Kulübümüz başkanlarından Prof. Duygun Yarsuvat’ın “çatı aday” temennisi veya arayışı basına yansıdı.
Çatı aday dönem dönem ortaya atılan “ara çözüm ” ya da bir tür “milli mutabakat hükümeti” modelidir.
Çatı operasyonu temelde şöyle gerçekleşmekte: İktidara heves edenler ya da sıralarının geldiğini düşünenler kendi aralarında oy hesabı yapıp geçici ittifak kuracak, içlerinde en az itiraz edilecek isim tarumar haldeki çatıyı aktarmaya ehil başkan adayı olarak lanse edilecek. Sonrası gelsin seçim ofisleri, ikramlar, hâzırûn listesine yönelik telefon zinciri, Mektebin koridorlarında seçmen kovalama, Tevfik Fikret salonunda ReReRe RaRaRa 🙂
Buraya kadar sorun yok, en güzel kiremitler onların olsun.

Yakın geçmişe dönersek Duygun başkan bir tür çatı adaydı ve öyle seçilmişti. “Eş-dost-ahbap-sen-ben-bizim oğlan” diyerek bol malzemeli etli güvecin pişme süresi kadar zamanda hazırlanan alternatif listenin başına geçmesi rica edildi, o da ricayı kıramadı. 2014 seçimlerinin diğer başkan adayı Sayın Alp Yalman karşısında yarışa geriden başlayıp sandıktan zaferle çıktı. Hakkını da yemeyelim ona seçim kazandıran faktörlerden biri olan sözünü tuttu, yedi ay sonra Mayıs 2015’te seçime gitti. Tekrar aday olmayarak vazifesini tamamlamış adamların huzuruyla makamdan ayrıldı.

Çatıyı renkli kiremitlerle aktarınca sorunlarımız çözülecek mi, TEMELİ olmayan çatı havada mı duracak, bugünkü yazımızı buna ayırdık.
Önce denenmişin bizi nereye götürdüğüne bakalım.
Mayıs 2015’te Sn. Dursun Özbek başkan seçilmişti. Sandıkta rakipleri Sn. Turgay Kıran ve Prof.Dr.Ahmet Özdoğan’dı. Sn. Yarsuvat’ın ardından resmen ilan edilmiş yedi aylık net hazırlık süresince yarışa girebilen adaylar bu bildik isimlerdi. Ne kırmızı pelerinli süper başkan ne de Berlin Filarmoni düzeyinde icra yetkinliği olan ekip falan çıkmadı.

Ocak 2018’de “erken seçim” yaşadık. Kulüp başkanı Dursun Özbek’in karşısına adaylığı sürpriz sayılabilecek Sayın Mustafa Cengiz çıktı ve kazanmaya muvaffak oldu.

Mustafa başkan da “dört ay sonra seçim” vaadini yerine getirdi ve Mayıs 2018’de sandıklar yeniden kuruldu. Ocak 2018’de yarışan iki aday yeniden mindere çıkarken, onlara genç aday Ozan Korkut ve 207 oy alabilen Fatinoğlu listesi eklendi. Hazırlanmak için yine iyi kötü vakit vardı ama herkesin hatırlayacağı üzere yine beyaz atlı prens misali başkan ya da yuvarlak masa şövalyeleri kıvamında yönetim çıkmadı. Düşünmeden edemiyorum 2014’te deneyimi, dinginliği ve vakur tavrıyla bildiğimiz Sayın Alp Yalman başkan seçilseydi daha az çetrefil bir yola sapar mıydık diye? Bunu hiç bilemeyeceğiz.

Bildiğimiz ise şudur ki, hayatlarımız yoğun geçiyor, hepimizin pek çok sorumluluğu var. Dünya hızlı değişiyor peşinden koşsak da çoğu zaman yetişemiyoruz. Bu hız ve yoğunluk hafızalarımızdan bazı şeylerin erken silinmesine yol açıyor. Kulüp yönetimlerinin de en büyük şansı bu… Mevcut yönetim tel tel dağılmış görüntüsü verince, hata üstüne hata yapınca, bilhassa parayla pulla çözülemeyecek incelikli konularda ısrarla çuvallayınca üç – beş – on sene önce aynı yollarda arabayı devirenler “wise man” olarak ortaya çıkıyor ve herkes onlara kulak kabartıyor. Fakat hiçbiri “benzer hataları biz de yapmış olabiliriz, bazı sözlerimizi tutamadık, dolayısıyla sizlere karşı biraz mahçubuz sevgili Galatasaraylılar” diye söze başlamıyor. Yazar Milan Kundera’ya hak vermeden yapamıyor insan, ne demişti usta: “İnsanın iktidara karşı mücadelesi, belleğin unutmaya karşı verdiği mücadeledir.”
Bugün elimizde stratejisi olmadığından yolda kalmış, enerjisi tükenmiş ve tıkanmış bir yönetim heyeti var. Tüzük ile kavgalarını Asliye Hukuk Mahkemesi salonlarında sürdürmeye çalışıyorlar ama en geç Mayıs 2021’de sandık yine seçmenin önüne gelecek. Yine bugün Galatasaraylılar arasında kulübün temel sorunlarına dair köklü çözümler için net bir konsensüs olmadığını görüyoruz. Dahası sorunların adını koymakta ya da önem sırasına dizmekte bile hemfikir olunmadığını görüyorum. Eşyanın tabiatı gereği üslup ve görüş farklılıkları kadar tanışma / buluşma olanakları kısıtlanan üyelerin arasında artan sevgisizlik, samimiyetsizlik, çifte standart, maalesef artan fikri kutuplaşma ve muhtelif ön yargıların bu duruma sebep olduğu kanaatindeyim. Bu öyle berbat bir ruh halidir ki, Galatasaray SPOR Kulübünde en az konuşulan / tartışılan konu sporun bizatihi kendisidir. Ortada dönen yalancı gündemler, bu satırların yazarı dahil eminim pek çok Galatasaraylı için giderek artan “yabancılaşma” sebebidir.

İnşaat mühendisliğinden ilhamla, eğer bu statik hesaplar doğru ise gönüllerdeki hiçbir ÇATI yerçekimine karşı duramaz.
Divan kurulu başkanımız Sn. Eşref Hamamcıoğlu da kulübün acilen “fabrika ayarlarına döndürülmesi” ihtiyacını dile getirirken Kulübümüzün çaresiz olmadığının altını çiziyor.

Fabrika ayarlarının, kurucu değerlerin, iyi yönetim ilkelerinin ve henüz tanımsız görünen “çarenin” SOMUT şekilde konuşulması gerekmiyor mu artık?
“İnşaat” alegorisinden devamla, bana göre Galatasaraylıların önlerindeki hedefe inancı ve duygudaşlığı çimentodur.
Cesaret, azim ve kararlılıkları inşaat demiridir.
Aralarına kattıkları her doğru profil, aldıkları her doğru karar tuğladır.
Vizyon, strateji ve bu bağlamda önceliklendirilmiş gerçekçi iş planları yapının temelidir.

Temelden başlamak suretiyle bu malzeme tamamsa ÇATIYI çözmek hiç zor olmayacaktır ama hiçbir “inşaat” çatıdan başlamaz.
Gün olur da bir seçim kampanyasında hangi adayların kulübe önce “acı reçete” sonra da “sahip çıkılması gereken değerleri koruyarak somut bir dönüşüm planı” sunacağını henüz bilmiyoruz. Bu zamana dek genelde düşük profilli kampanyalarda bol bol SMS’e, yuvarlak cümlelere, iyimser vaatlere ve bayatlamış söylemlere maruz kaldık.
Galatasaray’da görev süresini tamamlayabilen son yönetim 2008-2010 arası Sayın Adnan Polat başkanlığındaydı. Dursun Özbek yönetiminden 4 üye istifa ederek ayrılmıştı, mevcut yönetimden de şu ana dek iki kişi ayrıldı. Görev süresini tamamlayamayan, istifalarla eksilen yönetimler bunlar. Kağıt üzerinde görevi sürdüğü halde çalışmalara düzenli katılmayanları, bir işin ucundan tutmayıp şeklen duranları saymıyorum bile. Demek ki kulübümüzde yetkin ve muktedir yürütme gücü tesis etmekte 10 yılı aşkın süredir bir sorun var, çözmek için kafa yormak gerekiyor. Bugünkü modelde X Y Z bir başkan adayı adını duyduğu, yaşını bildiği, tanıdığı, tanıdığını zannettiği ya da muhtelif dengeleri gözeterek oy potansiyeli olduğuna inandığı 15 kişiyi bir listede alt alta diziyor.
Bugüne dek ekip olarak uzun süre çalışan, bu çalışmalarını camia ile paylaşan yönetim olmadı. Onu da geçtim, seçilmeden önce görev dağılımını ya da kendi çalışma ilkelerini ilan edebilen bile olmadı. Bir dernekte 10 seneyi aşkın süredir yürütme erki sallanan çürük diş gibiyse, orada uzun vadeli hedefler kovalanacağını beklemek iyimserlik olur. Sözün özü koltuğa oturmaya hevesli insanları asla ulaşamayacakları menzillere inandırma modeli iflas etmiştir. Ne şeyhler uçabiliyor, ne de müritlerin onları uçurmaya nefesi yeter. Bu devrin kapanması lazım yoksa son 10 yıldır sürekli kat çıkılan çürük bina yerle yeksan olacak.
Dolayısıyla muktedir idare heyetini teşkil etmek üzere ortaklaşa belirlenmiş prensiplere ve önceliklere sahip olmak gerekiyor. Örneğin bu satırların yazarı için öncelik her zaman Kulübümüzün BEKASI, İTİBARI ve BAŞARISIDIR. Diğer mevzular bu üçlünün çok arkasından gelir.
1- BEKA dersek, devamındaki öncelikler:
1.a) Kurumsal & iktisadi bağımsızlık yolunda atılacak adımlar
1.b) Galatasaraylıların birlikteliğini yani sosyal sermayemizi güçlendirmeye yönelik tavır ve eylemler
1.c) Kişilere bağlı yürütme erki ve şahsi hatalardan kurtulmak üzere iyi yönetim / etkin denetim hedefine dönük yeni ilke ve kurallar
2- İTİBAR
2.a) Liyakat
2.b) Tutarlılık
2.c) Şeffaflık
3- BAŞARI
3.a) Nitelikli insan / elit sporcu yetiştiren kulüp misyonunu devam ettirmek
3.b) Spordan değer üreterek mali hedefleri destekleyecek sürdürülebilir modele geçmek
3.c) Yerel ve global rekabette madalyalar, kupalar, şampiyonluklar…
Bu adımların her birinin alt kırılımlarını ve yapılması gerekenleri kendince sıralayabilenlerin zihninde bir yol haritası, bir hükümet programı, bir stratejik yönetim planı oluşur. Buna uygun isimlerden uyumlu çalışacak bir ekip kurmak ya da aynı istikamette kurulmuş ekip varsa destek olmak sonraki adımdır.

Somutlaştırmak adına yalnız yukarıdaki 1.c) şıkkından bazı olası iş adımlarını sıralamak isterim
1.c.I: Tüzük değişikliği ile denetleme, sicil ve disiplin kurulları anahtar liste dışından ve bağımsız seçilecektir.
1.c.II: Tüzük değişikliği ile derneğin ve şirketlerin mali yılları sportif sezona endekslenerek birleştirilecektir. Böylelikle konsolide mali performansı izlemek kolaylaşacaktır.
1.c.III: Tüzük değişikliği ile görevdeki yönetim kurulu tarafından tek taraflı erken seçim kararı alındığında, Tüzük hükümleri gereği seçim takvimindeki süreler normalin iki katı olacak ve böylelikle baskın seçimle avantaj sağlama ihtimali minimize edilecektir.
1.c.IV: Yıllık muhammen bedeli 50.000 € karşılığı Türk Lirasını aşan tüm ürün ve hizmet alımları için kamuya açık ihale düzenlenecektir. Şartnameler titizlikle hazırlanacak ve teşebbüs hürriyetini aşırı sınırlayacak ölçüde “adrese teslim ihale” algısı yaratılmamasına dikkat edilecektir. Bu bedelin altındaki alımlar için en az dört farklı tedarikçiden teklif alınmalıdır. Tedarikçilerin birbiriyle sermaye bağı / alt yüklenici ilişkisi olmaması gözetilecektir. Mevcut tüm tedarikçiler için scoring çalışması yapılacak, kalitatif beklentilere uygun olmayanlar değiştirilecektir. Bu iş yükünü karşılamak üzere merkezi satın alma departmanı yetersiz ise maaş + sağlanan tasarruf üzerinden performans primi ilkesine göre yeni istihdam yapılacaktır.
1.c.V: Yeni istihdam edilen profesyoneller kulüp veya bağlı şirketlerdeki görevleri sona ermeden Galatasaray Spor Kulübü Derneğine üyelik başvurusunda bulunamazlar.
Yukarıdakilere benzer taahhütler ile tekrarlayan problemlere basit ama net çözümler getirmek mümkün olabilecektir.
Galatasaray’ın en önemli kadrosu kendilerinden bekleneni verebilirlerse Yönetim Kurulu takımıdır. Bilgili, becerikli, dirayetli insanlardan müteşekkil ve uyumlu çalışacak bir yönetim kurulu tesadüfen oluşmaz. Bu insanları ancak bir VİZYON doğrultusunda bir araya getirebilirsiniz. Bu vizyonun “Aslolan Galatasaray“, “her branşta şampiyonluk, “seneye sıfır borç” “eski arkadaşlar değil miyiz” gibisinden mugalata olamayacağı kesindir. Sorunların ne olduğuna dair konsensüs ve temel yaklaşım konusunda asgari müşterekleri sağlamak umut verici başlangıç olur. Kalan kısmı sabır, özveri ve empati başta olmak üzere ekibin iç dinamikleri belirler.
Elbette bunların üzerine X Factor bir süper başkan bulmak şahane olurdu ama mucize aramıyoruz. Bu ekibi uyum içinde idare edecek, fikir ayrılıklarını çatışmaya dönüşmeden sonuca bağlayacak ve stratejik plan doğrultusunda takımın aynı taktik tahtasına bakmasını sağlayacak özü sözü bir, dürüst, saygın, camiayı iyi tanıyan ve kurumsal iletişim hedeflerini çiğnemeyecek kadar “az konuşan” bir profil yeterlidir. Altını çiziyorum, nerede susup nerede konuşacağını bilmesi çok çok önemli!
Yukarıda pek sevdiğimiz “Aslolan Galatasaray” sözünü mugalata kısmına koydum çünkü her kim bunu söylerse akabinde kulübün çıkarlarına aykırı olay ve kayıplar peş peşe geliyor çünkü her kimin diline pelesenk olursa bu motto yapılan hamle ya da korunmak istenen pozisyonun mührü haline geldi. “Aslolan Galatasaray” dile kolay geliyor ama fiiliyatta samimiyet testinden geçmek zor. Camiadaki güvensizlik ve şüpheler pek çok ortak ideali kemirecek hale geldi. Her türlü anlaşmazlık ve çekişmede tüm tarafların haklı olduğu yanlar bulunabilir ama son tahlilde hep Galatasaraylılar üzülüyor ve Galatasaray zarar görüyorsa aslolan egolardır, kişisel hesaplardır. Bütün dünyada popülizm yükseliyor olsa da, bu köklü kulüpte sloganlara ve duygusal ajitasyona dayanarak koltuk kovalamak ya da iktidarda kalmak gibi lükslerimiz olamaz. Fazla hamaset eninde sonunda hamâkat getirir.
Galatasaray için kağıt üzerindeki seçenekler azalmışken bunlarla vakit harcayamayız. Mağrur, Muktedir, Muzaffer ve her daim Muteber kulüp ideali çok çalışmayı, fedakarlıkta bulunmayı, bir adım geride durmayı, şöhret tutkusunu aşmayı gerektiriyor. Denenmişi deneyerek ziyan edecek kaç senemiz daha kalmış olabilir ki??
Elbette “damdaki kedi, çatıdaki aslan, gönüllerdeki başkan, Mayıs’a kadar X abi” türü siyasi hamlelerin hemen ortadan kalkmasını bekleyecek kadar iyimser değilim. Camiada yaşadıklarımızdan ders alan ve akıllanan insan sayısı korkarım ki pek fazla değil o yüzden son sözü bizden çok daha zeki birine bıraktım:
