141 hadisesi

Türkiye’nin 141 sayısına dair hafızası korku, müktesebatı kamplaşma ve sisli hatıratı kederle örülüdür.  Yıllar yılı Türk Ceza Kanunu’nun 141.maddesi somut suçlamalar bir yana çoğu zaman insanların itham edilmelerine ve özgürlüklerini kaybetmelerine gerekçe oldu.  Tıpkı 142. ve 163.maddeler gibi…

https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc034/kanuntbmmc034/kanuntbmmc03405844.pdf

1951’de ülkemizin hukuk mevzuatına giren TCK 141.madde sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümü  diye başlar, müesses nizamı devirmeye teşebbüs ile devam eder, hafiften müphem bu tanımların sonunu ağır hapis ve ölüm cezası ile bağlar.  Meşhur 141 genel geçer tanımıyla “makbul vatandaş” olamayıp devletin tembihlediği çizginin çıkmış insanların hayatını kaydırabilme açısından pek kullanışlı bir kanun maddesi idi.  Bolca kullanıldı, pek çok insanın beyan ve eylemleri suistimal edildi, iradeleri hiçe sayıldı, en temel hakları ellerinden alındı.

Benim bugün anlatmak istediğim 141 hadisesinin kapsamını geniş yorumlarsak, tıpkı uğursuz 141.madde gibi içinde tahakküm girişimi var, müesses nizam var, iyi niyeti suistimal var, itham var, itibarsızlaştırma var.  Haksızlık da var, hak gaspı da var, mağduriyet de var.

Malum olduğu üzere her sene Galatasaray Spor Kulübü talipli olanlardan 1 Haziran – 31 Ağustos arasında üyelik başvuruları alır. Takip eden 30 günde de başvuruları inceler ve değerlendirir.  Mevcut Tüzük gereği üye başvuruları gruplara ayrılarak kategorize edilmiştir. Bu gruplamada A Grubu Galatasaray Lisesi kökenli olanlardır.  2018 yılında 210 Galatasaray Liseli kulübümüze üyelik için başvurmuştur.  Buraya kadar her şey güzel, sorun yok.

210 başvuru formundan 69’unun münferit başvuru olduğunu öğreniyoruz yani bu aday üyeler kendileri başvuruyorlar ya da başvuru formlarını güvenilir buldukları yöntemlerle teker teker yolluyorlar. Kalan 141 başvuru ise üç aylık başvuru döneminin son günü topluca Sicil Kurulu sekreteryasına teslim ediliyor.  Anlatmak istediğim 141 hadisesi bundan sonra başlıyor desek yeridir.

Bu 141 başvurunun çoğunluğu Galatasaray Lisesi’nden 2018’de diploma alanlara, başka bir deyişle 150.dönem mezunlarına ait.  “Neden toplu başvurmuşlar ki, burada organize işler var” diye düşünüyor sürecin evveliyatını bilmeyenler.  Doğrudur, bir organizasyon var ama bu her zaman sömürülen, istismar edilen bir konu değildi. Mesela 1990’lı yıllarda bir tür farkındalık yaratma, katılım ve dayanışma anlamına gelirdi. Kulüp üyesi Mektepliler kardeşlerine bizzat referans verir, maddi açıdan sorunu olanlar çıkarsa (mesela parasız yatılı okuyanlar ya da aileleri uzak vilayetlerde olanlar) giriş ödentilerini ve ilk yıl aidatlarını öder, o çocuklar da kime borçlu olduklarını asla bilmezlerdi.  Doğru veya kusursuz bir sistem olduğunu iddia etmiyorum ama olan buydu.  Ben o yıllarda bu yöntemle üye olmayı kendimce sebeplerden tercih etmemiştim, bazı devre arkadaşlarım bu yoldan üye oldu. Sonra biz büyüdük ve kirlendi dünya ama 2018’de yaşadığımız garabeti bir benzerini daha önce ne gördük, ne duyduk.

Garabeti hatta doğru tabirle rezaleti kısaca tarif edelim. Sicil kurulu kendilerine ulaşan toplu başvurular içinde başka kulüplerin taraftarı olan birkaç kişinin olduğuna dair somut ihbarlar alınca inceleme başlatıyor.  İnceleme sonucunda şüpheler kuvvetlenince, başvuran gençlerin referansı konumundaki yani aday üyeleri tavsiye eden kulüp üyelerine telefonla ulaşıp durumu sorguluyorlar.  Bu kişilerden bazıları “biz bu sene kimse için referans imzası atmadık” deyince film kopuyor.  Bunun üzerine 210 başvurunun tamamı inceleniyor.  Münferiden gelen 69 başvurunun hiçbirinde problem yok, tertemiz ama toplu gelen 141 başvurunun referans imzaları sahte… Sahte derken, tavsiyede bulunacak 5 yıllık kaydı açık üyelerin imzaları taklit falan edilmemiş, alelade çiziktirilmiş harfler / çizgiler.. Tamamen uyduruk ve rastgele !!

Yanlış anlama olmaması adına altını çizelim.  Başvuru sahipleri A grubundan üye olmaya ehil, başvuru formlarını bizzat imzalamışlar.  Bu başvuru formlarını kendilerine yardımcı olmaları umarak bazı tecrübeli ağabeylerine vermişler. Helale haram katanlar, emanete ihanet edenler, o abiler!

Kulübümüzün seçimle gelmiş Sicil Kurulu, Tüzük madde 10 gereği üyeliğin gerek şartları tam olarak yerine gelmediği için durumu kendi aralarında değerlendiriyorlar.  Bu denli kapsamlı bir usulsüzlüğün örtbas edilemeyeceğini öngörerek, konuyu kulüp başkanı ve diğer birkaç ilgiliye doğrudan iletiyorlar.  Bir dizi yüz yüze görüşme sonucu, bu gençler stadyuma davet ediliyor, güvendikleri dağlara kar yağdığı ve mağdur edildikleri kendilerine izah edildikten sonra 2 gün ek gün süre tanınıyor yeni imzalar temin etmeleri için.  Bu arada bu toplantıya dair rivayet muhtelif, hangi tonda ne konuşulduğuna dair net bilgi yok (*bkz: dipnot). Olağanüstü şartlara binaen verilen ek sürenin kısalığı, üye olma heyecanları haberdar olmadıkları bir sahtekarlık girişimi nedeniyle mağduriyete dönüşen gençlerin yaşadığı hayal kırıklığının tepki ve öfkeye dönüşmesi, aralarından bazılarının yurt dışına eğitim için gittiklerinden Türkiye’de olmaması nedeniyle ek süreye uyamayacak olması, tüm bu süreçte bu çirkin tuzağı kuran sözde abilerin konuyu muhtemelen ajite etmesi sonucu sadece iki genç kardeşimiz bu kısa süreli fırsattan istifade ediyor, 139 kardeşimiz ise devre dışı kalıyor.   Gelinen son noktada bu yıl gelen 1.500’ü aşkın başvuru arasından 376 yeni aday üyeye maddi vecibelerini yerine getirmeleri için davet giderken, mağdur edilen 139 kardeşimiz bu yıl üye olmaktan mahrum edilmiş oluyor.

İlk sorulması gereken soru, bu süreç iyi yönetilmiş midir?  Cevap “HAYIR, kötü yönetilmiştir”  Vardığımız noktaya bakınca besbelli kötü yönetilmiştir çünkü çirkin bir plana alet edildikleri apaçık ortada olan Mektepli genç kardeşlerimiz halen mağdur, Kulübümüzün sicil kurulu sanki bu ucuz sahtekarlığı onlar tasarlamış gibi itibarsızlaştırılıyor, Kulübümüzün yönetim kurulu Liseli karşıtı diye damgalandı bile, Galatasaraylılar Derneği mağdur edilen üyelerinin hakkını korumak isterken rezaletin adını koyamadı ve arada kaldı, Galatasaray Spor Kulübü üyeleri bu konu üzerinden tartışma ortamına çekildi, diğer kategorilerden bu yıl başvuruda bulunan insanlar “orada neler dönüyor?” diye birbirine sormakta!  En fenası bu aptallık afişe oldu, medyaya taşındı, cahil ve art niyetli kiralık kalemlerin mezesi haline geldi kısacası elalemin ağzına sakız olduk ve Galatasaray’ın kurumsal itibarı açısından en istenmeyecek noktadayız.  Bu rezilliğin fikri sponsorları ve 141 başvuru formunu son gün tutanak karşılığı teslim eden kulüp üyesi ise yarattıkları kaosu izleyip gevrek gevrek gülüyordur sanırım?

Olağan şüpheliler diye adlandırdığım bu kadro yarattıkları kaostan kazanım elde etmeyi umarken, bir taraftan da Galatasaray Spor Kulübü Sicil Kurulu Başkanı Selçuk Erdoğmuş’u suçluyorlar.  Galatasaray Lisesi 119.dönem mezunu olan Selçuk Erdoğmuş geçmiş ilişkileri, söylemleri ve hatta var olduğu iddia edilen gizli hedefleri üzerinden adeta şeytanlaştırılmaya çalışılıyor.  Diyelim ki tüm dedikodular tamamen doğru, fitneci Selçuk Erdoğmuş adeta bir Deccal, peki sahtekarlıktan medet umanlar o kıdemli şeytana pabucunu ters giydirmeye çalışırken bu kadar kör göze parmak fütursuzlukla yakayı ele vereceklerini hiç mi düşünemediler?  Bu işin esnaflığını yapan kadro elbette bunu düşünmüştür, kurdukları planın özü ne olursa olsun kazanan tarafta olacaklarına dair duydukları güven.  Sahte imzalar radara girmese “ne güzel yedirdik” diyecekler ve bu kardeşlerimizi ihtiyaç halinde tesir altına almak için yeni numaralar düşüneceklerdi. Genç kardeşlerimiz sahte referans nedeniyle üye olamasalar konuyu tırmandıracak ve doğan infialden besleneceklerdi.  Öyle ya da böyle genel kurul kararlarını tartışmaya açmak, usul tartışması başlatmak hatta konuyu yargıya taşımak için yapay bir mazerete kavuşacaklardı.  Tam bir “kulampara sarması”

Görünen o ki, camiayı zehirleyecek yeni bir formül bulmuşlar ama “aferin” beklemesinler.  Bilsinler ki bu kulüp dün kurulmadı, yaşadıklarından çok şey öğrendi, ürettikleri her zehrin panzehiri illa ki bulunur, her firavunun da bir Musa’sı vardır.

141 hadisesinin bir de sahne gerisi var.  Gerçek niyetlerin saklanmasının alışkanlık haline geldiği camiada niyet okuyuculuğu yapmak talihsizlik olsa da, 141 başvuru formu teslim edilmeden önce konunun taraflarının Galatasaray kamuoyunda ortalama algısı neydi, ona da bakmak gerekir.

Öncelikle kulüp yönetim kurulu Tüzükteki limitlerin ötesinde çok sayıda başvuru geldiğinin farkında, gelen taleplerden bunalmış, üstelik üyelik giriş ödentilerini taze mali kaynak olarak önemsiyor ve geliri maksimize etmek istiyor izlenimi veriyordu. Kulüp sicil kurulu D ve E grubundan yüzlerce başvuruyu nasıl önceliklendireceğine dair kriter bulmak zorundaydı, üzerlerinde büyük baskı vardı.  Tam da bu dönemde sicil kurulu bahisleri yüksekten açtı ve alınacak yeni üye sayısında 400 barajının geçilebileceğini, bunun da Sayın Dursun Özbek döneminde alınan bir yönetim kurulu kararına atfen gerçekleşeceği iddiasında bulundu.  Kanımca bu hatalı bir söylem ve pozisyondu hatta birilerinin aklına karpuz kabuğu da düşürmüş olabilir.  Dursun Özbek döneminde D ve E gruplarından 290 üye alınacağına dair bir yönetim kurulu kararı bulunabilir.  Buna istinaden 210 Liseli başvurusu, 15 başkan kontenjanı eklenince yeni sayı minimum 515 olarak da hesaplanabilir.  Ama Dursun Özbek yönetimi herhangi bir konuda yanlış karar vermişse, “kurumlarda devamlılık esastır” diyerek her yanlışa sahip çıkılmalı mıdır acaba?  Kafa karıştırmak için yazılmış gibi duran Tüzük 8.maddede kanımca tek net ifade, bu kulübe bir yılda 401 yeni üye alınamayacağıdır.  Sınır 400’dür ve 8.madde gereği bu eşik aşılamaz.

