Yazmak üzere masa başına oturduğumda bu defa varoluşçu düşüncenin sembol ismi Søren Kierkegaard’ın unutulmaz cümlesi aklımda: “Hayat ancak geriye bakarak anlaşılır fakat ileriye doğru yaşanmalıdır”
Kierkegaard içinde bulunduğumuz anda olan bitenin tam olarak anlaşılamayacağını çünkü zamanı durdurup insanın eksiksiz muhakeme yapabileceği bir an olmadığını savunur. Aynı zamanda kişinin kendisi olabilmesinin hayata dair estetik, etik ve manevi seçimleri olduğunu da eserlerinde konu eder.
Bu perspektifte Galatasaray Spor Kulübü tarafından 6 Temmuz 2024 tarihinde düzenlenen olağanüstü genel kurula bakmak, geriye dönüp anlamaya çalışmak, ileriye doğru yaşanacaklara dair bazı tespit ve uyarılarda bulunmak isterim. Bu kez yalnız kendi görüşlerimi değil bir önceki hafta cumartesi günü kürsüye çıkan kulüp üyelerinin dile getirdiği bazı cümleleri de paylaşmak istiyorum. Dolayısıyla elimizde geçmiş veriler, alınan kararlar ve o güne dair bazı söylemler olacak.
Konuyla yoğun ilgisi olmayanlar için kısa bir özet yapmak gerekirse kulüp üyeleriyle seçilmiş yönetimler arasında hukuken bir vekalet ilişkisi kurulur. Vekiller (yönetim kurulu üyeleri) yetki verenlere karşı (kulüp üyeleri) her daim sorumludur. Kulübün mülkiyetinde ve/veya kullanımında olan taşınmazlar üzerinde hak veya mükellefiyet kurmak ise ayrıca yetkilendirilme gerektiğinden seçilen her yönetim olağanüstü genel kurul çağrısı yapar, ihtiyacı olan yetkileri gündem maddeleri olarak sıralar ve genel kurulun karşısına çıkarak ihtiyacı anlatıp yetki almaya çalışır. İstisnalar dışında (ki bu istisnalar genellikle somut çıkarımlardan ziyade şahsi mülahazalar içerir) yönetimler arzu ettikleri yetkiyi genel kuruldan alırlar.
Dolayısıyla değişmez tespitimizi tekrarlayalım. Gerek seçimleriyle gerek tespitleriyle gerekse de görmezden geldikleriyle Galatasaray’ın başına gelen her iyi veya kötü gelişmenin nihai sorumlusu genel kuruldur.
Sıkça şahit olduk ki “Madem seçtik güvenmeliyiz, seçilmişlerse ellerini kollarını bağlamak olmaz, cepheye giden komutan mühimmatsız bırakılmaz” benzeri ön kabullerle hareket edilmekte. Oysa Galatasaraylıların üzerine derin düşünmediği bir konu var. Sandıklar kurulduğunda Galatasaray’ın geleceğine dair ideal kompozisyonu oluşturmuyorlar, önlerine konanlardan birine oy atıyorlar. Burada çok derin bir fark söz konusu.
Kulüp tarihinde en yüksek oyu almış yönetim şu anda iktidarda. 25 Mayıs 2024 tarihli son seçimde 3343 oy almış Dursun Aydın Özbek karşısında kim vardı? Anayasa hukuku profesörü Süheyl Batum. Eğer geçmişte bu seçimlere şan olsun diye girmiş, ciddiye alınmayacak adayları kenara koyarsak, ciddi bir aday liderliğindeki ekibin ilk kez bu kadar vasat kampanya yaptığına şahit olduk. Bu son seçimdeki sarı listeye dair eleştiri değildir, anlatmak istediğim eğer mevcut yönetimin devamından yana değilseniz seçebileceğiniz tek liste onlardı. Ya iktidarın kırmızısı ya alternatif itirazların sarısı… Hepsi bu! Beyaz oy pusulası ile mucize yaratamadığınız takdirde kendi kırmızınızı boyayamazsınız, alternatif sarının tonunu belirleyemezsiniz. Verdiğiniz oy seçiminize işaret ediyor ama o seçim 1 oy farkla bitmemişse Galatasaray’ın geleceğini tek başınıza belirlemiyorsunuz. Dolayısıyla temsile dair vekalet vermekle spesifik bir konuda tanımlı yetki vermek aynı kapıya çıkmıyor. Neticeleri de benzer olmayabiliyor.
Kulüp yönetim kurulu toplantı tarihinden yaklaşık bir ay önce ilan etmek suretiyle ekte göreceğiniz geniş yetkileri talep etmişti.
Gündem maddeleri ve görüşmeler kısmına geçmeden bir gerçeğin altını çok kalın çizmekte fayda görüyorum zira günlük değerlendirmeler ve hızlı değişen gündem arasında acı gerçek zaman zaman arka plana itiliyor.
GALATASARAY yıllarca isabetsiz kararlar ile yönetildiği, yeterince denetlenmediği, faaliyetlerinden sürekli zarar ettiği ve bu döngüyü kırmak için çok çalışmak yerine havanda su dövdüğü için gayrimenkullerini satma noktasına gelmiştir. Onaylanan yetkilerin satış değil proje geliştirme olduğu anlatılsa da son tahlilde Riva tapusu artık bizde değildir, Florya tapusu da bizden çıkacaktır. Başka bir deyişle Galatasaray piyasanın en elverişli koşullarında tok satıcı olarak keyfe keder masaya oturan taraf değildir bilakis son kurşunu bir an evvel namluya sürme paniği yaşadığını saklayamamaktadır. Dolayısıyla ortaya fantastik bir mali çözüm alternatifi konmadıkça “bahse konu olan taşınmazlar kulüp bünyesinde kalsınlar, satılmasınlar, doğru zamanı bekleyelim” devri geçti. Bu vaziyetin sorumlusu sevmediği dedesinden miras kalmış gibi hovardaca para harcayan yönetimler ve başarıyı satın alma hevesi sonucu zarar eden bilançoları ReReRe RaRaRa tezahüratlarıyla ibra eden üyelerdir. Gayet iyi bilirim ki bu gerçeğin yüzümüze vurulmasından hoşlanmıyoruz ama özellikle UEFA Kupası zaferinden bu yana geçen 24 yıllık dönemi ikiye ayırırsak son 12 yıllık dönem kantarda menfi tarafa ağırlığını koyar.
Şöyle bir kabaca hatırlarsak; 31 Aralık 2012 itibariyle Kulübümüzün konsolide borç-alacak farkı -377 milyon TL, öz sermaye ise +335 milyon TL imiş. 2013 yılına girerken Riva, Florya tapuları elimizde, Galatasaray Adası işler vaziyette, stadımız yeni açılmış ve üyelerin/taraftarın desteğine sahip bir idare kadrosu var. Gayet yönetilebilir durumdayız, Türkiye’deki makro ekonomik dengeler henüz sarsılmamış, daha iyi konuma gelebiliriz, önümüz açık.
Daha sonra har vurup harman savurma alışkanlığında yeni bir evreye geçiyoruz, kerameti kendinden menkul “bilanço büyüklüğü” lafı icat ediliyor, finans dehası olduğunu iddia eden figürler beliriyor. Yönetimler değişiyor ama aynı hatalar ısrarla tekrarlanıyor, kötü niyetten şüphe edeceğimiz anlamsız işlemler yapılıyor. 2012-2024 arası herkesten fazla sayıda lig şampiyonlukları kazanıyoruz, UEFA CL katılım hakkı ve başka kulüplerin elde etmediği yüksek gelirlere ulaşıyoruz. Bugünü etraflıca anlatmaya gerek yok, Sportif A.Ş.’de gelir tarafındaki çarpıcı iyileşmeye rağmen giderler halen çok yüksek ve özellikle amatör branşların yönetildiği kulüp tarafında ise durum epey tatsız.
Dönelim şimdi 6 Temmuz 2024 gündemine ve yetki konularına:
GALATASARAY ADASI
İstanbul’da Boğaziçi’nin incisi konumundaki Galatasaray Adası 1957’den beri kulübün tapulu mülkü olup sonradan yapılan deniz dolgu alanlarıyla güncel büyüklüğü 6.201 metrekareye ulaşmıştır. Milli Emlak’ta bulunan iki parseli yıllarca ecrimisil ödeyerek kullandıktan sonra Temmuz 2022’de 30 yıllığına üst kullanım hakkı tapularını aldık. Yönetimin bu hamlesi mülkiyet ve tasarruf hakkını genişleten doğru bir hamleydi. Ada için büyük idealimiz tapulu ana parselimize ek olarak diğer iki parselin de mülkiyetini tamamen ele almak olmalıdır.
Yönetim kurulu adanın virane konumundaki kısmını ihya etmek ve gerekli altyapı düzenlemeleri için 126 milyon TL harcama yapmak üzere yetki aldı. Dikkat çekilmesi gereken iki nokta var.
Devletin tam ve zamanında ödenen stopaj karşılığı amatör branşlarda ve tesisleşmede kullanılmak üzere iade ettiği tutarlar bu yatırım kaynaklarından biri olarak gösterilmiş. Şu anda devletin bu katkısı tüm kulüpler için hatırı sayılır katma değer yaratsa da rahmetli Mustafa Cengiz başkan döneminde de var olan bu katkı önceden haber vermeksizin kesilmiş ve beklenti içinde olan tüm kulüpler zor durumda kalmıştı. Günü kurtarmak için göreve getirilen Hazine ve Maliye bakanı beyefendinin sürekli icat çıkardığı dönemde tasarruf öngörüsü ile bu uygulama bir kez daha yürürlükten kaldırılabilir. Yönetimin bu riski öngördüğünü ve B planını kurduğunu umuyorum.
İkinci konu ise her ne kadar üyeler 2015’te adanın sosyal tesis olmasını karara bağlamış olsa da, Galatasaray aslen bir SPOR kulübüdür ve eşi benzeri olmayan bir cazibe merkezi konumundaki adamızın en azından su sporlarının tüm faaliyet zararını ortadan kaldıracak ekstra geliri üretmesi makul ve haklı bir beklentidir. Üyeler gündüz havuza girecek, akşam manzaralı yemek yiyecek ama SPOR kulübünde yüzme, kürek, yelken, sutopu para kaybetmeyi sürdürecek? Öyle bir dünya yok, en azından bize yok. Sayın başkan sunumunda 1 milyon USD ekstra gelirden bahsetti, devamı / detayı gelmedi. Aynı zamanda 1950’lerde Bebek’teki kürek tesisinden Ada’ya geçiş hikayemiz unutulmamalı, ana karargâh olmasa da su sporlarının ve sporcularımızın Ada ile irtibatı tümden kesilmemelidir.
KEMERBURGAZ
Futbolun yeni yuvası olan Kemerburgaz Metin OKTAY Tesisleri iki faz olarak ele alınmakta ama olayın özünde Florya’dan çıkış olduğu için eski yuvamızdaki inşaat planına bakmalıyız. İlan edildiği şekliyle tahmini başlangıç Eylül 2024, final Mayıs 2027
Başlangıç ihale midir yoksa temel atma mıdır belirsiz ama Kemerburgaz şu an hazır değil. Başkana kalırsa profesyonel futbol takımımız Avrupa kampı dönüşünde artık Kemerburgaz’da idman yapacakmış. Bu sezon şampiyonluk mücadelesi verecek takımımızın önüne yeni tesislerimizin bir engel olarak çıkmayacağından emin olunmalıdır. Florya’nın çevresiyle birlikte insanı sarmalayan konforu olmayınca huzurlu çalışma ortamı sallanabilir. En azından tesisin neredeyse içinden geçen yüksek gerilim hattını insan sağlığını düşünerek biraz uzağa naklettirmenin teknik yolları kamuyla müzakere edilmelidir. Kemerburgaz tesislerinin tamamlanması için Florya geliri, sponsorluk ve stopaj iadeleri adres olarak gösterilmiş. Malum ikazları tekrarlama gereği duymuyorum, eminim finansmanın kesintiye uğramaması için gereken tedbirler alınacaktır.
Sayın başkan Avrupa’nın sayılı tesislerinden biri olacağımız iddiasında, proje olarak sunulan ile şu ana dek realizasyonun farkını göz ardı ederek ben de çıtayı 2020’de Melwood’dan Kirkby’e taşınan Liverpool olarak belirlemiş olayım. https://www.thisisanfield.com/clubinfo/axa-training-centre-liverpool-fc-training-ground-kirkby/
ASLANTEPE VADİSİ
Stadımıza komşu 62 dönüm arazinin intifa hakkı alınmış, imar planı onaya sunulmuş, pek çok branşa hizmet verecek çok amaçlı bir tesis düşünülüyor. 10 bin kişilik basketbol salonu, 5 bin kişilik voleybol salonu, kapalı yüzme havuzu, kamp tesisleri hepsi bir arada olacak. Ali Sami YEN Spor Kompleksi isminin hakkını verecek bir yerleşke olmasını umarak şu an için heyecan verici ve çok olumlu bir gelişme olarak notlarımız arasına alalım. Kasım 2025-Mayıs 2029 olarak takvimlendirilmiş inşaatın proje planının onaylanmasını ve inşaat ruhsatının alınmasını sonrasında 5 milyar TL olarak tahmin edilen tesis maliyetine ortak çıkacak markaları da umarım buluruz. Yıllardır dile getirdiğim çalışma ofislerinin ve çalışanların stadyumdan çıkması, ayrı bir binaya taşınması da nihayet mümkün olacakmış. Bu gerçekleştiği andan itibaren Kulüp ve iştiraklerinde çalışma disiplini ve iş performansının sadece mekana bağlı olarak artış göstereceğini bugünden söyleyebilirim.
MECİDİYEKÖY
Dar bir taban alanında yükselen çok katlı bina Galatasaray’ın en ilginç taşınmazı, bir türlü nihayete ermiyor ve muamma vasfını sürdürüyor. Hatırlayacaksınız binanın kaba inşaatı Sayın Özbek’in ilk başkanlık döneminde Denizbank’tan alınan 20 milyon USD kredi ile tamamlandı. Sayın başkan o dönemde kredi almak için bankaya gittiklerinde daha önce Ünal Aysal’ın özel maksatla aldığı krediyi futbolcu transferinde kullanmasından şikayet aldıklarını anlatmıştı. Sayın Özbek deneyimli bir otelci olduğu için Mecidiyeköy’deki binanın best use case mantığında en iyi otel olarak değerlendirileceğini iddia etmiş hatta başkası almazsa ben yıllığı 5 milyon dolardan kiralarım demişti. O dönem kendisine Mecidiyeköy’ün tarihi yarımada, Boğaz kıyısı ya da havalimanına yakınlık gibi spesifik üstünlükleri olmadığı ve yakın çevredeki otel dolulukları hatırlatılmış ama başkan bildiğini okumuştu. 2018 Ocak’ta seçimi kaybedince mutlu son vaat etmeyen otel macerası bitti. Akabinde Mustafa Cengiz döneminde kapalı otopark dahil pek çok seçeneğe de bakıldıktan sonra binayı Teknokent olarak değerlendirmenin daha feasible olduğuna karar verildi. 29 Eylül 2018’de Mustafa Cengiz yönetimi aynı 6 Temmuz 2024 gibi gayrimenkuller hakkında geniş yetkiler istedi. Olağanüstü genel kurul toplantı gündem özenli hazırlanmamıştı, tepeleme yığılı açık büfe tabağını anımsatıyordu, özellikle Ada ve Hasnun Galip sokaktaki kulüp binasına dair yetki taleplerine hayli tepki vardı. Ancak beklenmediği şekilde Mecidiyeköy konusundaki yetkilere de “hayır” diyen üyeler, natamam haldeki binanın o şekilde kalmasını onaylayıp, gelir getirici faaliyetlere konu olmasına itiraz etmiş oldular. Oysa Mecidiyeköy kulübümüz lehine en doğru şekilde değerlendirilmesi gereken ilk sıradaki mülktü. Bu ret kararından nasıl bir fayda umulduğunu ben hiç anlayamamıştım, halen de anlamıyorum. O gün gündemin 4.4. maddesi olup, oylamaya konu olan ilk gayrimenkulümüz olması hasebiyle muhalif kanadın gövde gösterisine kurban gitmiştir diyebiliyorum ancak. Sandıkta kaybeden memnuniyetsiz grup genel kurul salonunda böylelikle rövanşı almış oldu. Mecidiyeköy binası kaba inşaat haliyle ancak reklam panosu olacak vaziyette öyle atıl kaldı.
Burak Elmas seçildiğinde durduğu yerde işlevsiz duran binayı öğrenci yurdu olarak kullanma fikrini ortaya attı. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile el sıkışıldığı duyuruldu. Devlete tonla borcu olan Galatasaray Kredi Yurtlar genel müdürlüğünden kira alabilmeyi hayal ediyor muydu gerçekten? Yönetmelikle düzenlenmekte olan özel yurt işletmesi olsa ne kazanabilirdik? Hayatımda duyduğum en manasız önerilerden biri olarak hatırlarım. Neyse ki Burak Elmas öncülüğündeki iki kalas bir heves devri genel kurul iradesiyle sona erdirildi. Bu anlaşılmaz öneri de tarihe gömüldü.
Sayın Dursun Özbek yeniden seçildiğinde, sanırım Erden Timur’un da yönlendirmesiyle rezidans projesi ortaya çıktı. Dön dolaş en makul öneri bulunduğuna dair genel bir kanaat olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ne yazık ki hikaye yine mutlu sonla bitemedi.
Plan tadilatları yapılmış, izinleri alınmış, mülkü bizim kaba inşaatı büyük ölçüde bitmiş Mecidiyeköy’ün tamamının birkaç saatte satıldığı Aralık 2022’de ilan edildi. Yönetimin PR ajansı gibi çalışan spor basını lansman törenine sonsuz övgüler düzdü. Mart 2023 genel kurulunda Dursun başkan satmaya çalıştığımız 56 daire daha var dedi. Satışı tamamlanan yalnız 103 daireden bahsetti. Rakamlara takılmayalım ama sonradan caymamış olup satın alanlara henüz anahtarlarını veremedik çünkü görüldüğü kadarıyla bina ilerlemiyor. İlerlemediği için 56 dairenin halen elimizde olduğu tekrar teyit edildi. Başkan da 6 Temmuz 2024 günü aleni olarak beceremedik, sözümüzü tutamadık demekten çekinmedi. Bu şartlar altında Leo Residence projesinden bağımsız bölüm satın alanlar mali vecibelerini yerine getirmişlerse hepsine birer sabır beratı ve plaket vermek şık olacaktır. Standart bir yatırımcı için manzara epey tatsız çünkü.
Net parsel alanı 1.669 metrekare olan Mecidiyeköy’de yapılan kısıtlı satışın Florya’da 41 dönüm arsanın tapusunu almamıza vesile olduğunu hatırlayalım. Buradan çıkan ders şu, emlak işinde katma değeri önce konum ve proje özellikleri belirler.
FLORYA (ve aslında öncülü RİVA)
Sunumunda Sayın Özbek bu konuya girerken 41 dönümü bedeli mukabili satın alıp toplam tapulu mülkümüzü 63 dönüme çıkardığı için Sayın Faruk Süren’den tebrik aldığını söyledi. Gerçekten de uzun zamandır kulüp elindeki öncelik hakkını kullanma imkanı yakalayamamış, Florya’daki mülkümüzü satın alma yoluyla genişletmemişti. Dursun başkan gayet doğru iş yapmıştı. Söylemediği neydi? Galatasaray Florya’dan çıkacak imkanı bulamadığından Emlak Konut ile olan proje suya düşünce tereddüt etmeden 22 dönüm arazimizi 120 milyon TL + masrafları ödeyerek 2019 sonunda geri alan rahmetli başkan Mustafa Cengiz’i nasıl tenkit ettiğini ve geleceği göremediğini dile getirmedi. Hatırlayın tapulu malını geri alan o dönem yönetimin ne hesapsızlığı ne iş bilmezliği kalmıştı. “Proje bütünlüğü bozuldu” diye iddialı cümlelerle pişmiş aşa su katıldığı anlatılıyordu. Ne oldu 2022’de, seçim kampanyasının yıldızı ve sözcüsü Erden Timur çıktı “iyi ki geri almışız ki bugün hamle şansımız var” dedi, Mustafa Cengiz döneminde emeği geçenlere teşekkür etti.
Geçmişi geçmişte bırakırsak geldiğimiz nokta itibariyle Dursun başkana borçlanma yasağını by-pass ederek ve Ziraat Bankası’na şahsi kefaletini de vererek 1.085.000.000 TL kredi alıp Florya’da bize ait olmayan 41 dönümü daha bizim parsele kattığı için teşekkür etmeliyiz. Önceki dönemin doğrusunu misliyle büyütmüş oldu.
Sunumunda sayın başkan gerekçeleri sunarken “çok daha küçük olan Mecidiyeköy ve Kemerburgaz projelerinde kulüp olarak inşaat kabiliyetimizi tecrübe etme imkanı bulduk” ifadesi vardı. Şaşırtıcı ama biz işi yapamayacağımızı deneyerek anladık itirafı… 15 bin metrekare inşaatı tamamlayamadık, biz kim Florya’yı yapmak kim kabullenişi? Pazarlanması / satılması da ayrı bir uzmanlık dedi başkan, oysa iki yıl önce projeyi biz yapmalıyız fikri çok alkış ve destek almıştı. Acaba o gün gayrimenkul satış ekibimiz mi vardı yoksa Erden Timur’un “o iş bende başkan” demesine mi güvendiniz? Siz hesabınızı bir kişi üzerine kuruyor olabilir misiniz? Eğer kuruyorsanız o kişiyle neden sonuna dek yol yürüyemediniz? O gün lüks segment markalı konut (Armani, Kempinski gibi örnekler) vererek kazancı bizim olacak olacak, biz yapacağız, aracılar para kazanmayacak diye anlatan kimdi? Ekonomik parametrelere göre kararlar elbet tadil edilebilir ama uzman olmayan dinleyicilerde kafalar epey karışık… Mecidiyeköy inşaatının satışlara rağmen bunca zamandır tamamlanamamasında ise nasıl bir yetersizlik, beceriksizlik veya tercih olduğu anlatılmadı. O zaman insanın aklına bin tür soru geliyor, mesela; inşaat satın almalardan kaynaklı ciddi bir gelir elde edilemediği için mi bitirilemiyor yoksa Galatasaray’ın inşaat konusundaki beceriksizliğine şahitlik etsin diye mi natamam bekletiliyor ? Ana fikir şu; herkesin gözüne batan bir başarısızlık ortadaysa dışarıdan fark edilmeyecek mücbir sebepleri net olarak anlatılmalıdır. İyi niyet iddiası ancak o takdirde ileri sürülebilir.
6 Temmuz günü Erden Timur da kürsüye çıktı, genel kuruldan birkaç gün önce Fatih Altaylı’nın YouTube yayınındaki tespit ve önerilerinin yanından bile geçmedi. Yönetim ile birlikte yeni bir önergeye imza attığını söyledi, kürsüye alkışlanmak ve helallik almak için çıkmış izlenimi verdi. “Bu projeyi halen Galatasaray’ın kendi imkanlarıyla yapması fikrindeyim” sözünün arkasını doldurmadı. Alışıldığının aksine hitabında bu kez Galatasaray’a direkt bir katkı göremedim, kulübün geleceğinde söz sahibi olmak istediği anlaşılıyor ama kartlarını bu kadar kapalı oynaması ona umduğu faydayı sağlamaz. Kendine güvendiği anlarda / konularda daha net görüşleri kimseden çekinmeden dile getirmeli, aykırı görüşleri karşılamalı, tüm sorulara cevap verecek konumda olmalıdır. Dahası Galatasaray’a büyük bir hizmette bulunma fırsatı da ayağına gelmiştir. 15 Haziran 2017 tarihli Riva ihalesinde en iyi üçüncü teklif onun da dahil olduğu ortaklığa aitti, bugün ise Florya ihalesinde en iyi teklifi NEF markasıyla olmasa da ilişkilerini kullanarak bulması şahane olmaz mıydı?
Florya projesinin temel hareket noktası yüklenici firmadan minimum 70 milyon USD avans alarak borç yapılandırma anlaşmasından çıkmak olarak dile getiriliyor, nimetleri de saymakla bitirilemiyor.
Yılların başarısızlık tortusu olarak 2,3 milyar TL finansal borç biriktirmişiz, yapılandırma çerçevesinde güncel fiyatlamalarla yılda yaklaşık 35 milyon dolara denk gelen TL faiz ödüyormuşuz… Ödeme güçlüğü meydanda, peki yıllık yükümlülük 35 değil de 5 milyon USD olsa mevcut nakit akışıyla ödeyebilecek miydik?
Bankalar konsorsiyumu ile yapılan yapılandırma sözleşmesine göre Galatasaray birikmiş finans borcuna TL Ref + 1 değişken faiz ödemeyi kabul etmiş. Hatırlanacak olursa politika faizi ekonomik gerçeklerin 180 derece tersine seyir göstererek %8,5’e kadar inmişti. Akabinde akla zarar iktisat teorisi yazmaya çalışan kadrolar hızla tasfiye edildi, epistemolojik kopuş zırvası gündemden kalktı, politika faizi %50’ye kadar geldi. Enflasyonun hiper sinyaller verdiği dönemde %8,5+1 ile borçlanmak nimetten farksızdı. Faizini ödemeseniz bile TL borç olduğu yerde güneş görmüş kardan adam gibi eriyordu. Bugün Galatasaray borcuna %51 faiz öder durumda, heterodoks Lale Devri bitti, artık ödeme yükümlülüğünü gösteren taksimetre hızlı dönüyor. Mevcut koşullarda bu faiz yükünün sürdürülemez olduğu doğrudur ama Galatasaray’ın ödeme güçlüğünün birinci sebebi faizin yüksekliği değildir. Öncelikle bugün %51 faiz ile ticari kredi bulmak mümkün değil, zaten kulübümüz de hiçbir ürün ve hizmetine %51 zam yapmıyor. TL birim fiyatlara %100 hatta %200 zam yaparak kullanıcılara yansıtıyor yani enflasyonun üzerinde bir marj ile gelirini artırıyor. Galatasaray’ın temel sorunu markasının potansiyelini tam kullanamaması, gelir kaynaklarını çeşitlendirememesi, maliyetlerini etkin yönetememesi, mutlu istisnalar hariç hemen her operasyonundan mali yıl sonu esas faaliyet zararı yazmasıdır. Galatasaray ürün ve hizmetlerinin TL birim fiyatlarını enflasyona karşı koruyabilirken aynı zamanda kâr edebilen bir müessese olsaydı TL Ref + 1 ağır gelmezdi, bilakis fırsat bile olabilirdi. Konu madem faizden açıldı, 2024 kışı ile birlikte politika faizinin ama hakiki ama suni geri çekildiğini de göreceğiz yani %51 kader değil, bu oran inecek. Niye ineceğinin detayına girmeyelim, en basit ifadesiyle bu faiz hadleriyle ekonomi tıkandı, yatırım yapmak maceraya dönüştü. Hepsinden öte politika faizinin ekonomik gerçeklikle bağı koptu, politikacı faizi oldu.
Tam burada Riva’ya dönüp hafızaları tazeleyelim isterim. 1.176.000 m2 arazide nasıl çırak çıktığımızı Prof. Ahmet Özdoğan sunumunda tekrar hatırlattı, söyledikleri üzücüydü. Yönetim kendisine cevap veremedi, maalesef tablo meydanda. Diyelim ki Riva projesinde 100 lira kazanç var, bunun %20’sini biz aldık. Öyle bir anlaşma yapılmış ki kaba inşaat üzerinden pay alıyoruz, ince inşaatın yarattığı katma değer tamamen başkalarına kalıyor. Dolayısıyla aslında total projeden reel payımız %20’nin de altına iniyor. Nominal kârımızı azamiye çıkarmasını umduğumuz ve o dönem “o iş tamam” diye anlatılan emsal artışı beklentisinin de gerçekleşmediğini dinleyenlere hatırlatıyor Ahmet Özdoğan. Riva söz konusu olduğunda “ben inşaattan anlarım” diyenlerin hiçbiri bu milyarlık hatayı üstlenmiyor, biz zaten mütemadiyen para kaybederek ders alıyoruz. Umarım ders alıyoruzdur da kaybedenin hep Galatasaray olması ise çok dramatik.
6 Temmuz’a dönersek ilginç bir şeye de şahitlik ettik. Yönetim kaleme aldığı gündemi daha görüşmeler başlamadan düzeltmek istedi. Yönetimin kaleme aldığı yetki talebi maddelerine genel kurul devam ederken tadil önergesi vermesi uzlaşı refleksi açısından takdir edilse de üzerine yıllardır düşünülen bir proje hakkında, o kadar yönetim kurulu üyesi ve profesyonelin hazırlıkta boşluklar bırakmış olması kısmi özensizliğe de maalesef işaret ediyor.
Olağanüstü genel kurul gündeminde tadilat önerenlere Tüzük maddesinin hatırlatılması ama birkaç dakika sonra kendi kaleme aldıkları gündemde değişiklik isteyen yönetimin yönergesinin okutturulmasını da not düşmek gerekir. Olağanüstü genel kurulun yönetiminde de iktidarı önceleyen dengesiz ve kısmen tutarsız yönetim anlayışını da üzülerek hatırlıyoruz. Salonda farklı görüşleri savunan bloklar uzlaşı yerine çekişmeyi tercih etse nahoş olaylar yaşanabilirdi. Divan başkanı olanca samimiyetiyle “acemiliğimi bağışlayın” dedi, Galatasaray genel kurulunda otoriteyi temsil eden biri için epey riskli bir ifade oldu. Neyse ki günün sonunda her şey sulh ile tatlıya bağlandı.
Bilgilendirici olmayıp bir de üzerine tatsız olan konuşmalar da vardı elbette, sicil numarasına bakılınca üyelikte 40 yılı geride bırakmış olduğu anlaşılan bir beyefendi kürsüde “ben beklemek istemiyorum, iki sandık kurulur oyunu atan çeken gider, ben tüm konuşmaları dinlemek zorunda değilim, buradaki konuşmalardan dolayı da kimse fikrini değiştirecek değil” deyiverdi. Gülünç doğrusu, sandığa ne gerek var canım, mektupla oy kullanılsın ya da yakın arkadaşa vekalet verilsin, senede bir bilemedin iki gününü ayırmaktan imtina eden ve zora gelemeyen mümtaz paşazadelere kolaylık sağlayalım.
Ben Galatasaray meselelerine ortalama üzeri ilgi duyan bir üye olarak Florya konusunda net çekincelerim olmakla birlikte ama diğer konuları artı / eksi yönleriyle dinlemek üzere genel kurula katıldım. Dilerim bu yazı o memnuniyetsiz üyemize de ulaşır, bakalım ne kadarını okuyunca hatırlayacak, anlayacak merak ediyorum.
Oy verdiği yönetimin her icraatına sorgulamadan tam destek ya da oy vermediği ekibe her platformda inadına blokaj çift taraflı bağnazlıktır. Galatasaray’a sayılamayacak kadar zararı olacak marazi tercih ve tavırlardır. Galatasaray’ın kaderini etkileyecek konularda kulüp içi siyasete göre değil muhakeme ve vicdanınıza göre karar vermeye mecbursunuz.
Genel kurulda bir ara alevlenen konuşma sürelerini 5 dakika ile kısıtlama tartışmasına da değinmek istiyorum. Beş dakikalık süre sınırlaması Fenerbahçe örneğinde çalışmadığı görülen yanlış bir uygulamadır. Ne kadar iyi bir hatip olursanız olun, ne kadar ön hazırlık yaparsanız yapın 5 dakikada ne bir yılın icraatını ne de uzmanlık gerektiren konuları hakkıyla ele alamaz ve aktaramazsınız. Tıpkı Fenerbahçe’de olduğu gibi slogan, duygu sömürüsü, holiganizm ya da yandaşlık içeren başı sonu belirsiz skeçler seyrederiz. Her genel kurul çok bağıranın hatırlandığı Kadıköy panayırına döner. Sabır törpüsü haline gelen kürsü kalabalığı azaltmak, etkinliği artırmak mı istiyorsunuz? Yetkisi dahilinde otoritesini farklı yollardan gösterecek divan kurulu başkanının gündem dışı ya da sataşma/mugalata içeren boş konuşmalara müdahalesi size yetmiyor mu? İşte çözüm: GSTV’den ya da başka mecralardan naklen yayın uygulamasına son verin, tüm toplantıları basına kapatın, o zaman eşe dosta görünmek, sosyal medyada #trendtopic olmak ya da şahsi menfaat hesabı ile PR yapmak üzere kürsüye çıkacak olanlar varsa baştan elenecektir. Genel kurul kaydını da 72 saat sonra video paylaşım sitesine (YouTube) koyarsınız, isteyen oradan akışı ya da kendini izler. Niyet varsa her zaman çözüm bulmak mümkün ama yüz yüze ve aracısız eleştiri kültüründen taviz verirsek kayıp büyük olur. Galatasaray demokrasisinden geriye kalanlar, kimi kör kimi sağır ama tesirsiz figüranların birbirlerine laf soktuğu otokrasiye evrilir.
Üyelerin genel durumuna dair tespiti o gün kürsüde Divan Kurulu eski başkanı Sn. Eşref Hamamcıoğlu da yaptı, vaziyeti “apati” kelimesiyle tarif etti. İlgisizlik, kayıtsızlık manasına gelen sözcük gerçekten de üyelerin güncel durumuna ve maalesef sergilenen bazı arızalara tekabül ediyor. 897-949-970 diye öğleden sonra takviyeleriyle artan katılım bir türlü 1000 barajını aşamadı. Klişeler içinde boğulmuş bu ölü toprağını kaldırmak için şeffaflık, hesap verebilirlik, güven ve saygı üzerine eksikleri örnekleyerek konuşmasını sürdüren Hamamcıoğlu 2016 Riva genel kurulundan sonra imzalanan sözleşmenin yetersizliğine ve hukuk işlerinden sorumlu yönetim kurulu üyesinin dahi bilgisi dışında hazırlanmış olduğuna dikkat çekti.
Pek çok konuda uzman olduğunu iddia eden ve her fırsatta sürekli konuşan başka bir divan üyemiz kürsüde Florya’daki projemizin emlak ederinin 4.000 USD/m2 geçmeyeceğini iddia etti. TSKB’nin muhafazakâr tahminlerinin bile %40 altını dile getirmekten çekinmedi. Bir insanın kendi malının fiyatını aşağıya çekmek üzere kamuya açık ortamda bu şekilde ifadeler kullanması, hele Florya’yı mali beklentiler açısından hayal kırıklığı yaratan İtalyan futbolcu Zaniolo ile mukayese etmesi çok acayip. Ben kendisine buradan sesleneyim. Florya semtinde yeşil alan kullanımında cömert, ultra lüks ve birinci sınıf inşaata sahip, güncel deprem yönetmeliğine tam uyumlu, bizim arazi ebatlarında bir kampüste inşa edilecek rezidans projesinde 2+1 bahçe katıyla ilgilenebilirim. Metrekaresi maksimum 4.000 dolardan teklifleri heyecanla bekliyorum. Beklediğim mükemmel teklif gelirse evde ya ikamet ederim ya da Bakırköy Belediyesi Meclis üyesi Ali Fatinoğlu’nun ölüsü 10.000 dolar dediği mülkü 9 binden Ali bey’e satarım. Satışa bağlı kazancın yarısını da amatör branşlara şartlı bağış olarak aktaracağımın sözünü bugünden veririm. Bu arada Ali Fatinoğlu projeden 600 milyon dolar kazanabileceğimizi de elindeki verilere dayanarak ifade etti.
Hızlıca geçmişe dönelim, 2016’da 22 bin m2 Florya’nın 200 milyon USD getireceği müjdesini veren excel tablosu alkışlarla kabul edilmişti, gayrimenkuldeki değer artışı ve Türkiye’ye özgü dolar enflasyonu hesaba katılırsa 63 bin m2 üzerinden 600 milyon dolar getiri tahmininin kabaca sağlaması yapılabiliyor.
Florya için 97 bin m2 satılabilir alan üretilecekmiş, TSKB verilerine göre 6.750 USD/m2 üzerinden tahmini değerlemesi yapılmış. Hasılat paylaşımında yönetim 50/50 oranına razı izlenimi verirken Erden Timur da dahil olmak üzere herkes payımızın %65 ve üzerinde olabileceğini söylemekte. Yönetimin 400 milyon dolar beklentisiyle, fikir beyan eden diğer yetkin kişilerin telaffuz ettiği meblağlar arasındaki farkın minimum 200 milyon dolar olduğu düşünüldüğünde 50/50 paylaşımını kabullenmenin çok tepki çekeceğini ve yönetimin burnundan getirileceğini tahmin etmek zor olmaz. İnşaat maliyetini 1500 USD / m2 olarak alsak, 50/50 adaletsizliği daha net ortaya çıkıyor. Üstelik Florya arazisi dümdüz, kot farkı gidermek gibi dertler yok. Ortada yüksek mühendislik gerektiren 40-50 katlı binalar yok, deniz doldurma, fore kazık gibi mecburiyetler yok. Dört bilemedin beş katlı binalar yapılacak en fazla. Finansal açıdan kritik bir operasyon ama mimari ve mühendislik açısından çözülmez bilmece değil. Finansal açıdan kritik konumu ise yalnızca yüksek inşaat maliyetlerinden değil, konut fiyatlarının dengesiz ve tutarsız seyrinden kaynaklanmakta.
Florya projesinden elde edilecek kazancın getirisi amatör branşlar için kullanılacak, ana paraya dokunmak genel kurulun iznine bağlı olacakmış. Gayet güzel ama sorulmayan soru şu: Bu meblağ hangi para birimi üzerinden tutulacak? TL’nin getirisini harcarsanız enflasyonist ortamda ana paradan yemiş olursunuz, döviz getirisi derseniz o da görece düşük kalacağı için yüksek veya yükselecek beklentileri karşılamayabilir. 6 Temmuz gündeminde iki yıl önce güvence olarak takdim edilmiş olan bloke hesap ibaresini gündemden kaldırmış olmalarını Başkan mevcut durumda biriken para nemalandırılmadığı için TL faiz kaybına uğramaları ile açıkladı. Dinleyenler ne anladı bilmiyorum ama bize dayatılan yapılandırma anlaşması koşulları nedeniyle bekletilen gelirlerinize faiz işletilmemesi ile gönüllü olarak bloke koydurduğunuz kendi hesabınızın getiri projeksiyonu aynı şey değildir. Yapılandırma anlaşması yokken bloke hesap üç anahtarlı kasa misali olup biri bankada, biri seçilen yönetim kurulunda, biri de nihai yetki sahibi genel kurulun elinde olacaktır. Üç anahtar aynı anda döndüğünde hesaba erişim mümkün olur.
6 Temmuz günü kürsüye gelenlerden deneyimli gazeteci ve başarılı YouTube yayıncısı Fatih Altaylı bloke hesapla yetinmeyip vakıf benzeri bir yapıyla kulüp kontrolünde daha özerk bir oluşum önerdi. İhale sona erdikten sonra üstlenici şirketle yapılacak sözleşmenin genel kurul onayına sunulması, öncesinde bu bağlayıcı sözleşmenin uzman bir heyet tarafından didik didik incelenmesi fikrini ortaya attı, ki %100 haklıdır. Garipsediğim konu ise yetki talebini “valla ben onaylayacağım, Florya Galatasaray’ın son asseti değildir. Galatasaray’ı satacak malı bitmez çok da dert etmeyin” diye onaylaması oldu. Galatasaray finansal dönüşüm ve özgürleşme operasyonunu tapulu RİVA ve FLORYA üzerinden yürütmektedir. Kullanımımızda olan diğer arazi ve mülklerin çoğunun tapusuna sahip değiliz. Fatih Altaylı’ya sormak isterdim, Galatasaray en son ne zaman mülkiyet tapusu ile gayrimenkul sahibi olmuş? Fikirler ayrışabilir ama kayıtlar bellidir. Florya elden çıktıktan sonra Ada, Hasnun Galip Sokak’taki eski kulüp binası, Erenköy’de 3 daire dışında tapulu mülkümüz yoktur. Aslında garipsediğim şu ki 2018’de lafları tartarak da olsa tefecilikle suçladığı ve siyasete yakınlığını her fırsatta çok eleştirdiği kişiye bu geniş yetkileri gönül rahatlığıyla vermesidir. Koşullar değişince kararların sabit kalmaması mı desek yoksa dünya dönüyor, görüşler dönüşüyor mu desek. Bilemiyorum.
Can kardeşim hukukçu Dr. Hikmet Koyuncuoğlu yönetime verilen yetkinin hem yönetim dönemleriyle hem zamanla sınırlı olduğunu hatırlatarak, asli sınırlama ve kuralların Tüzük içerisinde yer alması gereğine dikkat çekti. Tüzük tadilinin sancılı süreç olması dışında hemfikirim, dahası yönetimlerin kural ve tahditlerden yana asla rahatsızlık duymaması gerekmekte. Vekaletin getirdiği mesuliyet, şeffaflık ve asgari özen borcu regüle ortamda daha rahat karşılanacaktır.
“Benim buradaki konuşmaları dinlemeye ihtiyacım yok” diyen üyemizin kulakları çınlasın, yönetimin ilk sunumunda neden Florya projesini kulübün yapamayacağı etraflıca gerekçelendirilmişti. İpoteğin kalkması lüzumu, birikmiş finansal borcun faizinden kurtulmak, kurumlar vergisi ödeme riskini almamak bunlar makul tespitler. Hasılat paylaşımını savunmakta da sorun yok, problem ihale öncesi ve sonrası üstlenici şirketin haklarını savunurmuş gibi seri hatalar yapmamak…
İnşaat faaliyetinin risklerine dikkat çeken sayın başkan, en ufak riske girmemeliyiz diye ekliyor, istediğimiz yetkide hiçbir risk unsuru yok diyor. Risk deyince benim aklım yine gerilere gitti. Hatırladınız mı Riva’da ilk seçilen firma teminatını yakıp aldığı ihaleden çekilmişti dolayısıyla ihale en yüksek ikinci teklifi veren Yılmaz İnşaat Taahhüt ve Tic. A.Ş.’de kalmıştı.
Firma %25 gelir oranı karşılığı 952 milyon TL teklif etmişti.
İhaleyi kazandığını zannettiğimiz ama sözleşme imzalamayan FEMA – KLV ortaklığı ise %38 gelir oranına karşılık 1.178.000.000 TL teklif vermişti.
Sözün özü Galatasaray olarak kazma vurulmadan 180,8 milyon TL eksiye gitmiştik. Risk neydi, kurmadığınız oyunda o günkü kurdan 46,25 milyon Euro kaybeden olmaktı!
https://www.emlakkonut.com.tr/tr-TR/yogun-ilgi-goren-riva-ihalesi-sonuclandi
Kürsüdeki hitabında eski bakanlardan Prof Işın Çelebi hasılat paylaşımını süreçte birtakım zorluklarla muhatap olmamak adına doğru model olarak konumlarken, seçilecek çözüm ortağının iş deneyimine, finansal gücüne ve bunun belli parametrik değerlerle şartnamede yer alarak ihale komisyonunun buna göre karar vermesine değindi. Ayrıca İstanbul’daki deprem riskine dikkat çekerek yapılacak binaların temelinde sismik izolatör bulunmasının hem güven unsuru olacağını hem de binaların algılanan değerini artıracağını ifade etti. Teknokrat sıfatıyla en ince detaylara dikkat edilmesini salık vererek önerilerini ayrıca divana yazılı olarak sundu.
Riskten konu açılmışken yıllar sonra 6 Temmuz günü kürsüye gelen Adnan Polat başkanın cümlesini tekrarlamakta fayda var, diyor ki Sayın Polat: “Sözleşmenin önemi konusunda dile getirilenlere katılıyorum ama sözleşmeyi genel kurul onayına getirmek müteahhit firmaların iştahını ortadan kaldırır. Konuyu çok iyi bilen bir komisyon bu işin üstesinden gelir” İnşaat taahhüt işlerinde tecrübeli global müteşebbis kimliğiyle oyalanmadan yola çıkmayı öneren sayın başkana umulan faydayı sağlayamadığımız RİVA projesine özel 2016 yılından bir pasaj hatırlatmak isterim.
“22 Ekim 2016’da düzenlenecek Olağanüstü Genel Kurul öncesi, Galatasaray Spor Kulübü Gayrimenkul Projeleri Değerlendirme Komisyonu raporunu açıkladı.
Yüksek Mühendis Mimar İrfan Aktar, Mühendis ve Gayrimenkul Uzmanı Firuz Soyuer, Dr. Yüksek Mühendis Mimar Doğan Hasol, İnşaat Yüksek Mühendisi Emre Aykar, Hukukçu Mehmet Dedeoğlu, Mali Müşavir Ömer İsmail Tanrıöver ve Gayrimenkul Geliştirici Erden Timur’dan oluşan komisyon hazırlamış olduğu ayrıntılı raporu Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu’na sundu. Komisyon’un öncelikli amacı, kulübümüzün Riva ve Florya arsalarına ilişkin verileri ve yürütülen çalışmaları inceleyip değerlendirmek ve söz konusu arsaların kulübümüz açısından en uygun şekilde değerlendirilebilmesi için görüş ve öneriler oluşturmaktır.”
Şimdi yukarıdaki muteber isimlerin deneyim ve uzmanlık seviyesini tartışmak abesle iştigal hatta saygısızlık olur ancak komisyonun iyi niyetli çabasına rağmen 1 milyon m2 yekpare araziden geliştirilen projede kazancımız %20 bile olamamaktadır. Sözün özü, her adımda genel kurul onayı ŞARTTIR. İştahı kaçabilecek şirketler de kusura bakmasın, başka kupon arazi kovalasınlar.
Tam da bu noktada değerli hukukçu kardeşim Metin Sinan Aslan yönetimin belirleyeceği / tercih edeceği isimlerden oluşacak ihale komisyonunun aslında bağımsız olamayacağını kürsüde ifade etti. Bunun yerine Divan kurulunun bu heyeti teşkil etmesini, böylelikle meşruiyet zeminin genişleyeceğini söyledi. Sözleşme onayı genel kurula geldiğinde de Tüzük madde 145’e atıfla onay aranmasını ekledi. Hem bu ifadelerine hem de gündeme ilişkin düzeltici / geliştirici önergelerin dışlanmamasına dair genel kurulu yöneten heyeti kurtaran akılcı müdahalesine tamamen katılıyorum. Deneyimli uzman kişi müspet yönde nasıl fark yaratır, 6 Temmuz günü gösterdi, sağ olsun.
Benzer yaklaşımı Sayın Köksal Ünlü de kürsüde şöyle özetledi: “İtimat kontrole mani değildir”
Ben peşi sıra şunu da eklemezsem olmaz, “itimat edilenin itibarını muhafaza etmek yandaşlıkla değil yanlışı kaynağında düzelttirmekle olur.”
Bu bağlamda Prof. Süheyl Batum ve Rezan Epözdemir gündem maddelerinin tadil edilmesi ve orta yolun bulunmasına emek verdiler, teşekkür etmeliyiz.
Borç yapılandırma anlaşması gereği bankalar gelirlerin %50’sine kaynağında el koyuyor diye herkes şikayetçi, en çok da Sayın Dursun Özbek buna adeta isyan ediyor. Peki neden bu anlaşmaya mecbur kalındı? Siz ilk kez göreve geldiniz de bu vahim durumu kötü bir sürpriz olarak karşınızda mı buldunuz? Yıllar yılı zarar edeceği belli eksi yazan bütçeleri yapan kimlerdi? Daha Mart 2023’te konsolide 1 milyar TL faaliyet zararıyla ibra olan kimlerdi? Biraz daha geriye gidelim 2017 mali yılında 426 milyon TL konsolide zarar etti kulüp ve bağlı şirketleri, o günkü kurdan yaklaşık 95 milyon Euro ediyordu! Bu manzaradaki payınızı hiç anlatmıyorsunuz sayın başkan? Bir mesuliyet, bir nedamet nişanesi görmüyoruz, başkaları batırmış şimdi ben her şeyi kurtaracağım hikâyesi o zaman boşa düşüyor. Sevgi iklimi diye çıktığınız yolda en ufak terslik ihtimali karşısında düşmanlardan, husumetten bahsedince kendi kazanımlarınızı tersine çeviriyorsunuz. Hatadan dönüp kürsüde özür dilemeniz güzel, bu tarz sivri çıkışlardan itinayla uzak durmanız daha da güzel olacaktır.
Kürsüde “UEFA tepemizde, negatif öz sermaye durumundayız? Bunu düzeltin diyorlar? Yapamazsak büyük ihtimalle cezaya muhatap olacağız?” dedi başkan… BİST’te hisseleri işlem gören bir şirket için çok talihsiz hatta biraz manipülatif ifadeler değil mi bunlar? Negatif öz sermayenin UEFA FFP çerçevesinde istenmediği doğru ama kimler yarattı bu manzarayı, siz kendi payınıza düşeni hatırlıyor musunuz? Negatifi en azından sıfıra getirmek için gayrimenkul projeleri dışında hangi sürdürülebilir tedbirleri yürürlüğe koydunuz, ne tip kurallar getirdiniz?
“Esareti prangayı kabul etmemiş neslin ahfadıyız” diyorsunuz sayın başkan, onu ekonomik özgürlüğü yitiren kararları alanlar ve onaylayanlar vaktinde düşünecekti. Düşünselerdi halimiz olmazdı böyle. Keşke bu isabetli hatırlatmayı 8-9 yıl önce yapsaydınız.
Eylül 2023’te yine Dursun başkan şu ana dek Riva’dan 170 milyon dolar fayda elde edildiğini söyledi. Biz bu muazzam faydayı bilançolarda ayrı kalem ya da zamana yayılmış nakit akışı olarak göremesek de başkanın beyanına itimat ediyoruz ama dikkat ediniz bu katkıya rağmen borç alacak farkında kayda değer bir düşüş olmadı. Niçin olmadı derseniz Galatasaray hem faaliyetlerinden zarar ediyor, hem birikmiş borcun faizini ödüyor hem de yeni borçlanmalara ihtiyaç duyuyor. Yine de 25 Haziran 2024’te Sayın Özbek “borç yapılandırma anlaşmasından çıkınca Galatasaray’ın finansal yapısı mükemmel hale gelecek” diye bir demeç verdi. Mükemmelin sözlükteki karşılığını biliyorum da, finansal borcu kalmamış ama faaliyeti eksi yaratan, idari ve hukuki riskleri, ticari borçları, verimsiz sözleşmeleri ve kırılgan bir gelecek tahayyülü olan kulüp dibine kadar siyasete / nepotizme / vasatlığa batmış memleket ortamında nasıl mükemmel olacak ben anlamıyorum. Belki de benim kusurumdur, zamanla bu kusurumdan arınırım ama bu seferlik mükemmeli ben hayal edeyim. Hiçbir taşınmaza dokunmadan Galatasaray’ın tüm finansal borçlarını bir kalemde sihirli değnekle yok ettik. Masaya da acil ihtiyaçlar için 1 milyar TL tutarında nakit bağış çeki bıraktık. Taşınmaz, arsa, inşaat, beton, ihale, proje, TOKİ, müteahhit gibi kelimeleri kullanmadan kulübü nasıl yöneteceğini 5 yıllık kalkınma planı tadında bana anlatabilir mi mevcut yönetim? Hiç zannetmiyorum, ipotek-rehin vs kalktığına göre yeni borç alırız denir, konu kapanır. Hele ki Galatasaray’ın bir anda mali açıdan mükemmel duruma geldiği vaaz edildiğinde 300 milyon Euro maliyetli takım kurduracak derecede yoğun mahalle baskının geleceğine adım gibi eminim.
Müessese kulüpleriyle yarışmak için kaynak gerekiyor diyor Sayın Özbek, kesinlikle doğru ama bugün harcadığımızdan kaç kat fazlasını harcayarak rekabet edebileceğiz?? Eczacıbaşı, ENKA ya da Anadolu Efes’in fark yarattığı tek alan para mı, gerçekten bundan emin miyiz? Şöyle bir örnekle açıklayalım meramımızı. İçten yanmalı motorların temel prensibine göre gaz pedalına asılırsak daha çok yakıt tüketen otomobilimiz daha hızlı gider ama yoldaki araçlar aynı mı, şoförler benzer tecrübe ve kabiliyette mi? Tüm şartlar eşit iken yalnız yeterli para harcayamadığımız için rekabette geri kaldığımızı düşünüyorsak bilinmelidir ki bu apaçık gaflettir.
Her durum ve şartta Galatasaray SPOR Kulübünün boş hayalleri bırakıp hakikat ile barışarak, asli faaliyetinden artı değer üretme (en azından zarar etmeme) kültürünü edinmesi gerekiyor. Bunu konuşan neredeyse yok, hatırlayan / hatırlatan da pek az… Kürsüde “Ticari firma değiliz biz spor kulübüyüz” diyor başkan ama dilinden borç, faiz, ihale, arsa, emlak, inşaat, proje kelimeleri düşmüyor. Transfer ticareti dışında sporla ilgili öncü ve vizyoner bir öneri duymadık ne kendisinden ne yönetiminden. Konuşmasında devamla “Sportif başarı sözünü tutmuş bir başkan olarak karşınızdayım” diyor ve referansı yine ve sadece futbol ama orası Sportif A.Ş. Genel kurulu değil… Sevgi iklimi diye kodlanan ve camiada karşılık bulan söylem bir anda içimizdeki savaşa evriliyor. Dolayısıyla hatlar tümden karışmış, beklentiler bulanıklaşmış. Korkarım ki #MayıslarBizimdir diye diye futbol topunun çevresinde mayıstan mayısa yaşayan ilgisiz üyeler de eklendiğinde Galatasaray silkinip kurtulması gereken varoluşsal bir krizin eşiğinde!
Başkan her seferinde endişe duyulmaması adına farklı konularda “kimsenin şüphesi olmasın” diye vurgu yaptığında dikkat çekici şekilde şüpheleri tetikliyor. Geçmişi hatırlayanlar irkiliyorlar, anlıyorum her iktidar dikensiz gül bahçesi ister. Oysa şüphe Tevfik Fikret’in deyimiyle nura doğru koşmaktır, şüphe akıllı insanlar için haktır. Galatasaraylı olarak şüpheden değil sizi şuursuzca ve asla sorgulamadan alkışlayanlardan korkun. Bugüne kadar Galatasaray’ın başına gelen her şeyi sorumlusu doğru ile yanlışı ayırma sorumluluğundan kaçanlardır. Denk getirdiği her muktedirin yanına kapılanmak dışında hasleti olmayan şakşakçılardır.
Bu dikkat ve denge dağıtan kulüp içi siyaset vasatisi yetmezmiş gibi, Florya ya da Riva ölçeğinde projeler günümüz Türkiye’sinde Ankara siyasetine selam vermeden yürütülememektedir. Mülk bizim, cebimizde 100 milyon Euro nakit olsa bile hukuk çerçevesinde tam bir teşebbüs hürriyetinden bahsedemeyiz, hayalperest olmanın alemi yok. Korkarım ki biz siyasete leziz bir dilim vermeden Florya pastasını kesemeyeceğiz. Bu durumda pastayı kesen bıçak şahsi menfaatleri üzerinden tekliflere maruz kalacak, siyasetle pek samimi bir müteşebbiste mi yoksa yalnızca aldığı yetki üzerinden kılı kırk yaran ve siyaset ile çok mesafeli bir müzakerecide mi olsun derseniz benim görüşüm belli, hiç de değişmedi ama niyet ne olursa olsun akıbet gönlümüze göre olmuyor.
Geldik bu çoook uzun yazının sonuna, tekne palamarı çözüp limandan ayrıldıktan sonra bugün ne yapalım sorusu halen cevap bulmadı. Biliriz ki kötümser rüzgardan şikayet eder, iyimser değişmesini bekler, gerçekçi olan ise yelkenlerini ayarlamaya koyulur. Yetkiyi alan yönetimin en doğru adımları atmasının çok yakın takipçisi olmak, süreçte kusur, hata, noksan olmaması için tekerlek kırılmadan ikazda bulunmak, gerek bireysel gerek camia olarak her platformda Galatasaray’ın hak ve menfaatleri lehine baskı grubu olmak rotamızda yelkenleri rüzgarla şişirir.
Yeter ki Galatasaray’da veri ve bilgiler eğilip bükülmesin. Yalnız gerçekler anlatılsın, muktedir eliyle manipülatif propaganda somut bilgi aktarımı zannedilmesin. Galatasaraylılar da sadece sarı-kırmızın mağrur, muktedir, muzaffer ve her daim muteber kalması adına doğruyu bulma / en iyiyi seçme kaygısı taşısın. Biz hakikat ile barışarak mesuliyetimize uygun davrandığımız müddetçe kurgulayanı kim olursa olsun bizi kıstırmak istedikleri her tuzaktan er geç kurtulabiliriz, aksi durumu düşünmek dahi istemem.
Yeni seçilenler başta olmak üzere tüm yönetim kuruluna bol şans ve üstün başarılar dilerken, gayrimenkuller üzerine mesai yapıp imza atacak herkese hamiyet, basiret, feraset diliyorum. Tutarlı ve doğru kararlarınız destek bulacak, eksik ve yanlışlarınız size itinayla hatırlatılacaktır. Yolumuz, bahtımız açık olsun!
Klavyene sağlık İlker kardeşim,
Tam hemfikir olmadığım bir kaç husus olmakla birlikte ana fikirde ve bundan sonrası için söylediklerinde sana tamamen katılıyorum.
Güvenin temeli şeffaflıktır…
Her zaman olduğu gibi nefis bir yazı.Benim gibi üye olmayan,Galatasaray’ın her transferine muhasebeci gözüyle bakan düz bir taraftarı (her ne kadar son dönemde Bodrum esnafının söğüşlediği müşteri gibi hissetsem de) endişeye düşüren bir yazı.Keşke kulübün sahibi üyelerin tamamı sabırla sonuna kadar okusa.Geride olanlara seyirci kaldılar,bari geleceğe doğru yön verebilseler.
Sevgili İlker Canalp,
başta yazımın tamamını okumazsanız sizi GS li saymam emrivakisi ile dikkatle okudum,
GS adına üzülerek , kaygılandım, sizler gibi GSye aklı ile, tecrübesi ile, yeteneği ile eleştiri getiren, durumu ortaya koyan, yol gösteren üyelerin olması sevindirici,
iyi ki varsınız,
Merhaba Arif bey,
Küçük bir yanlış anlaşılma veya aktarım olmuş olabilir ya da ben hatalı yorumlamışımdır ama herhangi bir hususta emrivakide bulunmayı nezaketsizlik sayarım. Bilvesile dile getirmek istedim.
Yazdıklarım beğenilmeyebilir, okunmayabilir, kısmen okunabilir, karşıt görüşler çıkabilir hepsi başım üstüne…
Fakat yeri gelmişken paylaşmak isterim, keşke kulübümüzde bundan çok daha iyisini ortaya koyacak ve yönetenler yanlışa düşmeden evvel onları doğruya sevk edecek onlarca genç / aktif üyemiz olsaydı. Ben de kendimi demode ilan edip emekliliğe hak kazansaydım, en büyük hayal kırıklıklarımdan biridir.
Nazik sözleriniz için çok teşekkür ediyorum.
Selamlar,