoduların merkezine oturan bir marka kendisiyle gönül bağı kuranların itimadını sarsar. Bu durum da ürün ve hizmetlerin tercih edilmemesine, parlak projelerin bile güdük kalmasına yol açabilir. Yok yere saçma şeyleri gündemde tutmak yerine, mesela yeni tanıtılan GSPara uygulamasının talihsizliğe uğramamasına azami dikkat sarf etsinler.
Peki nereden başlasınlar, mesela bu meritking.news işini masaya getirenlerle irtibatı derhal kessinler.

Son olarak Niyazi Yelkencioğlu’na 7258 sayılı yasanın 5.maddesi ç) fıkrasını okumasını öneriyorum.  Bu işin şakasının olmadığını, ateşle oynandığını fark edecektir.   Hangi etik ilkelere sadakat göstermesi gerektiğine dair bir örnek de sunulabilir. https://gsdivan.com/draft/wp-content/uploads/sites/2/2020/01/Etik_Degerler_Davranis_Kurallari-3.pdf

Yukarıdaki linkte belgenin 3.2.4 bölümünü özellikle tavsiye ederim.

Son tahlilde ne oldu? Eleştiriler, tepkiler, suç duyuruları gelince Galatasaray bu şüpheli (bence çirkin ve kabul edilemez) iş birliğini askıya aldığını duyurmak zorunda kaldı. Fahiş bir hatadan yüz çevirip, doğruya döndüklerini ummak isterim. Yazımızın başlığı “Gücün Karanlık Tarafına Geçmek” de olabilirdi, bu ricat sayesinde başlık tadil edildi.

https://www.galatasaray.org/haber/gs-sportif-a-s/sponsorluk-anlasmasi-hakkinda/56148

Hepimiz biliriz ki çalışan insan hata yapar, normaldir. Proje yaparsınız beklenen sürede tamamlanmaz, harici faktörler etki etmişse beklenmedik bir sonuç değildir.  Veri setiniz eksiktir, yatırım fizibiliteniz tutmayabilir.  İstemeden kusurlu bir iş yaparsınız, düzeltmek için çaba sarf ederseniz kimse yüksek perdeden eleştirmez.  Verimli çalışmıyorsunuzdur, gayret eder iyileştirirsiniz. 

AMA yönetme sorumluluğu üstlenen seçilmişler bizi aptal yerine koymaya çalışırlarsa, hele eksi yazan hesapsız işlerini telafi etmek için panikle şüpheli karar ve eylemlere taraf olurlarsa o zaman iklim değişir, her türlü idari / mali / hukuki sonucuna da katlanmak zorunda kalırlar.  Mesuliyetin getirisi olarak arada devasa bir fark var, bu yazı da farkı fark etsinler ve hab-ı gafletten uyansınlar diye kaleme alındı. 

Galatasaray’da son dönemde olan biten izaha muhtaç garip olaylardan hicap duyuyorum, bu gidişatta bir payım olmaması beni asla rahatlatmıyor.  Göz göre göre yapılan hatalar kadar, bu hatalara bağnaz bir tavırla sahip çıkanları ve en primitif tepkileri vererek kulübün vasatlaşmasına bilmeden yol açanları gördükçe üzüntüm katlanıyor.  Sporun ne olduğunda ve hangi evrensel değerleri temsil etmesi gerektiğinde anlaşamıyorsak sıkıntı gerçekten büyük.  Asgari ortak payda namına ahlaki bir zemin yoksa altımızda bu kulüp her yere sürüklenebilir, buna da asla razı gelinemez.

İdealizm karın doyurmaz, rekabet için bol para lazım” diyen endüstriyel futbol meraklısı pragmatik zihinler topluma karşı hiçbir sorumluluğu olmayan, gençlere iyi örnek olma ve umut aşılama misyonunu tamamen bırakmış, kazanmak uğruna her türlü şüpheli ilişkiye taraf olmuş, kurucu değerlerinden uzaklaşmış, pusulası kırılmış ve kıblesi kalmamış, dolayısıyla başkalarının kolay hedefi ya da oyuncağı olmuş Galatasaray’a tahammül edebilirler mi? Bir daha… bir daha düşünsünler, tekrar muhakeme etsinler.

17 Eylül 2024 itibariyle mevcut yönetimin tamamen kontrolü kaybettiğini hissediyor, kulübün önündeki kritik eşikleri görünce endişeleniyor ama gidilecek yolu da ufukta seçemiyorum.

Edebiyatın başyapıtlarından Dostoyevski’nin SUÇ ve CEZA adlı romanının son cümlesi gibi: 

“Bu yeni bir öykünün konusu olabilir, bu öykümüz ise bitmiştir”

Yirmi dört ile 25’in arası

GALATASARAY profesyonel futbol takımı 26 Mayıs 2024 tarihinde sezondaki 33. galibiyetini alıp 102 puana ulaşarak yine şampiyon oldu. Başta Okan Buruk ve teknik heyet olmak üzere sahada ter dökenlere ve idari, mali tüm kulüp organizasyonunu yönetenlere müteşekkiriz. Biten sezondaki maç başına 2,68 puan ortalamasının uzun yıllar tekrarlanabileceğini sanmıyorum.

Sezon boyunca oyundaki tutku ve zirvedeki kıyasıya rekabetten çok TFF-MHK-PFDK üçlüsünün tutarsızlıkları ve “ligin sportif gerçekliği yok” söylemi dillendirildi.  On yıldır süper ligde şampiyon olamayan Fenerbahçe ve başarısızlığını kabullenemeyen asabi başkanı her fırsatta yeni komplo teorileri ortaya attı ama kendilerine puan getiren hakem kararlarını, en kritik anlarda kazandıkları komik penaltıları, Türk Ceza Kanunu kapsamında saldırganlaşan oyuncularına verilmeyen cezaları hiç konuşmadılar.  Herkesin keseri kendine yonttuğundan bu konularda makul ve tarafsız bir terazi de maalesef bulunmuyor, ülke futbolu da bu yüzden aynı sığ ve çamurlu suda çırpınıyor.

Ligi üçüncü sırada tamamlayan Trabzonspor şampiyonun 35 puan gerisinde kalırken, üçüncülüğün geleneksel adayı BJK ise tam 46 puan fark yedi.  Olmayan sportif gerçeklik tam da buradadır, ligimiz Soğuk Savaş dönemindeki çift kutuplu dünyaya dönüşmüştür.  Zirvede iki kulüp ve zirveye dürbünle bakan diğerleri… Sonuç olarak Galatasaray bileğinin hakkıyla şampiyon olarak amacına ulaşmış, 37. hafta deplasmanda Galatasaray’ı yenme başarısı gösteren Fenerbahçe de hevesini alıp tatmin olmuştur.  Stratejik amaçlara dönük sportif hedeflerin karşısında hasımlık üzerine kurulan kindar heveslerin bulunması iki kulüp arasındaki önemli bir ayrımdır.

2023 ve 2024 yıllarını şampiyon unvanı ile tamamlayan Galatasaray 2025 yılında 25. Lig şampiyonluğu ve beşinci yıldız hedefiyle sezonu açacak.  Back to back iki şampiyonluğun arasında temel bir fark var.  2021-2022 Burak Elmas faciasından sonra geçen sezon Galatasaray kadroda köklü değişiklik yapıp zirveye çıkmıştı.  2023 şampiyonluğu yönetimin azim ve kararları sayesinde geldi.  2024 şampiyonluğu ise yönetimin isabetsiz tercihlerine rağmen kazanıldı, bu görüşü temellendirmeye çalışalım.

Galatasaray 2022 yaz transfer döneminde risk almak zorundaydı. Yüksek risk / yüksek getiri dengesi tuttu. Yeni isimlerle takım bambaşka bir havaya büründü. Elbette Avusturyalı Yusuf Demir tutmadı, Chelsea’nin eski yıldızı Juan Mata zaten olmayacak duaydı ama Torreira, Mertens, Rashica ve kiralık aşk Icardi çok iş yaptı.  Devre arası Kaan Ayhan ve Zaniolo geldi. Takım silkindi ve rakiplerinin önünde tartışılmaz bir şampiyonluk kazandı.

Geçen yaz ise yüksek risk alıp kumar oynamaya gerek yoktu.  Giderek uyumunu artıran takımın 3-4 net takviyeye ihtiyacı olabilirdi hatta mevkiler üzerinde kamuoyunda konsensüs bile vardı fakat ne hikmetse “Şampiyonlar Ligi kadrosu kuruyoruz” söylemiyle birden para muslukları açıldı.  Kadro şiştikçe şişti fakat temel eksikler yine giderilemedi.

Kestirmeden söyleyelim, hani paket teklif gelse geçen yaz gelen herkesten bir çırpıda vazgeçerdim. Fayda / maliyet olarak Galatasaray’ın en başarısız transfer dönemlerinden biriydi.  Tek tek bakarsak eğer:

TETE standart Brezilyalı oyuncudan beklenen yetenek setine sahip değil, NDOMBELE zaten 4 Eylül’de geldi ve bünyesi futbolu bırakmış gibi, #olanVarOlmayanVar ZAHA bey Premier League sonrası zorla sürgüne yollanmış havalarında, ZIYECH oyun zekası olarak üstün bir futbolcu ama temposuz ve istikrarsız, Kerem DEMİRBAY’ı Dayı olarak sevdik ama Galatasaray’ın 8 numarası bu kadar top kaybetmemeli vs..vs..  Tek nokta atışı Davinson SANCHEZ, o da Galatasaray tarihinin en pahalı stoperi. Listede kendisinden sonraki isimlere (Maicon-Chédjou) maaşta 1 milyon Euro fark atmış durumda.

Peki ya alışveriş opsiyonları açısından daha sıkıntılı sınav sayılan ara transferde ne oldu diye hatırlayalım mı? Sol beke Bundesliga 2’den Alman Derrick Köhn geldi, Sparta Prag maçlarında oynayamadı. Forvete Carlos Vinicius geldi, Kasımpaşa’ya gol atmak dışında faydalı olamadı. Sağ bek olduğu iddia edilen Serge Aurier niye geldi, o henüz anlaşılamadı. Gönderilen Berkan Kutlu çare olarak görülüp geri çağrıldı ve sağ olsun işini dört dörtlük yaptı. Başakşehir geri verse Fransız bekimiz Léo Dubois da Florya’ya geri gelecekti, Göksel bey salmadı. Hatırlanacak olursa kadroda parmak hesabı yapamadığımız için Avrupa’da transfer piyasası kapandıktan sonra Başakşehir’e vermiştik kendisini, 1,8 milyon Euro maaşını kimin yüklendiği ise KAP açıklamalarına yansımadı?

Maliyetlerden devam edersek yalnız ZAHA – ZIYECH – TETE – NDOMBELE dörtlüsünün sezonluk maaş maliyeti vergi dahil 22 milyon Euro’ya ulaşıyor. Bu meblağa imza paraları, bonuslar, primler, menajer komisyonları, sair masraflar dahil değildir.  Katlanılan maliyete karşılık alınan performans kabul edilebilir seviyenin çok altında!  Sonuç olarak geçen yaz takım kimyası üzerine ince mühendislik çalışması yerine, cisminden öte ismi olanları ve kamyondan dökülenleri toplar gibi davrandık.  Uyumlu takım kurmakla fiyakalı isimleri yan yana getirmenin farkını bir kez daha deneyimledik, şimdi kısa vadeli hedefimiz fayda sağlayamadığımız isimlerle minimum zararla vedalaşmak olacaktır.

Piyasanın dört atlısı

Bilinmeli ve hatırlanmalıdır ki, transfermarkt verilerine, basın manşetlerine, trend topiclere, menajer cinliklerine, transfer müptelası şımarık ergenlere göre dizayn edilen her dönem aynı şekilde sonuçlanır. 

Peki  burada eleştiri okları yalnız idarecilere mi yönelmelidir?  HAYIR.  2022 yazında çok isabetli kararları alanlarla bir yaz sonra hatalı tercihler yapanlar aynı isimlerdi.  Burada en çok Galatasaray kamuoyu bilhassa da kulüp üyeleri kendilerine pay çıkarmalıdır.  Eylül 2023 Divan Kurulu toplantısında Sayın Erden Timur transfermarkt’ın pek iyimser verileri üzerine piyasa değerlerini anlatırken, Avrupa medyasında Galatasaray’dan bahsedildiğine dikkat çekerken, tarihin en görkemli kadrosunu müjdelerken istisnasız herkes huşu içinde alkışlıyordu.  Zirvesine iki kulübün aday olduğu yerel ligde %51 ihtimalle başladığımız yarışı rekor puanla zirvede tamamladık ama Avrupa’da Manchester United ve Bayern München maçları dışında parmak ısırtan bir performans ortaya konamadı. Tam tersi Molde, Kopenhag, Sparta Prag maçlarında ya çok zorlandık ya da istediğimizi alamayıp yarış dışı kaldık.  Adı geçen kulüplerin harcamaları ve maaş yükleri Galatasaray’ın çok gerisindedir ve yeniden anlıyoruz ki önemli bir etmen olsa da başarıyı sadece harcanan para belirlemez.

Johann Cruyff hep haklıydı

Yeri gelmişken Sn. Erden Timur’un Sportif A.Ş. yönetiminde devam etmeme tercihine de değinelim. Dile getirdiklerine bakınca kendisine ilgi ve sevgi gösterilmesinin yanı sıra haksızlık yapılmış mıdır, mutlaka yapılmıştır.  Yüzüne karşı övgülerin yanında hakkında mesnetsiz dedikodular dönmüş müdür sağda solda, hiç şüphesiz. Fakat burada kişinin hedef alınmasından ziyade genel bir zaafa parmak basmalıyız.

Kulüpte yönetimler takım ruhuyla hazırlanıp ortak amaç doğrultusunda seçilmedikçe hırslar, kıskançlıklar, hazımsızlıklar, rol kapma yarışı, kapı arkası dedikoduları bitmez. Burada mesele kulübe özgü Byzantine entrikaların ötesine geçiyor. Pek çoğu seçim kampanyasında tanışan isimleri alt alta dizip liste yapınca ekip olarak düşünme / çalışma / üretme pratikleri filizlenmeden gerilimler / sorunlar / ego savaşları patlak veriyor.  Kimi küsüp uzaklaşıyor, kimi işi parmağının ucuyla tutuyor, kimi dedikoduya başlıyor.  Her seferinde yönetimin ağır yükü 4-5 ismin üzerine yıkılıyor.  Onlar da robot olmadıkları için aşırı yıpranıyorlar. Tüzük tadili ile yönetim süresinin üç yıldan iki yıla döndürülmesinin esas gerekçesi de budur.  “Üç sene dayanamayız belki iki yıl olur” öngörüsüdür, oysa bu işe ekip olarak soyunmadıkça tatsız saha sonuçları ve maddi darboğazla geçen üç ay bile otuz yıl gibidir. Sözün özü yaşananlar Galatasaray’da iktidar uğruna ve iktidarı paylaşmamak için deli divane olanlar kadar insanoğlunun ezeli zaaflarına dair bir mevzu olarak ele alınmalıdır. Dolayısıyla hizmet vermek isteyenleri öğüten değirmende Erden Timur ne ilk ne de son örnek olur.  Elbette bol tekrarlı sevgi iklimi söylemi ve tarihin belki de en az eleştirilen yönetimine rağmen bu yıpranma yine de sıra dışı, Erden bey Özhan Canaydın, Adnan Polat ya da Mustafa Cengiz döneminde yönetici olsa harici baskı ve tenkitler nedeniyle bu kadar da dayanamayabilirmiş diye düşünüyorum. Başından geçenlerin tamamını anlatmadığından daha ötesinde yorum yapmak isabetsiz olacaktır.

Ahenk nedir diye soranlara…

Biz iki ucu keskin bıçak diğer konumuzdan devam edelim. Her ne kadar yaz mevsiminin ratingi yüksek olsa da transfer sezonlarına bel bağlamak epey riskli, hele bizim gibi mali açıdan el kapısına muhtaç kulüpler için… mücadeleci bir takım, hedefleri olan ahlaklı oyuncular ve sahada işlediği görülen tutarlı bir oyun planı transferden çok daha kritik. Bunlar yoksa her transfer israfa dönüşebilir. Bu bağlamda teknik direktör Okan Buruk ve ekibinin başarısı daha kıymetli hale geliyor.  Yeni gelenlerden minimum katkı alınırken, eskilerin dirayeti ve bireysel performanslarını parlattıkları isimlerle -örnek: Barış Alper Yılmaz- zirveye ulaştılar.  Üstelik sezon ortasında kulübün menfaatleri doğrultusunda Sacha Boey’den vazgeçilmesine rağmen başardılar. Emeklerine sağlık!

Tam burada yerel rakip Fenerbahçe’ye de değinmek gerekiyor.  Dedesinin torunu olmak dışında herhangi bir meziyetini göremediğimiz milyarder Ali Koç altıncı sezonunda bugüne kadarki en derin ve alternatifli kadrosunu kurmuştu aslında. Kilit oyuncu Fred uzun haftalar takımdan uzak kalmasaydı, stoper ikilisinde istikrar sağlanabilseydi, Hırvat kaleci Livakovic kendini aşarak Fernando Muslera performansı gösterse ya da belki wonderkid Arda Güler bir sezon daha kalmaya razı gelseydi Fenerbahçe şampiyon da olabilirdi. Yukarıda da değindik, Fenerbahçe kusur ve eksiği kendisinde arayan bir zihniyete sahip olmadığından farkı detayların belirlediğini tahlil edememektedir.

Ali Koç gelecekten haberler verirken 🙂

Geçmişe hükmümüz geçmediğine göre artık geleceği tasarlama vaktidir.

  1. Nadir istisnalar dışında hiçbir futbolcuya son büyük kontratını veren kulüp olmamalıyız. Bu satırların yazarı son olarak 30 Temmuz 2022 Kulübümüzün bütçe genel kurulunda kürsüde bütçe yapım teknikleri, gelir ve giderler üzerine söz almışken tekil bir örnek olarak Sergio Oliveira’yı vermiş ve vergili sezonluk maaş yükü 4,6 milyon Euro’nun UEFA CL geliri yokken çok yüksek olduğunu dile getirmişti.  Pek çok tenkit almıştım o gün ama kimse 30 yaşındaki oyuncuya 4 yıllık kontrat vererek onun geleceğini garanti altına aldığımızı ama kendimizi riske attığımızı görmemişti. Maalesef endişe hakikat oldu, bugün Portekizliye kulüp bulmak durumundayız yoksa 31 Mayıs 2026’ya dek taksimetre çalışacak.
  2. Garanti maaş ile performansa bağlı ödemeler arasında dengeyi kulüp lehine kurabilmek. Yıllık gelirinin %95’i garanti maaş, %5’i bonus ve prim olan bir kontratta işler ters gittiğinde oyuncu şartları zorlamayabilir.  Özellikle Galatasaray’ı kariyer fırsatı olarak gören ve kendine güvenen oyunculara örneğin %70 garanti maaş, %30 kadro devamlılığı ve başarı primi üzerinden daha iddialı sözleşme önermek performans artışı getirebileceği gibi ezberinden şaşmayan piyasada da game changer etki yapabilir.
  3. Transfer görüşmelerinde Şampiyonlar Ligi kozunu aşırı doz kullanmamak. Oyuncuların beklentilerini de yönetebilmeliyiz. Galatasaray’ın UEFA CL gruplarında yer alması kulübün tercih cazibesini artırır ama 6 maçlık kısa maraton bittikten sonra Süper Lig’le mutlu olmayan ya da parlamak istediği sahneden uzak kalan futbolcu kadroda sorun yaratır.  Dışarıdan bakılınca buna örnek Mr. British Wilfried Zaha gibi duruyor. Şampiyonlar Ligi macerası bitince hayal kırıklığı yaşadığı, bunun da motivasyonu minimuma indirdiği tahmin etmek yanlış olmaz.
  4. Gelen futbolcuya son kulübünde kazandığı maaşla orantılı bir ödeme teklif etmek.  Elbette oyuncu özellikle daha iddiasız bir kulüpten geliyorsa maaşını döviz cinsinden %50-%60 artırmak isteyecektir, hakkıdır da ama mevcut kazandığının 3-4 katını önermek akılcı bir hamle olmayacaktır.  Geçmişten bu dengesizliğe iki örnek PAOK’tan gelen Garry Rodrigues ve Osmanlıspor’dan gelen Badou NDiaye’dir. 
  5. Yönetim süresini aşan kontratlar hakkında iki kere düşünülmeli, opsiyonlu sözleşmeler için şartlar zorlanmalıdır. Galatasaray’da üç yıllık yönetim dönemleri Tüzük değişikliği ile iki yıla indirildi. Özellikle yüksek maaşlı oyunculara dört, beş yıllık kontratlar verilmemelidir. 2+1 veya max. 3+1 gibi seçenekler zorlanmalı, daha uzun sözleşmeler yalnızca düşük maaşlı genç oyuncular için masaya gelmelidir.  Geçmişten kötü örnek, kariyeri boyunca ilk kez kendisi için bonservis ödenen Sofiane Feghouli’ye beş aylık ömrü olan yönetimin 5 yıllık kontrat vermesiydi mesela.

Transfer histerisine tutulmaya, paniğe kapılmaya lüzum yok. Elimizde kapasiteli şampiyon bir takım var.  Performans alamadıklarımıza müşteri ararken temelde dört pozisyona oyuncu bulmalıyız.  Üst düzey bir orta saha (8 numara), istikrarlı sağ bek, Mertens rolünü üstlenebilecek daha genç bir isim, Icardi’yi tamamlayabilecek ya da onun yokluğunda sorumluluk alacak farklı özellikleri olan forvet (Alexander Sørloth tiplemesi diyelim)

Kerem Aktürkoğlu yurt dışına giderse yerli bir kanat oyuncusu beşinci transfer olabilir. Üç stoperden biri giderse de karar Emin Bayram’la devam etmek ya da ikame aramak tercih konusu olur. Büyük çıkış yakalayan Barış Alper Yılmaz’ın ise kalacağını varsayıyorum. Bu transfer döneminde asla 10-12 oyuncu almamalıyız! Nicelik değil kadroyu tamamlayacak NİTELİK aramalıyız.

Zarların hep düşeş gelmeyeceğini bilerek sağlam adımlar atmak çok önemli. Unutulmamalı ki gelirlerimiz pek çok faktöre endeksli iken, giderlerimiz kontrata bağlı ve büyük ölçüde kesinleşmiştir. 

İtalyan futbolcumuz Nicolò Zaniolo Aston Villa’ya kiralandığında 40 milyon Euroluk bir operasyonun gerçekleştiği şeklinde kamuoyunda bir sevinç dalgası oldu. Gel gelelim futbolcuya gök mavili formayı veren Roberto Mancini milli takımı bıraktı, Zaniolo Premier League maçlarında beklenen performansı ortaya koyamadı, adı bahis skandalına karıştı, derken Euro 2024 öncesi sakatlandı. Global transfer piyasasında halen convertible bir oyuncu ama hiçbir sporcunun değirmen taşı, İş Bankası hisse senedi ya da jetonla çalışan jukebox olmadığını anlamak zorundayız. Çapraz bağ, aşil tendonu, boşanma, çocukların okul durumu, hocayla atışma, soyunma odası kavgası, memleket özlemi, menajer hinliği vs. her şeyi bir anda ve umulmadık biçimde değiştirebilir.

Gelelim 2024-2025 sezonunda karşılaşabileceğimiz bazı risklere:

  • Ödemeler Dengesi ya da Gelir Düzeni her sezonun kritik belirleyicisidir. İçinde olduğumuz mali yılın 9 aylık verileri elimizde, geçen sezon aynı döneme göre gelirleri kabaca beşle çarpmışız. Bu müthiş bir atılım, emeği geçenleri takdir etmemek olmaz. Öte yandan giderler de hızla artıyor.  Beş kata varan iş hacmi artışına rağmen anılan dönemde -225 milyon TL esas faaliyet zararı var.  Yatırım faaliyetleri, futbolcu satışları ile 12 aylık mali dönemi kâr ile kapatabileceğiz gibi görünse de futbolun çıplak operasyonu henüz sürdürülebilir kârlılığa ulaşmadı.   KAP bildirimleri detaylı olmadığı için net veriye ulaşmak mümkün değil ama finansal tablolar bu sezonki kadronun maliyetinin vergiler dahil 100 milyon Euro’yu devirdiğini fısıldıyor.  Bu kadar büyük parayla şaka olmaz! Her kuruşun karşılığını alacak şekilde organize olunmalıdır.  KAP bildirimleri demişken, Galatasaray’da şeffaflığın değerini de vurgulamak farzdır. Örneğin KAP bildirimine göre Mauro Icardi’ye sezonda 6 milyon Euro ödeniyor, sayın başkanın ifadesiyle oyuncumuz 10 milyon Euro net maaş alıyor. Aradaki 4 milyonu sponsorlar karşılıyor. Benim eksiğimdir belki ama bu kişi ve kurumları şahsen bilmiyorum. Sponsor Galatasaray ile birlikte anılmak, görünür olmak, başarıya ortak çıkmak için kaynak aktarır. Bu gizem katkı verenlere sponsor değil adını vermek istemeyen hayırsever muamelesi yapmamızı gerektiriyor.

Peki Icardi 4 milyonu sponsorlardan kapı kapı mı topluyor yoksa bizimle 10 milyon Euro kontratı var, biz de ilişkili sözleşmelerle sponsorlardan ödeme mi alıyoruz?  Bunun ne farkı var derseniz, tastamam 6,68 milyon Euro farkı var.  Sponsorların olası ödeme güçlüğüne düşme riskini aldığına inanmadığım Icardi FIFA kuralları gereği de yalnız işverenini tanır, başka bir deyişle 10 milyon € net maaşın yıllık vergili brütü 16,68 milyon Euro eder. Bu spektaküler meblağa bonus, prim, menajerlik komisyonu, sair masraflar dahil değildir.

Dolayısıyla zurnanın başka perdeden üflediği yer gelirlerin sürekliliğidir. Malum sportif başarılar en ciddi katalizör, saha sonuçları lehimize geldikçe gelir kapısı kapanmaz ama bir de sponsor katkısının kesintiye uğraması riski var.  Kulüpler genelde sponsorluk vaadinin üzerine çok da düşünmeden atlıyor ama son GKN Kargo olayı da hatırlatmalıdır ki bizimle işbirliği yapmaya gönüllü kuruluşları sanki onlardan kaynak temin edecek değil de onlara borç verecek gibi araştırmalıyız.  Bu hem hesapların şaşmaması hem de kurumsal itibar açısından önemlidir.

  • Başka bir risk duble şampiyon kadronun doyuma ulaşması ve karar anlarında yeterince mücadeleci olmaması.  Bu riske karşı en büyük güvence Okan Buruk olacaktır diye umuyorum.
  • Fernando MUSLERA.  Rekabette mukayeseli üstünlük Nando nasıl risk faktörü olur derseniz yaş 38, ikinci kalecimiz onunla mukayese edilemeyecek durumda. Dev bir nazar boncuğuna ihtiyaç var ve global kaleci pazarını ileriye dönük takip etmek şart.
  • Mauro ICARDI. “Hoppalaa” demişsinizdir, merak etmeyin ikonik futbolcumuzla bir derdim yok. Bilakis kader anlarında sahne alan büyük bir golcü Icardi, dahası çocukların odasına yeniden poster astıracak fantastik bir karakter. Icardi fiziksel olarak formdayken yalnız fox in the box değil oyuna yön verebilen bir mastermind. Fakat görüldüğü ve Okan hocamızın da ifade ettiği üzere uzun zamandır %50 performansla oynuyor.  Yarım porsiyon Icardi ligimize yeter belki ama daha büyük hedefler için %80+ ICARDI gerek bize.  BJK maçında Ghezzal’ın darbesiyle sakatlandıktan sonra bir türlü eskiye dönemedi, tendinit benzeri sık tekrarlayıp sinir bozan bir rahatsızlığı olmadığını umalım. DİKKAT! Sezon açılışından kaç gün sonra İstanbul’a ineceği ve kampta ne kadar çalışacağı ligin kaderini tayin edebilir.
  • Kemerburgaz? Yepyeni bir tesise geçiyoruz ama aceleyle geçildiği için bazı eksikler olacaktır. Florya’nın çevresiyle birlikte insanı sarmalayan konforu olmayınca huzurlu çalışma ortamı sallanabilir. En azından tesisin neredeyse içinden geçen yüksek gerilim hattını insan sağlığını düşünerek biraz uzağa naklettirmenin teknik yolları kamuyla müzakere edilmelidir.
  • SEYİRCİ.  Taraftar en büyük itici gücümüz diyoruz ama realiteye bakarsak beklentisi çok yüksek & tahammülü düşük binlerce kişi her hafta Aslantepe’de tribünlere geliyor.  Yüksek kombine fiyatları profili ister istemez değiştirdi, bu sezon 102 puana rağmen beklediği show gelmeyince homurdananlar vardı.  Allah korusun, birkaç hafta tökezlesek bu seyirci takımı kemirebilir. Doğu ve Batı alt tribünler özellikle bu sözlerimden alınabilirler!
  • Kazanmak için her şeyi mübah sayan, hiçbir ahlaki değer tanımayan, Galatasaray’ı rakip değil hasım olarak gören ve arkasında biriktirdiği tüm sosyal, mali, siyasi güçle Türk sporunu zehirlemekten bir dakika bile geri durmayan gözü dönmüş kadroların elindeki sarı-lacivertli kulüp. Şöhreti işvereninden daha büyük José Mourinho ya da kurt menajer Jorge Mendes’in getireceği pahalı futbolcular değil ama 2010-2011 sezonuna gözü dönmüş şekilde giren Aziz Yıldırım hırsından bile öteye geçmiş Ali Koç tüm şartları zorlayacak ve her namussuz fırıldağın gönüllü üfleyeni olacaktır! Hiç şüpheniz olmasın, gizli veya aleni yaptıklarıyla geçen sezonu bile aratacaklardır.
  • Futbolun karar alıcılarına tesirimizin sıfıra yakın olması.  Özellikle Galatasaray düşmanlığı tescilli Servet Yardımcı gibi bir profilin TFF başkanlığına seçilmesi / atanması halinde Demirören – Özdemir – Büyükekşi felaketlerini bile ararız.  Galatasaray Türk futbolunda oyun kurucu olmalı, önceliği de yüksek standartlar, sürdürülebilirlik ve adalet olmalıdır.  Bizsiz Türkiye futbolu olamayacağı gibi, biz kolları sıvamadan da Türk futbolu bataktan çıkamaz. Ne yazık ki Galatasaray genellikle bu alanda pasif tutum takınan bir kulüptür hatta yönetimler üstü böyle bir kurumsal gündemi dahi yoktur.

Galatasaray Sportif A.Ş. yönetimi bu yaz mevsimini akılcı hamleler ile geçirir ve sezon boyu rotasını muhafaza ederse 25. Şampiyonluk ile aramızdaki tek şey zamandır.  Bizi yıpratabilirler, yavaşlatabilirler ama durduramazlar. Fakat esas beklenti Avrupa’da başarı, global sahnede adı konmuş bir maça ihtiyacımız var. O da en azından UEFA Avrupa Liginde çeyrek finaldir, biz bugünden ilk hedefi gözümüze kestirelim hele… o zaman uzaklar da yakın olur. 

Futbolda şans faktörü

Malum ROMA bir günde kurulmadı, gönlümüze göre olsun.

Sevgi ikliminde para kaybetmenin hüznü

Galatasaray Spor Kulübünün 2022 yılı performansını gösteren faaliyet raporları bu ay başında yayınlandı ve 25 Mart 2023 tarihinde olağan genel kurulda bu raporlar üzerine görüşmeler ve oylamalar olacak.

Gördüğüm kadarıyla Galatasaray sürekli zarar ettikçe, borcu katlandıkça mali konular daha az ilgi çeker oldu çünkü en rasyonel insanlar bile “böyle gelmiş böyle gider” diyerek pes ettiler. İyimser olanlar ise Galatasaray’ın tapulu gayrimenkulleri ve uzun süreli üst kullanım hakları üzerinden çok yüksek gelir elde ederek kilometreyi sıfırlayacağına hatta fazla fazla artıya geçeceğine vurgu yapıyor. İyimserlikten yana tercih kullananlar, pek yakında yerel rekabeti sonlandıracak kadar zengin olacağımızı düşünüyor.

Futbolda top çizgiyi geçerken ve şampiyonluk yakınken her şeyi görmezden gelen ama sportif başarısızlık dönemlerinde her rüzgardan nem kaparak sürekli yakınan skorperestlerden tamamen ayrışmak umuduyla yine bir Mart ayında mali sonuçlara kabaca bakalım isterim.

Önce makro verilerden kritik olanları önümüze koyalım ki, nominal verilerin zamansal değişimini yorumlama imkanımız olsun.

2022 Yıllık Enflasyon (TÜİK) %64,27

2022 Yıllık Enflasyon (ENAG) %137,55

31 Aralık 2021 Euro/TL         14,68

31 Aralık 2022 Euro/TL         19,93

Borç faizimiz ise TLRef + 1,5 ile sabitlenmiş

Önceliği 1905 yılında kurulan ve üyesi olduğum Galatasaray Spor Kulübüne (Dernek) vererek başlıyoruz.

Hatırlatmak gereksiz ama 2022 yılının ilk yarısı Burak Elmas başkanlığındaki yönetime, ikincisi yarısı Dursun Özbek başkanlığındaki yönetime aittir.

258 milyon TL olarak bütçelenen 2022 geliri (Merkez+Tesisler+Amatör Şubeler+Spor Okulları) 225 milyon TL olarak gerçekleşmiş, yaklaşık 33 milyon TL gelir kaybı var (veya bütçe epey iyimser hazırlanmış)

298 milyon TL olarak bütçelenen 2022 gideri ise 316 milyon TL olarak gerçekleşince yaklaşık 18 milyon TL fazladan yapılan harcama söz konusu

Bağımsız Denetim raporundan takip edileceği üzere Galatasaray Spor Kulübünün 2022 yılı esas faaliyet zararı ise 210.246.526 TL’ye ulaşmış. Başka bir deyişle hasılata yakın bir faaliyet zararından bahsediyoruz, bu zararın içinde faiz, finansman gideri, kur farkı, yatırım gelirleri/giderleri ve futbol yok. 

Büyük resim iç karartıcı, bazı detaylara bakalım istedim.

Mesela Sponsorluk, isim hakkı ve reklam gelirleri %45 artışla 105 milyon TL’ye ulaşmış.  Artış enflasyonun gerisinde kaldığı için burada bir kayıp söz konusu. Sportif başarısızlık, kontratları doğru yönetememe, güncelleme oranlarının enflasyonla uyuşmaması, münhasırlık verilmiş alanlarda verimsizlik etki etmiş olabilir.

Kullanılmamış izin karşılıkları bir yılda %53 artışla 5,2 milyon TL’ye çıkmış.  Her ne kadar bu artışta ücretlere yapılan enflasyon artışlarının net etkisi düşünülse de, çalışanlara özellikle sportif sezonun mola verdiği yaz aylarında düzenli izin kullandırarak bu karşılığın eritilmesi tercih edilmeliydi.  Bundan sonra bu meblağın kontrollü olarak düşürülmesi gündemde olmalıdır.

Yüksek enflasyona rağmen yasal bahis (İddaa) gelirleri yaklaşık 600 bin TL düşüşle 6.150.000 TL’ye düşmüş.  Bültenlerde daha az mı yer alıyoruz yoksa başka bir durum mu var, bilemiyoruz.

Kurs gelirleri ise 3,25 kat artışla 10 milyon TL’ye yaklaşmış.  Pandemi etkileri tamamen geçtikten sonra kurslara talebin arttığı varsayılabilir ama sebepten bağımsız artış sevindirici, burada iyi bir iş çıkarılmış.

GİDER tarafına bakıldığında,

Seyahat ve Ulaşım giderleri üç kat artışla 8,5 milyon TL’ye,

Deplasman ve Kamp giderleri beş kat artışla 9,3 milyon TL’ye ulaşmış.

Enflasyonun çok ötesindeki gider artışlarının gerekçelerine ve teknik açıklamalarına faaliyet raporundan ulaşılamıyor.

En büyük gider kalemi doğal olarak Sporcu Ücretleri bir yılda %83 artışla 128 milyon TL’ye varmış.

Diğer personel giderleri ise %100’ü aşan bir artışla 28 milyon TL’nin üzerine çıkmış.  İdari personel sayısı mı artmış, resmi enflasyon zammı + refah payı mı verilmiş, düşük maaşlarda düzeltme mi yapılmış onu da bilemiyoruz.

Gelelim profesyonel futbolun patronu konumundaki, halka açık Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar Anonim Şirketine

Sponsorluk isim hakkı ve reklam gelirleri yalnız %5 artmış  (dövizin seyri ve enflasyon düşünüldüğünde ciddi bir kaybımız söz konusu)

Loca VIP kombine ve bilet satış gelirleri 2,5 kat artmış  (taraftar üzerine düşeni fazlasıyla yapmış)

UEFA gelirleri 142 milyon TL’den 61 milyon TL’ye inmiş. (81 milyon TL kayıp)

Yayın hakkı gelirlerinde %38 kayıp söz konusu (89 milyon TL eksilme)

Sportif A.Ş. 2021’de 839 milyon TL olan hasılat 2022’de 806 milyon TL’ye düşmüş. 806 milyon TL kabaca 40 milyon Euro ediyor. Yalnızca KIRK milyon Euro. Hatırlarsanız bir dönem Avrupa’nın en büyük 10 kulübünden biri olacağımız, öyle bir aktif büyüklüğe ulaşacağımız iddia ediliyordu ve vizyon/misyon sunumlarından etkilenenler bu inanılmaz vaatleri hararetle alkışlamaktaydı.

Bugün ilk 10 imkansız, ilk 20 hayal, ilk 30 olur mu? Money League 2021/22 verilerine göre 29. sırada 178.7 milyon € ciro ile İspanyol Villarreal CF, 30. sırada 177.7 milyon € ciro ile İngiliz Southampton var. İlk 50’ye girer miyiz, eh biraz da kısmet bu işler !!

2021-22 sezonu verilerine göre

Futbol şirketimizde brüt zarar 2021 yılında 133 milyon iken 2022’de 637 milyon TL’ye fırlamış

Genel yönetim giderleri                 22,4 milyon iken  37,5 milyon TL olmuş

Futbolcu, teknik kadro, menajer ödemeleri hariç personel giderleri 2,5 kat artmış? 

Faaliyet zararı               132 milyon iken  6 kat artışla        803 milyon TL olmuş

Rapora konu olan 2022 yılında finansman gelirleri 395 milyon iken finansman giderleri 353 milyon TL olmuş yani Sportif A.Ş.’nin finansman geliri giderinden fazla. Bu durumu ülkedeki para politikaları ya da 2021’de imzalanan kredi yapılandırma anlaşması ile açıklamak mümkün ama ilginç bir durum olduğu kesin

Net dönem kârı           (609.839.917)  TL yani yine zarar, yine zarar, yine zarar

Mağazacılık A.Ş.’ye geçersek 2022’de 368 milyon TL ciro yapmış, bir önceki yıla göre neredeyse iş hacmi 2,5 kat artmış. Taraftarlarımıza, müşterilerimize minnettarız

GSStore Beyoğlu – İstiklal Caddesi

Aynı zamanda perakendecilik şirketimiz 16,8 milyon TL ile dönemini reel kâr ile kapatan tek iştirakimiz, bir önceki yıla göre yaklaşık %41 artırmış. 

368 milyon TL ciroya nazaran yaklaşık %4,5 kârlılık az görünebilir ama onun sebebini de sanırım gider kalemlerinde aramak gerekiyor. 

Örneğin Pazarlama Satış ve Dağıtım giderleri 3,35 kat artarak 145 milyon TL’yi aşmış.  Neden böyle olmuş bilemiyoruz, en ufak bir açıklama yok.  2021 yılında yayınlanan faaliyet raporunda 60 sayfalık bir bölümle tatminkar düzeyde kendi operasyonunu, atılımlarını ve çözemediği sorunları anlatan şirket bu kez 6 cümle bile kaleme almamış. Dilerim 25 Mart’ta hem başarıları hem eksikleri açıkça anlatılır.

Galatasaray Televizyon Yayıncılık A.Ş. ise zarar etme geleneğini sürdürüyor.

2022 yılını 6 milyon TL zararla kapatmış, iyimser bir taraf var ama geçen yılki 7,78 milyon TL zarardan geriye gidiş söz konusu.

Galatasaray Dijital Satış ve Pazarlama Anonim Şirketimiz de faaliyetinden 15 milyon TL zarar etmiş, dönemi de 43 milyon TL dönem zararı ile kapatmış.  İlginç olan 2021’e göre yaklaşık %42 kayıpla cirosu 2.279.720 TL’ye inerken üstlendiği finansman gideri 84 katına çıkarak 28,9 milyon TL’ye gelmiş. Bir şirketin yıllık hasılatının 13 kat fazlası finansman gideri nasıl oluyor, 2022’de yapıldığı söylenen yapılanmanın içeriği nedir, yine muamma?

Bir kez daha altını çizelim, genelde öyle bir lüksümüz kalmamakla birlikte, Galatasaray herhangi bir mali yılda zarar edecekse yelkenden ya da atletizmden zarar edebilir.  Sportif branşlar hariç hiçbir iş kolu zarar edemez.  Bu faaliyetler ya rehabilite edilir, ya outsource edilir ya da tasfiye edilir. Bu dönüşüm tereddüt edilecek, zamana yayılacak, “arkadaşlar üzülür, üyeler kızar” diye önemsenmeyecek bir konu değildir.

Galatasaray aleyhine açılan davaları göz önünde bulundurarak finansal tablolarda 95 milyon TL karşılık ayırmış.

2021 yılında 5,56 milyon TL olan danışmanlık gideri 2022’de 13,49 milyon TL’ye yükselmiş.

GALATASARAY SPOR KULÜBÜ Derneği ve Bağlı Ortaklıkları 2022 yılı faaliyetleri sonucu konsolide olarak 1.014.080.724 TL faaliyet zararına ulaşmış.   Bu meblağın içinde finansman giderleri olmadığını üzülerek hatırlatmak isterim.  Şaka yollu söyleyenler vardır “bizim adamız bile var, bize bir şey olmaz” Konum olarak benzersiz olmakla birlikte 2022 yılında düzeltilmiş değerleme raporuna göre ederi 573 milyon TL olarak belirlenmiş.  Sportif faaliyet yürüterek bir yılda iki ada yok etmek mümkün görüldüğü üzere…

Net borç-alacak farkımız da 4.633.239.861 TL’ye ulaşmış.

Bankalar konsorsiyumu ile yapılan 19 Mart 2021 tarihli TLRef +%1,5 faizli kredi yapılandırma anlaşmasına göre 31 Ağustos 2023’e dek ana para ödememiz yok. 

Sayın Dursun Özbek geçmiş dönem borçlanmalarının faiz yükünden yakınırken Galatasaray’ın yaklaşık günde 1 milyon TL faiz ödemek durumunda olduğunu ve bunun sürdürülemez olduğunu söylüyor.  Haklıdır ancak günde 50.000 TL olsa ödeyebilecek miydik?  Mağazacılık A.Ş. dışında nakit üreten, artı değer yaratabilen bir iştirakimiz var mı?  Tüm sportif ve ticari faaliyetler zarar ederken hangi borcun faizini ödeyebiliriz ki?

Florya-Riva-Mecidiyeköy üçlüsü ile tüm borçları kapatıp Norveç Varlık Fonunu kıskandırır nakit bolluğuna geleceğimiz günlerin hayaliyle çılgınca zarar etmeye devam ediyoruz. 2022 yılı performansında iki farklı yönetimin payı olduğu için kimseyi hedef alamayız, burada kurumsal olarak herkes / hepimiz (yönetimler, üyeler, profesyoneller) yanlış taraftayız. PARA ile olan ilişkimizi sil baştan tanzim etmeliyiz.

Öte yandan yabancıya emlak satışının geçici süre sınırlanması ya da yasaklanması, Yeşilköy Atatürk havalimanının kısmen sivil havacılığa açılması gibi seçeneklerin 14 Mayıs seçimleri sonrası ülke gündemine gelebileceği hesaba katıldığında taşınmazlar üzerine proje geliştirme opsiyonlarının etkileneceği inkar edilemez. Projelere aynı kararlılıkla devam etmeli, B-C senaryolarına da hazır olmalıyız.

Arsadan, villadan, rezidanstan ne kazanırsak kazanalım asli faaliyetimizden katma değer yaratmayı, en azından zarar etmemeyi öğrenmek ya da öğrenmemek kulübümüzün kaderini çizecektir. O nedenle bugün yatırım faaliyetlerinden gelirler kalemine bakarak bilançoların düzeleceğine dair yanılgıya düşmemeliyiz. Her yönetim kendi dönemindeki faaliyeti başa baş noktasında kapatabilseydi böyle devasa bir borcumuz hiç olmayacaktı.

Biliyorsunuz son dönemdeki sportif başarı (veya futboldaki memnuniyet verici gidişat) dayanışma ve sevgi iklimine bağlanıyor, mevcut yönetim tüm eleştirileri “niye böyle yapıyorsunuz, yoksa bizi sevmiyor musunuz” benzeri cümlelerle karşılama refleksi edindi. İletişim açısından bakıldığında bu savunmanın etkili olduğunu da görüyorum, finansal sonuçları dahi hakkıyla irdeleyen / eleştiren neredeyse kimse yok.

Umarım yakın zamanda elde edeceğimiz finansal başarıyı da akılcılık ve feraset iklimine bağlarız.  “Birbirimizi sevelim, sayalım ve sürekli para kaybettiğimiz gerçeğini gündeme taşımayalım” dersek iklim aynı kalmaz. 

Galatasaray’ın hakiki bir vizyon oluşturup camia ölçeğinde sahiplenmesi şart. Burada yamalı bohça misali seçilen toplama yönetimlerin değil kulübün tüm paydaşlarının inisiyatif alması gerekiyor. Türkiye’de bunu bizden başka yapacak bir kulüp de yok.

Örneğin Galatasaray Sportif A.Ş. istikrarlı biçimde 140-150 milyon Euro yıllık iş hacmi yaratan bir futbol şirketine dönüşebilir mi? Global rekabette geçmişiyle anılan değil gelecekte kazanabileceği kupalar üzerinden değerlendirilen bir yapı mümkün mü? Bunun için nasıl bir strateji ve iş planı gerekir? Yoksa TFF’nin gözetimindeki kum havuzunda Ali Koç ile demeç savaşları bizi yeterince tatmin ediyor mu?

Varsayalım tüm finansal borcumuzu tek kalemde sildik, piyasaya da borçlarımızı ödedik, sezon sonuna dek tüm sporcularımızın maaşlarını peşin peşin hesaplarına yatırdık. Yönetim kurulunun toplantı masasına da 1 milyar Türk Lirası nakit parayı yeni hamle şansı olarak bıraktık.

Finansal borcu olmayan ama idari / hukuki yükümlülükleri ve sportif hedefleri olan Galatasaray SPOR kulübünü nasıl yöneteceğini kim anlatacak?

Yoksa elbette “sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” ama GALATASARAY torunlarımızın torunlarına da kalsın istiyorsak gerçek bilgiye, sağlıklı eleştiriye ve katılımcılığı özendiren köklü çözümlere ihtiyaç olacaktır. Birbirimizi överek ve sürekli nükseden hastalıkları inkar ederek vardığımız yeri bilançolar bize söylüyor.

6 Şubat 2023 depreminden sonra Galatasaray’ın camia olarak ortaya koyduğu ve herkesin imrenerek izlediği hızlı refleks, planlama becerisi, azim ve dayanışma iyi günlerde de rehberimiz olsun. Düzeltmek, iyileştirmek, üretmek ve sahip çıkmak üzerine yeni bir rota ile bir daha böyle bilançolarla karşılaşmayacağımız yıllara ulaşma temennimiz burada dursun.

26 Mart 2023 tarihli bu ek yazarın kendine hatırlatma notudur: Yukarıda bahsi geçen tutturulamayan dernek bütçesi, brüt zarar, hasılata denk miktarda esas faaliyet zararı, hasılatı nominal düşen futbol şirketinin beşe altıya katlanan zararı, iştiraklerdeki izaha muhtaç gider patlamaları, artısıyla eksisiyle üyelere detaylı olarak anlatılmayan faaliyet sonucu oluşan 1 milyar TL’yi aşkın faaliyet zararı ve zararla kapanacağını şimdiden ilan eden 2023 bütçesi oy birliğiyle ibra edilmiş ve/veya onaylanmış, üyeler sevinçlerini ReReRe RaRaRa ile taçlandırmışlardır. 2033’te Galatasaray’ın iş hacmi olarak Avrupa’nın en büyük 10 kulübünden biri olacağına dair sunum (temenniler) alkışlarla karşılanmıştır.

Başkan Adaylarına 2022 model Sorular

Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu, en başarılı sportif organizasyonu, milyonların kimliğinin ayrılmaz parçası 117 yaşındaki Galatasaray Spor Kulübü 30 Nisan 2022 tarihinde olağanüstü seçime gidecek ve iki aday kampanyalarında son haftaya girdiler. Görebildiğim kadarıyla yine beylik sorulara muhatap oluyorlar ve büyük bir şevkle yanıtlıyorlar. İşleri kolay değil, her ikisine de sabır diliyorum.

Sayın Eşref HAMAMCIOĞLU ve Sayın Metin ÖZTÜRK

Birkaç sıradan soru örneği vermek gerekirse:

  • Domenec Torrent kalacak mı?
  • Fatih hoca geri dönecek mi?
  • Kasa kolaylığı yapacak mısınız?
  • Transferler kampa yetişecek mi?
  • Kemerburgaz inşaatı ne zaman başlayacak?
  • Sponsorlar hazır mı?
  • Riva’dan elde edilecek gelir bizi kurtarır mı?
  • Sizin ekipte zengin iş insanları var mı? vs.. vs.. vs..

Vasatlaştıkça çoraklaşan ülkemizde spor basını da bundan fazlasıyla nasibini aldığından birkaç nadide örnek dışında soru sormayı bilmeyen ya da dersini iyi çalışmamış muhabirler, sosyal medya adlı cadı kazanında en çok yankılananları sormakla yetiniyorlar. Manşet veren boş vaatler ya da yanlış anlaşılmaya pek müsait cümleler elbette rating sağlar ama beylik sorular kulüp üyelerinin doğru karar vermesine hizmet etmez. O nedenle ben geleneksel olarak bu seçimde de adaylara kendi sorularımı yöneltiyorum. Geçen yıl sorduklarımın linkini de eklemiş olayım, o soruların da çoğu halen geçerlidir.

Fikrimce aşağıda görülecek 21 soruya hakiki cevapları verecek yönetimin reform yapma ve olumlu yönde ilerleme şansı olabilir. Aksi takdirde Galatasaray’ı hiç ummadığı kadar sıkıntılı günler bekliyor, bugünden tarihe not düşelim. Her Galatasaraylının da bu zor zamanlarda kim seçilirse seçilsin, elden geldiğince destek olması gerektiğini hatırlatarak başlıyoruz efendim…

1) Galatasaray Spor Kulübü başkanlığına seçilenler genelde üç konuda (söyledikleri sözler, güvendikleri kişiler ve attıkları imzalar) tutarsız davranıp birey olarak itibar kaybına uğrarlar.  Ne yazık ki bu şahsi yalpalamalar ve hatalar başkanlık makamına da zarar vermiştir. Siz bunları yaşamamak için nasıl tedbirler alacaksınız, hangi sınırlara uyacaksınız, ne şekilde organize olacaksınız?

2) Tek kişiye bağlı hatta o tek kişide düğümlenen, tek adamın ağzına bakan ve o tek şahıstan insanüstü performans beklentisine dayalı başkanlık sistemi hakkında düşünceleriniz nedir? Siz kendinizce patronculuk oynamaya mı geliyorsunuz yoksa 21.yüzyılda bir liderden beklenen erdem ve fedakârlıkları göstermeye hazır mısınız?

Başkanlık tek adamın herkesin kaderini çizdiği pek riskli bir yönetim şeklidir

3) Ankara siyasetinin Galatasaray’ı dizayn etme, en azından tercih ettiği müdahale araçlarıyla belli bir çizgide tutma girişimleri olduğuna dair izleniminiz var mı?  İlan edilen seçimi ve genel kurul iradesini mahkemeye taşıyan kişilerin arkasında camia içinden ve/veya dışından kim ya da kimler olabilir?

4) 14-15 yaşlarında bir oğlunuz ya da kızınız olduğunu, basketbol veya voleybol oynadığını, yaş grubunda müthiş istatistikler tutturup izleyenlere parmak ısırttığını varsayalım.  Evladınızın sporu meslek olarak seçeceğini ve hatırı sayılır bir kariyer yapacağını öngörerek, en hızlı gelişim göstereceği bu yaş döneminde hangi kulübe emanet edersiniz?

BASKETBOL                                            VOLEYBOL

  1. Anadolu EFES                                a) VakıfBank
  2. Darüşşafaka                                   b) Eczacıbaşı
  3. Fenerbahçe                                    c) ES Voleybol
  4. GALATASARAY                            d) GALATASARAY

5) Kulübümüzün mevcut 2.Başkanı Sn.Polat Bengiserp 24 Aralık 2021 tarihinde 2024 Paris Olimpiyatlarına 24 Galatasaraylı sporcu gönderme hedefini ilan etti. Bu hedef nasıl gerçek kılınabilir?  2020 Tokyo olimpiyatlarına kulübümüzü temsilen kaç milli sporcumuzun gittiğini hatırlıyor musunuz?

Türkiye’de olimpik sporların öncüsü olarak kabul edilen Galatasaraylı spor insanı Selim Sırrı Tarcan

6) Galatasaray Türkiye’de her branşta spor yapan yetenekli gençlerin neden ilk tercihi olamıyor? Niçin global bir yetenek havuzuna dönüşemiyor? Başarıyı satın alma modelinin iflas ettiği defalarca ispatlanmışken, siz ne yapacaksınız ki bu kulüp asli fonksiyonu olan insan yetiştirme konusunda Rönesans yaşayacak? Madem bu yazı 23 Nisan’da yazıldı, bir de çocukları mutlu edecek ve onları iyi günde / kötü günde sarı-kırmızı renklere bağlayacak neler yapabileceğinizi soralım.

7) Galatasaray 25 seneyi aşkın sürede onca başkan ve yönetim değiştirmesine rağmen yalnızca iki sicil kurulu başkanı ile bu yılları geçirdi. Aynı makama gelen üçüncü ismi ise üyelikten ihraç etti. Bu acayip durumu nasıl izah ediyorsunuz? Sizin sicil kurulunuz referans imzalarda aynı usulsüzlük ile karşılaşsa nasıl hareket ederdi?  Geçmiş yıllarda bu kulübe başvuran insanlara haksızlık yapıldığına dair bir kanaatiniz var mı? Yönetim döneminizde sicil kurulunun üye alımı dışında iş hedefleri olacak mı?

8) Galatasaray Spor Kulübü tüzüğünde daha iyi yönetim / daha etkin denetim bağlamında yapılması gereken ilk 3 değişiklik sizce hangileridir?  Not: Burada mali yılların eşitlenmesi, denetim kurulunun bağımsız seçilmesi gibi standart cevaplar aranmamaktadır

9) Kulüp tüzüğünün 20.maddesi ve bu maddedeki amir hükümlerin uygulanmaması konusundaki düşünceleriniz nedir? Siz de tüzüğün bu maddesini yok sayanlar kervanına mı katılacaksınız?

10) Bankalar konsorsiyumu ile yapılan finansal borç yapılandırma anlaşmasının ilk taksidinin içeriği, kapsadığı dönem ve ödeme yükümlülüğümüzü tam ve net olarak söyleyebilir misiniz? Not: Yuvarlak cevaplar veya %50’yi bulan çok geniş aralıklar muteber değildir

11) Galatasaray’ın sporcuları dışında idari ve teknik personelinin bir aylık maaş ve hak ediş toplamının kaç TL olduğunu biliyor musunuz?

12) Yeni yasal düzenlemeler ve imzalanmış sözleşmeler gereği Türk sporunun arabesk uygulaması ve en büyük yalanı olan “kasa kolaylığı” çok büyük ölçüde tarihe karıştı.  Sponsorluklar, projeler ve maketler konusunda da yalana doymuş insanlar adına net soralım, siz ve ekibiniz Galatasaray Spor Kulübü Derneğine ne kadar bağışta bulunmayı düşünürsünüz?   (Not: Galatasaray Spor Kulübü kamu yararına dernek statüsünü haiz olup bağışınızı vergi matrahınızdan düşebilirsiniz) https://www.siviltoplum.gov.tr/kamu-yararina-calisan-dernekler

13) Ali Sami YEN Stadyumunda 2022-2023 sezonu için kombine fiyatlarını belirlerken ENAG tarafından ilan edilen ve %100’ü aşan reel enflasyon verilerini mi, TÜİK tarafından ilan edilen şirin oranları mı yoksa Galatasaray’ın Avrupa dışında kaldığı ve belirsizlikler içinde olduğu bir dönemde tribünlere seyirci çekme ihtiyacını mı dikkate alacaksınız?  Sizce minimum gelir kaybı hangisinde olur?

14) Yönetim kurulunuzda stadyum ve taraftardan sorumlu yönetim kurulu üyesi kim olacak? ultrAslan ile olan yakınlığınızı ya da oturtmak istediğiniz ilişki düzeyini nasıl tarif edersiniz?

15) Kamunun gözde müteahhidi Bay Nihat Özdemir’in başkanı olduğu TFF’nin 2021 faaliyetini ve hesaplarını ibra edecek misiniz?

16) Türk futbolunun dibe vurduğunu düşünüyor musunuz yoksa daha düşecek yeri var mı? Naklen yayın ihalesinin gidişatı hakkında düşünceleriniz neler? Galatasaray ülke futbolunun global anlamda değer kazanması, adil rekabet ve sporcu gelişimi anlamında ne gibi somut katkılarda bulunabilir?

17) İdari ibra hakkındaki görüşleriniz nedir?  Sizce bir spor kulübü yalnız gelir tablolarından, gider kalemlerinden, bütçeden ve bilançodan mı ibarettir?

18) Kulüp ve iştiraklerinde daha önce bordrolu çalışmış kişileri yeniden göreve getirmek, daha önce kulübe ürün ya da hizmet satmış veya tesislerinde işletmecilik yapmış üyeleri yeniden sisteme katmak hakkında düşünceleriniz nedir?

19) 10 yıllık kıdemini doldurmuş kaydı açık tüm üyelerin size EVET diyeceği ideal bir senaryoda,  II.Başkan, Mali İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Kulüp Genel Sekreteri olarak kimleri seçerdiniz? 

20) Galatasaray Spor Kulübünde 40 yılı devirmiş ve bu süreci aktif geçirmiş insanlarsınız.  Üye olarak “ah keşke” dediğiniz veya pişman olduğunuz olduğunuz karar ya da eyleminiz hangisidir?

21) Döneminizi kazasız belasız tamamlamayı başarırsanız, 20 yıl sonra nasıl anılmak ve hatırlanmak istersiniz?  Sizce döneminizin en kıymetli ve unutulmaz katkısı ne olacaktır?

Türk sporunun değişmez önderi Ali Sami YEN

Sportif Organizasyon Şemasındaki Eksik Parça

Son yazımızda 19 Haziran 2021’de seçilecek yönetim kurulunun amatör branşlara dair araması gerektiği cevaplara değinmiş ve sportif üst akıl ihtiyacına değinmiştik.

Temennilerin Ötesinde Amatör Branşlara Dair – Penceremden Yansımalar (ilkercanalp.com)

Bugün üst akıl önermesini detaylandıracağız.

Galatasaray Spor Kulübü bünyesinde basketbol, voleybol, paralimpik basketbol, atletizm, yüzme, kürek, yelken, sutopu gibilerini hemen bir çırpıda sayabileceğimiz 13 farklı branş var.  Kulübümüz bünyesinde futbol hariç her yaştan 1409 sporcu ve 139 teknik & idari yönetici + çalışan yer alıyor. Her branş kendi içinde hiyerarşiye sahip ve ne yazık ki aralarında düzenli bir iletişim, güçlü bir sinerji yok.  Tüm branşların idari amiri kulüp genel sekreteri ancak gerçekten yoğun iş yükü olduğu için kulübün asli faaliyeti olan sporun gelişmesi ve ilerlemesi için çalışacak vakti bulması mucize gibi.  Dolayısıyla sportif sezonlar birbirlerini tekrar eder şekilde geçiyor Galatasaray’da! Değişim ancak krizlerle ya da isimlerin görev değişimiyle mümkün olmakta oysa dünya her gün dönüyor ve yetişemeyeceğimiz kadar hızlı ilerliyor.

Oysa basit anlaşmazlıkları ya da fikir ayrılıklarını yerinde ve zamanında çözmenin bile önemi var. Örneğin voleybol antrenörü ile şube menajeri bir konuyu kendi aralarında karara bağlayamazsa konu genel sekreterin önüne gidebiliyor. Taraflardan biri konuyu ilgili yönetim kurulu üyesine götürürse, diğeri konuyu kulüp başkanına kadar taşıyabiliyor.  Başka bir anlaşmazlık aynı tesisi kullanan iki branşın menajerleri arasında öncelik konusunda çıkabilir, onun da çözüm adresi bazen genel sekreter…

Yönetim kurulunda masasında A branşını temsil eden üye, B branşını temsil edenden daha dişliyse bazı ek kazanımlar koparıyor, bu da şubeler arasında adaletsizlik algısı yaratabiliyor.  Spor kökenli olmayan yönetim kurulu üyelerinin başkanla olan yakınlığı ya da şahsi imkan yaratma becerisine göre sportif kadrolarda kırılanlar, gücenenler, oyundan düşenler, çifte standarda isyan edenler oluyor.  Burada yalnız ince dengeleri gözetmek değil, kolay bozulmayacak dengeli bir sistemi kurabilme yetisi gerekiyor. 

En önemlisi bu kulüp bazı branşlarda gençlere A takımlarda forma şansı verirken, bazı branşlarda yetiştirici kimliğini yitirmiş görünüyor.  Bunun sebepleri üzerine kafa yoran hangi iş birimi ya da KİM?

Futboldan örnek versek, orta sahaya ve oyuna yön veren “Regista” kim olacak bu sportif organizasyonda?  Galatasaray Spor Kulübü Derneği’nin ana faaliyeti olan sporda eksik olan parçanın adı: Sportif Koordinatör

Görev tanımını madde madde yazalım ki, zihinlerde yeni kapılar açsın ve ihtiyaç daha iyi anlaşılsın

  • Tüm amatör şubelerin altyapılarındaki mevcut durum teşhisi ve ortak planlama unsurlarının belirlenmesi
  • Genç oyuncu yetiştirme konusundaki aksaklıkların çözümü ve kaynak planlama
  • Amatör branşlarda yetenek keşfi, scouting gibi konuların genel idaresi
  • Transferdeki ana kriterlerin ve transfer bütçesinin belirlenmesinde katkı
  • Okul sporları etkinliklerinin takibi ve Kulübümüz ile eşgüdüm halinde projelerin yürütülmesi
  • Galatasaray Spor Kulübünde branşlardan sorumlu sportif menajerlerin hedef ve performans takibi
  • Bütçe disiplini anlamında kritik kararların alınması ya da revize edilmesi
  • Menajer – teknik kadro uyumunun gözetilmesi,  olası anlaşmazlıkların çözümü
  • Takım içi iletişim, giderlerde tasarruf, ortak ulaşım çözümleri, tesis paylaşımı gibi farklı branşlarda “best practice” olarak öne çıkan uygulamaların kulüp bünyesinde yaygınlaştırılması
  • Kulübün spor vizyonu çerçevesinde belirlenen değerlerin aktarımı & takibi (şike, doping, ırkçılık, camia karşısında konum, sosyal sorumluluk, tavır, kıyafetlerde bütünlük vs. )
  • Tüm federasyonlarla ilişkilerde Kulüp vizyonu ve temsil yeteneğinin sürekli kılınması
  • Federasyon seçimlerinde strateji ve delege önerilmesi
  • Bakanlık, müsteşarlık ve yerel yönetimler gibi kamu otoritesini temsil eden makamlar nezdinde kulübün sportif yönden temsili
  • Sporu düzenleyen hukuki mevzuatın takibi ve gerekli yeniliklerin “kurum önerisi” olarak tasarlanmasına katkı
  • Spordan değer üretmeye yönelik yenilikçi proje önerilerinin oluşturulması ya da bu yöndeki farklı tekliflerin konsolide edilmesi
  • Spor tesislerinin yatırım ihtiyaçlarının “spor branşlarının performansı” açısından analizi
  • Spor tesislerinde taraftarların ve sporcuların “mutlu olacağı / rahat edeceği” ortamların tasarlanması
  • Spor tesislerinin müsabaka günleri dışında nasıl kullanılabileceğine ve alternatif gelir üretebileceği konusunda Kurumsal İletişim, Stad İşletme, Pazarlama gibi departmanlarla istişare

Amatör branşların merkezi idaresinden sorumlu olacak “Sportif Koordinatör” ü görev ve sorumlulukları dışında kişi olarak tarif etmek gerekirse:

Bu pozisyon için en uygun profili, geçmişinde takım sporlarında hem sporculuk hem yöneticilik kariyeri olmuş, sporu yöneten kurumlarla çok boyutlu ilişki kurabilecek, insan ilişkilerinde başarılı, tercihen yurt dışı deneyimi de olan, detaylardan ziyade ana stratejiyi kurup izleyecek ve Galatasaraylılık değerlerine vakıf biri olarak kabaca tanımlayabiliriz. Elbette tek kişiden mucize beklemiyoruz ama en azından sistemsizliğe muhalefet ederek sistem kurmaya ve doğru sorulara hakiki cevaplar aramaya niyetlenecek biri ileriye doğru bir adımdır. Sportif Koordinatörün yönetim kurulu üyeleri tarafından gereksiz yere meşgul edilmemesi, ana plandan sapmak üzere baskı altına alınmaması ve bizzat Kulüp başkanı tarafından desteklenmesi de çok önemli. Dostlar alışverişte görsün diye atanacak birinden kesinlikle bahsetmiyoruz.

Sportif Koordinatör idari olarak Genel Sekretere, bütçe konusunda da mali işlerden sorumlu başkan yardımcısına bağlı olarak çalışacaktır.

Kulübün organizasyon şemasındaki bu değişiklik hem günlük akışın iyileşmesine hem de geleceğe dönük sürdürülebilir adımlar atılmasına dönük somut bir öneridir. Bugün seçim yarışındaki adayların vizyon-misyon cümleleri, şık powerpoint sunumları ya da

  • Alt yapıya önem vereceğiz
  • Öz kaynak düzenine döneceğiz
  • Genç yeteneklere şans vereceğiz

türü çıkışları ilk defa görülmüş değildir. Benzer örnekler geçmiş yıllardaki kampanyalarda da gündem olmuş ve maalesef fiiliyatta netice vermemiştir.  Artık yönetmeye aday oldukları spor kulübünün organizasyonuna dair daha net ve köşeli ifadeler kullanmalarını talep etmeliyiz çünkü sporun beşiği GALATASARAY en iyisini hak ediyor.

Çıkmaz Sokaktan Kurtulmanın Tek Yolu

Yüreğimizde yatanı ve hep inandığımızı yazalım en baştan: #MayıslarBizimdir.

Eğer Mart ya da Nisan ayında yarıştan zihnen kopmamışsak tabi!

Florya’da işler yolunda gitmediğinde menfi vaziyet derhal sahaya yansır ve Galatasaray ya hızla toparlanıp şampiyonluğa uzanır ya da erkenden havlu atar. Dün akşam (10 Nisan 2021) sahada tel tel dökülen Galatasaray profesyonel futbol takımı, bu sezon süper lige çıkan rakibi F.Karagümrük’e diş geçiremedi.  İstatistiklere baktığınızda üstün olan taraf, iki önemli eksiğine rağmen kırmızı-siyahlılardı.  Ligin ilk yarısında deplasmanda oynanan maçı da kaybettiğini hatırladığımızda, Karagümrük semtine bir sezonda 4 puan armağan etmiş olduk.

Fatih TERİM

Dün akşam iki takım arasındaki müsabakaya atanan hakem Ali Palabıyık maça çıktığında huzursuzdu. Haz etmediği kulübün üç puan almaması için topun yuvarlaklığına güvenemezdi, işini şansa bırakmak istemiyordu ve elinden geleni de ardına koymadı.  Çifte standart artık sıradanlaştığı için giderek alışmaya başladık, artık şaşırmıyoruz bile.  Maçın üzerinden 24 saat geçti, haklı olarak Galatasaraylılar Ali Palabıyık’ı hiç iyi anmıyorlar.

FIFA kokartlı hakem, yardımcı hakemler, onca kamera ve VAR sistemi adaleti sağlamaya yetmiyor çünkü ülkemizde futbol adalet ve eşitlik üzerine değil siyaset ve rant üzerine bina edilmiş.  TFF, MHK, PFDK, Tahkim vs. hiçbirinin umurunda değil ne emek ve alın teri ne de rekabetin çürümesi… Bunu hep hissediyorduk ama özellikle 2010-2011 organize şike sezonunda ispatlı şekilde gördük.  Tüm ahlaksızlar el birliğiyle üfledi ve ateş küllenmeye bırakıldı.  

Müsabakalardan sonra kendilerine uzatılan mikrofonlara skorlara dayalı ilginç demeçler veren Galatasaray Sportif A.Ş. yöneticilerinden dün haber alınamadı. Muhtemelen üzgün ve öfkeliler, bunu tahmin etmek zor değil.

Maçtan bir gün sonra bugün saat 16:22’de resmi sosyal medya hesabından futbolcumuz DeAndre Yedlin’in ayak bileğini kırma girişiminin fotoğrafı eşliğinde “YORUMSUZ” mesajı paylaşıldı. 

Hakikaten sözün bittiği yerdeydik, bunca şeyden sonra yorum yapmaya gerek yoktu.  Yüreği bir türlü soğumayan Galatasaray taraftarının üzüntüsü, hayal kırıklığı devam ediyor.  Çoğu birkaç cümle ile Ali Palabıyık’a düdük astıracak kudrette bir yönetim talep ediyorlar, peki bu beklenti gerçekçi mi?

Korkunç İkili

Bilmeliyiz ki yaşadığımız günler, harcanan fırsatların, yaptığımız hataların ve geçip giden dünlerin eseridir.  Mesela bu sezonun ilk yarısında 2-0 kaybettiğimiz BJK maçının çok tepki çeken hakemi Cüneyt Çakır için bu kulüp 20 Nisan 2014’te resmi web sitesinden aynen şunları yazmıştı:

“..Cüneyt Çakır gibi bir “emir kulu”nu, bu maça atayan TFF, bizim açımızdan dün yaşananların baş sorumlusudur… Camiamız; Galatasaray antipatisini daha önce de defalarca kanıtlamış söz konusu hakeme bundan böyle maçlarında görev verilmesini hiç bir şekilde kabul etmeyecektir.  

Galatasaray Spor Kulübü

Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, aynı hakem daha sonra defalarca maçlarımızı yönetti ve biz yalnız sonuca göre tepki gösterdik.  Yıllar yılı TFF kurullarını ya da sporla ilgili yetki sahiplerini defalarca protesto ettik hatta istifaya çağırdık, kimse koltuğundan kıpırdamadı.

https://www.galatasaray.org/haber/galatasaray-haberleri/galatasaray-spor-kulubu-yonetim-kurulundan-onemli-aciklama/2317

https://www.ntvspor.net/futbol/demiroren-istifa-etmelidir-579e27a1c873cc3eb42570b5

https://www.aa.com.tr/tr/futbol/galatasaray-kulubu-baskani-cengiz-tff-hukuk-musavirliginin-istifasini-bekliyorum/1309335

https://www.galatasaray.org/haber/kulup/tff-istifa/428497

Üstelik bu hikayemizde yalnız futbol topuna yer yok.  Hakem Recep Ankaralı – rakip kulüp yöneticisi Semih Özsoy telefon flörtü sonrası basketbolda şaibeli final serisinin son maçına çıkmadık mesela, adına “17 Haziran duruşu” dedik, arkası getirilemedi.  Bir ara en üst perdeden “Sen kimsin Harun?” diye gürledik, sonra zulüm gibi Hidayet’le muhatap olmak zorunda kaldık.  Yetmedi Recep Ankaralı için “geçmiş olsun” mesajı yayınladık yakın zamanda. 

Eski hakem Recep bey’in sıhhat durumu beni hiç ilgilendirmiyor ama bilinsin isterim ki iki cihanda da davacıyım kendisinden.  Şimdi bu geçmiş olsun mesajını “kendisi TBF’de resmi görevli olduğundan ve erkek basketbol takımının lig sıralamasındaki yerinin hassasiyetine binaen” diye savunanlar çıkabilir, tavsiyem hemen vazgeçsinler!

www.galatasaray.org resmi web sitesi ya da yönetim kurulu üyelerinin senelerdir tekrarlanan demeçlerini şöyle bir hatırlayınız.

Takipçisi olacağız”  

kabul edilemez”   

takipçisiyiz”  

kınıyoruz

vs. defalarca kullanılmış standart kalıplardır.

Sonunda neyi takip edeceğimizi ya da niçin kınadığımızı bile unuttuk dolayısıyla ne durduğumuz yer aynı kaldı ne haklı tepkilerimiz yerini buldu.

Yönetenler değişti, oy verenler değişti, gündem değişti, bir tek kalıtsal amnezi halimiz sabit!  

Bugün sayın kulüp başkanımız ya da bir yönetim kurulu üyemiz TFF’ye ayar verebilir, laf sokabilir, onlarla alay edebilir hatta isterse sülale boyu hakaret de edebilir.  İçimiz soğur birkaç saatliğine, “oh olsun” falan deriz ama sonra yine bellek yitimi bizi esir alır.

Spor basınında sekiz sütuna manşet ya da sosyal medyada #TrendingTopic olacak büyük laflara, sert çıkışlara, süslü aforizmalara artık ihtiyaç yok çünkü popülist tavırların ve büyük sloganların kesin çözüm olmadığı sanırım anlaşıldı.  En azından hafızası iyi olanlar anlamaya başladı diyelim, realist çizgimiz baki kalsın.

Adeta gömülmediği için kokuşan ülke futbolunda orta oyununu bozacak, paradigmayı değiştirecek adımlar tesadüfen atılamaz.  Dayanacağı muhkem güç, arka planında ince bir çalışma ve +/- alternatiflere göre esneklik gerektiren bir strateji gerekiyor.  En basit anlatımıyla bunun üç boyutu var ilk bakışta:

a) Finansal güç ve mali bağımsızlık ya da kimseye eyvallah etmemek  (bilançoyu, borçları, nakit akışını, riskleri uzun uzadıya anlatmadan söylersek “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)

b) Milyonları sokağa döken uluslararası başarılar, başka bir deyişle sahada kazanıp saha dışında tartışılmaz olmak  (abonesi olduğumuz UEFA Şampiyonlar Ligi’ne bir daha ne zaman katılabileceğimiz belirsiz, Avrupa futbolu ile aramız giderek açılıyor yani kısaca “yakın gelecekte mümkün görünmüyor”)

c) Güven ve itibar sermayesini güçlendirmek ya da HAKLI olduğunu kamuoyunun ekseriyetine kabul ettirecek kadar organize olabilmek  (zor ama kestirilebilir gelecekte bence tek ihtimal)

Güven yoksa birliktelik de yok, başarı da yok, bereket de yok.

Zor ama görünür tek ihtimali örneklerle açıklamaya çalışalım:

  • Bize güvenenleri asla boşa düşürmemek, bizi destekleyenlere her platformda müteşekkir kalmak,
  • Taraftara aile ferdi / müşteriye kral / sponsora kraliçe gibi davranmak,
  • Ne yazdığını, ne söylediğini, niçin sustuğunu daima hatırlamak,
  • Her türlü kurumsal temasta samimi, şeffaf ve tutarlı olmak,
  • Palavra sıkmak yerine zor da olsa susmak ama konuştuğunda memleketin dört bir yanında ilgi ve saygı uyandırmak,
  • Haksızlığa uğrayan rakip bile olsa, bundan geçici fayda elde edilmiş olsa bile bunu çekinmeden dile getirmek,
  • Kimseyi küstürmemek namına yapılanların son tahlilde ne İsa’yı ne Musa’yı mutlu etmeyeceğini bilmek,
  • Sığ gündemi reddederek ülkede sporun ulaşamadığı seviyeyi ve hedefe yönelik yapılması gerekenleri sürekli anlatmak,
  • Nitelikli insan / elit sporcu yetiştirip topluma örnek olmak,
  • Tüm sporcuları için kariyer fırsatları sunan saygın işveren olarak algılanmak,
  • Makro düzeyde spor politikalarına yön verenlerin görmezden gelemeyeceği kadar hazırlıklı ve donanımlı olmak,
  • Kazanınca coşkulu / kaybedince mağrur olabilmek,

Sarı-kırmızıyla iftihar eden Galatasaraylı nesiller, Galatasaray’a içten içe imrenen rakipler hayal ederek her güne başlamak…  İstisnasız her gün buna inanmak ve bunun için çalışmak, bu hedefi geciktirecek hatalardan “ecel” gibi kaçınmak!

Pahalı transferler çözüm olmuyor, uçaklar inince dertler bitmiyor, çilekler forma giyince bahar gelmiyor.  Milyarder kulüp başkanının çok şık giyinmesi, Sportif A.Ş. yöneticisinin GS plakalı Maybach’a binmesi, anchorman tadında bir basın sözcüsünün belagatiyle manşetlerden inmemesi bugüne dek hiçbir şeyi kalıcı olarak çözmedi ve çözmeyecek.

Başka türlü bir şey bize gerekli olan…

Cemil Meriç’in sözüdür “yaprak ağaçtan düşünce, rüzgarın oyuncağı olurmuş

Hazan yaprağını andıran futbolun tekrar yeşermek üzere ulu çınara tutunması, özüne dönmesi, “Team Value Management” yaklaşımıyla ve bambaşka hedeflerle yönetilmesi gerekiyor.

Bitirirken yazılı olmayan gerçeği hatırlatalım. 

İlk Kural / Rule Number 1 / La première loi

Seçilerek mesuliyet üstlenenler yalnız kulübün ya da iştiraklerinin değil, bir BÜTÜN olarak GALATASARAY‘ın hepimizden, her birimizden, kişisel kariyer ve hedeflerinden, servetlerinden, korku, heves ya da beklentilerinden daha mühim, daha muteber, daha kıymetli olduğuna inanarak yaşayacaklar, çalışacaklar, mücadele edecekler ya da hep birlikte omuzlayamayacaklarsa bu devasa ağırlığın altına hiç girmeyecekler.

Bu yazıyı sosyal medyada popülist mesajları arka arkaya vererek kulüp başkanı veya yönetim kurulu üyesi olarak seçilmeyi hayal edenlere de elden ele iletirsiniz artık 😊

Diego Armando MARADONA

Arjantin için unutulmaz bir yıldı 1978. 

Tangonun ve futbolun din kadar yaygın olduğu ülke, ev sahipliği yaptığı Dünya Kupası finalinde total futbolun temsilcisi Hollanda’yı 3-1 yenerek halkına karnaval sevinci yaşatmıştı. 

Daniel Passarella kaptanlığındaki şampiyon kadronun yıldızları orta sahanın patronu Osvaldo Ardiles ve 10 numaralı formasıyla golcü Mario Kempes idi.

Buenos Aires sabaha kadar çılgınlar gibi eğlenirken bu satırların şeref misafiri ise o tarihte henüz 18 yaşındaydı ve Dünya Kupası kadrosunda kendine yer bulamamış genç bir futbolcuydu.

“Diego Armando MARADONA”

Genç Maradona efsaneleşeceği 10 numaralı Boca Juniors formasıyla

O Arjantin’in dünya futboluna en büyük armağanı…

Pele, Cruyff, Eusebio gibi yıldızlarla anılan ve çoğu zaman onların önüne konan bir superstar.  Futbolu bırakmasının ardından ülkesinde ve dünyada hep veliahtı aranan, Lionel Messi dışında kimsenin boş bıraktığı krallık tahtına yaklaşamadığı, sahada bıraktığı izler silinmez bir futbol virtüözü

Öte yandan zaafları, hataları, buhranları ile bir yarım kalmışlık ya da kırılganlık öyküsü… Duygusal, gözü kara, ağzı bozuk, dik kafalı, müptela, cömert, neşeli, eğlenceli ufak tefek bir adam…

Ben Maradona’yı “büyük sporcu olmakla yıldız futbolcu olmak arasında açılabilecek en geniş makas” olarak niteliyorum.

Maradona’yı anlatırken “tam bir profesyonel” diyemezsiniz. Çalışma disiplinine iman etmiş ilkeli bir sporcu da değil ama seyredenin aklını baştan alacak bir futbol sanatçısı.  Bir takımın, bir şehrin, bir ülkenin kaderini eline alacak ölçüde “winner

Diego’nun uzmanlığı olan futbol üç ihtimalli, bol seçenekli ve basit bir oyundur.  Seyirciler Eduardo Galeano’nun deyimiyle iyi futbola aç birer dilenci olarak stadyumları doldururlar.  İşte tekdüzelikten kaçan o tutkulu insanlar top ayağına geldiğinde ne yapacağını sadece Tanrı’nın ve onun bildiği Maradona’daki bilinmezliği ve sürpriz ihtimalini hep çok sevdiler.

Yalnız Güney Amerika değil dünya futbolunda özellikle Brezilya ile rekabet halindeki Arjantin’in sahip olduğu haksız rekabet unsuruydu. Onlara 1986 Meksika’da bir dünya kupası kazandırdı.  “Tanrı’nın eli” diye temize çekmeye çalıştığı gayrinizami gol İngilizleri deli etmişti, aynı maçta 60 metrelik muazzam slalom ile attığı gol ise asrın futbol gösterisiydi. 

Arjantin milli takım formasıyla MARADONA

Finalde Batı Almanya’yı 3-2 yenerek kupa uzandıklarında karşılarında Franz Beckenbauer yönetimindeki kadroda Schumacher, Briegel, Brehme, Foerster, Berthold, Augenthaler, Littbarski, Matthaus, Magath, Voeller, Rummenige, Klaus Allofs, Dieter Hoeness hepsi bir aradaydı.  Turnuva takımı Almanların o güne dek çıkardığı belki de en geniş kadroydu yenmişlerdi Maradona önderliğinde…

1986 Dünya Kupası Maradona’nın ellerinde

Bu küçük adam aynı zamanda İtalya’nın hor görülen kenti ve insanları için, züppe kuzeylilere hadlerini bildirme fırsatıydı. Napoli’ye kendi ülkesine katkısından bile daha fazlasını kazandırdı denebilir.  O nedenledir ki 1990’da İtalya’da düzenlenen Dünya Kupasında İtalya-Arjantin maçına ev sahipliği yapan Napoli kentinin sokaklarında insanlar onun adını haykırıyordu: DIEGO… DIEGO… DIEGO…

Maradona’nın Napoli’ye kazandırdıklarından biri de UEFA Kupası

Doğaüstü güçlere sahipmiş gibi top üzerinde hakimiyet kuran Diego, yeşil saha dışında kendi hayatında söz sahibi olamıyor, zaaflarına yeniliyordu.

Maradona ve masum keyiflerinden biri (CHE Guevara eşliğinde)

Yakın çevresinde onu iyiliğe yönlendirmeyen çıkarcılar bulunduğu çok açıktı.  Kadınlarla olan ilişkisi hayranı olduğu başka büyük bir yıldız George Best’i andırıyordu.  Uyuşturucu madde bağımlılığı hem kariyerini, hem şöhretini hem de sağlığını tehdit ederdi.

Arjantin futbolu üzerine konuşanlar arasında yakın dönemin popüler çekişmesiydi: “Maradona mı büyük Messi mi?”  Herkesin kendince seçim yapabileceği bu soruya şöyle mukabele edilmeli “Maradona eğer Messi kadar çalışsa ve onun gibi profesyonel yaşasa bu soru sorulabilir miydi?

Bir de tartışma var, “Maradona menfi bir örnekti, gençleri kötü etkiledi vs.”  Açıkçası ona özenip yasaklı madde kullanımına başlayan var mıdır bilmiyorum ama çocuklar ve gençler görmek istedikleri superstar MARADONA idealini her şeyin önüne koydukları düşüncesindeyim.  Dahası Diego’nun yaşadığı kriz ve çöküşler yetenekli tüm gençlere farklı açıdan bir ibret vesikası da olmuştur.  Kendini iyileştirmek için uzun tedavilere katlanması, her düştüğünde en baştan başlama azmi, başarısız sayılabilecek teknik adamlık kariyerinde çalıştığı hiçbir kulübü küçümsememesi onun içindeki direnen adamın göstergesiydi. Kaldı ki bir de şu var:

Kendi hayatınla ne yaptığını hiç umursamıyoruz. Önemli olan bizim hayatlarımızla ne yaptığın..

Yeşil sahaya odaklanırsak, 1980’lerde saf yetenek futbolda var olmaya yetiyordu, kısmen 1990’larda da karşılığı vardı ama 21.yüzyılda sporcu gibi yaşamak, çok çalışmak, atletik performans, profesyonellik, kişisel marka değeri, medya hakları, basın ilişkileri artık tozluktan, tekmelikten, kramponların çivisinden bile önemli…  Emek ve alın terinin gücünü en özlü biçimde Manchester United efsanesi Sir Alex Ferguson söylemiştir.

Çalışmayı sevmeyen yetenekler için futbolda gidecek yol kalmadığını söylüyor Sir ALEX

İngilizleri hariç tutarsak saf futbolseverin Maradona’ya kırgınlığı uyuşturucu madde kullanımı nedeniyle FIFA’dan aldığı bir dizi ceza ve özellikle 1994 Dünya Kupasında yer almaktan men edilmesi olur ancak.  1990 finalini kaybeden Maradona gözyaşlarına boğulmuştu ve finalin hemen sonrasında sporculuk düzenine aykırı hayatı ve kötü alışkanlıkları manşetleri süslüyordu. Yine de 1994 Dünya Kupasında ayva göbeği  ve düşen temposuyla 34 yaşındaki Maradona her türlü izletirdi kendini ve oyuna hükmetmek için her numarayı yapardı. Hatta keşke kendine çok çok iyi baksaydı, sırım gibi vücuduyla 1998 Dünya Kupasında boy gösterse ve 38 yaşına aldırmadan başka bir büyük maestro Zinédine Zidane ile sahada kapışsalardı. Olmadı.  Bize bunu çok gördü, kırgınız.

Langırt oynasalar bile izlenir!
10’ların rekabeti.. Soldan sağa Maradona – Messi – Ronaldinho – Zidane – HAGI

Bir dizi sağlık sorunu yaşayagelen yıpranmış bedeni şöhretin ve geçmişin yükünü daha fazla taşıyamadı ve 25 Kasım günü henüz 60 yaşında son nefesini verdi.  Bu yazı şu ana dek o ölmemiş gibi yazıldı çünkü Diego’nun efsanesi gerçekten ölümsüz.

Maradona’nın vakitsiz kaybının dünyayı saran pandemi dönemine denk gelmesi de ölümü kadar trajik bir talihsizliktir. Bu haftasonu dünyanın dört tarafındaki stadyumları dolduracak milyonlarca futbolsever ona saygısı gösterebilirdi, eminim o da böyle kalabalık bir veda isterdi.  Gerçi Gary Lineker gibi eski yıldızlar geçmişteki dişli rakiplerini saygıyla ve hayranlıkla yad etti.

Gary Lineker & Maradona

Yeni Zelanda – Arjantin rugby maçından önce Yeni Zelanda takımı üzerinde 10 numara ve Maradona ibarelerinin yer aldığı formalarını sahaya serip onu onurlandırdılar

Yeni Zelanda – Arjantin rugby maçı

Maradona’nın fani bedenini taşıyan tabutu halkın saygı geçişinde bulunması için başkent Buenos Aires’teki başkanlık sarayında katafalka kondu. Ülkede üç günlük yas ilan edildi.  Formasını giydiği Boca Juniors taraftarı anma törenlerinde en öndeydi.

İtalya’da Napoli halkı sokaklara döküldü, ateşlenen binlerce meşale ateş geceyi aydınlattı, Napoli belediye başkanının önerisiyle San Paolo stadyumunun ismi Maradona olarak değişti bile.  Keşke ülkemizde de böyle dünya çapında hayranları olan ikonik bir sporcu olsaydı değil mi, keşke?

Napoli’nin yüreği yanıyor, meşale dediğin nedir ki…

Maradona ve sihirli sol ayağı toprak altına konunca bitmez bu hikaye. Bakarsınız Belfast’ta doğup 25 Kasım 2005’te ölen George Best, Buenos Aires’te doğup 25 Kasım 2020’de bu dünyayı terk eden Diego Armando Maradona’yı alkışlarla karşılar.  25 Kasım 2016’da göçüp giden dostu Fidel Castro da purosunu yakar onları top oynarken izler belki, kim bilir…

2020 bizden iki büyük yıldızı (Kobe Bryant & Diego Maradona) aldı… Sevdiğiniz diğer büyük yıldızlara en iyi dileklerinizi ve dualarınızı gönderin, lanetli 2020’de onlara bir şey olmasın. 

Son sözü başladığımız yere götürelim. 1978 dünya şampiyonu Arjantin’in yıldızı Ardiles’in Maradona’nın ardından söyledikleri gerçeğin en yalın hali gibi..


Dentro de la cancha, era donde el era feliz. Jugando al futbol, era de otro mundo. – Futbol sahasında çok çok mutluydu. Top oynarken bu dünyadan değil gibiydi.

Kadere sözümüz geçmez ama emin olduğumuz şudur ki, çocuklar Maradona gibi topla oynamayı hep sevecek.

Tanrı’nın ellerindesin, eşsiz sol ayağın için teşekkür etmeyi unutma. adios amigo

Florya’da bir yaz daha bitti

Ekim ayının beşi, İstanbul’da yazdan kalma bir gündü. Cıvalı termometreler 30 santigrat derece ile flört halindeyken transfer sezonunun kapanmasıyla Florya’da bugün resmen yaz mevsimi sona erdi. Biz yazın bittiğini takvimden değil dün Kasımpaşa’da aniden bastıran doludan zaten anlamıştık. Ne olduğunu özetlemeye çalışalım.

Menajerlerin viral marketing sahası olarak kullandığı medya aracılığıyla beklentileri sürekli yükseltilen, tutarsız ve sonuçsuz beyanlar üzerine haklı olarak öfkelenen, öfkeyi yatıştırmak umuduyla her fırsatta şımartılıp tatmin duygusunu yitiren ve nihayetinde transfer şampiyonu olmayı Ziraat Türkiye Kupası’ndan bile değerli bulduğuna inandığım doyumsuz transfer oburları bu mevsim umduklarını bulamadılar. Yalnız haklı oldukları bir taraf var, performans beklentisi açısından gidenler / gelenler terazisi bu yaz epey şaştı. Takımın özellikle orta sahadaki eksikleri ve canlandırılamayan hücum hattı muhtemelen sezon boyu baş ağrıtacak.

Transfer sezonunun başında tespit, öngörü ve önerilerimizi de kaleme almıştık her zamanki gibi gösterdiğimiz yol tercih edilemedi http://ilkercanalp.com/2020/07/28/futbol-basit-bir-oyundur-zor-olan-planlama/

Peki Galatasaray Sportif A.Ş. neden ihtiyacı olan transferleri yapamadı? İlk akla gelen cevap gayet sarih, futbol şirketimizin yeterli mali kaynağı yok. Neden yok? … çünkü Galatasaray kaynakları hiç bitmeyecekmiş zannedilerek yıllar yılı yağmalanmış bir kulüptür. Plansız senelerin, hesapsız işlerin, arkası getirilemeyen eylemlerin, sonuçsuz projelerin kulübüdür. 

Bilinmeyen hedefe gözü kapalı nişan alırmış gibi yapan sahte okçuların hamaset yarışmasından…

Yakın geçmişe gidelim, milyonların sevgilisi Ünal Aysal başkanımız har vurup harman savururken kulübün dönüm noktası olabilecek yılları bize Neverland’i anlatarak geçirdi. 2013-2014 mali döneminde 70,4 milyon € dönem zararına ulaşınca görevi bıraktı. UEFA’nın gazabını yeni gelen Dursun başkanımız tüm halisane çabasına rağmen göğüsleyemedi, uluslararası müsabakalardan men edildik. Sonra Dursun başkanımız da peş peşe hatalı iş ve eylemlerle zarar üreten bilanço modasına uydu, UEFA yeniden bizi görüşme odasına çağırdı.  Mustafa Cengiz başkanımız ve ekibi imkansız gibi görüneni başardı, men cezası almadık. Onun yerine Mondros mütarekesini andıran dört yıllık bir settlement agreement ile yurda döndük. Demem o ki ikinci gerekçe Made in Switzerland: “satmadan alamıyoruz”

Fatih Terim hocamız parasını verdikten sonra alınamayacak oyuncu olmadığını ama satmada başarısız olduğumuzu def’aten ifade etti.  Mesela bu yaz Brezilyalı stoper Maicon’u 1,43 milyon € bedelle Al-Nassr kulübüne sattık. Daha önce aynı oyuncu karşılığı 1,7 milyon € kiralama geliri de elde etmiştik.  Kulübümüze girişi 8 milyon € olduğuna göre 4,87 milyon Euro zarardayız.  Neredeyse gül cemalini unuttuğumuz tek bir oyuncudan ettiğimiz zarar, Sportif A.Ş.’nin dillere pelesenk olan bir yıllık kârından fazla!  Şimdi sorsak yönetimimiz “Maicon’u biz almadık, geldiğimizde kadrodaydı” der. Haklıdırlar, Maicon bir önceki dönemde alındı ama kurumlarda devamlılık esastır. Sizin aldığınız Falcao, Diagne, Babel de sizden sonrakilere kalacak.  Benim deyimimle Galatasaray’da tersine çalışan saadet zinciri var, her gelen yönetim bir önceki dönemin günahlarını sırtına vurarak yürüyor Golgota yokuşunu..  Hadi bir de iyi tarafından bakalım, moraller düzelsin.  Beli dönmeyen Maicon yılda 2,2 milyon Euro maaş alırdı, tıpkı selefi Aurélien Chedjou gibi… Transferin gözdesi Marcao 850 bin Euro’ya oynuyor aslanlar gibi!

Maicon Pereira Roque

Bu yaz mevsimine dönersek alınanlara “hoş geldin” diyoruz, alınamayanlarla zaten işimiz olmaz ama Z raporu şöyle:

Babel’den kurtulamadık / Belhanda’yı satamadık / Falcao kontratından çıkamadık / Feghouli için karar veremedik / Diagne için uygun çözümü bulamadık / Çocuklarına parçalı formayla top oynadığını göstersin diye gelen ve vergi yüküyle yıllık maliyeti 6,66 milyon TL olan eski futbolcu ilk 11’de 66 numaralı formasıyla şans bulmakta. Orta saha rotasyonu eksik, rakibin dengesini bozacak hızlı kanat oyuncusu yok, iki stoperden biri sakatlanırsa çare Ryan Donk ?

Görüldüğü üzere bu yaz pek iyi geçmemiş, realist olmayan kontratlara ek olarak satabilme becerimiz de eksik.  Şimdiden adres yine Ocak ayı gösteriliyor, bu filmi o kadar çok izledik ki artık tat vermiyor.
Kaynak yok dedik, pandemi koşulları sürerken yarın da olmayacağını biliyoruz. Bir de aleyhimize gelişen şartlar söz konusu, örneğin elde etmeyi umduğumuz performans ve sportif gelir karşılığının üzerinde sözleşme bedelleri söz konusu olan meşhur dört silahşörleri ele alalım: Babel – Belhanda – Falcao – Feghouli KAP bildirimlerine göre bu dörtlünün vergisiz, primsiz, masrafsız, net, çıplak, sabit maaş maliyeti yılda  15,4 milyon Euro! Geçen yaz transferi sonu € kuru 6,38 TL idi, bugün 9,10 TL sularında gezindi.  Sadece saydığım dört oyuncunun kontratlarından kaynaklanan kur farkı bir yılda 42 milyon TL! Üç ay sonra döviz kurları ne olur, Mayıs 2021’de nereye varır, Allah bilir. Nakit akışımız zaten sıkıntılı, yapılandırma anlaşması sayesinde döviz cinsinden finansal borçları TL’ye çevirmiş olsak bile Euro üzerinden imzalanmış futbolcu sözleşmeleri nedeniyle sezon içinde takıma maaş ödeyemeyecek duruma gelme riski inkar edilemez.

TL karşısında şaha kalkan yabancı para birimi!

Bonservisle yatıp kiralama bedeliyle kalkılan, “Florya evimiz D’Avila babamız” diye menajerlerden hayırlı haberler beklenen dönemde çok da talihsiz bir gerçekle yüzleştik. Profesyonel futbol takımımız İskoçya’da aldığı mağlubiyetle UEFA Avrupa Ligi’ne ön elemede veda etti. Son üç yılda aldığımız başarısız sonuçlardan sonra bence Ibrox Stadium bir kırılma noktasıydı. 

Avrupa’nın en güçlü 20 kulübüyle aramızdaki mesafe her alanda açılırken, uluslararası rekabette son virajı döndük ve duvara çarptık. Oyunun dinamiklerinin nasıl dönüştüğünü, futbolun en ileri ülkelerindeki futbol yönetim mantalitesini tahlil edemediğimiz için zihnen küme düşmüş vaziyetteyiz.  Uzun yıllardır süregelen başarıyı üretme yerine borç harç satın alma hevesi, plansızlık, popülizm derken sürekli vasata teslim olduğumuzdan Türk olmayan takımları yenme hedefinden “fikren” uzaklaştık. Türkiye pek yakında UEFA sıralamasında 13.sıraya inecek ve Champions League / düşler sahnesi yolu bizim için kapanacak (veya çok zorlaşacak)  Avrupa’nın en büyük futbol markası Real Madrid ya da Arap sermayesinin yıldızlar karması PSG karşısında alınan farklı mağlubiyetler değil sorun.. Dengimiz dediğimiz Avrupa kulüplerine diş geçiremez olduk, bizden daha düşük bütçeli takımlara eleniyoruz. Tek sorun para değil, hiçbir zaman değildi ve bir umuda tutunmak istediğimiz dönemde Galatasaray bayrağını Avrupa’da en çok dalgalandırmış Fatih Terim 1-0 kaybedilen Kasımpaşa maçından sonraki basın toplantısında “Yorgunluğun altından kalkamadık. Bu çok açık. Demek ki perşembe pazar maçlarına devam etsek işimiz daha zordu. Haftada bire düştüğü için kupaya kadar maçı baştan sonra, dinamizm içerisinde oynayan bir takım olabiliriz” deyiverdi. 

Fatih TERİM

Bu yorgunluk neden bizi vuruyordu, takım neden gamsızlarla doluydu, neden en yeni transferimiz deli danalar gibi koşturup rakiple boğuşurken sözde yıldızlarımız kaçak güreşiyordu.  Onu anlatmadı Fatih hoca ama elenmemizin isabet olduğuna getirdi lafı? Kinaye de olsa, şaka da olsa, bir anlık öfke de olsa Galatasaray profesyonel futbol takımının teknik direktörü bunları söyleyemez, Avrupa FATİH’i hiç söylemez.  En az takım kadar yorgun Fatih hoca, Covid-19 sonrası yorgunluğu diyenler çıkabilir ama bana öyle geliyor ki her topu göğsünde yumuşatmaktan daralmış, hayal kırıklıkları biriktirmiş, içinde tutamıyor artık.. Belli ki yıpranmış ve kırgın ama ona çok ihtiyacımız var çünkü kulüpte başka lider profili yok.  Ona ihtiyacımız var ve saha kenarında aslanlar gibi dik durmalı, yalnızca sahaya odaklanıp takımının üzerinden bir an bile elini çekmemeli, maç bitmeden beş dakika önce soyunma odasına gitmemeli.. Dünkü maç uzatmalarda atılan golle 1-1 bitse “son anda skor bularak bir puanı kurtardık ama ben golü göremedim, koridordayım” demek zorunda kalabilirdi, sanırım öyle bir durumda kalmak istemezdi ve bunu bir daha düşünmesini rica ederim.

Peki gayrimemnun kalabalıkların şikayet etmeye hakkı var mı? YOK kardeşim, yok! Montpellier sonrası hiçbir kulüpte kalıcı olamayıp elden ele gezen sorumsuz Belhanda’ya acayip bir kontrat verilirken sormadın, hayatında daha önce bonservis ödenerek kulüp değiştirmemiş Feghouli’ye bir senelik görev süresi kalmış yönetim tarafından 5 yıllık kontrat verildiğinde sorun etmedin, kiralık Emre Mor için 1.325.000 Euro çöpe atılırken onun yeniden wonderkid olacağına inanıyordun, Turgay Ciner’in Çin’den bedava getirdiği Diagne için ara transferin son günü 13,5 milyon Euro bonservis ödenirken memnundun, şarkılardan fal tuttun EL TIGRE için kaç kere ama Falcao transferinden birkaç ay sonra borsada hisse satmak zorunda kalan futbol şirketinin içine yuvarlandığı çukuru düşünmedin.

Doymadın, hep daha fazlasını istedin. Şimdi önümüzdeki yıllar FEDA mı olur ÇİLE mi olur yine düşünmüyorsun, keşke biraz düşünsen çünkü yönetenler sen uzun vadeli düşünmediğin için seni çarçabuk mutlu etmek için çırpınmaktan başka çözüm bulamıyorlar veya işlerine öyle geliyor. “Bana ne kardeşim, bana mı sordular alırken – satarken” der misin, peki sen de haklısın ama netice değişmeyecek yalnızca öfken ve mutsuzluğun katmerlenecek.   Popülizm ve futbolun günahlarından ilk kez de bahsetmiyoruz hatta: http://ilkercanalp.com/2019/02/01/populizm-sarmali-ve-futbolun-gunahlari/

Biraz da yetki ve sorumluluk makamında olanlar düşünse” dersen seninle beraberim ama onlar heyecandan, panikten ya da bizim bilemediğimiz gündemlerin peşinde enerji sarf etmekten hakikat ile aralarına epey mesafe koymuş gibiler. Futbol şirketimizin en deneyimli ismi ve kulübümüzün ikinci başkanı Şubat 2020 Divan Kurulu toplantısında kürsüde: “gelecekte pahalı transferler olmayacaktır, genç kardeşlerimize yöneliyoruz” dedi.  Futbol tarihimizin muhtemelen en pahalı ve en histerik transferinden altı ay sonra dile getirildi bu cümle. Üç yıllık kapı gibi kontrat değil de, sanki üç aylık kiralık sözleşmesi imzalanmış gibi.. Neydi o meşhur şaşkınlık cümlemiz, “insan bazen hayret ediyor!”

Aslına bakarsanız Galatasaray’ın sorunu ne yıldız transferi, ne kiralık oyuncu kaprisi, ne defansif orta saha, ne 10 numara…  Galatasaray’a şahısların hevesinden veya yetersizliğinden ârî parametrik bir yönetim modeli gerekiyor, köklü bir değişim şart.  Yönetenlerin kafasına göre iş yapamadığı hatta konuşamadığı, yürütme erkinin kurallarla sınırlandığı, planlı bir dönüşüm rotasıdır bahsettiğim.  Bunun gerçek olabilmesi için de evvela iyi niyete dayalı açık müzakere olmadığından birbirine düşmüş görüntüsü veren kulüp üyelerinin SPOR kulübüne yaraşır hakiki konuları olgunca tartışabilmesi gerekiyor. Bugün kulübümüzde ekonomik darboğazdan evvel adı tam konmamış sosyolojik bir kriz var.  Sessiz çoğunluğun varlığı yokluğu belli değil, gürültücü kalabalık çok konuşuyor ama ne istedikleri belli değil, herkes kendince bir köşede pozisyon alma ve orada siper kazma derdinde.. Böyle olmaz, camia kavramının etimolojisine de ters, geleneğine de yabancı bu bencillik, düşüncesizlik ve şımarıklık. 

Kulübümüzdeki dönüşüm zarureti ve bunun kilometre taşları belki bir yazı dizisi olur ama bu kulüp eskiden başardıklarını hatırlayarak halen adım atabilir.  Cebimizdeki reçete 21. yüzyıla yabancı değil hatta bu kulübün kurucu iradesi bugün Türkiye’nin bir asır önünde belki de!  Tekrarlayalım, 2020-21 sezonunu şampiyon da tamamlayabiliriz, beşinci de olabiliriz ama konumuz asla bir yıla sığan saha neticeleri değildir.

Bizim için dünyanın en güzel yeri karlar altındayken…

“Florya’da yaz bitti” diye başladık ve görünen o ki kış sert geçecek, uzun sürecek ve bu kış Galatasaray değişecek.  Umarım sorunun kişilerde değil, derinde / temelde / modelde olduğunu anlayanlar ve somut bir planı olanlar değişimde rol alsınlar.

Futbol üzerinden bir kulübün yakın geleceğini planlamak

Profesyonel futbolda 2019-2020 sezonu sona erdi. Mayıslarda kupa hasadı yapmaya alışık sarı-kırmızılılar, bu temmuz ayında beklediklerini bulamadılar.

Galatasaray  kurduğu kağıt üzerinde pırıltılı kadroya rağmen ligi altıncı sırada tamamladı. Bu başarısızlığın adil oyunun ilkeleri ile uyuşmayan ve kulübümüz dışında oluşmuş sebepleri de var. Hiç saklamadan, göstere göstere belli ettiler ki “üç yıl üst üste şampiyon GALATASARAY” istenmedi. Hakemlerin “hata” ile geçiştirilemeyecek kararları ile ters yüz olduk. Dünyayı alt üst eden salgın sonrası yeniden başlayan ligde Muslera ve Andone sakatlıkları, gol umudu superstar Falcao’nun çölde seraba dönüşmesi, kart cezaları, takımın lige verilen zorunlu arada hiç çalışmamış gibi sahada yetersiz performans vermesi, Sayın Mustafa Cengiz’in yaşadığı bir dizi sağlık sorunu nedeniyle yönetimin dağılması ya da dışarıya dağınık görüntü vermesi de eklenince hani neredeyse Mart ayında %100 garanti gördüğümüz Şampiyonlar Ligi bileti yandı.  Bu vesileyle sayın başkana bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletelim, en kısa zamanda mücadele ettiği menhus hastalığı yenmesini diliyoruz.

Her sezonu zirvede tamamlama beklentisi futbolun ruhuna aykırı olsa da, Galatasaray bir kez daha ligi zirvede bitirmeliydi çünkü UEFA Şampiyonlar Ligi gelirine ihtiyacımız var.  Son yıllarda UEFA CL müsabakalarında başarılı olamıyoruz, gruptan çıkmak şöyle dursun çok az puan topluyoruz, ağır yenilgiler de alıyoruz ama 35-40 milyon Euro gelir garantisi hem kâr-zarar hesaplarına hem de kadro maliyetindeki döviz riskine karşı altın anahtar gibiydi. Şimdi denizler ortasında yelkensiz kalma riskini almış durumdayız.

Madem hayat devam ediyor, 2020-21 sezonunu doğru planlamak şart! http://ilkercanalp.com/2017/05/17/galatasaray-model-quick-checklist-for-football-management/ (Üç yıl önce kaleme alındığı halde henüz geçerliliğini yitirmemiş bir futbol yazısı)

Bu planı yaparken de gelenekselleşmiş yönetim zaaflarını, popülizm sancılarını, rating kaygılarını, herkesin gönlünü hoş etme heveslerini bir kenara bırakmak durumundayız. Gayet köşeli, tavizsiz ve bir ustura kadar net ve keskin olmaktır futbolda hiç denenmemiş yönetim modeli! Bu bir tercih de değil üstelik, satranç masasında fazla hamle şansı kalmadı. Aynı oyun anlayışıyla mat olacağımız ve masadan kalkmak zorunda kalacağımız bir sır değil..

Tümdengelim metodunu benimseyip önce takımın maaş bütçesine bakalım. Bugün vergi hariç 55 milyon Euro civarı olan maaş bütçesinin bu yaz maksimum 35 milyon Euro’ya çekilmesi gerekiyor. Bu rakama garanti ücretler, maç başı primleri dahil ancak vergiler hariçtir.  Bu keskin düşüşün mücbir sebepleri şöyle:

  1. Başarıya endeksli Euro bazında gelirden mahrum kalınması
  2. UEFA FFP çerçevesinde yapılan settlement agreement gereği önümüzdeki sezon 1 Euro bile zarar etme lüksü olmaması
  3. Kamu bankalarıyla yapılan kaçınılmaz kredi yapılandırma anlaşmasının dönemsel faiz yükünün ödenme mecburiyeti
  4. Coronavirus nedeniyle spor sektöründeki mali kayıplar, ülke genelinde istihdamda daralma, bireysel satın alma gücünün azalışı ve alternatif gelir modellerinin zora girmesi

UEFA’nın kulüplerin mali performanslarını izlerken kontrol parametrelerinden biri takım bütçesi / toplam gelir rasyosu ve burada kulüplerin %70’i geçmemesi isteniyor (UEFA Club Licensing and Financial Fair Play Regulations-Article 62

Finansal denge konusunda örnek durumdaki Bundesliga kulüplerinde bu oran %50 – %55 aralığında.. Bizim Almanları da geçip, olağanüstü bir dirayetle %40-45 aralığını hedef almamız gerek. Bilançoları sportif başarı beklentisinden arındırılmış şekilde sürekli kâr eder durumda tutmak yegane hedeftir. Alman ya da İngiliz kulüplerinde olmayan “yıllık gelire oranla büyük borç yükünü” çevirebilmenin görünür gelecekte başka çaresi yoktur. Yazımızın konusu olmadığı için taşınmazların değerlendirilmesine, sermaye artışına, negatif öz kaynak açmazındaki şirketlerin alması elzem diğer tedbirlere burada değinilmeyecektir.

Takım bütçesini düşürürken sportif başarı hedefinden vazgeçilemeyeceğine göre birkaç topu aynı anda düşürmeden çeviren jonglör gibi becerikli olmak da şart.  Üstelik bu beceriyi önce Sportif A.Ş. yönetim kurulu sonra da Fatih TERİM hocamızın birlikte sergilemesi gerekiyor.

İlk adım mevcut kadroda yolların ayrılacağı oyuncular sayesinde maaş bütçesinde açılacak yeri hesaplamaktır.  Geride bıraktığımız sezon başlangıcını kerteriz alarak 31 Mayıs 2020’de sözleşmesi biten oyuncularımızı sıralayalım: Selçuk İNAN, Ryan DONK, Yuto NAGATOMO, MARIANO, NZONZI, SERI, Emre MOR, Florin ANDONE, Henry ONYEKURU ve LEMINA

Kiralık oyuncular Nzonzi ve Emre Mor ile yollar çok önce ayrıldı. Kaptan Selçuk İnan futbolu bıraktı. Mariano ve Nagatomo duygusal biçimde veda ettiler.  Kiralık Onyekuru’yu Monaco ligimiz tamamlanmadan çağırdı, gözü arkada, gönlü Florya’da kalsa da gitmek zorunda kaldı. Kiralık Andone iki ağır sakatlık sonucu bizde kalmaz. kiralık Lemina veda etti, kiralık Jean Michael Seri ile de devam edilmeyebilir. Kısıtlı gelir ve UEFA sınırlamaları nedeniyle takımımızın bol kiracılı eski bir apartmanı andırdığını bir kez daha vurgulayalım.

Görünen o ki yalnızca Ryan DONK ile kontrat uzatacağız. Bu durumda orta sahamız yok olmuştur, acil olarak bek ihtiyacımız vardır.  Öte yandan DONK hariç bu 9 ismin ayrılmasıyla maaş bütçesinde 16 milyon Euro’yu aşan bir boşluk oluşmuştur. Doğru planlamayla bu durum bir fırsat penceresi olarak görülebilir.

İkinci adım eksilen oyuncuların ikamesi için transfer bütçesi yaratmak çünkü UEFA FFP settlement agreement gereği elde ettiğimiz bonservis geliri kadar oyuncu satın alabiliriz. Burada satılabilecek çok az oyuncumuz olduğunu görüyoruz yani kiralık oyuncuların fazla olduğu ve biraz da yaşlı kadronun maaş yüküyle denk olmayan düşük bir global piyasa değerlemesi söz konusu.  Mutlaka satılması gereken birinci isim sporculuk karakteri gelişmemiş “problem çocuk” Younes Belhanda. En başta alınması doğru bir seçim değildi, Faslının kontratı da bir acayip, umarım bu yaz kendisiyle vedalaşmayı başaracağız.  Savunmanın merkezindeki Marcao-Luyindama ikilisine talip çıkması mümkün ancak bu ikiliyi bozarsak bir de sağlam stoper bulmak gerekecektir.  Global piyasasi olabilecek bir de Feghouli var.  Cezayirli Soso formda olup sahaya aklını verdiğinde pek çok kritik maçın kader oyuncusu olabiliyor ama 3.850.000 Euro net maaşıyla 35 milyon € toplam bütçeli takım idealinin de dışında kalmakta.

Yere düşürmeden çevirmek zorunda olduğumuz üçüncü top TFF’nin “yerli ve milli” icadı yabancı futbolcu sınırlaması.  TFF önümüzdeki sezon 14 yabancı ile sözleşme yapmayı serbest bırakıyor ama sahada en fazla 8 yabancı olabileceğini de dayatıyor.  2021-2022 sezonunda 12 yabancı (yedisi sahada), 2022-2023 sezonunda 10 yabancı (altısı sahada) diye de sınırlama sıkılaştırılmış.  (Not: Bu yazının kaleme alınmasından bir gün sonra TFF yabancı sınırlamasının uygulamasını bir sezon erteleyerek 2021-2022’ye bıraktı. Mevcut uygulama bir yıl daha geçerli olacak)

Dördüncü parametre takımın dinamizmini ve piyasa elastikiyetini artırmak için takımın yaş ortalamasının düşürülmesi, sahada veteranlar karması görüntüsü kimseyi memnun etmez.  Bu sezon başında Galatasaray’ın 11 yabancılı ideal 11’nin yaş ortalaması 31’e yaklaşıyordu!  Oysa diri, mücadeleci, topa sert, birbirine bağlı ve hedef odaklı bir takım lazım bize ve bu lige… Bir zamanlar “ne pahasına olursa olsun” diyerek bir araya getirilen yıldızlar karması kadroları artık finanse edemeyiz, performansı şöhretinin çok gerisinde eski tüfeklere ve papazlara zaten tahammül edemeyiz. Bu sezon 18 kişilik dar rotasyona mülkiyeti kulübümüzde olmak kaydıyla 23 yaş ve altı iki oyuncuyu da mutlaka monte etmeliyiz.

Beşinci yakar top futbola bağlı gelirlerimizin kaynak para birimi Türk Lirasının sürekli değer kaybetmesi ve yürürlükteki güncel düzenlemeye göre yeni transferlere gelen %40 vergi yükü.  Yeni alınacak 1 milyon Euro net maaşlı bir oyuncunun kulübe brüt maliyeti, %20 stopaj + %20 gelir vergisi üzerinden 1,66 milyon Euro’ya yükseliyor.  Türkiye’de oyuncular gelir vergisi ödemediği için %20’yi futbolcuya yansıtmak da kısa vadede mümkün görünmemekte.  Üstelik devlet de tam ve zamanında ödenen stopajın amatör branşlarda kullanılmak üzere kulüplere iadesi uygulamasını sona erdirdi.  Kazancın dibe vurduğu sezonda yeni vergi uygulaması büyük bir kambur olmaya namzet.

Yukarıdaki maliyet planlamasında biten sezona Florya’da  başlamış ama Galatasaray’dan ayrılan dokuz oyuncu için 16 milyon Euro’yu aşan bir maaş bütçesi açığa çıkmıştı.  Kaçınılmaz olarak pek çok yeni oyuncu alarak yepyeni bir takım omurgası oluşturacaksak ve toplam maaş bütçesini 35 milyon € olarak hedefliyorsak kadronun en pahalı oyuncularına da kement atmak durumdayız.

Bonservis geliri de elde edeceğimiz düşünüldüğünde muhakkak satmamız gereken Younès Belhanda yeni kulübüyle imza attığında maaş bütçemizden 3,35 milyon Euro daha düşeriz. Ajax’a kiralık gönderdiğimiz ama geri dönecek 1986 doğumlu Ryan Babel’i başka bir kulübe gönderebilirsek 2,5 milyon Euro daha tasarruf etme ihtimali doğabilir.  Mevcut kadromuzda Sofiane Feghouli yıllık net 3,85 milyon Euro ile en yüksek ikinci maaşa sahip ama iyi bir bonservis geliri elde edilemeyecekse risk alıp Soso’yu kadroda tutmak da ihtimaller arasında. Belhanda’yı satmak kadar büyük bir önceliğimiz de, mutlu olacağı bir ligde talibini bulup (muhtemelen USA-MLS) sansasyonel Radamel FALCAO kontratından çıkmaktır.

Falcao – Belhanda – Feghouli

Sanal alemde histeri krizleri yaratan, futbolla ilgili olmayan sahte celebrity figürlerin bile diline doladığı, taraftarın yolunu gözlediği, binlerce insan tarafından havalimanında karşılanan, stadyumda özel imza töreniyle lanse edilen büyük yıldız EL TIGRE maalesef sahada bekleneni veremedi. “Şampiyonlar Liginde iki maç kazandırsa maaşını çıkarır” diyenler hatırlar mı bilmem ama kendisine çok umut bağlanan altı maçın üçünü kaçırdı. Oynayabildiği üç maçta kaleye isabetli şut dahi atmaya muvaffak olamadı.  Trabzonspor ve Başakşehir ile oynanan dört maçın hiçbirinde sahada değildi. Aşil tendon / diz / baldır derken 45 dakikadan fazla süre alabildiği lig maçlarının sayısı 13! Sözün özü, Falcao kendisinden büyük beklentisi olmayanları haklı çıkardı ve “Futbolda Popülizmin İflası” nın sembol isimlerinden birine dönüştü. 

http://ilkercanalp.com/2019/09/04/en-uzun-transfer-mevsimi-el-tigre/  (İstanbul’a ilk geldiğinde Falcao ve Galatasaray hakkında bir futbol yazısı)

2 Eylül 2019 tarihli KAP bildirimine göre FALCAO Galatasaray’dan yıllık net 5 milyon Euro maaş alıyor.  KAP bildiriminde başka detay yok ve sezonluk maliyetinin 6,5 ila 8 milyon Euro arası olduğuna dair pek çok spekülasyon çıkmasına rağmen kulüp detayları açıklamadı.  Radamel FALCAO’nun parçalı forma giyeceği resmen açıklandığında (02/09/2019) 1 Euro = 6,38 TL idi. Bu yazının kaleme alındığı 28 Temmuz 2020’de 1 Euro 8,20 TL’ye kadar yükseldi. İmza tarihinden bugüne dek Falcao’nun çıplak, net, vergisiz maaşındaki yalnızca kur farkı 9.100.000 TL ediyor! Daha dün imzaladığımız Sixty & Magdeburger sponsorluk anlaşmasının neredeyse 1/3’ü tek kontratın 11 aylık kur farkına gitmiş vaziyette! UEFA CL gelirinin olmadığı, yayıncı kuruluşun taahhütlerinden yan çizerek sürekli kesintiye gittiği, yeni sezon için kombine satılması mümkün görünmeyen, yüz binlerce insanın işsiz kaldığı ve herkesin alım gücünün düştüğü dönemde FALCAO bu maliyet yüküyle bizimle kalamaz. Kemer sıkıp takım bütçesini küçültmek durumunda olan Galatasaray’da böyle pahalı bir futbolcunun yer alması gerçekçi değil…  Bu yıl ligde attığı 10 gol ve kupada Tuzlaspor’a attığı gol karşılığında bu seviyede ücret ödeyemeyiz, “Seneye 25-30 gol atar belki” diye adak adayacak halimiz de yok.

Sonuçta Belhanda+Babel+Falcao üçlüsüyle yollar ayrılırsa minimum 11 milyon Euro daha bütçede rahatlama mümkün olur.  Sofiane Feghouli ise elde edilmesi muhtemel bonservis bedeline göre ayrıca değerlendirilmelidir ancak salt garanti maaş olarak düşünürsek yeni maliyet platosunda sırıtan bir kalem olarak durmaktadır.

Sahada sekiz yabancı sınırı, ilk 11’de üç pozisyonun T.C. pasaportlu futbolcular tarafından doldurulacağı anlamına geliyor.  Karmaşayı azaltmak için üç pozisyon seçip, yedeklerini de Türk oyunculardan seçenler sezon içinde rahat ederler. Örneğin stoper, sol bek, ve sağ açığı Türk olan bir kulüp, yedeklerini de Türk olarak takımına katmayı başarırsa ceza ve sakatlık durumlarında daha az panik yaşayabilir. Ya da birkaç farklı pozisyonda oynayabilecek, çok yönlü (versatile) Türk oyuncu bulmak gerekir ki, o daha zor görünmekte. 

Sahada yalnız 8 yabancı yer alabileceğine göre, 14 yabancı ile sözleşme imzalayarak altı ismi tribüne oturtmak israfa girer. 2020-21 sezonunda Galatasaray’ın kadrosunda 10 en fazla 11 sözleşmeli yabancı bulundurması makul olacaktır. Güzel oyunun ruhuna aykırı bu saçma sınırlama ve kuralların kaldırılması için de kulüp tüm imkanlarıyla kulis yapmalı ve kamuoyu yaratmalıdır.  Elbette vergi cenneti tropik adaların vatandaşlık dağıtması misali, 250.000 Euro bedelli taşınmaz tapusu eşliğinde resmi makamlara başvurup T.C. pasaportu alacak yabancıları oynatma imkanı da zorlanabilir!!

Mevcut yabancı oyuncu kontratlarına bakacak olursak MUSLERA-DONK-LINNES-MARCAO-LUYINDAMA-SEKIDIKA-SARACCHI-FEGHOULI ile Florya’dan uzaktaki DIAGNE? ve RYAN BABEL? On yabancı oyuncumuz kaldıysa, kontenjana göre dört oyuncu almak teorik olarak mümkün. Anlamsız israfı önlemek adına, yukarıda tarif edildiği gibi en fazla bir yeni yabancı oyuncuyla daha sözleşme yapılması önerilir ama yerli piyasası ve takım formasyonu açısından bu imkansız görünüyor.  Galatasaray seviyesinden epey uzak olan Sekidika’nın kiralanması durumda rakam iki, sahadan ziyade sosyal medyada etkili Pinky Pie Babel’den kurtulmayı başarırsak yeni yabancı transfer sayısı üç olur.  Burada kritik isim Mbaye DIAGNE.. Disiplin anlayışı ve profesyonel yaklaşımı sporcu olmaya uygun değilken, bu arızalı karakteri başka kulübe satabilir miyiz yoksa Fatih TERİM’den psikiyatri uzmanı gibi Senegalliyi yola getirmesini mi bekleyeceğiz? DIAGNE için Kasımpaşa’ya 13,5 milyon Euro tutarında bir bonservis ödemiştik, yatırım verimliliği adına da bu karar kritik.  Hatırlamamak olmaz, Kasımpaşa oyuncuyu Çin’den bedavaya almıştı! Diagne’den bağımsız yaratılacak transfer bütçesi yetmezse yine kaçınılmaz olarak bonservisi elinde olan ya da kiralık oyuncular ön planda olacaktır.

Mbaye Diagne

Ne yazık ki profesyonel futbol takımımızda Türk oyuncular açısından daha sıkıntılı durumdayız. Şu anda ilk 11’de yer alacak ya da ilk 11’i zorlayacak görünürde 5 oyuncumuz var. Emre AKBABA, Ömer BAYRAM, Adem BÜYÜK, Taylan ANTALYALI ve Sivasspor’dan yeni transfer Emre KILINÇ… Şener Özbayraklı, Jimmy Durmaz, Ahmet Çalık kadroda ritmi tutturamadılar ve muhtemelen bu isimlerle yollar ayrılabilir. Kayserispor’a kiralık giden Emre Taşdemir’in son durumunu bilemiyoruz.  Florya’da yetişen Emin BAYRAM, Atalay BABACAN, Yunus AKGÜN gibi isimler ise “birer umut” olmayı halen sürdürüyorlar.  Dolayısıyla 4-5 de Türk oyuncu transfer etmek gerekecek.  Bu Türk oyuncular için birkaç “ön şart” belirlersek seçenekler işin başında netleşir, başımız daha az ağrır kanaatindeyim

  1. Tercihen 30 yaş üstü oyuncularla ilgilenilmemelidir
  2. 2018-19 ve 2019-20 sezonlarındaki performans sürekliliği olan oyunculara öncelik verilmelidir
  3. Maç istatistikleri, sakatlık ve ceza durumu gibi detaylar ortada olsa da oyuncunun son durumu, alışkanlıkları, sporcu karakteri ve psikolojik direnç düzeyi farklı kaynaklardan özenle soruşturulmalıdır
  4. Aktif spordan kopmuş, bireysel fitness yapan, bir zamanlar kariyeri parlak eski oyuncular için rehabilitasyon merkezi olamayız
  5. Galatasaray’da daha önce forma giymiş ve ayrılmış oyuncuların kulübümüz hakkındaki his ve düşüncelerini iyi tartmalıyız.  Bizden nahoş şeklinde ayrılmış, Florya’yı kürkçü dükkanı olarak gören isimler bu yaz oluşacak yeni kadronun da havasını bozmaya yetecektir
  6. Futbol ailesinin ya da magazin dünyasının enfekte figürleriyle içli dışlı olan, düzensiz hayat / agresyon / kriminal vaka gibi pürüzleri olanlardan itinayla uzak durmalıyız
  7. Galatasaray’ı kariyer fırsatı ya da Avrupa’nın beş büyük ligi için basamak görecek futbolcular aramalıyız. Bizi emeklilik öncesi son durak ya da aile düzenini bozmamak adına İstanbul’da yeni adres olarak görenlerden hayır gelmez
  8. Türk oyuncularla TL kontrat yapacağız, beğenmeyene kariyerinde başarılar dileyip masadan kalkacağız.

Takım kimyası ve total performans anlamında en büyük güvencemiz yine Fatih TERİM… 2020-21 sezonu için en büyük dayanağımız da Fatih TERİM…  Yalnızca kazandığı başarılar, kaldırdığı kupalar ve bize kattıkları değil konu… Hocamız 1 Kasım 2019’da maç sonu basın toplantısında şunu söylemişti:

“Transfer yaparken oyuncuların geçmişine harcama yapıyoruz halbuki geleceğine harcama yapmamız gerekir”

İşte bu cümle yaz mevsiminin parolası olmalı. Elbette bu cümlenin şöhretli yabancı futbolculara yönelik sarf edildiğini düşünmek mümkün ama hocanın futbolcuyu pasaportuna göre değil karakterine / yeteneğine / aidiyetine göre tasnif ettiğinin de şahidiyiz.   Bu cümlenin TFF’nin yabancı sınırı saçmalığından önce dile getirildiği ve yerli piyasasındaki darboğaz nedeniyle artık geçerli olmayabileceği öne sürülebilir ama TFF’nin oyunun ruhuna aykırı kararı asla sürpriz olmasa gerek?  Futbolun her zerresine nüfuz etmiş merkez siyasetin bıkkınlık veren “yerli ve milli söylemi” varken, ta şike döneminde “gerekirse hep birlikte birkaç yıl Avrupa’ya gitmeyiverelim” çıkışları yok muydu? R.Tayyip Erdoğan stadyumlardaki ARENA isminin Türkçe olmamasından bahisle değiştirilmesini isterken daha resmi bildirim gelmeden tesislerinin adını değiştirmek için yarışan kulüpleri unuttuk mu?  Galatasaray sahaya 11 yabancıyla çıktığında “İstiklal marşını söyleyecek adam yok” diyen saray şeytanlarını hatırlıyor olmalıyız.  “Yurt dışına döviz gidiyor, Milli Takım zora düşüyor, bizim çocuklarımız süre alamıyor” söylemleri bilinirken TFF’nin son kararı kesinlikle sürpriz değildir. Futbol alemini yakından izleyen kimse için şok yaratmaz ya da yapılmış hazır planları çöpe atma mazereti sayılamaz. PLAN dediğiniz, olumlu ve olumsuz senaryolara intibak becerinizi test etme süreçleri değil midir zaten?

Bu yaz mevsiminin parolasını Kasım 2019’da belirleyen hocamız mutlu ve huzurluysa “başarı garantili teknik direktör” olarak meslektaşlarından ayrılır ama işte huzursuzsa, kafası dağınıksa, uğraşmaması gereken işler önüne dosya olarak gidiyorsa sonunda tüm Galatasaraylılar üzülüyor.  Mevcut yönetimin siyasi ömrü üzerine tahmin yürütmek kolay değil lakin görevde kaldıkları süre boyunca Fatih hocaya arzuladığı çalışma koşullarını azami sağlamak durumundalar.  Hoca ile kaderlerini birleştirdiler, bu yoldan dönüş yok!  Hocanın her istediği futbolcuyu alamazlar ama hocanın asla istemediği isimleri de Florya’ya sokmamalılar. 

Fatih TERİM Galatasaraylıları hep uzak ufuklara ve büyük hayallere özendirse de, aslında gayet realist biri. Mealen:  “Hocam bütçe bu, kurallar malum, bizim düşüncelerimiz ve beklentilerimiz şudur, senin Florya mutfağında bu malzemeyle en iyi yemeği yapacağına inanıyoruz. Sen de bize sezona dair talep ve beklentilerini söyle ki lazım olan hazırlığı yapalım, elden gelen tedbirleri alalım” denecek, fazlasına gerek yok. Mutlaka samimi olunmalı, iletişimde aracı kullanmamalı, dedikoduculara kulak asmamalı. Futbolun duayeni Galatasaraylı hocayı bir şekilde “hoş” tutmalı Sportif A.Ş. yöneticileri.  Başka çareleri yok ama bunun farkında olduklarından tam emin değilim?

Rekabet açısından yukarıdaki zorlu koşullar Fenerbahçe ve Beşiktaş için de aynen hatta fazlasıyla geçerli..  Trabzonspor düşük maliyetli kadrosunu muhafaza ettiği ve stoper tandemini istikrarlı hale getirdiği takdirde yeşil sahada daha avantajlı görünse de kör göze parmak yönetim zaafları ve teknik adam sorunu nedeniyle yine tökezleyebilir.  Çöpsüz üzüm tadındaki Başakşehir ise siyasi iktidarın ve kerameti kendinden menkul gelir kaynaklarının sayesinde lig yarışına “pole position” olarak başlar.

Biz ise her koyunun kendi bacağından asılacağı varsayımıyla sezon başında seçeceğimiz doğrulara uygun planlı hareket etmeliyiz. Sanal kalabalıkların asla tatmin olmayacak hırs ve arzularına ya da medya rüzgarına kapılırsak eldeki plandan sapar, bildiğimizi de unuturuz. Ayrıca bazı koyunlar uçurumdan aşağı atlıyor ya da kasabın bıçağını yalıyor diye o çürükler familyasına yakın durmak zorunda da değiliz.

Futbolun aktörleri değişmedikçe önümüzdeki sezon yine “ZORLU” olacak ama Galatasaray’ın olduğu her yerde UMUDA daima yer vardır. Yeter ki yapacağımız plana sadakat ve işler ters giderken temel stratejiden sapmayacak dirayetimiz olsun…

Jupp DERWALL

En uzun transfer mevsimi: EL TIGRE

Futbola dair en sevmediğim dönem olan transfer mevsimi bu yaz hakikaten bıkkınlık verdi. Her yıl hafızayı sıfırlayarak şımaran insanların sayısı artıyor ya da sosyal medya sayesinde daha görünür hale geliyorlar. Transferde çalım atıldığını, Temmuz ayında şampiyon olunduğunu, KAP bildirimiyle kupa alındığını düşünenlere tahammül etmeye çalışan tüm sporseverlere “geçmiş olsun” derken bu histerik dönemin bittiğine memnunum, çok şükür..

Muhtelif sınıflamalara tabi tutmak mümkün olsa da futbolda esasen iki tip transfer olduğu kanaatindeyim. İlkinde uzun süre takip edilerek seçilen oyuncunun potansiyeline ve geleceğine yatırım yapılır. Her seçim doğru olamayacağına göre risklidir ama getirisi de büyüktür. İkinci tip transferlerde ise oyuncunun kariyerine ve geçmişine bakarak yüksek maliyet üstlenilir. Çoğu zaman ortada bir yatırım olmamasına rağmen yine risklidir ancak sağladığı rating yüksektir.

Genelde ülkemizde spor gazetelerinde sürmanşet olacak, TV kanallarında daha fazla yer alacak, kulüp yöneticilerinin bol bol fotoğraf çektirebileceği, endüstriyel seyircinin sosyal medyada rakip kulüplerin taraftarlarına yaratıcı laf sokma denemeleri yapmasına vesile olacak “ikinci tip” transferler tercih ediliyor.  Kabaca son 10 yıla baktığımızda kulüplerin mali açıdan neden batık olduğunu ve yaz aylarında taraftarın hararetini yükselten ikinci tip transferlerin bizi ancak üçüncü sınıf futbol ülkesi yapabildiğini sadece transfere olan yaklaşıma bakarak dahi yorumlamak mümkün. 

UEFA ile yapılan çok sıkı yapılandırma anlaşması ile yıllardır süren kıt kaynaklarla büyük beklentileri yönetme cenderesi arasında sıkışan Galatasaray Sportif A.Ş. yönetimi bu yaz dönemi aslında gayet iyi iş çıkardı. Giden oyuncuların tamamı vadesini doldurmuş isimlerdi (Maliyeti nedeniyle kadroda tutamadığımız Henry Onyekuru gibi isimler hariçtir). Hatta keşke A takımda süre alamayacak birkaç genç oyuncumuzu daha düzenli oynayabilecekleri düzgün kulüplere kiralayabilseydik. Kalanlardan bir tek Selçuk İnan’a verilen 4.000.000 TL garantili bir yıllık kontratı anlamak zor. Kaptanı seviyoruz, geçmişte bize büyük hizmeti oldu ama son üç yıllık performansına bakınca sözleşme uzatımı maliyet / performans dengesi açısından hiç makul değil. Yeni gelenlerden Şener Özbayraklı’nın yabancı sınırlaması ihtimaline karşı tedbiren alındığını, futbol oyun geometrisini tam anlamadığını düşündüğüm Emre Mor’un da zihnen rehabilite edilebileceği umuduyla Florya’ya getirildiğini düşünüyorum.  Diğer oyuncuların hem umulan fayda hem de üstlenilen maliyet açısından sınıfı geçtiğini söyleyebiliriz.  Sahadaki performanslarının da bu başarıyı devam ettirmesini diliyoruz.  Sui misal emsal olmayacağı için, geçmiş yıllardaki transfer faciaları ile karşılaştırmadan emeği geçenlere de teşekkür edelim

Şimdi geldik fantastik bir serüvene dönüşen Radamel Falcao García Zárate transferine…

Her futbol takımı iyi bir santrfora ihtiyaç duyar. Hele ki günümüz futbolunda topun saha içindeki dolaşım hızının artması, oyuncuların yükselen fiziksel kapasitesi sonucu savunma önlemlerinin sıkılaşması sonucu az sayıdaki pozisyonda çerçeveyi bulan becerikli santrfor daha kıymetlidir.  Seyredenler hemen hatırlayacaktır, eskiden single malt whisky kıvamında damıtılmış golcüler vardı. Oyun içinde az görünen ama topu bir şekilde çerçeveye gönderen mahir ve kurnaz tilkiler.  Tanju Çolak, Mario Jardel, Romario, Gary Lineker, Hugo Sánchez gibi örnekler aklıma geliyor. Modern futbol tek vuruş becerisi olan ya da altı pası karıştıran golcülerden daha fazlasını istiyor artık.  Mümkünse savunmanın ileri karakolu gibi hücum pres yapsın, iri kıyım stoperlerle boğuşabilsin, oyun sıkıştığında pas istasyonu olsun, sırtı dönük oynayabilsin, atamıyorsa attırsın vs.  Süper karışık kumpir misali hepsini bir arada yapan santrfora çok çok az rastlanıyor, fiyatları da astronomik olup dudak uçuklatıyor.  José Mourinho yönetimindeki Chelsea performansıyla Didier Drogba bu örneklerden biriydi, biz kariyerinin final performansını parçalı formayla izledik ve sahadaki karizmasıyla dahi iz bırakanlardan olduğunu görmüş olduk.

Chelsea’s Didier Drogba celebrates with the trophy during the Barclays Premier League match between Chelsea and Sunderland at the Stamford Bridge, London on May 24, 2015. Picture: David Klein.

 Mesela bir dönem Hollandalı süper santrfor geleneği vardı.  Marco Van Basten, Ruud Van Nistelrooy, Dennis Bergkamp, Robin Van Persie gibi.  Bunlardan biri ülkemize de geldi, Sabiha Gökçen havalimanında büyük kalabalıkla karşılandı, çok yüksek maaşla tatilini yaptı gitti.   Dolayısıyla ne tür bir şaşaa ile gelindiği değil, geldikten sonra yapılanlar ve hatıralarda yaşayacak güzel anılar önemli.. Benim beğendiğim birkaç santrforla anılar galerisini kapatalım: Rudi Völler, Jean-Pierre Papin, George Weah, Raul, Jari Litmanen, Brezilyalı gerçek Ronaldo, Thierry Hénry, Zlatan Ibrahimovic.  Görüldüğü üzere oynadıkları dönemler, elde ettikleri başarılar, oyun stilleri oldukça farklı

Aktif santrforlar içinde kimi almak istersin deseler, önce fiyatını sorar sonra da para benden çıkmıyorsa Robert Lewandowski derdim 🙂  Gerçi onu da diyemiyorum Bayern München sözleşmesini 2023’e dek uzattı Polonyalı ile..


Hasan Salihamidžić – Robert Lewandowski – Karl Heinz Rummenige

Bu bölümün özel konuğu ise 2012 yılında FIFA Ballon D’or sıralamasında yılın 11’ine giren, dünyanın en iyi üç forvetinden biri olarak aynı kategoride Cristiano Ronaldo + Lionel Messi ile yarışan ve bu konumu %100 hak etmiş Kolombiyalı Radamel FALCAO. 

Radamel Falcao – Lionel Messi

Porto ve Atletico Madrid performanslarıyla dünyanın konuştuğu Falcao’yu benim övmem yersiz olur, sözü FC Barcelona teknik direktörü olduğu dönemdeki Pep Guardiola’ya bırakalım: “Ceza sahasındaki Falcao dünyanın en iyi golcüsüdür

Aradan koskoca yedi sene geçmiş takvimler 2019’u gösterdiğine göre güncel verilere geçiyoruz şimdi.

Geçen sezon AS Monaco 20 takımlı Fransa Ligue 1’de 17. olmuş, küme düşme hattının hemen üzeri…

Radamel Falcao 38 haftalık lig mücadelesinde 33 maçta yer almış ve 2564 dakika oynamış. 66 faul karşılığı 10 sarı kart görmüş. İki asist yapmış, 14 kez ofsayta düşmüş. 42 şutta kaleyi bulurken, üç şutu direkten dönmüş. 2018-2019 Ligue 1 sezonunda Monaco santrforu Radamel Falcao üçü penaltıdan toplam 15 gol atmış (dördü ilk yarılar, 11’i ikinci yarılar) 15 golün dokuzu deplasmanda ağlara gitmiş. Ligin her iki maçında da gol attığı takımlar Stade Rennais ve Amiens. Ligin zirvesindeki ilk dört takıma golü yok. 

Geçen yılın verileri bize neler söylüyor?  Monaco santrforunun 2018-2019 sezonunda devamlılık sorunu olmamış, ligin önemli bir kısmında sahada, maç başına 78 dakikası var.  Maç başına isabetli şut sayısı az gibi görünse de, kaleyi bulan şutların gole dönüşme oranı yüksek. Burada Monaco’nun Falcao’yu yeterince pozisyona sokamadığı ama Kolombiyalı’nın bulduğu uygun pozisyonları pek ziyan etmediği yorumu yapılabilir.  Ligin tepesindeki takımlara gol atamaması yine takıma bağlanabileceği gibi, o takımlardaki üst düzey defansif anlayışa da yorulabilir. Peki biz ne bekleyelim EL TIGRE’den? FALCAO’dan 2012 yılındaki yırtıcı, patlayıcı, maç gecesi stoperlerin rüyasına giren kaplan olmasını beklemek haksızlık olacaktır. Araya yıllar, sakatlıklar, yorgunluklar girdi.

Radamel Falcao’nun kariyeri boyunca yaşadığı sakatlıkların dökümünü gösteren grafik

Falcao bugün üst düzey pozisyon bilgisi olan, son vuruşta mahir, profesyonelce yaşayan yetenekli bir santrfor. Geçen sezon iki kere dörder hafta, bir kere beş hafta tabelayı değiştirememiş.  “Negredo 35 attı, Falcao 40 atar” gibi espriler yapmak ya da “İstanbul’daki her maç tabelayı değiştirir” beklentisine girmek hem saçma hem manasız.  Sakatlık, ceza olmazsa elinden geleni yapacak ve bu sezon herkesi memnun edecektir. Bugün göklere çıkarıp, yarın iki maç vasat oynarsa yerin dibine sokanlara fırsat vermemek adına bilhassa not düşmek isterim.   Galatasaray statik ve yavaş oyununu sürdürürse, Falcao sürekli iki rakip stoperin arasında kalırsa, topsuz koşularına iyi paslar gelmezse 3 forvet ile de skor problemini çözemeyiz.

Burada Falcao’nun yeteneklerini uzun uzadıya anlatacak değilim, 2012’de dünyanın en iyi futbolcusu olmayı hak ettiğine inanan otoritelerle aynı taraftayım. FC Porto ve Atletico Madrid performanslarını izlememiş futbolsever olduğunu da sanmam.  Tepeden tırnağa gol sanatkarı olan Kolombiyalı da gelmiş geçmiş tüm transferler gibi şu an umut bağlanan bir ihtimal ama yeri gelmişken kesin olan iki şeyi yazalım. Öncelikle “Penaltı kazanırsak kim atar?” sıkıntımız kesin olarak bitmiştir, Falcao farklı lezzetlerde neredeyse garantili penaltı atan bir futbolcu. İkinci olarak da Selçuk İnan’ın doğum günü artık dünyanın uzak coğrafyalarında bilinecek çünkü muhtemelen Falcao ile birlikte pasta kesecekler. Falcao ve Selçuk İnan bir yıl arayla aynı gün doğmuşlar (10 Şubat 1985 ve 1986)

FIFA 2012 The Best Eleven

Oyuncunun piyasa değerine ve maliyetine bakalım şimdi. Kariyerinin sonbaharındaki Radamel yaklaşık beş ay sonra 34 yaşında olacak. Falcao birinci tercihi olacağını düşündüğüm La Liga’ya dönemedi. Mutlu olduğu bir diğer ülke Portekiz zaten onun maaşını ödeyemezdi.  En iyi zamanında Premier League ile doku uyuşmazlığı yaşadığını biliyoruz. Serie A, Bundesliga gibi önde gelen liglerden gerçek bir talibi çıkmadı. Kariyeri parlak, popüler, ilgi odağı tam bir 9 numara olmasına rağmen Japonya, Çin, Arap yarımadasından da spektaküler teklifler almadı.  Muhtemelen kendisi de uzak diyarlara gitmeyi içine sindiremedi. Ligue 1’de geçen sezon attığı 15 gol olmasa belki küme düşecek Monaco’nun ona minnettar olması beklenirken onu tutmaya pek gönüllü değildi, bir yıl kontratı olmasına rağmen bıraktı.  Falcao’nun da yaşadığı rutinden bıktığı anlaşılıyor. Monaco’yu İstanbul’a endekslersek her yeri Ulus-Etiler-Bebek ama futbolcu olarak oyundan keyif almak adına tribüne baktğınızda ortam hormonlu Başakşehir?  Hedef kalmamış, hırs yok, tutku yok sadece lüks yaşam, bol para, güzel hava 🙂  Falcao ile öyle ya da böyle vedalaşan Monaco’nun bu yaz transfer ettiği Ben Yedder 29 yaşında, 1.70 boyunda ve istatistikleri Falcao’nun gerisinde.  Üzerine Fenerbahçe’nin kuyruğuna teneke bağlayarak gönderdiği Cezayirli Islam Slimani’yi aldılar.  Monaco maaş bütçesinden tasarruf etmenin ötesinde sportif yapılanmasını tamamen değiştirecek belki de.. Bizi ilgilendiren kısmı onlar en azından iki alternatif bulmadan yıldız santrforlarını bırakmadılar, biz ise gönlümüze düşen yıldız için son güne kadar bekledik.  Bu bekleyişin menajer ayağında ise bu işin global uyanıklarından Jorge Mendes ve Ahmet Bulut yer aldı.  Bu ikilinin Galatasaray Sportif A.Ş. yönetimini dünyada başka santrfor kalmadığına ikna etmesini hayret ve takdirle karşılıyorum.  Zamana sığmayan çalışmalara rağmen profesyonel dünyanın umulmadık bariyerlerine takılsaydık, Falcao ismiyle transa geçenler EL TIGRE alınamamışken Rumen Andone ile yetinir miydi? Düşünmek bile istemiyorum.  “Oyuncu bize söz verdi, dik durdu, çok delikanlı çocuk, biz ona güvendik” gibi açıklamalar / izahatlar getirenler ise bir gün başka bir sözleşme sürecinde çok üzülürler, aman diyelim.

Gelelim santrfor alım-satım politikamıza. 2017-2018 sezonunda 29 gol atan Bafétimbi Gomis bir şekilde huzur kaçıran bir şeyler yaptı ki, o yaz Suudi Arabistan’a satıldı.  Alan, Modeste vs. derken geçen yıl Ağustos sonunda Fikret Orman bonservis konusunda diretmese Vagner Love alınıyordu neredeyse! 2018-2019 sezonuna Eren Derdiyok ile girilince da  Galatasaray kısırdöngüye girdi. Sahada çok fazla fırsat kaçırıldı, beraberinde büyük bir fırsat maliyeti de doğdu.  Taraftar “forveeeet” diye çıldırdı. O sırada Kasımpaşa’da leblebi gibi gol atan, attıkça maskesini takan bir Senegalli belirdi. Galatasaray ara transferin son gününde 10 milyon Euro + bonus bastırdı Mbaye Diagne’yi aldı. Yetmedi Yunan golcü Kostas Mitroglou da kiralandı. Beklendiği üzere Diagne ile Galatasaray’ın kimyası tutmadı.  Senegallide onu Juventus’a kadar taşıyan bir yetenek ve bu yetenekle epey uyumsuz kafa yapısı var.  Atanamamış Mario Balotelli olarak benzer arızalarla yaşıyor bu hayatı.  Kendisini nihayet transferi son günü rakibimiz Brugge’ye uğurladık.  Çok iyi tanıdığı Marcao ve Luyindama’ya karşı Şampiyonlar Ligi maçında ne yapacağını merak etmiyor değilim. Kostas ise maalesef eski günlerinin çok uzağında, bir şekilde erken emeklilik havasında sanki.  Yakın zamanda da Kostas’ı Hollanda’ya uğurladık.  Umarım ikisi de başarılı olurlar.  Ocak ayındaki bu transferlerden iki ders alınmalıydı bence. İlki “önemli işini son güne bırakma”  İkincisi de “Bir daha Diagne misali psikolojisi arızalı futbolcu alma”   Hatta bunlar yazılı olmayan kurala dönüşmeliydi. İkinci dersi aldık mı bilmiyorum ama birinci dersi almayıp deadline performer olmaya karar verdiğimiz anlaşılıyor.  Heyecanı sevdiğimiz kesin…

Gelirine oranla ciddi borcu olan, her mali yıl ikinci ligde takım kuracak kadar faiz ödeyen, UEFA ile imzaladığı settlement agreement ile aldığı nefes bile izlenen, kamu bankalarıyla birikmiş borçlarını yeniden yapılandırarak mali bağımsızlıkta son hamlesini yapan, taşınmazlarıyla ilgili yüksek maliyetli projelere sponsor bulamadığı için henüz başlayamamış başka bir kulüp tek bir sporcuya yılda net vergisiz 5 milyon Euro öder miydi?  Türkiye’de öder elbette, hiç onu sormuyorum, Avrupa’da böyle çılgın bir kulüp çıkar mıydı?  Bu salt bir Galatasaray eleştirisi asla değildir, ülkece gerçeklerle bağımızı koparmanın bugüne dek yarattığı sonuçlara dikkat çekmek içindir.

Bir ülke düşünün ekonomiye güven dip yapmış, işsizlik artıyor, 249 liralık forma pahalı bulunuyor, yürürlükteki naklen yayın ihalesi son dakikada bedeli kırpılarak direkten dönüyor, sponsorlar mumla aranıyor ve zorlukla bulunuyor ama herkes takımlarında yıldız seyretmek istiyor, star isimler bekliyor, “kaç paraysa verilsin alınsın” diyor.  Belli ki gerçekler bizi boğuyor, hayallere kapılmak ferahlatıyor ama ülkenin tüm stadyumlarında izlenen bu film mutlu son vaat etmiyor.

Dünya futbolunda inanılmaz paralar dönmekte, gerçekten izahı kolay değil. Örneğin Atletico Madrid bu yaz geleceğin süper yıldızı olacağına inandığı Joao Felix için 126 milyon Euro ödedi. Manchester City Atletico Madrid’in İspanyol ön liberosu Rodrigo için 70 milyon Euro, Juventus’un Portekizli sağ beki Joao Cancelo’ya 65 milyon Euro bonservis ödedi.  Bu bedellere yetişmek, bu piyasanın ekabir oyuncularıyla aşık atmak mümkün değil !

Genç Radamel River Plate formasıyla

Misal Radamel Falcao 15 yaşında Kolombiya U-17 milli takımında parladı, River Plate tarafından 300 bin £ karşılığı transfer edildi. FC Porto 2009’da 23 yaşındaki oyuncuyu 5,5 milyon € bonservisle aldı. Portekiz kulübü aynı dönem Lisandro Lopez’i 24 milyona Olympique Lyon’a satmıştı!  İki yıl sonra Porto 25 yaşındaki FALCAO’yu 40 milyon € karşılığı Atletico Madrid’e sattı. Bu transferle İspanyol ekibi yaklaşık aynı bedelle Manchester City’e verdiği Sergio Agüero’nun yerini doldurmuş oldu.  Bunlar akıllı kulüpler ve özenilesi işlerdir, doğru örneklere bakalım. Brezilya’yı arka bahçesi gibi kullanma (PORTO) ya da La Liga cazibesi (MADRID) benzeri avantajlar bizde olmasa da buradaki doğru hamleleri iyi anlamak gerekiyor.

Öte yandan oyuncuya ödenen yüksek bedellerin her derde deva olmayacağını aslında bu işin zirvesi Neymar Jr. ispatladı.  Paris Saint Germain Brezilyalı yıldıza 222 milyon Euro bonservis ödedi. Stadyumda yapılan lansman, dünyada gündem olmanın heyecanı derken Neymar Paris’te havasını bulamadı, Ligue 1’de kekremsi futbol oynadı, Şampiyonlar Ligi’nde mucize yaratamadı, sık sık sakatlandı, magazin haberlerine hatta kriminal vakalara malzeme oldu. Bugün PSG seyircisini kendisini hiç iyi anmıyor, takımdan gitmesi için gün sayıyor, PSG’nin Arap sahibi yüksek bedelle satmaya çalışıyor.  Soru şu: Neymar transferinden sonra PSG hangi başarıyı kazanmıştır ki, biz o başarıya “Brezilyalı olmasaydı elde edilemezdi” diyelim ?  Yok öyle bir başarı, bunu oynadığı takımı da peşine takarak tek başına yapacak futbolcular da milyonda bir çıkıyor!

NEYMAR 10 hafta sürecek sakatlığının ilk dakikalarında acı içinde…

Risk aslında Falcao’nun yaşı, performansı hatta sakatlık geçmişi de değil.  Riskli konu oyuncunun son sözleşmesine denk gelen sözleşmenin maliyeti ve süresi. Beş ay sonra 34 yaşında olacak Falcao üç yıllık kontrata imza attı. Özellikle üçüncü yıl kendisinden yüksek performans beklemek bir parça haksızlık olur. İlk iki yılın aksine üçüncü yıl verim alamayacaksak da Galatasaray açısından bu kontratın yıllığı 7,5 milyona gelmiş olur ki hesabımıza uymaz. Keşke imkan olabilseydi 2+1 yıllığına imza atılsaydı, elbette oyuncu üç yıl kafası rahat olacağı için Galatasaray’ı seçti, onun da farkındayız. Kolombiyalı santrfor bu meblağların daha fazlasına imza atmaya alışkın olabilir Galatasaray Spor Kulübü profesyonel futbol takımında 5 milyon Euro garanti maaşlı oyuncu bulundurmaya pek alışkın değil.  Beş milyon Euro maaşın yalnız %15 stopajı Euro/TL 6.30 kurdan 4.725.000 TL yapıyor.  Sadece stopajı karşılamak için en az 70 bin Falcao tişörtü satmak gerekiyor, bu arada döviz kurlarının bir yıl sonra nereye gideceğini de kimse bilmiyor. Yaşı ilerlemiş ve kariyerinde ciddi sakatlıklara da duçar olmuş bir yıldızı performans kaybına karşı sigortalatmak ve bu sayede kulübün olası kaybını tazmin etmek düşünülmeli mi? Bana sorarsanız, kesinlikle…

Galatasaray’ın bugün ideal 11’ine mutlaka Falcao’yu yazıyoruz, kalan 10 futbolcumuzun yıllık net maaş ortalaması 2,5 milyon Euro, Falcao bunun iki katını alacak.  İşler iyi giderken gazetelerin spor sayfalarını “Florya’da bahar havası” başlıkları süslerken, istenen skorlar gelmezse bakışlar golcüye dönebilir.  Dahası “çuvalla para alıyor, o kurtarsın takımı” lafları soyunma odasında dönmeye başlarsa takım kimyası bozulur.  Parayı da geçtim, Falcao’nun popstar muamelesi görmesi, tüm ilginin ona dönmesi, seyircinin Kolombiyalıyı göklere çıkarırken takımda başka bir ya da iki oyuncuyu hedef alması da tatsızlık çıkarabilir. Tam bu noktada Fatih Terim hocamızın eline bakıyoruz, futbolun dilini akıcı konuşan yıldızlarla kurduğu bağa ve onları ortak hedefe götürme becerisine güveniyoruz.  Takım içi dengeler gözetilmezse, en büyük golcülerin nasıl yalnızlaşacağını Mario Jardel örneğiyle hatırlıyoruz.

Super Mario Jardel

Peki Falcao çok mu pahalı, maliyeti yanlış mı?  Bonservis ve imza parası ödenmediğini düşünülünce, üç yıllık paket 15 milyon Euro ediyor.  Jorge Mendes ve Ahmet Bulut’a ne kadar ödendiğini bilemediğimiz için bu detayı kenara park ediyoruz. Negredo, Slimani, Van Persie, Soldado gibi harici örneklerle birilerine nazire yapmaktansa Galatasaray’ın geçmişine bakalım.  Didier Drogba 1,5 sezon için net 10 milyon Euro aldı Galatasaray’dan, Bafétimbi Gomis üç sezon için 15,05 milyon Euro’ya maliyete imza atmıştı.  Yeni yıldızımızın maliyetinin bir kısmını Sayın Erden Timur öncülüğünde NEF İnşaat’ın karşılayacağını memnuniyetle öğrendik. Kolombiyalının yaratmasını umduğu rüzgarı da düşününce “neden olmasın?” diyor insan… Böyle bir potansiyele “hayır” demek kolay değil..   Nasıl anlatalım başka, kuyu derin değil, ip kısa


El también artillero de la Selección Colombia  (Kolombiya milli formasıyla FALCAO)

İpi uzatmak için dünya futbol piyasasında belli bölgeleri hinterland olarak seçmek, parlak yetenekleri herkesten önce keşfedecek ve onları global piyasaya sunacak organizasyonu kurmaktan başka çare yok…  Florya’da genç futbolcu yetiştirmek ve sportif başarıya bağlı gelirleri artırmak dışında ürün ve hizmetleriyle futbol ekonomisini tüketici lehine geliştirirken aynı zamanda büyütmek de gerekiyor.  Müşteri deneyimini adım adım planlayan bir marka olarak “Yıldızımız geldiğine göre forma ve tişört satarız” ezberini seslendirenleri ciddiye almamak şart.  Falcao’nun imaj hakları hakkında kulübün söz hakkı ya da payı var mı, Türkiye’de bir markanın reklam yüzü olursa ne kazanabiliriz, Galatasaray’ın düzenlediği tanıtım etkinliklerine Falcao’nun hangi sıklıkta katılacağı profesyonel bir şekilde düzenlenmiş mi?

Falcao temalı reklam

Bunları merak etmek hatta talep etmek gerekmiyor mu? Şu kadar twitter takipçisi, bu kadar YouTube görüntülemesi bize ne kazandırdı? Her kulübün sakız gibi çiğnediği 25 milyon taraftar palavrasının “her Çinliye bir portakal satsak” nostaljisinden farkı ne?  Falcao 5 milyon Euro maaşı hak ediyor ama ciroda 1 milyar TL barajını aşan GSRAY Sportif A.Ş. yıllarca sürekli zarar ettikten sonra nihayet 2018-2019 mali yılında 30 milyon TL kâr açıklıyor. Bir yıllık çabanın sonucu elde edilen bu rakam Falcao’nun çıplak / net / vergisiz maaşından az..  Kısacası Galatasaray ince buz tabakası üzerinde kramponla koşuyor ve daima en doğru yere basmak zorunda.

Bir de bu işin kadro mühendisliği kısmı var. 31 Mayıs 2020’de sözleşmesi bitecek oyuncularımızı sıralayalım: Selçuk İNAN, Ryan DONK, Yuto NAGATOMO, MARIANO, NZONZI, SERI, Emre MOR, Florin ANDONE ve LEMINA… Yani önümüzdeki yaz yepyeni bir orta saha kuracağız, en az 6-7 oyuncu almak zorunda kalacağız. 1986 doğumlu Babel, Falcao, Muslera bir yıl daha yaşlanmış olacak. UEFA regülasyonu gereği AL/SAT dengesinde kimi satacağız? Benim favorim 2021’de sözleşmesi bitecek Younes Belhanda olur ama bugünden piyasayı yoklamakta fayda var. Yeşil sahaya dönersek bugün Muslera sahaya çıkamazsa kalecimiz yeni transferimiz Okan Kocuk.. Standart stoper ikilimizin arkasında Ahmet Çalık var ya da Ahmet CL esame listesinde yer almadığı için Ryan Donk ile savunmaya yama yapacağız. Birkaç pozisyonu yedekleyebilen istikrarlı Martin Linnes’e yer kalmadı, yazık oldu. 1986 doğumlu Mariano yoksa  Şener Özbayraklı, 1986 doğumlu Nagatomo olmazsa Ömer Bayram veya Emre Taşdemir kadroda yer bulacak.  Elbette dünya üzerinde 22 üst düzey oyuncusu olan çok az takım var ama bizim takımın üretken olması beklenen ön tarafı oyuna dair çok şey vaat ederken, arka taraf her an ağrısı tutacak dolgu diş gibi.. Bir de gelecek sezonlardan itibaren dayatılması muhtemel yabancı oyuncu sınırlaması saçmalığı var ki, TFF emir beklediği yerlerden herhalde uygulamanın esaslarını bekliyor ??

Geliniz  2019-2020 sezonu kadromuzdan T.C. pasaportlu bir 11 yapalım. Kaleci: Okan Kocuk Defans: Şener Özbayraklı – Ahmet Çalık – Emre Taşdemir – Ömer Bayram Orta Saha: Celil Yüksel – Jimmy Durmaz – Emre Mor – Atalay Babacan   Forvet: Yunus Akgün – Adem Büyük     Bu 11 Süper Lig’de kaçıncı olurdu acaba?  T.C. tabiyetindeki oyuncularla yabancıların arasındaki fark tehlikeli biçimde açılmış durumda, TFF de bunun farkında!  Potansiyeli en yüksek yerli oyuncumuz Emre Akbaba’nın yeşil sahalara randımanlı bir şekilde dönmesini umuyor, bir kez daha geçmiş olsun diyoruz.

Peki Kolombiyalı yıldızımıza ne anlatalım Türkiye hakkında?  Bazı stadyumlardaki bozuk zeminleri ve kasap stoperleri, her stadyumda rastlanan vasat ve çifte standartlı hakemleri mutlaka anlatmak gerekiyor.  Birkaç dakikalık medya övgüsüne nail olmak için yıldız futbolcuyu gaddar tekmelerle durdurmaktan çekinmeyecek tipleri ya da sporculuk kariyerindeki ilk kırmızı kartı ona göstermek için karın ağrısı çekecek hakemleri nasıl anlatmalı acaba? Ekmek arası köfte misali, faul arası futbol oynandığını ve rekabetin sportif kaliteden öte medyatik itiş kakış üzerinden yürüdüğünü anlatmak gerekiyor. Şımarıkları sevmeyen ve her sezon zirveyi kovalayan bir kulüpte formanın hakkını verenlerin çok sevildiğini, sevilenlerin bir ömür Galatasaray’a manen bağlandıklarını zaten kendisi yaşayarak görecektir. Florya’ya adapte olması, hocası ile iyi anlaşması, takımdaki manevi iklime pozitif katkı yapması çok önemli..

Fatih TERİM

Elbette Radamel Falcao ligde penaltısız 20 gol atarsa, üzerine Şampiyonlar Ligi grubunda 3 tane araya sıkıştırsa her türlü tespit, endişe veya öngörülerin anlamsızlaşacağının da farkındayım, ki inşallah fazlası da olur. Hepimiz mest oluruz. Ne yazık ki transfer döneminde sergilenen ve görgüsüzlüğe varan şımarıklığın ya da sanal alemdeki maymunlukların şamarını yiyeceksek de bu Kolombiyalıdan olmasın çünkü faturasını ödeyemeyiz.

Dolayısıyla yüreğin huzur bulsun, kafan hiç karışmasın, ayağın düz bassın, heyecan kanını tutuştursun, vurduğun GOL olsun EL TIGRE..

Sen armanın / formanın hakkını verirsen, ömrüne sığmayacak kadar çok sever bu camia seni..

Kral ve sarayı 😉

Bienvenido a Estambul EL TIGRE