Benim “siyaset esnafı” olarak adlandırdığım olağan şüpheliler ise asla onaylamadıkları vakitsiz seçim kararı sonucu  20 Ocak’taki erken seçimi kaybettikten sonra, Sayın Mustafa Cengiz’e karşı ikinci kez seçim kaybedince (ya da Dursun Özbek geri gelmesin koalisyonu galip gelince) bir süre kendi içlerinde durum değerlendirmesi yaptılar.  2002’den bu yana sürekli kazanan ve kazandıran taraf olduklarından sandıkta kaybetmek onların kitabında yoktu. Yönetimleri savunmak üzerine söylem geliştirmek alışkanlıkları vardı ama şimdi muhalif çizgide hareket etmeliydiler.  Bazı Liseli profesyonellerin işten çıkarılmalarından türetilecek yorumlar, geciken sponsorluklar, sermaye artışını kimin hallettiği polemiği, N’Diaye ve Gomis satışları,  alınamayan santrfor, mevcut yönetimin icraatında bazı eksik ve hatalar, mahremiyetin kalmadığı kulüpten dışarıya çok fazla doğru / yanlış bilgi sızması ve bazı çiçeği burnunda yöneticilerin acemilikleri onlara fırsatlar sunsa da, yeterince etkin kullanamadılar kanaatindeyim.  Özellikle 29 Mayıs 2018’de mazbatasını alan II. Mustafa Cengiz yönetimi “vira bismillah” demişken daha yaz aylarında yaylım ateşi çok erken başladı.  Camiadaki kredileri zannettikleri kadar yüksek olmadığı için belden aşağı vurma denemeleri arzuladıkları sonucu vermeyebilir.  Yeterince deneyimledik ve biliyoruz ki; Canaydın’dan Polat’a, Aysal’dan Özbek’e  başkan kim olursa olsun Galatasaray’da saygısız, izansız ve hırçın muhalefet umulan sonucu vermez.  Doğru dozda, tutarlı ve akıllı muhalefeti öğrenmeye takati olmayan bu çıkar grubunun ana fikri ise belli, Mayıs 2021’e dek sabretmek niyetinde değiller.  Kaptırdıklarını bir an evvel geri almak istiyorlar, hem de ne pahasına olursa olsun… Yakın vadede sportif başarısızlığı ya da yönetimin zaman içinde yıpranarak çözülmesini bekleyemezler. 141 krizi sonucu gelinen nokta onlara altın fırsat sunmuş durumda, tüm stratejilerini mağdur olan genç kardeşlerimiz üzerinden Liseli üyelerde infial yaratmak üzerine kuracaklardır.  Bu krizi ince ince planladıklarını düşünmek için çok sebep var, hangi sonucu alacaklarını ise zaman gösterecek.

Tespit kısmını yeterince uzattık.  Artık çözümleme, örnekleme ve öneri kısmına geçmek lazım. Yıllardır tekrarladığım üzere Galatasaray’da yeterince kural yok, olan kuralların da pek çok istisnası var.  141 hadisesi Sicil Kurulu sekreteryasındaki kulüp çalışanımızın 141 formu tek seferde almasıyla daha doğrusu reddedememesiyle başlıyor.  Beş yıllık kıdemi olan kaydı açık kulüp üyesi bir başvuru döneminde en fazla 5 (beş) aday üyeye referans olabildiğine göre, bir üye de en fazla 5 başvuru formunu teslim edebilmeli desek?  (KURAL 1)

Eğer böyle bir kuralımız olsaydı, bu rezaletin tutanak altına alınmış en az 28 organize faili olurdu ve her birinden hesap sorma ihtimali doğardı.

Diğer mühim konu da başvuruda bulunan adayın Kulübümüze faydalı bir Galatasaraylı olacağına dair tavsiyede bulunma mekanizması.  Referans imzanın manası nedir?  Hukuken bir kurucu unsur mudur?  Şekli ve lüzumsuz bir detay mıdır? Mesela 14 Ekim 2009 tarihli Divan Kurulu toplantısında yıllardır balotaj uygulamasının gerekliliğini savunan sevgili Hayri Kozak ağabeyimiz benim görüşlerime yakın şeyler söylemiş:

  • “Biz başka kulüp taraftarı olanları henüz üyelik müracaatlarında tespit edemiyoruz sadece iki tane kefalet imzasına bakıyoruz.”

Yine Sayın Hayri Kozak tarafından Galatasaray Spor Kulübü tüzük hazırlama komisyonuna 11 Nisan 1980’de verilen önergeden bir alıntı yapmak isterim.

Galatasaray Kulübüne üye tavsiyesi yaparak talepname imzalayan üyelerin meseleyi ciddiye almalarını sağlayacak yükümlülüklere müeyyidelere tüzükte yer verilmesi,

Hayri Kozak ağabeyin talebinden anlaşılacağı üzere referans imzaların ciddiyetten uzak olması riskinden duyulan rahatsızlık yeni bir konu değildir, 40 yıllık gündemdir.

Yeri gelmişken Galatasaraylı bir grup hukukçu önerici imzalarla ilgili benim pek katılmadığım ama hukukçu olmadığım için ukalalık edemeyeceğim argümanlar ileri sürdüler. İçlerinde tanıdığım kardeşlerim var, hukuk bilgilerine laf söyletmem. Bir davam olsa, kapılarını çalar fikir alırım. Ama burada etik değerler çerçevesinde cevaplanamayan sorular var öncelikle. Mesela “imzamın arkasındayım” diye beyanda bulunan üyelerimiz ilgili başvuru formundaki imzayı tarif edebilir ve tekrar boş kağıda atabilirler mi?  Atamazlar.  “İmzamın arkasındayım” deyip hem A grubu hem E grubuna imza atanlar mevcut. A grubundaki uyduruk, E grubundaki kulüp kayıtlarına uygun hakiki imza ise bunu nasıl açıklarlar?  Açıklayamazlar. Peki kulübe üyelik konusunda referans olmak telefonda icazet vermek şeklinde hafife alınacak bir süreç mi olmalıdır?  Kısacası ahlaken bu olan biten içimize sindi mi, ikna olduk mu?  “Usul esasa mukaddemdir” diyorduk, ondan da mı vazgeçtik ?

Gelin KURAL 2’yi konuşalım.  Diyelim ki kaydı açık 5 yıllık iki üye bir Galatasaraylıyı öneriyor.  Aday üyemizin ismi Emin Bülent ASLAN olsun.  Önerenler de kulüp üyelerimiz Tuba hanım ile Metin bey olsunlar. Aday kardeşimizin Galatasaraylı olduğu neredeyse isminden belli ama Sicil Kurulu bununla yetinmiyor, kendisini tavsiye eden üyelere telefonla ulaşıyor ve basit kontrol soruları soruyorlar.  Emin Bülent ASLAN nereden mezun, mesleği nedir, nerede oturur, evli midir / bekar mıdır, Galatasaray’la olan ilişkisini nasıl tarif ederler vs..  Tuba hanım ile Metin bey bu basit soruların hiçbirine cevap veremiyorlarsa Emin Bülent ASLAN’a hatır için imza atmışlardır, kendisini tanımıyorlardır ve tavsiye etmeleri de makul değildir. Bu durumda Emin Bülent ASLAN yeni referans imzalar getirmelidir, bunun için süresi yoksa başvurusu usul eksikliğinden düşer.  Tuba Hanım ve Metin bey’e de disiplin kurulu yazılı uyarı gönderir, ki bir daha bu hataya düşmesinler diye..

Kural 2 çok sert geldiyse, hemen alternatifi olan KURAL 3’e geçiyoruz.  A grubundan üye olan Galatasaray Liseliler ile C grubundan eski sporcuların başvurularında referans imza aranmaz.  “Öyle şey olur mu?” diyenler çıkacaktır, olmuşu var eskiden…  1932 tüzüğünde madde 5/a gereği Galatasaray Mektebine devam etmiş olanlar bizzat müracaata esas teşkil edecek tescil varakalarını doldurup verebilirler.  Madde 5/b ise şöyle diyor:

  • Bunların haricinde olanların, asil azadan iki zat tarafından takdim ve teklif olunmaları, tescil varakalarının da bu zevat tarafından imzalanması şarttır.

1932 tüzüğü iki şey söylüyor bize.  Selam gönderir gibi form göndermek olmuyor, Mektepliler de Kulüp binasında boy gösterip bizzat başvuruyorlar.  Diğer üyelerin imzası da tavsiye eden üyeler tarafından imzalanıyor, uyduruktan çiziktirmek yok!

Yine Sicil kurullarının son yıllarda içine sığamadıkları kaydı açık üyelerin %3’ü sınırını esnetmek için sahiplendikleri “doğal üye” söylemi var.  Eski tüzüklerde asli üye, fahri üye, küçük üye gibi tanımlar mevcut ama doğal üye diye bir şey yoktur.  Eğer Galatasaray Liseliler doğal üye ise ne referans imzaya ihtiyaçları vardır, ne de giriş ödentisi için para ödemeye.  Doğal üyelik nedir? Sicil Kurulu’na gelirler, selam verirler, uğurlu rakamlarından oluşan sicil numaralarını seçerler, işlem tamamlanır.  Doğallık söz konusu ise, doğal olan budur.

Galatasaray Liseliler (bugün için A grubu) başvuruları öncelikli olarak ele alınan insanlardır. Eskilerin deyimiyle en ziyade müsaadeye mazhar olan kitledir.  Kulübü ihdas eden kurucu kesimin devamı ve varisleridir.

1930 tarihli umumi nizamnameye göre Galatasaray Spor Kulübü’nün teşkil maksadını gösteren 1.madde

Kıymetli bir insan kaynağı olup Galatasaray Spor kulübünün bir nevi mukayeseli avantajıdır.  Herhangi bir kutsallık atfetmeden kulübümüz açısından bu avantajı şöyle değerlendirebiliriz

  1. Türkiye ortalamasının çok üzerinde iyi bir eğitim almış ve sarı-kırmızı Galatasaray ortamında yetişmişlerdir.
  2. Birbirlerini çok iyi tanıyan, temel değerler ve asgari müşterekler hakkında kolay anlaşabilen, ihtiyaç anında hızlı koordine olan nitelikli bir insan grubudur. Dünyanın her kıtasına yayılmış muazzam bir network olarak düşünülmelidirler, eksiklik bu yaygın etki alanının Kulübümüz ve diğer Galatasaray kurumları lehine yeterince üretken olamayışıdır.  Futbolun eskimeyen yıldızlarından örnek verirsek, gündem ve zaman baskısı yokken Paul Gascoigne gibi tembel ve gamsız olabilirler.  İşler karıştığında, kaotik baskı arttığında, yumurta kapıya geldiğinde, köprüden önceki son çıkış anlarında Gheorghe HAGI – Zinédine Zidane karışımı sert, disiplinli ve yaratıcı figürlere dönüşebilirler.  Yüksek potansiyel ile umursamazlığa varan atalet, horozu çok olan köy karmaşası ile senfoni orkestrası performansı arasında çok hızlı geçiş olabilmektedir.  Muhtelif sebepleri mevcut olup, tedavi ve gelişim alanı olarak ele alınmalıdır.
  3. Yetiştikleri ortak kültürün kodlarında düşünce ve ifade özgürlüğü, serbest tartışma, dayatmalara direnme ve evrensel olarak en iyiye ulaşma güdüsü vardır. Nesil farkını minimize eden ve kuşaklar arası geçişi temin eden bu ortak kültürdür.
  4. Mektepliler genelde azla yetinmezler, zor beğenirler, birbirlerini ve toplumu kıyasıya eleştirirler ama zor zamanlarda birlikte hareket edebilmekte ve daha ziyade korumacı tavır sergilemektedirler. Örgütlü eylem ya da ortak amaç doğrultusunda birlikte çalışmanın giderek zorlaştığı bir toplumda bu saydıklarımız daha değerli bir özellik haline gelecektir. Bugün yaşanan saçmalıklar düşünülünce ise elbette sui misal emsal olmamalı, kötü karakterler rol modele dönüşmemeli, arkadan gelenlerin moralini bozmamalıdır.  İçinde yaşadığım son 30 yıla bakarsak şahsi gözlemim bireysel performanslarda çok parlak isimler ve işler olmakla birlikte, total entelektüel birikim, sonuca yönelik ekip çalışması ve ölçülebilir faydalı üretim gerilemektedir.  Fabrika ayarlarından hızla uzaklaşan ülkede yeni bir konum aranmaktadır belki de?

Başvurudaki şekil şartlarını yerine getirmek dışında, Galatasaray Liselilerden beklenen tek bir şey var:  GALATASARAY TARAFTARI OLMAK.

Kulüp üyeliği evvela tarafını seçmekle başlar. Başka renklere gönül vermiş bir Mektepli, ister okulun en sevilen siması olsun, ister iftihar listesinde olsun Kulübümüze üye olamaz.  Bu konuyu da tartışma vesilesi yapmaya kalkışanlar oldu, onlara da geçmişten örnekler verelim.

1925 Galatasaray’ın ilk kapsamlı tüzüğüdür, madde 7 şöyle der:

  • Galatasaray Terbiye-i Bedeniye kulübü azasının diğer bir idman cemiyeti ile hiçbir güna* alakaları olamaz. Hilafında hareket edenler idare heyeti kararı ile kulüpten ihraç edilir.

*: tür, çeşit

1938 tüzüğünde de aynı madde yer almakta.

Bugün tüzüğümüzde “rakip sayılabilecek bir başka spor kulübünde üye, lisanslı sporcu ya da görevli olmaması” ifadesi yer alıyor.  Gönül bağı konusu ise ihmal edilmiş nedense?  Oysa Türk Medeni Kanunu 71.madde dernek üyelerini, üye oldukları derneğe sadakat gösterme yükümlülüğü altına da sokar.

1925-1938 arası ifade daha kapsayıcı zira Beşiktaş / Bursaspor / Göztepe / Fenerbahçe vs. taraftarı olmanızı, HSSK’da sporcu olmanızı, Anadolu Efes’te sportif direktör olmanızı, Medipol Başakşehir anonim şirketinde yönetim kurulu üyesi olmanızı ve hepsini en baştan imkansız kılıyor.  Dolayısıyla lise diplomasına istinaden doğal üyelik iddiası ileri sürülemez, bu bir gönül meselesidir, özel bir tutku gerektirir. Varsa vardır, yoksa yeriniz Galatasaray Spor Kulübü değildir.

Doğal üye söylemi, kulübümüze üye olmak isteyen kitle barajın arkasında birikirken “kaydı açık üyelerin %3’ü kadar” olması gereken limitten A ve C grubu üyeleri hariç tutarak D ve E grubundan daha çok üye alma gayretidir esasen. Mevcut tüzüğün kötü yazılmış 8.maddesiyle cebelleşmek yerine, Tüzük tadil kongresinde bu maddenin tadili için KURAL 4 önerilebilir.

Galatasaray Lisesi mezunları, Başkan kontenjanından üye yapılanlar ve lisanslı eski sporcularımıza başvurularına öncelik tanınmak kaydıyla alınacak toplam üye sayısı bir önceki yıl sonu (31 Aralık) itibarı ile Kulübün kaydı açık üye sayısının %5 (yüzde beş)‘inden fazla olamaz.
Yönetim Kurulu tarafından belirlenen alınacak toplam üye sayısından fazla üye kabul edilmesi durumunda, işlem sırasına göre sınırı aşan üyelik geçersiz olur ve düşer.
Ancak her durumda, bir yılda kabul edilecek toplam üye sayısı 750 (yediyüzelli)‘yi aşamaz.

Şimdi KURAL 4’ün aritmetik dengesini örnekleyelim.   Öncelikle Tüzüğümüzün inkar edilen 20.maddesini işletiyor ve aidat ödemeyen + katılım göstermeyen üyeleri kulüpten ihraç ediyoruz.  Diyelim ki kaydı açık üye sayımız 6.500’e indi.  Bu durumda alınacak üye sayısı %5 üzerinden 325 kişidir.  325 kontenjanın olduğu yıl 110 tane Mektepli, 25 eski sporcu, 15 de başkan kontenjanı geldi.  Toplamı 150 eder, geri kalan kontenjan 175’tir.

Birkaç yıl sonra kaydı açık üye sayımız 9.000’e çıkarsa, o sene alınacak üye sayısı 450’dir.  Yukarıdaki örnekten 150 öncelikli başvuruya ek olarak, 300 Galatasaraylı daha kulübe üye olur.

12.000’e geldiğimizde, kulübümüze %5 üzerinden maksimum 600 kişi üye olur.  Peki 17.000 kaydı açık üyeye geldik, %5’i 850 yapar.  O noktada doğal sınır olan 750’de kalınır, 751 üye alınması mümkün değildir.  Herkes aynı sayısal sınırlara tabidir, kimse hariç tutulmaz, 15 bine kadar %5, 15 bin kaydı açık üye sonrası 750 ile devam edilir.

Yüzde 5 ya da 750 sınırını çok bulanlar olacaktır, kerameti kendinden menkul demografik dengeleri vaaz edenler de olacaktır.  Bu tarz endişelerin değişim korkusundan ziyade dönüşüme hazırlık için çalışmaktan gocunmak olarak algılıyorum.

Ölümsüz kurucumuz Ali Sami YEN’in mesajı neydi:

Galatasaraylılık öyle kuvvetli bir cereyandır ki, aynı mektepte feyz almayanlar bile bizimle bir müddet kaldıktan sonra bizim kadar Galatasaraylı olurlar

Dikkat buyurun, bizim kadar demiş, bizden az, bize yakın dememiş, bizim kadar diyor Ali Sami YEN.. Denklik, eşitlik, kardeşlik var bu cümlede.

“Yetmişiki millete bir gözle bakmayan halkına müderris olsa, hakikate asidir” der Yunus EMRE… Bugün Galatasaray Spor Kulübü’nü sadece Mektebin insan kaynağına dayanarak ne idame ettirmek ne de idare etmek mümkün değildir.  Demek ki bize Mektep’te tahsil görme şansını elde edememiş ama Ali Sami YEN’in tarif ettiği cereyanda kalmış Galatasaraylılar da lazım, bunları seçerken sıraya koymak gerekiyor çünkü hamdolsun çok kalabalıklar…

İşimize ortak, hastanemize başhekim, evimizin anahtarını bırakacak komşu seçer gibi hassas davranmak gerekiyor.  Ve ne kadar şanslıyız ki kulübümüze faydalı olmak isteyen seçkin, nitelikli, bu renklere gönülden bağlı, hayatını Galatasaray üzerinden düzenleyen, en mutlu anlarını Galatasaray olmadan anlatamayan binlerce Galatasaraylı var.   Ali Sami YEN’in kurduğu hayalin bu kadar geniş kitlelerce benimsenmesi bu topraklarda yaşanmış en müthiş hikayelerden biri aslında. Kulübümüzün ilk 100 yılını iyisiyle kötüsüyle tayin eden ve Türkiye’nin açık ara en başarılı / en kudretli spor kulübünü hayata geçiren Mektepliler, ikinci yüzyıl için de basiretli davranmak, fedakarlıkta bulunmak ve çok çalışmak zorundalar.  Kötümser bakış açısıyla da, bilhassa son 20 senede yaptıkları hataları telafi edebilmek için kusursuz bir geri dönüş hikayesi yazmak zorundalar.

Eğer Galatasaray Liseliler kulübümüzde daha çok Mektepli olsun istiyorlarsa –ki isterler ve istemeliler– bunun çaresi Tüzükteki sanal vidaları sıkmak değil, yakın geçmişteki eğitim-öğretim düzenine dönecek fiziki imkanları geri kazanmanın çaresine bakmaktır.  Bizim 11 yaşında ve 288 kişi olarak merkezi sistem sınavıyla girdiğimiz Galatasaray Lisesi, bugün 150 öğrencisiyle Türkiye’nin hizmetindedir.

Elbette bunca ahkam kesince insanın kendine de çeki düzen veresi geliyor, “acaba geçmişte neler yaptım, neler söyledim” diye… Hafızamı yokladığımda kendime dair ilk örnek Mart 2010 genel kurulundan… Kürsüde yaptığım konuşmadan aşağıdaki alıntının ilginç bulunacağını düşünüyorum:

  • …. 2010 Ocak ayında gerçekleşen Divan Kurulu tutanaklarından alıntı yapacağım size, sözü Sicil Kurulu Başkanımız Sayın Celal Açar almış. Konu seçimlerde oy kullanma hakkı elde etmek için aidat yatırma gerekliliği, gelin birlikte okuyalım o gün neler söylenmiş:

“………….20 Şubat’ta ki para yatırımında çarşaf gibi listelerin geldiğini görürsünüz. Yani çok kişinin de parası o şekilde yatırılmaktadır. Bu senelerce vardır, bunu kimse saklamıyor, herkes de biliyor ve bunu bilenlerde bilhassa paralarını yatırmıyorlar. “Nasıl olsa bir Başkan çıkar bizim paramızı yatırır” diyorlar onlarda kendi aralarında böyle bir şey yapmışlar…………..”

İnanası gelmiyor insanın okuyunca ama Sicil Kurulu Başkanımız yetkili makamda ve çok tecrübeli. Maalesef aynı toplantıda beni hayrete sürükleyen ve ziyadesiyle üzen başka beyanlar da bulunmakta. En değerli kaynağımız insan diyoruz ama bu yaklaşım insanları faydalı olacak Galatasaraylılar olmaktan çıkarıp, istatistik rakamı haline getirecektir. Bir el kalkar, bir oy atılır, Galatasaray’da bir takım kararlar verilir, geçer gider. 

Hepimizin farkında olması gereken şudur, her ne kadar Dernekler Kanununa tabi olsa da, Galatasaray Spor Kulübü DERNEKÇİLİK oynanacak yer değildir

Bu alışkanlıktan derhal ve kesinlikle kurtulmalıyız. Bu çarpık uygulamaların başka yerlerde sıkça uygulanıyor olması bizim mazeretimiz olmaz. Bu kurtulamayacağımız bir alışkanlık falan da değildir, bir çift dikkatli göz ve yetkin bir muhasebeci yetecektir. Yeter ki niyet olsun. –

Sayın Celal Açar’ın yukarıda alıntıladığım açıklamalarına ilk tepki elbette bana ait değildir. 13 Ocak 2010’da Divan Kurulunda yaptığı konuşmasının sonunda divan kurulu toplantısını takip eden eski bakanlarımızdan rahmetli Mükerrem Taşçıoğlu ağabeyimiz oturduğu yerden şöyle seslenmiştir kendisine:

MÜKERREM TAŞÇIOĞLU
  • Mücrimin bu kadar masum ifade verdiğini ilk defa görüyorum!

Aynı toplantıda Celal Açar’dan önceki sicil kurulu başkanı Levent Yücel de söz olarak tüzüğü aşan üye alımlarını ve yukarıda bahsi geçen şark kurnazlıklarını savunmaya çalışmış, o da cevabını Kulübümüze en faydalı Galatasaraylılardan biri olarak tarihe geçeceğine inandığım rahmetli Kemal Onar’dan almıştır.

KEMAL ONAR
  • Doğru oku, yorum yapma, kişisel yorumlarla tüzüğü ihlal etme hakkınız yoktur!

Dönelim kendimize. Mart 2016’da olağan mali genel kurulda kulübün geldiği durumdan ilgisiz üyeleri ve “siyaset esnafı” olarak adlandırdığım çıkar grubunu sorumlu tutmuştum.  Sorularımdan biri şuydu:

“…Ünal Aysal’ın 100 milyon dolarla geldiğini kulüp üyelerinin kulağına üfleyenlerin, Prof.Duygun Yarsuvat’ın yönetim listesini birkaç saatte hazır ediverenlerin, Dursun Özbek’in seçilmesi için kendince kampanya yapanların hep aynı simalar olması size de garip gelmiyor mu?…”

Öyle ya yukarıda ismi geçen üç saygıdeğer başkanımızın ne zihniyet, ne plan, ne de uygulama olarak birbirlerine pek benzemedikleri ortada.. Her üç başkanın listesini de aynı hararetle pazarlayan, kimileri seçimden sonra sahneden inen, bir kısmı da seçtirdiği yönetime bile kişisel talepleriyle rahat çalışma ortamını çok gören o grup bellidir, bu işlerde pek mahirlerdir.

Yine Mart 2017’de genel kurullara katılımın kaydı açık üyelerin %20’sine bile varmadığını, aidat ödememenin ve katılım göstermemenin Tüzük madde 20’deki kesin yaptırımlarına rağmen bu ataletin aynen devam ettiğini vurgularak kürsüden şunu sormuştum:

“…Genç üyelere bir tavsiyem var, soru sorun Galatasaray’da.. Mesela son 27 yılda sadece iki sicil kurulu başkanı olmuş kulübümüzde.  Acaba bu acayip yapının bir sebebi bu mudur diye sorun?…”

Alp Yalman, Faruk Süren, Mehmet Cansun, Özhan Canaydın, Adnan Polat, Ünal Aysal, Prof.Duygun Yarsuvat, Dursun Özbek… Sekiz kulüp başkanı, pek çok seçim ve yönetim listesi ama sicil kurulunda sadece iki başkan?  Enteresan değil mi sizce de?? Neden sicil kurulları bir tür vatandaşlık dairesi gibi çalışıyor? Neden yıllardır kimse sicil kurullarının çarşaf liste haricinde ve yönetimlerden bağımsız seçilmesini önermedi?  Günün ihtiyaçlarına göre tüzük tadili yerine var olan maddeleri esnetme, yeni baştan yorumlama, şehir efsaneleri yaratma gayreti niye ??

Dışarıdan göründüğü gibi değil” diye kodlanmaya çalışılan perili köşk hikayelerinden,  “Bilmediğiniz şeyler var” masalından gına gelmedi hepinize?

Bir soruyla da iğneyi kendimize batıralım, bu zor durumda ben kulüp başkanı olsam ne yapardım?

Öncelikle bu tezgahı kuranların kim olduğunu çok boyutlu araştırır, tutanak karşılığı 141 formu teslim eden üyeyi, mağdur edildikleri şüphe götürmeyecek biçimde ortada olan Mektepli kardeşlerimden alenen özür dilemeye ve kulüp üyeliğinden istifaya davet ederdim. Yine mağduriyet yaşayan genç kardeşlerime bir haftadan az olmamak üzere başvuru formlarındaki referansları gerçek tavsiye imzaları ile değiştirme olanağı tanırdım.  Kendileriyle doğrudan temas kurup görüş ve düşüncelerimi geçmişten örnekleri de hatırlatarak aktarırdım, referans imza konusunda eğer tercih ederlerse yönetim kurulum vasıtasıyla konuyu çözerdim.  Standart başvuru süresi kapandığı, D ve E grubundan başvuranların da hakkını yemek söz konusu olamayacağı için, istem dışı bu olağanüstü durum nedeniyle 400 sınırını bir seferliğine aşardım.  Bu kararla mer’i Tüzüğün 8. ve 9. Maddesini alenen çiğnediğimi, bu kararın idari açıdan net bir ibrasızlık gerekçesi olduğunu bilerek bunun getireceği siyasi riskleri aldığımı kamuoyuna ilan ederdim.  Bunu neden yapardım?  Mektepli kardeşlerimi sevdiğim, saydığım için mi, sadece vicdani gerekçelerle mi, mağduriyeti gidermek için mi?  Bunların tesiri yadsınamaz ama esas sebep kazanmak için her yolu mübah sayanlara aradıkları fırsatı vermemek ve Galatasaray’ın yakın geleceğinde bir kırılmayı, ayrışmayı önlemek olurdu.  Bu gençleri, Galatasaray Spor Kulübü’ne büyük zarar vermiş çıkarcı bir kitlenin irade ve insafına terk etmemek için,  GSL 150.dönemi takiben kayıp nesiller yaratmamak için, bu kulüpteki sosyal huzur ve birlikteliğin benim makamda kalış süremden çok daha mühim olduğunu düşünerek bu riski üstlenirdim.  Akabinde de tüzük tadiline dair önerilerimi üç ana başlık altında toplayarak camia ile paylaşırdım.

  • Mevzuata uyum, iyi yönetim ve etkin denetim hedefine yönelik iyileştirmeler (dernek ve şirketin mali yıllarının birleştirilmesi ya da Denetim ve Sicil kurullarının bağımsız seçilmesi gibi)
  • Tüzük metni içindeki uyumsuzlukların ya da fiili durumlara çözüm getiremeyen eksiklerin giderilmesi (tek taraflı kararla baskın seçim kararı alan yönetim kurulların daha geniş bir takvim ilan etmek zorunda olması gibi)
  • Kulübe üye alımı koşulları gibi yenilik doğurucu hükümler

Hakkaniyetli veya ideal çözüm bu mudur bilmiyorum ama o makamda olsam yapacağım bu olurdu.  İçine düşülen çıkmaz öyle bir davul ki, sesi uzaktan bile hoş gelmiyor!

Bu çok uzun yazının son kısmını ise değerli kardeşlerime ayırmak arzusundayım.

Sevgili kardeşlerim,

Evvela üye olmak istediğiniz kulübümüzün hali ve gitmesi gerektiği rotaya dair fikirlerimi çok kısa nakletmek isterim.

Son yıllarda GALATASARAY SPOR KULÜBÜ misyonunu unutmuş görünen, stratejisi ve uzun vadeli planları olmayan, dönemlik hedeflere göre bir araya getirilmiş sporculara hesapsız ödemeler yapan, kısacası doğru yönetilemeyen, iyi denetlenemeyen, pek de UMUT vaat etmeyen, borca batık müflis bir yapıdır.

Oysa GALATASARAY SPOR KULÜBÜ iyi insan ve nitelikli sporcu yetiştiren, inandığı değerleri savunan, sürdürülebilir başarıyı hedefleyen, dirayetli insanlar tarafından stratejik hedefler doğrultusunda yönetilen, hesap veren, çok iyi denetlenen muteber bir kurum olmalıydı.  Türkiye’ye UMUT aşılayan bir medeniyet projesi, ülkenin en güçlü global markası olarak müstesna bir konumda kalmalıydı.

Sizlerin de takip ettiği üzere Kulübümüzün ve bağlı ortaklıklarının en acil konusu finansman ve nakit akışı olsa da, bugünkü manzarayı yıllar içinde hazırlayan daha ciddi problemler mevcuttur. Bunlardan ilk aklıma gelenler:

  1. Genetik problemler (ülkedeki spor kültürü, kulüp yapısı, anormal beklentilerden kaynaklanan toplum baskısı, istikrarsızlık…)
  2. Stratejik planlama geleneği olmaması (Sportif, İdari, Mali)
  3. Organizasyon yapısı
  4. İş akışları ve karar alma süreçleri
  5. Profesyonel kadroların yetkinliği ve kuruma sadakati
  6. İtibar Yönetimi
  7. Galatasaray genelinde iç iletişim
  8. Sözleşme yönetimi ve henüz gerçekleşmemiş idari / hukuki riskler
  9. Üyelerimizden yeterli düzeyde katkı ve destek alamamak

Acil olan finansman konusuna gelirsek size tek bir sayı vermek isterim.  Galatasaray Spor Kulübünün öz sermayesi şu anda eksi (650) milyon TL mertebesindedir.  Bu miktar şu anlama geliyor.  Diyelim ki çok radikal bir karar alarak kulüp olarak sportif faaliyetlerimizi durdurduk, piyasada ederi olan tüm oyuncularımızı başka kulüplere sattık. Bankalardaki paramızla borç ödemeye başladık, tüm menkul kıymetleri ve gayrimenkulleri likide ettik yine borç ödedik.  Elde avuçta ne varsa sattık savdık, geriye sadece biz Galatasaraylılar kaldı ama yine de konsolide borcumuz 650 milyon Türk Lirası olarak kalmaya devam edecektir. 9.000 civarı kaydı açık kulüp üyemiz var diye varsayarak her birimize yaklaşık 73.000 TL borç taahhüdü düşmektedir.

Bu verileri / tespitleri aklınızda tutmanızı rica edeceğim ve müsaadenizle sizlere üzerinde düşünmenizi temin etmek umuduyla birkaç sorum olacak.

  • Güvendiğiniz, iletişim kurduğunuz, sizi bilgilendirmeye ya da yönlendirmeye soyunan büyük ağabeylerinize sorar mısınız lütfen, bilhassa son 20 yılda Galatasaray Spor Kulübü genetik kodlarından koparak sıradanlaşırken, adım adım çökertilirken, idari ve mali bağımsızlığını yitirme noktasına gelirken ne yapmışlar? Hangi direnişi göstermiş, hangi ikazlarda bulunmuşlar? Çözümün parçası olmak için cansiperane çalışmışlar mı yoksa bizzat her tür kulüp içi siyasi pazarlığın göbeğinde yer alıp istemeden ya da göz göre göre kulübe zarar mı vermişler?
  • D veya E grubundan bir grup üye topluca ve organize biçimde sahte referans imzalarla kulübe üye olma girişiminde bulunsa ne hissederdiniz, size tavsiyelerde bulunan pek kıymetli ağabeylerinizin tepkisi sizce ne olurdu?  Bu konuyu “mesele” etmeyip üstünü mü örterlerdi yoksa yeri göğü mü inletirlerdi?
  • Rastgele imza atma garabetinin 40 yılda bir ilk kez size denk geldiği kanaatinde misiniz yoksa sizden önceki başvuru dönemlerinde hani o zamanki sicil kurulu üyeleri de görmezden gelmiş olabilir mi?
  • Galatasaray Spor Kulübü Tüzüğünü baştan sona okudunuz mu?  Tüzüğün tadil edilmesinden korkanların ya da bu sürecin hazırlık aşamasını dahi öcü gibi göstermek isteyenlerin anlattıklarını doğrulama ihtiyacı hissettiniz mi?

Sevgili kardeşlerim,

Yukarıdaki sorular bir yana eğer sizler herhangi bir zaman ola ki bana sorsaydınız –biraz da kendi deneyimlerimden hareketle– “kendinizle barışmadan, büyük kalabalıklarla karışmadan, başka Galatasaraylılarla kaynaşmadan hatta bir kariyer seçip ekmeğinizi kazanmadan kulüp üyeliğini birinci önceliğiniz olarak görmeyin” derdim.

Ama madem ki şimdi arzu etmişsiniz, irade göstermişsiniz, başvuru formlarınızı bizzat imzalamışsınız dilerim ki tez elden kulübümüze üye olasınız.  Gün mü olur, hafta mı olur, ay mı olur bilemem ama mutlaka tez elden olsun.

O günler, haftalar Galatasaray’a ve hayatlarımıza ne getirir bilinmez ama siz siz olun küsmeyin, kopmayın, uzaklaşmayın, ayrışmayın, ayrıştırmayın.  Sizin üzerinizden kulüp içi siyasette pozisyon almaya kalkanlar olursa buna müsaade etmeyin.  Üye olduğunuz andan itibaren mesuliyet sadece sizin omuzlarınızdaymış gibi meraklı, sorgulayıcı, fedakar, çalışkan olun.  Dayatılana değil, Galatasaray’ın kurucu değerlerine inanın.  Gelenek diye önünüzde konanın, bir asır öncesinden referansını ve karşılığını araştırın. Ne de olsa Kulübümüz 113, Mekteb-i Sultani 150, Enderun’dan mülhem sarı-kırmızı eğitim geleneği 537 yaşındadır. Sanmayın ki dünya sizden ve ömrünüz oldukça yaşatacağınız samimi birlikteliğinizden, kardeşlik bağlarınızdan ibarettir.   Keşke öyle olsaydı 🙁

GSL 150.dönem Ece Ağdaş’ın objektifinden

Başvuru formlarınız belki de haftalarca bir yerlerde bekletilip son gün gerçek dışı referans imzalarla kulübe ulaştırılmasa, güvendiğiniz kişiler kendilerinden beklenen asgari özeni gösterselerdi, beklendiği üzere rahatlıkla ve sorunsuzca üye olacaktınız.  Oysa  kulübümüzde sadece “biz bize” değiliz, Mektepli olmayan üyelerimiz var ve bundan sonra da olacak.  Normal koşullarda sizin için zahmetsiz olan süreç, başkaları için çok müşkül ve çetrefil olabiliyor. Size müktesep hak olan, başkaları için hayali kurulan ama erişilemeyen bir ayrıcalığa dönüşebiliyor. Bugün sizin hayal kırıklığınız, tepkiniz ve öfkeniz başkalarında farklı zamanlarda değişik gerekçelerle tezahür etmiş olabilir.  Bugün size yaşatılanı rövanş almak için değil, empati kurmak için tutun hafızalarınızda. Değer verdiğiniz her payeye sahip çıkın çünkü Galatasaray hepimizindir.  Galatasaray gelmiş geçmiş tüm Galatasaraylıların toplamından ibarettir.

Dolayısıyla siz kardeşlerimden ricam odur ki, her fikre saygılı olun, bol bol dinleyin, gözlem yapın, ölçün-biçin-mukayese edin ama son tahlilde aklınızdan ve vicdanınızdan başka rehberlere itibar etmeyin.  Ne olursa olsun lütfen vasatlığa teslim olmayın.  Bu satırların yazarıyla ve yazdıklarıyla bugün hemfikir olmasanız da, en azından bu önerileri hemen yabana atmayın, üstünü çizmeyin.  Belki bir gün “İlker abinin de bir bildiği varmış” dersiniz..

Ne zaman şahsen tanışma fırsatı buluruz bilemiyorum, o vakte kadar sizleri sevgiyle kucaklıyor gözlerinizden öpüyorum.  Siz olmadan Galatasaray ailesinin bir parçası eksik kalacaktır, ne olur eksilmeyin.

Her şey yoluna girdiğinde, bize her kederden ve her sevdadan geriye kalan yalnız GALATASARAY olacaktır, o her birimizden daha önemlidir çünkü bizden çok yaşamıştır, bizden sonra da vakur biçimde yaşayacaktır.

 

 

*: Galatasaray Lisesi 150.dönemden kardeşlerimiz okuduğunuz yazıyı takiben bir gün sonra (30 Ekim 2018) bana yazılı bir açıklama gönderdiler.  Bahsi geçen toplantının hem tarafı hem de şahidi olduklarından ötürü burada aktarmak boynumun borcudur. Özetle; iki günlük ek sürenin toplantıdan sonra tanındığını, toplantı esnasında kendilerine çözüme yönelik net bir vizyon çizilmediğini, konuyu yargıya taşımaları halinde zarar göreceklerinin açıkça ifade edildiğini, kendilerinin aldığı hukuki görüşlere karşı bir hukuki argüman sunulamadığını, zamanın darlığı ve şahsen ya da birinci derecede yakınlar vasıtasıyla form teslimi hususundaki ısrar nedeniyle bu şartlara uyamayacak arkadaşlarını düşünerek iki günlük (net 36 saat) ek süreden istifade etmediklerini, son tahlilde haksızlığa uğramış olmayı içlerine sindiremediklerini ve konunun sağda solda bilgiden ve iyi niyetten uzak şekilde polemik malzemesi yapılmasına çok üzüldüklerini belirtiyorlar.  

Galatasaray’ın 29 Eylül’ü

Galatasaray Spor Kulübü olağanüstü genel kurul toplantısı 29 Eylül 2018 cumartesi günü Haliç Kongre Merkezinde gerçekleşti.  Son derece yüklü ve hassas gündeme rağmen toplantıya iştirak eden üye sayısının 990 civarında kalması, en kritik oylamalarda salonda 600 kişinin ancak bulunması bir trajedi olsa da bu yazıya başlarken kanımca hatırlanması gereken ilk husus, derneklerde genel kurulların en üst karar organı olduğudur. Gündemli toplanan genel kurullarda hazır bulunan üyeler istedikleri şekilde ve özgürce irade beyanında bulunurlar.  Herhangi bir dernekte seçilmiş yönetim kurullarının da beğendikleri kararları ”yaşasın sağduyu!” deyip sevinçle karşılarken, yanlış bulduklarına “böyle iş olmaz” diye tepki duyma lüksü yoktur.  Zira seçilmişler, seçenlerin emanetçisidir.

İkinci husus ise sarı-kırmızı kürsüdeki ifade özgürlüğüdür.  Hukukun açıkça suç saydığı fiiller, Galatasaray’ın hak ve menfaatlerine aykırı dezenformasyon, iftira, hakaret, haysiyet cellatlığı ve seri şekilde yalan söylemek hariç tutulursa üyeler seçtikleri konuda veya ilgili gündem maddesinin sınırlarında kalmak kaydıyla tespit yapar, görüş bildirir, önerilerde bulunur. Kulübü emanet ettiği insanları övebilir ya da kıyasıya eleştirebilir.   Kürsüdeki dakikalarını iyi kullanamayan, canlı yayından istifade ederek reklam peşinde koşan, bomboş mugalata yapanlar zaten izleyicilerden (diğer üyelerden) olumsuz reaksiyon alacaklardır.

Yönetim kurulları ise, üyelerin yaptığı tüm konuşmaları, içerikleri ne kadar aykırı olursa olsun sakince dinlemeli, hukuki risk içerebilecek konularda açık ikazda bulunmalı, cevap hakkını kullanırken de anlık duygu değişimlerine mağlup olmadan her soruyu olabildiğince net yanıtlamalıdır.

Daha mali-idari-sportif-hukuki risklere / problemlere sıra gelmeden yukarıdaki iki husus bize yeniden hatırlatıyor, Galatasaray Spor Kulübünü yönetmek çok zordur. Ateşten gömlek, iğneli fıçı gibi benzetmeleri aşacak kadar meşakkatli bir mesaidir.  Akıllı, kültürlü, deneyimli, marifetli, varlıklı olmak yetmez.  Diplomalar, takdirnameler, maddi birikimler kafi gelmez.  Birinci sınıf stratejist olmanın yanısıra, çok sabırlı, kontrollü, planlı ve görev yükünü üstlenecek ölçüde fedakar olmak gerekir.

Galatasaray için 29 Eylül 2018’in özeti neydi derseniz, tek cümleyle toparlamak gerekirse:

Neleri neden talep ettiğini yeterince anlatamadığı ortaya çıkan yönetim ile anlaşılmaz biçimde geçmişte bol keseden dağıttığı yetkileri unutan ya da beklendiği üzere geçmişteki hatalarının nihayet farkına varan kulüp üyelerinin her oylamada aritmetik çarpışmasına sahne oldu

Bu özetten bize kalan da, Galatasaray’ın en önemli konularından birinin açık, tutarlı ve bilgiye dayalı iletişim olduğudur.  Bizde tarafların ana dili aynı olsa da, bazen bir şekilde anlaşamıyorlar.  Fikren ayrı noktalarda bulunmak değil bu, birbirlerini duymuyorlar, birbirlerine güvenleri eksik ve karşılaştırmalı reel veri yerine ucuz dedikodu ortalığa veba gibi yayılıyor her fırsatta.  Galatasaray’ın en büyük sorunu fikir ayrılıkları, görüş farklılıkları, yoğurdu yerken kaşığın nasıl tutulacağı tartışması olsaydı bundan kimse gocunmamalıydı.   Bizdeki sorun daha ziyade ezberden pozisyon alma, kamplaşma ve karşısındakinin yoğurduna kara çalma hevesine dönüşüyor zaman zaman.  Bu karanlık yolun sonu boynu bükük, güdük, kadük bir kulüp yapısıdır.  Bu yoldan dönmenin çaresi ise açık ve doğru iletişimdir.  Beden dilinden seçilen kelimelere, cümle yapısından ses tonuna, mecra seçiminden doğru içerikle desteklenmiş analitik yorumlara kadar çok sıkı çalışılmalı, iletişim gurusu olunamasa bile bu uğurda emek verilmelidir.

Üstelik yazının başında tarif edildiği şekliyle en üst karar organı olsa da, genel kurul Galatasaray için her zaman en doğru kararı veremeyebilir.  Katılım oranı, oylamada hazır bulunan insanların sayısı, medya manipülasyonu, kulüp içinde durmaksızın dönen dedikodu çarkları, belli amaca yönelik dezenformasyon çabası, dikkat dağınıklığı, bıkkınlık, bilgi eksiği, şahıslar hakkında peşin hüküm, yanlış anlama, kişisel yakınlıklara binaen taraflı yargılar, vs…  Tonla çeldirici sebep var yanlış karar vermek için.

Bunca olumsuz ihtimali ortadan kaldırmak mümkün olmasa da, etkilerini en aza indirgemek için ihtiyaç duyulan şey yine reel veri, somut bilgi ve açık iletişimdir.

İlan edilen gündem “torba yasa” diye eleştirildi hatırlayacaksınız, hiç katılmıyorum.  Hukukun içinin boşaldığı ülkemizde torba yasalarda birbiriyle zerre alakası olmayan onlarca konu sıkıştırılıyor.  Bir örneğini ekte link olarak paylaşıyorum, merak eden kalabalık içeriğe bakabilir.   http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/08/20180803-20.htm

29 Eylül 2018’de üyelerin önüne gelen gündemin tamamı Galatasaray için önemli konulardır fakat gündemin açık büfede tepeleme doldurulmuş bir tabağı andırdığı da aşikar…  Bu talepler kulübün ihtiyacıdır belki ama copy-paste yöntemiyle sıralanıp güncel duruma göre ele alınmadığı, önceliklendirilmediği ve meseleye toptan yaklaşıldığı izlenimi günler öncesi üyelerde oluşmuştu.  Üyeler cumartesi günü saat 10:00’da genel kurul salonuna girerken “avukata genel vekaletname mi veriyoruz, bu kadar yetkiye gerek var mı?” diye düşünüyorsa talepte bulunan taraf maça 1-0 mağlup başlıyor demektir.

Kaçmaktan kovalamaya fırsat bulamadık” dedi konuşmasında Sayın Başkan, doğrudur.  Başkanların kulüpte her gün harcadığı 10-12 saatlik mesai çok hızlı geçer, maalesef umulan verimlilikte de geçmez.  Sadece temsil görevi, imza yetkisi, telefon görüşmeleri ve toplantılar dahi bu uzun mesainin aslan payını alır.  Demek ki ihtiyaç, kaçacak ve kovalayacak ekibin ayrılmasıdır. Ekibin ağırlıklı kısmı yangını söndürmeye çalışırken, bir kısmı da yeni yangın çıkmaması için tedbir alacak biçimde organize olmalıydı.  Galatasaray Spor Kulübünde tüm başkanlar yetki ve sorumlulukları paylaştırmalı, ekip arasındaki orkestrasyonu sağlamalı, gri alanları giderip anlaşmazlık ihtimalini azaltmalı, tereddütlerin doğabildiği karar anlarında ağırlığını koymalıdır.  Sayın Mustafa Cengiz’in dört aylık taze yönetimini uzun uzadıya eleştirmek insafsızlık olur ama yönetim kurulu da önümüzdeki 4 ayın temposunu ve hedeflerini, geride kalan dört aydan farklı programlamalıdır.

Gelelim gündemdeki maddelere ve genel kurulun verdiği kararlara:

Beyoğlu Hasnun Galip Sokak’taki eski kulüp binamız hakkında yönetim kurulu istediği yetkileri alamamıştır.  327 m2 taban alanı olan atıl durumdaki bina üzerinde yanılmıyorsam birikmiş borçlardan ötürü haciz bulunmakta. Konumu ve büyüklüğü gereği yüksek gelir yaratma potansiyeli ise soru işaretidir.  Pek çok üyenin duygusal bağı olan bina hakkında yenilik doğurucu bir işleme müsaade çıkmaması benim için asla sürpriz olmamıştır.

Galatasaray Adası ise, kamuoyunda en çok tartışılan, tabiri caizse üzerinde fırtınalar koparan en müstesna mülkümüz.  Bilhassa medya İstanbul’un incisi adanın nedense kulübümüzde kalmaması için adeta papatya falı açmakta.  Ada Galatasaraylıların hem duygusal olarak önem atfettiği, hem kulübün kudretinin sembolü olarak gördüğü mekan; hem de bugüne dek en çok kandırıldıkları, iyi niyetlerinin suistimal edildiği konudur. Bunun sorumlusu da Sayın Mustafa Cengiz ve yönetimi değildir.  Sayın Cengiz başkan seçildikten sonra ADA bir vasıf daha kazanmıştır.  Sayın başkana ve ekibine en çok haksızlık edilen konu haline dönüşmüştür.

Adayı Nişantaşı’nda büyük bir dükkanın yıllık kirasına denk bedele müstecire veren, önce BUZ sonra da SU’ya dönüştüren bu yönetim değildir.  Yetkisi yokken müstecirin kontratını beş yıl uzatan Sayın Mustafa Cengiz değildir.  Müstecire “kiracı” vasfı kazandıran hukuki düzenlemeyi yapan bu yönetim değildir.   Kanunsuz yapılaşmaya göz yuman, üyelerle alay etmeye kalkışmış Mehmet Koçarslan’la kadim dostluk kuran, hukuka intikal eden dosyaları yıllarca mahkemelerde hakkıyla takip etmeyen, ADA’yı bir sabah baskınıyla yıktıran da Mustafa Cengiz değildir.   Kira sözleşmesi sona erdiği halde adayı tahliye etmeyen kiracıya muhtelif davalar açan, ek olarak yüklü tazminat talebinde bulunan ise görevdeki bu yönetimdir.   Fakat bu yönetim ne yaparsa yapsın ADA hakkında istedikleri yetkiyi almaları zaten mümkün değildi.  Koçarslan’ın PR ajansı gibi çalışmayı marifet sayan Sözcü gazetesinde çıkan kaynağı belirsiz Beltur haberi ve adanın çevresinde bekçi gibi turlayan, oradaki varlık nedenleri de ikna edici biçimde açıklanamamış deniz zabıtası üyeleri belli ki ürkütmüştür.

Dahası, esas amaç tapusuna sahip olduğumuz 1 numaralı merkeze parsele ek olarak, ecrimisil ödediğimiz 2 ve 4 no’lu parseller için irtifak hakkı elde etmek yani mülkiyet anlamında ileri bir adım atmak olduğu halde, gündemi çok kalabalık tutan yönetim oylamaya katılan üyeler tarafından veto edilmiştir.  Bu karar da anormal ya da anlaşılmaz değildir ama umalım ki Galatasaray aleyhine menfi neticeleri olmasın.  Florya’daki üst kullanım hakkımızı uzatma konusunda önce ipe un seren, sonra da kum saati tükendikten sonra “kullanım süreniz dolmuştur” cevabını verenleri ben unutmadım!  Umalım ki hukuk hızlı işlesin, açılan tahliye davaları bir an evvel lehimize sonuçlansın.  ADA konusunda yetki alamamak yönetim kurulu açısından asli bir problem değildir ama ihtiyaç duyulmayan yetkilerin kullanılmayacağına dair verilen yazılı taahhüdün genel kurula katılan üyelerce dikkate alınmaması genel kurula hazırlık stratejisi açıdan bir yenilgi sayılmalıdır.

Mecidiyeköy’deki arsamız ve otel olması maksadıyla yapılan, kaba inşaatı tamamlanan bina hakkındaki karar ise, Ada ve Beyoğlu’ndan farklı olarak benim için anlaşılabilir bir karar olmadı.  Mecidiyeköy konusundaki yetkilere “hayır” diyen üyeler, şu anda natamam haldeki binanın bu şekilde kalmasına, gelir getirici faaliyetlere konu olmasına itiraz etmişlerdir.  Oysa Mecidiyeköy kulübümüz lehine en doğru şekilde değerlendirilmesi gereken ilk sıradaki mülktür.  Bu ret kararından nasıl bir fayda umulduğunu ben hiç anlayamadım.  Gündemin 4.4. maddesi olup, oylamaya konu olan ilk gayrimenkulümüz olması hasebiyle muhalif kanadın gövde gösterisine kurban gitmiştir diyebiliyorum ancak…  Karara istinaden Mecidiyeköy’den elde edilecek gelirle borçların azaltılması, sermaye artışı gibi finansal hamleler şu an yapılamayacaktır. Genel kurulun kararına en çok sevinenin de eski başkanımız Sayın Dursun Özbek olduğunu tahmin ediyorum, zira kendisinin taahhüt ettiği şekilde otelin Özbek Turizm A.Ş’ye senelik 5 milyon USD’den kiralanması ihtimali artık ortadan kalkmıştır 🙂

Burada yeri gelmişken hem bir konuya değinmek, hem de bir şehir efsanesini sorgulamak gerekiyor.  Seçimle iktidarın değiştiği yerlerde her zaman muhalif eylem ve söylemlere rastlanır.  Hele Galatasaray gibi birilerinin iktidar için sırasını beklermişçesine davrandığı camiada, “Bizde muhalefet olmaz, Galatasaray’da muhalefet yoktur” söylemi küçük çaplı bir şehir efsanesidir.  Biliyoruz ki muhalefetin varlığı demokrasinin gereği, karşıt fikirlerin kalitesi / kalibresi değişim ve ilerlemenin lokomotifidir.  Galatasaray üzerine alternatif fikirleri, farklı projeleri olan kişiler/gruplar olmasa, iktidar çalışma ve kendisini ispatlama azmini sürdüremez.  Dahası, iktidar sona erdiğinde yerine geçecek gücü toparlamak zaman kaybettirir.

Galatasaray’da iktidar koltuğu pek tatlı olsa da, yönetimler üretken, sorgulayıcı, dengeli, adil muhalif hareketleri, topa sert girmiş olsalar dahi, nimet olarak görmelidir.  Muhalif kişi ve grupların da, iktidarı yıpratmak ve zayıflatmak uğruna Galatasaray’ın itibarına gölge düşürmekten ve mücadeleyi nizami zeminin dışına taşımaktan özenle kaçınması şarttır.

Bu cümlelerin akabinde Galatasaray’daki temel farklılaşmanın diploma ya da alt kimlik olmadığına dair tespitimi tekrar etmek isterim.  Kamuoyunda sıkça terennüm edildiğinin aksine, Galatasaray’daki yarılma Liseliler – Liseli olmayanlar üzerinden okunursa yüzeysel ve hatalı neticelere varılır.  Bizdeki temel ayrım Galatasaray’ı sosyal kulüp olarak görenlerle, spor kulübü olarak sahiplenenler arasındaki görüş ve tercih farklarıdır.

113 yıllık kulübü ismini bilmediği gençlerin top koşturduğu elit bir sosyal kulüp olarak görenlerle, sosyal tesisleri de olan güzide bir spor kulübü olarak sevenlerin farkından bahsediyorum.  “Galatasaray’dan benim çıkarım ne?” diye soranlarla “Galatasaray’a nasıl faydalı olurum?” diye kendini paralayanlardır esas sınıflama.  “Ben değil biz” diyerek bilhassa öne çıkmayan mütevazı ruhlarla, her fırsatta “medyada boy göstermeye uğraşan” ucuz egolardır gerçek ayrım.   Eşi, dostu, arkadaşı, iş ortağı, maaşı, sermayesi, ihalesi için fikir ve pozisyon değiştirenlerle, “mevzubahis Galatasaray ise vicdanımdan başka rehber tanımam” diyenlerin kavgasıdır sarı-kırmızı…

Sayın Mustafa Cengiz ve yönetimi 29 Eylül 2018’i ve bundan sonrasını “Mektep diploması” üzerinden okursa doğru değerlendirme yapamayacak ve hataya düşeceklerdir.  İkinci tahminim de, bu kulüpte Galatasaray Lisesi üzerinden gerginlik yaratmak isteyenler ya da kulüp içi siyasi çekişmeleri tribünlere, medyaya, sokağa taşıyanlar eninde sonunda kaybedecektir. Uzun vadede hep kaybetmişlerdir, hiç şaşmaz.

Sosyolojik analiz denemesine ara verip, cumartesi gününün gündemine dönelim. Kemerburgaz’da yeni kamp tesisi inşa edilmesi planlanan parsel hakkında oylamaya katılan üyeler oy çokluğuyla onay vermiştir ama bu oylamada 145 üye ret oyu kullanmıştır ??  Galatasaray’a tahsis edilen arazideki gecekondu benzeri mandıradan günlük süt almadıklarına ya da aynı yerde maden ruhsatıyla çimento üretimi yapan şirketin ortağı olmadıklarına göre bu 145 üye ne amaçlamıştır, hakikaten merak ediyorum.  Florya’nın tapusu ve kullanım hakları bizim aktifimizden çıktığına göre, müteahhit firma Florya’yı boşaltmamız için gün sayarken, Kemerburgaz hakkında herhangi bir tasarrufta bulunamayacak isek idman tesislerimizi nereye taşımamız bekleniyordu?  Yeşilköy plajında, Maçka parkında ya da Validebağ korusunda mı idman yapsın futbol takımımız ?  Kemerburgaz hakkında cumartesi günü sorulmayan, en azından benim duymadığım sorular ise şunlardı:

  • Spor tesisi kurma amaçlı kullanımımıza verilen bu arazinin üzerindeki işgaller ve maden ruhsatını çözmek devletin işi midir yoksa kulübümüzün mü? Bu arazi neden “çöpsüz üzüm” olarak bize geçememektedir ?
  • Kot farkı 40 metre olduğuna göre, arazinin yapısından kaynaklanan hafriyat yükü ve yapılması planlanan tesisin ne kadar amaca uygun & kullanışlı olacağı hesaba katılıyor mu ?
  • En önemlisi, Florya Metin OKTAY Tesislerinde her şey Galatasaray Spor Kulübü’nün helal parasıyla, bu kulübü yıllardır yönetenlerin alın teri ve emeğiyle inşa edilmişti. Florya’dan çıkarken tesislerimiz yıkılacak ama Kemerburgaz’daki tesislerin sıfırdan tüm maliyeti kulübümüz tarafından üstlenilecektir. Neden bu anlaşma Sayın Özbek döneminde yapılırken, en azından yeni tesislerin kaba inşaatı yıkılan mülkümüze mukabil Emlak Konut tarafından üstlenilmemiştir ?  Zira adil bir değişim bunu gerektirmekteydi.
  • En kritik soru ise, bu tesisleri bihakkın inşa edecek bütçemiz, kaynağımız var mıdır? Benim bildiğim YOKTUR !

Diğer maddelerin aksine KEMERBURGAZ konulu 4.6. maddesinde gündemin eksik olduğunu düşünüyorum.  Bu araziyle ilgili TAKAS ve TRAMPA yetkisi de istenmeliydi zira Kemerburgaz’ın başımızı çok ağrıtacağını, beklentilerimize tam da uygun olmadığını hissediyorum.  Metrekare cinsinden eş değer ama daha problemsiz bir araziyle, eğer mümkün olursa takas edilmesinde şahsen fayda görürüm.

4.7. maddesi Aslantepe’de inşa edilecek çok amaçlı kapalı spor salonu için oylamaya katılan üyeler yönetim kuruluna talep edilen yetkileri verdiler.  Burada sorulması gereken ilk soru belli: “Bizim bu spor salonunu inşa ettirecek kaynağımız var mıdır?”  Cevap yine aynı, maalesef yoktur.  Hatırlanacağı üzere Türk Telekom Arena stadının açılır kapanır çatısını yapamayan kulübümüz, bu vecibesine karşılık Ali Sami Yen Spor Kompleksinde 15.000 kişilik çok amaçlı kapalı spor salonu yapmayı taahhüt etti.  Proje bedelinin anahtar teslimi 100 milyon USD’yi bulacağını varsayabileceğimiz bu büyük projede yatırımcı bulamazsak, başka bir deyişle spor salonunu yapamazsak başımıza ne gelecek?  Şartlar eskiye döndüğü için açılır-kapanır çatıyı yapmakla mı yetineceğiz yoksa bu eski yükümlülüğümüze ek olarak kallavi bir tazminat da ödeyecek miyiz?  “Spor salonu için Galatasaray’ın kasasından bir kuruş çıkmayacak” diyen eski başkanı sorgulamayanların içinden, bunu da merak eden çıkmadı nedense.

Geldik en ilginç gündem maddesine, yönetimin istediği yetkileri alabildiği 4.10. RİVA… Herkesin bildiği üzere yıllarca varlığıyla bize ferahlık veren, yıllarca tek başına borçlarımızı kapatacağı zannedilen RİVA 22 Ekim 2016 tarihindeki olağanüstü genel kurul toplantısında vedalaştığımız bir mülkümüzdü.  Çaresizlikten ötürü tapulu taşınmazını elden çıkarmak zorunda kalanların o günkü heyecanını, neşesini, coşkusunu hiç unutmayacağım!!

https://www.galatasaray.org/haber/kulup/riva-ve-floryaya-onay/33669

Hasılat paylaşımı yöntemiyle ve RERERE RARARA tezahüratlarıyla uğurlanan RİVA bugün kulübümüzün aktifleri içinde değildir, tapusu bizde değildir ama hatırlayın Sayın Özbek RİVA için satış yetkisi talep etmemişti.  Buna rağmen alınan sonuç “satış işlemi” ile aynı noktaya varmıştır.  Dolayısıyla yine satış yetkisi talep etmeyen Sayın Mustafa Cengiz’in “Galatasaray Spor Kulübü başkanının sözüne güvenmiyor musunuz?” serzenişinin üyeler nezdinde karşılığı pek yoktur.  Ayni sermaye  konusunun cumartesi günü üyeler arasında alerjik reaksiyonlara neden olması da bu yüzdendir. Biz ne başkanlardan ne sözler duyduk, çoğunun da sonu hüsran ve hayal kırıklığı oldu. O yüzden kulüp üyemiz Sayın Ayhan Özmızrak’ın Eylül ayı divan toplantısında pek güzel ifade ettiği şekilde: “Bizim sütten ağzımız yandı, yoğurttan bile yandı, o yüzden şimdi dondurmayı üfleyerek yeme durumundayız, kusura bakma başkan

Kurumlarda devamlılık esastır, önceki başkanların istediği yetkileri Mustafa Cengiz yönetimi de talep edebilir ama insanlarda da hafıza esastır. O insanlar ki yaşadıkları ve geride bıraktıkları sıkıntıları hatırlayarak direnir hayata.

RİVA’da 4.10. maddesine konu olan husus 8.423 m2 alanın okul yapılması amacıyla terk edilmesiydi.  Bu evvelce onaylanan projenin mütemmim cüzüdür, ayrılmaz parçasıdır. Üzerinde tartışılacak bir detay yoktur, bu terk geciktikçe proje başlamaz ve Galatasaray gelmesini umduğu gelirden mahrum kalır.  Dolayısıyla insan doğal olarak oy birliği bekliyor ama buna da karşı çıkan var. “Müteahhit firmayla alıp veremediği mi var acaba bazı üyelerin?” diye düşünürken, tekrar gündem maddesini okuyorum.

İmar planı, imar izni, ruhsat, terkin, devir, bağış kelimeleriyle istenebilecek yetkiye “ipotek-rehin-ifraz-tevhid-ayni sermaye-kiralama-inşaat-tefrişat” pek çok terim doldurulmuş. Terk edeceğimiz arazi parçasını kime ipotek edeceğiz, neresini bölüp nereyle birleştireceğiz, özel okul yapıp birine kiraya mı vereceğiz, devlet okulunu biz mi inşa edeceğiz diye başlayıp onlarca soru türetilebiliyor.  Uzmanlık alanı gayrimenkul olmayan üyelerin kafasını iyiden iyiye karıştırmanın sonucu diye düşünüyorum aleyhte kalkan elleri.

Florya hakkında herhangi bir yetkisi yokken Beştepe ziyareti sonucu Emlak Konut ile ön protokol imzalarken Sayın Dursun Özbek, keşke bu hassasiyet gösterilseydi?  Metnini görmediğimiz bir hasılat paylaşımı anlaşmasını TL üzerinden imzalamayı hararetle onaylarken üyeler keşke bu kadar titiz olunsaydı?  9 Temmuz 2011’de bu genel kurul, dönemin başkanı Sayın Ünal Aysal’a RİVA’nın tamamı için (1.176.000 metrekare) SATIŞ, DEVİR, TRAMPA, TAKAS yetkisini dahi kolayca verdi.  O gün bu satırların yazarı ve birkaç kişi dışında kimse Tüzüğün 145.maddesini hatırlatmadı.  Sayın Aysal istese 2011 ya da 2012’de Riva’yı topraktan satar ya da başka bir araziyle değiş tokuş edebilirdi ve kimsenin gık demeye hakkı olmazdı. Neyse ki Ünal başkan bu yetkisini o dönemde düşüncesizce kullanmamıştı.

Her ne kadar Sayın Mustafa Cengiz’in kürsü hitabı ve basın temaslarında mizah unsurunu ölçüsüz kullanmasını pek beğenmesem de, cumartesi günü verdiği ZÜĞÜRT AĞA sinema örneği çok yerindeydi.  22 Ekim 2016’da Riva-Florya için yetki talep edilen olağanüstü genel kurul toplantısında divanı yöneten İrfan Aktar’ın 47 olarak saydığı ama tahminimce 100 civarı “HAYIR” oyu veren üye vardı salonda, bugün kime sorsam “ben de yetki vermemiştim, bilinmeze gitti, ziyan oldu Riva-Florya” diyor. İnsan bazen hayret ediyor.

Gündemin 6. Ve 7. maddelerinde ise Basketbol ve Voleybol branşlarını yönetecek birer anonim şirket kurmak üzere yetki istendi. Benzer yetkileri Sayın Ünal Aysal da gündeme getirmişti.  Sporun özüne vakıf insanların ilk soracakları soru şudur: “Bunlar sıradan sermaye şirketi olmadığına göre, bu şirketleşme modelindeki oyun planınız nedir?”

Ödenmiş sermayenin 100 bin TL ya da 1 milyon TL olmasının bu aşamada herhangi bir anlamı yoktur.  Mühim olan, hangi sağlam ve somut gerekçelerle bu iki branş Dernek bünyesinden çıkartılacaktır?  Sadece finansal verilere bakılarak bu iki branşın yıllardır zarar ettiği ve Dernek bilançosuna ağır kayıplar verdirdiğini söylemek yanlış olmaz.  Son 10 sezonda basketbol ve voleyboldaki takımlarımızın yarattığı gelir-gider farkı 155 milyon USD zarar olarak kayıtlara geçmiştir. Öte yandan bu kulüp pek çok şirket kurarak “kurumsallaşacağını” zannettiği halde, hakikatin tam ters istikamette tecelli ettiğini de biliyoruz.  Yıllar yılı kurulan şirketlerin hiç biri zarar sarmalından çıkamadı, dahası Galatasaray Spor Kulübü genel kurulunun denetimi dışına çıkan bu ortamlarda neler olup bittiğini de tam olarak bilemiyoruz.  Grup içi maliyet transferleri, ilişkili şirketlerin birbirlerine borçlanmaları ve pek çok husus geçmişte yönetim kurullarının kısa vadeli hedef ve çıkarlarına göre şekillendi, bu kararların ne kadar isabetli olabildiği çoğu zaman sorgulanamadı.

Kısa vadede amatör branşların en büyük umudu, profesyonel futbolda tam ve zamanında ödenen stopajları belli koşullarla spor kulüplerine iade ederek devletin geliri kıt bu branşlara temin edeceği can suyudur.  Revize edilen 2018 bütçesinde amatör branşların gelirlerinde bu tahakkukların da gerçekleşeceği varsayılmıştır. Her ne kadar ilgili bakanlıktan bu konuda bir mukteza talep edilmişse de, uzun vadede devletin kamu yararına dernek (Galatasaray SK) ile kurulacak bu anonim şirketler arasında fark gözetebileceğini düşünüyorum.  Stopaj katkısının sonsuza dek sürmeyeceğini de hesaba katarsak bu branşlarla ilgili şirket kurmadan önce, sporcu seçiminden – yaş gruplarındaki idman metodlarına, çalıştırıcıların standartlarından federasyonlardaki temsil konularına dek basketbol ve voleybola dair kapsamlı bir stratejik plan gerekiyor. Gerekiyordu ama yönetim bu konuda bir sunum yapmadı.  Bu müstesna planın tatbiki için ayrı bir kurumsal yapının neden gerekli olduğu ayrıntılı biçimde izah edilebilmeliydi. Eğer böyle bir yol haritası yoksa, bu talebi onaylamak için gerekçe bulamayan kulüp üyelerine kimsenin darılma hakkı yoktur.  Bu oylamada hazirun “HAYIR” oyu vererek kanımca makul ve tutarlı bir karar vermiştir.

Gündemin 8.maddesinde ise kulübümüzün ve Galatasaray Sportif A.Ş’nin mali yıllarının birleştirilmesi (konsolide edilmesi) öneriliyordu. Nihayet kimsenin karşı çıkmayacağı bir madde bulmuştuk ancak bu idari kararın kaçınılmaz sonucu olarak Tüzük maddesinin redakte edilmesi gerekiyordu. Başka bir deyişle, tüzük maddesi değişecekti ve bu sefer Tüzük metninin iki maddesi çarpıştı.  Biri 87/34 yani mevzuata uyum çerçevesinde yönetime inisiyatif tanıyan madde, diğeri 166 yani tüzük değişikliğinin ancak bu amaçla düzenlenmiş toplantılarda gerçekleşmesi ve aranan istisnai nisap oranlarını belirten maddeydi.  Görüşlerden biri yönetimin kulübün faydasına ve mevzuatın da imkan verdiği değişikliği yaparak tüzüğü güncellemesi, diğeri ise hukukun temel ilkelerinden biri olan usulün esasa mukaddem olduğuydu.  Toplantının hakimi konumundaki divan başkanı Avukat Metin Sinan Aslan usulen bu gündem maddesinin görüşülmesini münasip bulmadı ve toplantıyı açmadan önce inisiyatif kullanarak müzakere sırasından çıkardı. Hemen solunda oturan hukukçu Prof. Murat Develioğlu da hukuk tekniği açısından gerekçeyi açıkladı.  Her ne kadar İstanbul Üniversitesi’ndeki lisans eğitiminde hukuk dersleri alsam da, sonra Açık Öğretim Fakültesi’nde Adalet bölümünü bitirsem de hukukçu vasfına sahip değilim.  Hem Metin Sinan Aslan’ın, hem Murat Hoca’nın izahatı bana makul geldi ama mali yılları birleştirme fırsatını da kaçırdık, bütçe disiplini açısından çok anahtar bir hamle olacaktı.   Cumartesi günü usul somut faydayı mağlup etti ama ilk fırsatta bu değişiklik “usulünce” gerçekleştirilmelidir.

Hukukçu demişken, sayın başkanımız hitabında “yarım hukukçu” olduğunu söyleyiverdi. Doğrudur, Mülkiye mezunu olup kamu sektöründe yöneticilik yapan insanlar mevzuat hakkında deneyim ve birikim sahibi olurlar, hukuk özneleri ve anlaşmazlıklar hakkında mantıklı çözümlemelerde bulunurlar.  Öte yandan kürsü performansı açısından “yarım hukukçu” ifadesi biraz sıkıntılı.  Öyle ya, sizi dinleyenler arasında köklü üniversitelerde kürsü sahibi akademisyenler, ana bilim dalı başkanları, sektörün deneyimli / cevval avukatları hatta Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı olabilir.  Birkaç tane hukuk fakültesi açıp / kapayacak kadar hukukçunun olduğu yerde mesleki espri yapmak risklidir, insanlar alınganlık gösterebilir, hatırlanacağı üzere kürsüye daha sonra gelenlerin bazıları da “tam hukukçu” olduklarının altını çizmişlerdir.

Ne demiştik yazının başında, “Galatasaray Spor Kulübünü yönetmek çok zordur”.  Bir metne bağlı kalmadan kürsüde irticalen konuşmak da aynı biçimde zordur.   Bu vesileyle divanı yöneten kardeşim Metin Sinan Aslan’a ve ekibinde yer alan Prof. Murat Develioğlu, Avukat Aslı Geçgil, Avukat Kemal Kumkumoğlu ve Avukat Bora İkiler’e emekleri için teşekkür etmiş olalım.

Gündemin 9 ve 10.maddeleri üyelik aidatlarıyla ilgiliydi.  Üyelerin her yıl ödemekle mükellef olduğu aidatın 300 TL’den 400 TL’ye yükselmesi normal bir taleptir. İki yıl önce 500 TL olmasını önermiş biri olarak, bence herhangi bir sorun yok ve zaten büyük ekseriyetle kabul edildi.   Bir sefere mahsus tahsil edilen üyeliğe giriş ödentisinde ise %100 zam talebi 111 oya karşı 114 oyla kabul edildi. Buradaki ilk sorun, kulübümüze üye olmak isteyen binlerce kişiyi ilgilendiren bir mevzu sadece 225 kişiyle oylanmıştır ve iki kişi karar değiştirse farklı bir sonuç alınabilecekti.  Galatasaray’da genel kurullara katılım konusu kanayan yara olmayı sürdürmektedir, bunu tedavi etmek için her türlü fikir acilen tartışılmalıdır.   Net biçimde ortada olan şudur, bu kulübün taze kana ve yeni heyecana ihtiyacı vardır. Ortak aklı besleyecek, Galatasaray’ın saygınlığına yakışacak yeni üyelere ihtiyacı vardır.  Üye olduğu halde bir şekilde uzak duran ya da kulübün demokratik süreçlerinden soğumuş insanları geri kazanma ihtiyacı vardır.  Şahsi fikrim, Galatasaray Spor Kulübü 2019 yılının ilk ayında Tüzük tadil kongresine gitmelidir, tedaviye kulübün anayasasından başlamalıdır.

Prensip olarak olası tüm tüzük tadil taleplerinin üçe ayrılmasının faydalı olacağına inanıyorum.

1) Mevzuata uyum, iyi yönetim ve etkin denetim hedefine yönelik iyileştirmeler

2) Tüzük metni içindeki uyumsuzlukların ya da fiili durumlara çözüm getiremeyen eksiklerin giderilmesi   (örnek: -baskın basanındır- diye tek taraflı seçim kararı alan başkanların elindeki zamanlama kozunu geri almak)

3) Kulübe üye alımı gibi özel nitelikte yenilik doğurucu hükümler

Birinci ve ikinci gruptaki tüzük tadilatı üyelere doğru anlatıldığı takdirde, kahir ekseriyetin oyuyla geçerlilik kazanacaktır.

Üçüncü gruptaki değişiklik ise öncelikle sabır, empati ve olgun tartışma kültürü gerektirir ki, dönem dönem bu konuda sıkıntı yaşanacağını tahmin etmek yanlış olmaz.

Dokuzuncu madde gereği A grubu için 600 TL olan giriş ödentisi 1.200 TL’ye, E grubu için 10.000 TL olan giriş ödentisi 20.000 TL’ye yükselmiştir.  Oransal olarak tüm üyelik gruplarında aynı oranda zam yapılmıştır.  Bir önceki fiyat güncellemesi 2003 senesinde yapıldığı için hangi mali parametreye bakarsanız bakın %100 artışın fahiş olduğu iddia edilemez.  Buraya kadar mesele yok.

Mesele nedir peki?  A grubu ile E grubu arasındaki 16,6 kat fark oransal olarak sabit kalsa da, nominal fark artmış, dışarıdaki adaletsizlik duygusu perçinlenmiştir.  Dahası artışlar, bu yaz başvuran üyelere de tatbik edilecektir.  Kulübümüzde üyelikler 2019 yılından itibaren hüküm doğuracağı için hukuken bu uygulama doğrudur ama acaba adil midir?  Bir an için kendinizi üyelik başvurusu yapmış biri olarak düşünün.  Şahsi tasarruflarınızdan 10.000 Türk Lirasını bir kenara ayırdınız, iki referans üye imzası bulup başvurdunuz, Sicil Kurulu bu yıl önüne gelen 1032 adet E grubu başvuru içinde sizi üyeliğe ehil ve layık buldu. Cumartesi günü rakam 20 bin TL’ye çıktı ve sizin hesabınız şaştı.  Galatasaray Spor Kulübü genel kurulu “tuzu kurular koalisyonu” değildir, olmak mecburiyetinde de değildir.  Artış kararı doğru mudur, doğrudur.  Eşit biçimde tatbik edilmiş midir, evet.  Adil midir, emin değilim.  Nasıl ki yıllık aidat 2019’dan itibaren 400 TL’ye yükselmişse, bu yaz başvuranların da başvuru anındaki mali vecibelerden mesul tutulmasını isterdim.  Ha alınan karar teknik olarak yanlış mıdır, değildir ama üye olarak benim içime tam sinmemiştir.

Üyelikler konusunda iki genel geçer kabule sahibim.  İlki A grubu ile E grubu arasındaki 16,6 kat farkın sürdürülemez hale geldiği ve net olarak azaltılması gereğidir.  Bu konuyu hem kulübün geçmiş müktesebatı hem de zamanın ruhu açısından çok sağlam gerekçelendirebiliyorum kendimce. İkincisi de üye sayısının ya da giriş ödentilerinin her ne kadar bilançoda finansal karşılığı olsa da, kaderimizi değiştirecek mali kaynak ya da kreatif mali çözüm olarak sunulmasının hatalı olduğudur.   Varsayalım ki bizim üyelik giriş ödentimiz standart 1905 TL olsun ama her sene belli sayıda kulübün işleyişine sınıf atlatacak, milyon dolarlık projeler realize edecek, dünyanın farklı coğrafyalarında manevi itibarı olan mümtaz Galatasaraylıları kazanalım.  Bu hipotez gerçekleşse, kazancımız kıyas kabul etmeyecek biçimde daha büyük olurdu.

En sona gündemin 5.maddesini bıraktım. Revize bütçe talebi ve mali sunum. Sıkıcı gayrimenkul konuları, sakız gibi uzayan saatler, olağanüstü genel kurul gündemine sadık kalmayan manasız konuşmalar, öfke patlamaları, ölçüsüz tepkiler arasında kürsüye Kuzey Avrupalı soğukkanlılığıyla biri çıktı ve yıllardır görmediğim şekilde sunumunu yaptı.  Başkan Yardımcısı Sayın Kaan Kançal günün tüm telaşını ve stresini sanki yaşamamış gibi kürsüye geldi, excel tablolardaki rakamları okumadı, finansal analist gibi yorumladı.  Bütçe disiplinini süslü laflarla anlatmadı, kulübün günlük işleyişindeki aksaklıkların ilacı olarak reçete etti.  Mart 2018’de kabul edilen ve şirazesinden tamamen çıkmış bütçenin iyimser ve hatalı varsayımlarını hiç etrafından dolanmadan itiraf etti, eksikleri anlattı, risklerden bahsetti, uzun vadeli çözümü nerede gördüğünü izleyicilere aktardı.  Birkaç yanlış kelime seçimi ve dil sürçmesi dışında, yıllardır görmediğim şekilde berrak, anlaşılır ve tane tane anlattı her şeyi.  Genel kurullarda uzaktan gördüğüm, bu yönetimde görev alana dek hep geri planda kalmayı tercih etmiş birinin kulüp için nasıl bir değer olabileceğini gördük.  Günün yıldızı henüz dört aylık yöneticilik deneyimi bulunan Sayın Kaan Kançal oldu diyebiliriz.

Rakamlara geldiğimizde ise durum içler acısı… Kulübümüzün 2018 yılında 239 milyon TL faiz ve finansman gideri ödemek durumunda kalacağını öğrendik.  Dikkat buyurun, kulüpten bahsediyorum içinde Sportif A.Ş. ve futbol yok!  Bir üyemizin kürsüde değindiği gibi, kulübün içinden çıkan şirketler kulübü yemeye başladılar.  Grup içi faiz yükü diye bir gider kalemine sahibiz, yapılan sunuma göre rakamsal karşılığı tam 62 milyon TL!! Kulüp ve şirketler arasındaki borç/alacak ilişkisine konu olan faiz oranını sorgulayan çıkmadı ama, oysa merak edilmeli.  “Bir cepten alıp diğerine koyuyoruz, kurcalamayın” diyecek kimse çıkacağını zannetmiyorum.

Geriye dönüp baktığımızda AIG ile dünya kulübü olma hayallerinden, yanlış şirketleşme modeline; giderlerde savurganlıktan gelir kalemlerinin ziyan edilmesine dek yıllardır sürdürülen denetimden uzak, keyfi ve plansız yönetimlerin bizi getirdiği nokta budur.  Buradan dönülebilir mi bilmiyorum ama eğer acı reçeteye razı olmak şartıyla bunu denemezsek sonumuz Medeni Kanunun 87/3 maddesinde bellidir. Geçen yıl kürsüden de paylaştım Galatasaraylılarla, borç ödemede acze düşme hali derneklerin kendiliğinden kapanma gerekçesidir maalesef!   “Galatasaray’a bir şey olmaz” mantalitesinden herkes derhal sıyrılmak zorundadır.  Başka spor kulüplerinin bizden daha kötü durumda olması, Galatasaraylılar için mazeret ya da avuntu olamaz.

Çok çetin şartlarda sürdürülen mücadele, yıllar içinde birikerek gelen sıkıntılarla olabilecek en sancılı aşamaya geldi.  Sayın Kançal’ın sunumunda dikkat edenler olmuştur mutlaka, mali yıllar bazında öz kaynakların nasıl eridiğini anlattı.  Benim değerlendirmelerime göre Galatasaray’ın yakın geçmişteki dönüm noktası 2012 yılıdır.  31 Aralık 2012 itibariyle bu kulübün konsolide borç-alacak farklı 377 milyon TL iken, öz kaynakları +335 milyon TL idi.  Gayet yönetilebilir bir boyuttaydı borçlar ve dümeni nurlu ufuklara kırmak mümkündü.  Kulüp başkanımız Sayın Ünal Aysal o dönem bunu tercih etmedi, kerameti kendinden menkul “bilanço büyüklüğü” söylemiyle bize hayali bir Neverland çizdi.  2014 yılında o mali yıla eşlik eden trajik finansallar eşliğinde aniden görevi bıraktı.  2012’de dümeni kırabilecek gemi, bugün 1,2 milyar TL borç-alacak farkı ve eksi (620) milyon TL öz kaynak ile hem karaya oturdu, hem de gemide yangın var.  Mevcut yönetim bugün finansal çözümleri kurgularken elinde hiç olmadığı kadar az opsiyon kaldığı için, şapkadan tavşan değil itfaiyeci kostümü giymiş tavşanlar çıkarmak zorunda.   Allah yardımcıları olsun.

Bu çok uzun ama sıkıcı olmadığını umduğum yazıyı Sayın Başkanımıza ve yönetim kurulumuza naçizane bir tavsiye ile bitirmek isterim.  Sizler kulübün acı gerçeklerine en yakın insanlarsınız. Kararların sorumluluğu, imzanın ağırlığı, rakamların felaketi hepsi günlük hayatınızın parçası.  Standart bir üyeden çok çok daha fazla bilgiye sahipsiniz. Bu bilgiler sizi üzüyor, yıpratıyor, bezdiriyor olabilir. Normal insanların taşıyacağından çok daha fazla strese maruz kaldığınızı da tahmin ediyoruz, biliyoruz. Yine de bu olumsuzluklar fevri davranışlara, anlık parlamalara, kontrolü yitirmeye neden olmamalıdır. Öfke bir hitabet sanatı değildir, gerilim bir iletişim yöntemi olamaz. Herkesi memnun etmek mümkün olamayacağı gibi, herkesin ucundan çekiştirdiği bir iş planı da sağlıklı işlemez. Her daim sakin, soğukkanlı ve en başta üzerinde anlaştığınız oyun planına sadık kalmalısınız. En mesnetsiz, en incitici eleştiriye bile sabırla yaklaşmalısınız. Temsil ettiğiniz kulübe layık olmak için kendinizden fedakarlık yapmanız gereken anlar da olacaktır.  Müşkül bir durum farkındayım ama bilhassa emanetçisi olduğunuz genel kurulla zıtlaşmak, inatlaşmak, neticesi Galatasaray’a fayda sağlamayacak kısır çekişmelere girmek gibi bir lüksünüz ne yazık ki yoktur. Olmayacaktır da.  Daha önceki yönetimlerin de yoktu, bunu ihmal edenler bedel ödemek zorunda kaldı. Onca emeğinize sadece yaratılan algı yüzünden yazık olsun istemiyorsanız, iletişimi doğru yönetmek durumundasınız.

Son sözü, Osmanlı devletinin banisi ve ilk lideri Osman Gazi’ye nasihat eden Şeyh Edebalı’ya bırakalım, kıssadan hisse olsun.

EY OĞUL, ARTIK BEYSİN !

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana

Güceniklik bize, gönül almak sana

Suçlamak bize, katlanmak sana

Geçimsizlikler, anlaşmazlıklar bize, adalet sana

——–    ——–

Ey Oğul, bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana….