A_Ş_K Markası

Bütün marka yöneticileri, pazarlama direktörleri, CEO’lar, girişimciler, patronlar mutlaka şu anlatacağıma benzer bir rüya görmüştür.

Rüya bu ya, isterler ki markaları herkes tarafından bilinsin, toplumun her kesiminde ilgi uyandırsın, pazarlama faaliyetlerinde minimum bütçe ile en yüksek etkileşime ulaşılsın, müşteriler hevesle mağazaların kapısına yığılsın, o tutkulu müşteriler fayda/maliyet hesabından önce duygusal gerekçelerle para harcasın.  Üründen/hizmetten memnun olmayanlar hatta satın alma kararlarını erteleyenler bile markadan kesinlikle kopamasınlar, saplantılı şekilde markayı övmeye devam etsinler.  Diğer markaları neredeyse yok sayacak kadar sadık olsunlar.

Rüyanın adı Lovemark (aşk markası), uzun ömürlü ve imrenilen tüm ilişkiler gibi hem yüksek dozda sevgi hem de büyük saygı gerektiriyor.

Rüyayı şimdilik bir kenara park edelim, son kullanıcıya ürün ve hizmet götüren GSSTORE mağazalarında bu haftasonu yaşanan alışveriş çılgınlığı üzerinden bir pazarlama kampanyasının ana unsurları hakkında hatta iyinin de iyisi olabilir mi diye biraz kafa yoralım.

Bu tarz kampanyalarda ticari amaç satış gelirini artırmak, stokları eritmek, gün sonunda kar elde etmek olabilir.  #YellowFriday ise şenlik havasında geçti, ticari projeksiyonların çok ötesinde heyecan dalgası yaratırken Galatasaray markasının müşterileri nezdinde sadakat testinden yıldızlı pekiyi aldığı bir sürece dönüştü.  #YellowFriday ismini ortaya atan Galatasaraylı Sayın Gökhan Bilek’e , mağazalarda bilfiil emek veren yönetim kurulu üyelerimize, mağaza müdüründen kasiyere tüm GS Mağazacılık ve Perakendecilik A.Ş. çalışanlarına ve emeği geçmiş herkese şükranlarımı sunarım.

Burada amaç tek bir günde ya da belirli hafta sonunda ciro rekoru kırmaktansa, en çok sayıda insanı mağazalara getirmek ve işlem adedi olarak olabilecek en yüksek sayıya ulaşmaktır.  Kalıcı başarı herhangi bir derdinizi çözmeyecek bir günlük kar ile değil, büyük kitlenin mobilizasyonuyla sağlanacaktır.   Peki bundan sonra ne olur ? “Çok tutan filmlerin devamı çekilir” dersek, #YellowFriday 2 için bazı önerilerde bulunalım.

Kampanyanın ana teması “mağazalara toplu hücum” olduğuna göre önce satış noktalarında maksimum stok seviyesine ulaşmak gerekiyor.  Fazlasıyla ürün, pek çok beden ve renk seçeneği düşünülünce ufak metrekareli mağazalar ya da depolama alanının dar olduğu yerlerde bazı ürünlerin yok satmasını engellemek için pratik lojistik çözümler de düşünülebilir.

Malı raflara dizdik, depomuz tıkabasa dolu, tüm izinler iptal, güleryüzlü personel hücumu karşılamaya hazır ise ikinci konumuz teknik işleyiş.  Kasa-POS entegrasyonu, barkod okuyucular, işlem hızı, aşırı yüklenmeden kaynaklanacak sorunların hızla çözümü, gerekirse yedek mobil POS ile ikinci kasa fonksiyonu ifa edilmesi (mevzuat açısından mümkün ise), kasa kuyruğunun doğru idare edilmesi, daha önceki günlerde yapılmış alışverişlere dair o gün iade/değişim işleminin yapılmaması gibi detaylar önemli.

Galatasaray’ın elindeki iletişim kanallarının etki alanı tartışılmaz, dolayısıyla yeteri sayıda potansiyel müşteriyi tetikledik diye varsayabiliriz. Peki bu insanlar nasıl gelecekler, en yakın GS Store nerede?  İlk akla gelen gsstore.org web sitesine bakmak ama ya aşırı yoğunluktan siteye ulaşılamıyorsa, 502 Bad Gateway gibi anlamsız mesajlarla tıkanıyorsa tıklamalarınız ??

Mağazaların adres ve telefonları galatasaray.org üzerinde de bulundurulmalı, ki mevcut http://galatasaray.org/s/magazalar/70

Daha da ileri götürüp büyükşehirlerdeki ulaşım akslarına göre dağılım ya da AVM içinde bulunanlara göre ayrım verebiliriz. Metro hattına yakın olanlar, metrobüs hattına yakın olanlar, iskelelere en yakın mağazalar, otopark kolaylığı açısından AVM stores..vs…

Müşterimiz girdi mağazaya, ona ürün çeşitliliği dışında somut ne vaat edelim ki satın alma kararı etkilensin? 3 al 2 öde gibi teklifler, anlaşmalı bankalardan ekstra taksit ya da ödül puan(bonus), belirli bir periyod için mağazaya özel fırsatlar, fiş bedeli belli bir tutarı geçince özel koşullar gibi hamleler genelde sonuç verir.

Peki iletişim kanallarındaki genel duyurular haricinde hangi müşterileri alışverişe bilhassa davet edelim? İşte burada segmentasyon ve CRM işin içine giriyor. Birkaç örnekle açıklamak gerekirse:

  1. GS Bonus Card ile en az 6 ay önce GS Store alışverişi yapmış, bir daha gelmemiş müşteriler
  2. GS Bonus Card’ı sadece öncelikli bilet alımında kullanmış, VISA/Mastercard olarak alışverişlerinde hiç kullanmamış kişiler
  3. GS logolu Passolig sahipleri (bu datayı ilgili bankadan elde edebiliyorsak)
  4. Eğer ayrıştırılabiliyorsa birer online hediye çeki göndermek suretiyle en sadık GS Store müşterileri (bir yılda en çok işlem yapanlar, en çok para harcayanlar)

Elbette beş kıtada, 81 vilayette müşterisi olan bir marka için teknolojinin nimeti e-ticaret.  Şunda anlaşalım, anlık anormal trafik yüküyle her site göçebilir ya da birbiri ardına açılan sayfalarda yavaşlama olabilir.  Önemli olan maksimum yükü tahmin edip çeşitli önlemler alabilmek.  Örneğin server yükünü load balancing ile dağıtmak, evvelden hosting firmasıyla görüşüp sanal sunucular kiralamak, 3D secure işlemlerdeki yoğunluğu düşünüp gerekirse bankaları uyarmak gibi..

Seçilen mağazalarda alışveriş yapanlarla kısa röportajlar gerçekleştiren GSTV daha sonra ilgili kişilerin e-posta adreslerini alıp, 1-2 dakikalık röportaj görüntülerini günün hatırası olarak o Galatasaraylılara gönderir.  Hatta mikrofon uzatılan herkese bir tane de standart soru sorulur.  Duygusal değeri olan ya da ölçüm amaçlı olabilir yöneltilen soru. Verdikleri cevapların kullanılmasına onay verenlerin görüntülerinden kısa bir kolaj film de çıkabilir.

Bazı mağazalarda kısa süreli “celebrity” kullanmak da düşünülebilir. Sevdiğiniz aktör size alışveriş torbanızı takdim etse, beğendiğiniz gazeteci mağaza girişinde “hoş geldiniz” dese, eski bir sporcumuz aldığınız formayı sıcağı sıcağına imzalasa… Üstelik bunlar büyük bütçeli reklam prodüksiyonu değil de, alışveriş yapanları gülümsetmek isteyen Galatasaraylıların emeğinin ürünü olsa…

Alışverişi tamamlayanlara günün hatırası küçük bir anahtarlık, iğneli buton rozet (badge) ya da magnet verirsiniz, üzerinde “Yellow Friday” ya da “Yellow-Red Weekend” ibaresi bulunur.  Herkes baktıkça kalabalık alışveriş gününe dair deneyimini hatırlamaya devam ederken, hatıra ürünü görüp soranlar sayesinde “word of mouth” etkisi de artırılır.

E-ticaret sitesinden alışveriş yapanlara şık paketlerini kargo şirketi vaktinde ulaştırmalı hatta ona da küçük sürprizler eklemek mümkün.. Mesela haftaya futbol takımının Sivasspor deplasmanında. #YellowFriday rüzgarında illa ki Sivas’ta yaşayan Galatasaraylılar gsstore.org sitesinden ürün satın aldılar. Misal 20 yaşındaki bir öğrencinin kapısını çalsa elinde paketle Fernando Muslera, o gencin hayatındaki en şahane anlardan biri olmaz mı?  GSTV o şaşkınlık ve mutluluk anlarını kaydetse hatta?  Ya da Sivas’ta bir ustabaşı işyerinin adresini vermiş olsa kargo teslimatı için.. Dükkandan içeri elinde paketle Fatih Terim girse ne olur sizce? İnan edin, yıkılır Sivas Organize Sanayi 🙂

Elbette bu tip organizasyonlara katılım için profesyonellerin kontratlarında özel hükümler olması gerekir, “takımın konsantrasyonu dağılır” gibi karşı argümanlar her daim mevcuttur ama kabul edin gündeme oturur, pek çok insan “belki bir gün benim de kapım çalınır” diye mutlu olur.

Burada bir parantez açıp, yukarıda dile getirilen önerilerin kısa vadeli kampanya başarısını parlatmaya dönük olduğunu söylemek durumdayım.  Zamandan bağımsız realiteye bakarsak, bizdeki temel sorun marketing kavramının tekstil ürünü tasarlamak, mağaza açmak ve ürünleri satmaktan ibaret sanılmasıdır. Galatasaray Mağazacılık ve Perakendecilik A.Ş. yalnızca NIKE ya da Hummel forma satan bir organizasyon değildir.

Pazarlama fikrinin pamuklu kumaş satmaya indirgenemeyeceğini Galatasaraylılara anlatabilmek ve “takım kazanırsa forma satarız, top çizgiyi geçmezse müşteri gelmez” kısır döngüsünü kırabilmektir asıl zorluk.

Amerikalı satış gurusu, motivasyon ustası Zig Ziglar satın alma kararının önündeki beş engeli özetle sıralamış.

Teorik olarak baktığınızda #YellowFriday kapsamında mağazalara hücum etmek ihtiyaç mıydı?  Ekmek fırını değiliz, ertelenemez bir ihtiyaç söz konusu değildi  (NO NEED)

Ekonominin pek de iyi sinyaller vermediği dönemde çoğumuz hesabımızı bilmek zorundayız, açıkçası zaruri olmayan harcamaları erteleme eğilimi inkar edilemez (NO MONEY)

Cuma ya da cumartesi günü almasak NIKE forma ya da kırmızı t-shirt, tarifeli uçağı mı kaçıracaktık?  Hayır, demek ki (NO HURRY)

İhtiyacımız yoktu, paramız pek kıymetliydi, acelemiz de yokken niye deliler gibi izdiham yarattık, derdimiz neydi?  Zig Ziglar ustanın formülündeki dört ve beş bizi anlatıyor.

DESIRE.. Biz Galatasaray’a tutkuyla bağlıyız, sarı-kırmızıyla hemhal olmayı, Galatasaray ile anılmayı arzuluyoruz.  Gizleyecek halimiz yok, öyle böyle değil ÇOK seviyoruz

TRUST.. Bir şekilde Galatasaray’a güveniyoruz, ona yaslanma ihtiyacı duyuyoruz. Bizi üzdüğünde hatta hayal kırıklığına uğrattığında bile “ulan Galatasaray” deyip sarı-kırmızıya daha sıkı sarılıyoruz.

Kısacası mağazalara koşan, web sitesini çökerten, kuyrukta beklerken şikayet etmeyen, kısıtlı gelirinden hatırı sayılır miktarı kasaya bırakan bu kitle, tutku ve itimat ile kuşanmış.

Öyle bir kitle ki bu; göz kırpsanız, gülümseyip el sallıyorlar.

Ses veriyorsunuz, yaklaşıp sizi duymaya çalışıyorlar.

Çağırırsanız, size doğru koşuyorlar.

Satın alır mısınız?” diye sorunca adeta mağazaları yağmalıyorlar.

1950’lerin meşhur Tepebaşı gazinosunda Müzeyyen Senar dağı taşı inleten sesiyle “çile bülbülüm çile” yi söylerken mikrofonu dinleyicilere çevirince tüm gazino müşterisini o an avucuna alır, istisnasız herkes “Allaaah” diye hariçten gazel atarmış.  Bir Diva değilsiniz ama siz de “sarı” diye mırıldanıyorsunuz, onbinlerce kişi “kırmızıııı” diye gürleyip mağazalarda izdihama yol açıyor.

Yazının başında anlattığım fantastik rüyayı size günlük hayatta sunan, bunu da tevazu ile gerçekleştiren bir aileye sahibiz demek ki…

Sakın ola kırmayın bu insanları, üzmeyin iyi niyetli Galatasaraylıları…

Galatasaray Spor Kulübü’nün 37. Başkanına

Galatasaray Spor Kulübü’nün 37. Başkanı seçilen Sayın Mustafa CENGİZ’i ve hepsi birbirinden kıymetli ekip arkadaşlarını tebrik ediyorum.  Dün törenle mazbatalarını aldılar, bugün devir teslim gerçekleşti.  Yaşadıkları haklı gurur, sevinç ve heyecanlarını yitirmeden çalışmalarını ve üretmelerini dilerim.

Bu vesileyle bazı tespit ve beklentileri, beraberinde kişisel önerileri paylaşarak “hayırlı olsun” demiş olalım.

Sayın Başkanım,

  • Size oy veren 1703 üyemiz dahil, şu an kimseye borçlu değilsiniz.  Ne seçim ekibinize, ne eski dostlarınıza, ne de başkasına.. Başarınız, nitelikli insanları bir araya getirme maharetiniz ve hep birlikte sahneye çıkma cesaretinizden kaynaklandı.

Size oy verenler bugünden itibaren Galatasaray’a liyakatla hizmet etmenizi bekliyor, oy veren veya vermeyen tüm Galatasaraylılardan destek talebinde bulunabilirsiniz, bu anlamda alacaklısınız çünkü artık kulüp başkanısınız.   Galatasaray’a hizmet borcunuzu öderken, destek ve katkı konusunda alacaklı listenizi alabildiğine geniş tutabilirsiniz.  İlk olarak, seçim yarışına girdiğiniz ekibin devam eden projeleri ve sezon ya da mali yıl sonuna dek sürdürecekleri çözüme dönük acil eylem planını sizinle paylaşmalarını talep edebilirsiniz, aklın yolu aynı istikamete çıkarsa bundan kulübümüz kazançlı çıkacaktır.

  • Yakın tarihin en güçlü yönetimisiniz. Sakın şaşırıp “Biz sadece dört aylığına geldik” demeyin zira kimsenin emanetçisi değilsiniz. Ne kimseye diyet borcunuz var ne de Galatasaray’ dair kirlenmiş bir ezberiniz. Mayıs’ta seçim sözü verdiniz, kimse sizi erken seçime zorlayamaz. Mart ayında mali genel kurul var, ibra oylaması sizin döneminizi kapsamıyor. Teşbihte hata olmazmış, savanada gezen aslanlar kadar hürsünüz, bunun keyfini çıkaracak vaktiniz yok ama bu özgürlüğü 10 sene sonra bile doğru olduğuna inandığınız adımları yarın tereddütsüz atmak için kullanmalısınız.  Kısa vadeli uygulamalarınız bile, en azından üç yıllık bir kurumsal stratejiye uygun ilk adımlar olarak anlaşıldığı takdirde yönetiminize duyulan güven artacaktır.

 

  • Kulüp üyeleri arasında yakınlaşma fırsatları yaratmalı, güven ortamını tesis etmelisiniz.  Milyonlarca Galatasaraylıya da güven aşılamak, ilham vermek, onları heyecanla sahip çıkacakları gerçekçi hedefler doğrultusunda mobilize etmek zorundasınız.  Örneğin devre arasında iki yıldız futbolcu almak gerçekçi bir hedef değildir ama yarattığınız sempati ve heyecan rüzgarıyla kısa erimli (quick win) gelir artırıcı projeleri hayata geçirebilirsiniz. Galatasaray Spor Kulübü’nün içinde bulunduğu zor durumdan çıkışı ancak dayanışma, katılım ve sinerjiyle mümkün görünmektedir. Bu kapsamda #YellowFriday sembolik ama çok doğru bir adımdır, dolapta yer bulabilirsem ben de alışveriş çılgınlığına kapılacağım.

  • Şu aralar herkes size birebir ulaşmak, meramını anlatmak isteyecektir. Bu çaba “tebrik & hayırlı olsun ziyareti” olarak takdim edilir. Sıradan bir insanın tüm ömrüne yetecek sevgi seline 4 günde maruz kaldınız, oturduğunuz koltuğun ne kadar büyük bir çekim merkezi olduğunu yeniden idrak ettiniz. Oysa Mayıs’ta yeniden seçim var, dört aylık süreniz başladı. Her gününüz değil her saatiniz kıymetli artık. Madem kronometre çalışıyor artık bu tebrik ziyaretleri son bulmalı ve önünüzdeki meselelere odaklanmalısınız.  Yönetim kurulunuz ve Sportif A.Ş’nin yeni yöneticileriyle ortaklaşa çalışacaksınız. Her yükü bizzat omuzlama şansınız olmadığına göre iş bölümü çok kritik.. Uçanı kaçanı kovalayarak beklenen yüksek performansı elde edemezsiniz, herkes enstrümanına hızla alışacak, siz de orkestrayı yöneteceksiniz.

  • Kulübün ve bağlı şirketlerin günlük iş yükünün çoğu profesyonellerimiz tarafından üstlenilmektedir. Doğruluktan ayrılmayan, ellerinden geleni yapan ama çeşitli nedenlerle demotive olmuş çalışanları yeni transfer gibi oyuna dahil etmek umulmadık iyi sonuçlar verecektir.  Öte yandan süregelen vazife ihmalleri nedeniyle Galatasaray’ı zarara uğratmış, geçmiş çalışma döneminin hesabını veremeyen, profesyonelliğin epey dışına çıkarak kulüp içi siyasi dengelerde taraf olmuş kişiler varsa, onlarla da yolların ayrılmasında aynı şekilde fayda vardır.

 

  • Birinci elden tespit ve gözleme, veriye, analize, mukayeseye dayanan rasyonel eleştirileri mutlaka ciddiye alarak değerlendiriniz, eleştiri sahiplerinden teşekkürü lütfen esirgemeyiniz.   Dedikodu, husumet, kirli ezber ve gevezelik türünden tüm lakırdıları yok sayınız, bu tip faydasız cümleleri duymayınız ve dikkate almayınız.

 

  • Basınla gayet mesafeli olmanız yararlı olacaktır hatta seçim döneminde sizden esirgenen mali detaylara tam olarak hakim, içerideki ince dengelere aşina olana kadar (mesela bir ay) basın temasından uzak durmanız tavsiye olunur.  Medyada kimsenin iyi niyetine, iltifatına ya da sözüne güvenmeyiniz.   Bilhassa bazı isimlere 50 metre yakınınıza sokulamayacakları şekilde muamele etmeniz gerekebilir. Yılların kanayan yarası olan, yönetim kurulu toplantılarında konuşulanların gazetecilere ışık hızıyla iletilmesi ayıbını çözerek işe başlasanız fevkalade olur.   Samimi ve tutarlı olunduğunda, kişisel rating değil kurumsal itibar ön planda tutulduğunda, iletişim kazalarının çok azalacağını göreceksiniz.  Yine de stres ve baskı altındayken irticalen konuşmak, tuzak kokan sorulara verilen hızlı cevaplar kulübümüz hakkındaki algıyı zedeleyebilir. Kişisel iletişiminiz için profesyonel destek veya danışmanlık almanız da seçeneklerden biridir.

  •        Vaktiniz dar, işiniz çok, gündem yoğun.. Peki ne yapmak lazım? Kolay ulaşılabilir değil zaman zaman görünmez olmanız gerekir. Örneğin cep telefonunuzu sık sık uçak moduna almalı, siz kullanmak istediğinizde şebeke erişimine açmalısınız.  Size ulaşmak isteyenler 0212… … telefon numarasından asistanınıza ulaşır. O acil ve önemli olan telefonları aktarır, diğerlerini bilgi notu olarak size iletir.  Görev dağılımına göre protokol konularında II.Başkan, spesifik konularda başkan yardımcıları ve genel sekreter üzerinizdeki bu yükü almak için en doğru isimler olacaktır.  Kurullarda görev alan tüm üyelerin (43 kişi) ve Sportif A.Ş. yönetim kurulu üyelerinin bilhassa sosyal medya paylaşımlarında çok dikkatli olması, yanlış anlaşılabilecek etkileşimlere taraf olmaması, mümkünse Galatasaray’a dair herhangi bir paylaşımda bulunmaması değerlendirilebilir.  Bu tarz iletişim kazalarından “dedikodu” türetmeye çalışanlara fırsat verilmemelidir.

  •        Sporu yöneten kurumlar, siyasi otorite ve diğer kulüplerle ilişkilerin nasıl şekilleneceğine dair bir strateji oluşturulmak zorunda aksi takdirde bu hassas konulardaki her türlü yalpalama milyonlarca Galatasaraylının kulüple arasına duygusal mesafe koymaktadır.  Sürdürülebilir başarının olmazsa olmazı da, temiz ve adil rekabet ortamıdır.

 

  • Futbolda 21. Şampiyonluk, akabinde elde edilecek ek gelirler ve Şampiyonlar Ligi bileti mali anlamda kulübümüze hamle şansı verecektir.  Burada anahtar kişi Florya’nın tek patronu Fatih Terim olup, ona arzuladığı çalışma koşullarını sunabilirsek kupaya yaklaşırız. Şampiyonluk yalnız sportif değil aynı zamanda finansal bir hedeftir, orta vadede ana faaliyetinden finansal kar elde edebilen bir marka haline gelebilmek mecburiyetindeyiz.  Amatör branşların da kambur ya da külfet değil, reorganize edildikleri ve dirayetli biçimde yönetildikleri takdirde bir spor kulübünün temel taşları olduğunu yeniden hatırlatın bizlere.  Konjonktürel zaruretler bazı branşlarda yarışmacı takım kimliğinden bizi uzaklaştırsa da, nitelikli sporcu / iyi insan yetiştirme misyonundan vazgeçmeyelim.

Sayın Başkanım,

Uzun, dikenli, taşlı bir yola nereye varacağını pek de düşünmeden çıktınız.  İşi kolay kılmak, ufak pürüzleri aşmak veya çorbaya bir tutam tuz için desteğe ihtiyacınız olursa önümüzdeki dört ay biz hep buradayız.  Dört ay sonra yeniden aday olmak ya da olmamak sizin takdirinizdir ama her Galatasaraylı ömrü vefa ederse 30 yıl sonra bile “Mustafa Cengiz çok esaslı başkandı, makamına ne de yakışırdı” diyebilmek ister.

Size ve ekip arkadaşlarınıza sonsuz başarılar diliyorum.

Yolunuz açık olsun, ayağınız taşa değmesin, Allah mahçup etmesin.

KAN ve ALTIN

Fransızların sarı-kırmızıyı betimlerken kullandıkları ifadelerden biri “sang et or” 

Dilimize çevirirsek KAN ve ALTIN
Mesela Ligue 1 kulüplerinden RC Lens ya da Katalanlardan bahsederken kullanırlar bunu, sang et or…
 
 
20 Ocak 2018 cumartesi günü (yarın) Galatasaray Spor Kulübü’nde olağanüstü seçim var.  Mevcut tüzük hükümleri zorlanarak, tek bir kişinin iradesiyle alınmış ve halen izah edilememiş bir kararın neticesi bu seçim.
 
Bahsettiğimiz kişi kulüp başkanı Sayın Dursun ÖZBEK
 
Dursun başkan seçim kararını açıklamaya çalışırken zorlanıyor, zorlandıkça daha sansürsüz konuşuyor ve adeta cümlelerinden KAN damlıyor.  6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa atıfta bulunarak diyor ki:
 
Mayıs 2018’de şampiyon olmak zorundayız. Sportif A.Ş. kar etmeli, Altın hisse kaybı kulübe ihanetten başka bir şey değil” 
 
Daha dün söylemiş bunları üstelik     http://www.milliyet.com.tr/galatasaray-a-ihanet-olur–galatasaray-2592971-skorerhaber/
 
SPK Kanunu 2012 yılı Aralık ayında kabul edildi.  Madde 28/2 gereği beş yıl üst üste dönem zararı eden halka açık ortaklıklarda temsile dair imtiyazlar ortadan kalkıyor.
Kanun 2012’nin son ayında yürürlüğe girdi. Futbol şirketimiz GSRAY Sportif A.Ş’de mali yıl 1 Haziran’da başlıyor, bir sonraki yılın 31 Mayıs’ında sona eriyor.
Hatırlıyoruz ki  Prof.Dr. Duygun Yarsuvat başkan seçilerek 28 Ekim 2014‘te, onun mali işlerden sorumlu başkan yardımcısı Dursun Aydın Özbek kulüp başkanı sıfatıyla 10 Haziran 2015‘te mazbata almışlardı.   Geliniz şimdi kanunun öngördüğü kesintisiz 5 yıllık süreyi kapsayan yıllara ve o dönemlerin yönetimlerine kısaca bakalım.  
 
2013-2014 – – Ünal AYSAL
2014-2015 – – AYSAL – YARSUVAT & Özbek
2015-2016 – – Dursun ÖZBEK
2016-2017 – – Dursun ÖZBEK
2017-2018 – – Dursun ÖZBEK
 
Tablo çok net.
Eğer Dursun başkanın dediği gibi bu yıl da zarar etmenin neticesi İHANET ise, ihanetin ihalesi Dursun başkana kalacak.   Elbette ne Ünal Aysal, ne Duygun Hoca, ne Dursun başkan mükemmel bir finansal tablo devralmadılar ve kendilerinden öncekilerin yükünü taşıdılar. Maalesef kurumlarda devamlılık bizde şöyle tecelli ediyor: “dertlerimi zincir yaptım birbirine ekliyorum
Peki SARI liste kazanırsa ihale kime kalır? 20 Ocak günü Mustafa Cengiz seçilirse kimse onu suçlamaya yeltenmesin zira 5 yıllık sürenin sadece dört ayında görev yapacak.  Dursun Özbek ise 5 yıllık dönemin %80’inde dolaylı ya da doğrudan söz sahibidir, bu değişmez.  İyisi de, kötüsü de onunla anılacaktır.
 
Çok değil 50 gün önce takvimler kışı gösterirken bizde mevsim bahardı, Dursun başkanımız Galatasaray’a ALTIN çağını yaşatacağından bahsediyordu.  
 
https://www.fotomac.com.tr/galatasaray/2017/12/01/altin-cagi-yasayacagiz
 
İster istemez aklına takılıyor insanın, ALTIN çağ nasıl olacak, kimler bizi taşıyacak El Dorado‘ya?
 
– Kerameti kendinden menkul Serdar Güzelaydın mı ?
– Başkanın medyadaki imajını parlatmak için kulüpte mesai harcayan gazeteci İbrahim Seten mi ?
– “Devletle işlerimiz var, maalesef istifa edemeyeceğiz” diyen Nasuhi Sezgin mi ?
– Basketbol şubesini enkaza çeviren, görevinden istifa eden ama koltuktan istifade etmeyi sürdüren Can Topsakal mı ?
– Bugünlerde Galatasaray’dan uzak durduğunu gördüğüm ve bu hususta takdirimi kazanan Mehmet Özbek mi ?
-Galatasaray’ın bugünlere gelmesinde büyük vebali olan siyaset esnafı, oy avcıları, kongre simsarları, çıkar grupları mı ???
 
Yazının finaline gelirken kafamdaki pikabın iğnesi bir şarkı seçti kendince, 1970’lerin ortasında İskender Doğan’ın meşhur ettiği “Kan ve Gül” 
 
Sarı liste dört ay sonra seçime gideceğini kesin olarak taahhüt ediyor, eğer beklediğiniz performansı gösteremezler ise gülün dikeni elinize batmış olur, canınız sıkılır, siz de sarı gülü Mayıs 2018’de kenara bırakırsınız.
Kırmızı liste kazanır ve 2,5 yıllık Dursun Özbek performansını aynen devam ettirirse, ALTIN çağ hayalleri kuran kulüp 3 yıla kalmaz KAN kaybından mazallah komaya girebilir.
 
Peki hangi rengi seçelim, onu elbet Galatasaraylılar tayin edecek ama ben en kötü seçeneği baştan söyleyim.
 
SEÇİME KATILMAMAK, OY VERMEMEK en berbat seçenektir.  Galatasaray’ın ekmeğine KAN doğrarsınız, vebalini taşıyamaz da yerle yeksan olursunuz.
 
Biliyorum çoğunuz yorgun, bezgin, kırgın hatta küskün ama gün kapris yapıp uzak durmanın günü değildir.  Güneş doğana dek, tek bir mum bile karanlığın rakibidir.  Vereceğiniz o bir oy, şafağın sökmek üzere olduğunun ilk müjdecisi olabilir.  Hür iradenizle, aklınız, vicdanınız ve sarı-kırmızıya olan aşkınızla koşun sandığa !
Yarın Mektebimizde görüşmek üzere…

Bir söyleşinin anatomisi

Galatasaray Spor Kulübü başkan adayı Dursun Özbek’in ekteki basın temasına dair haber bugün bir gazetemizde yayınlandı.

http://www.hurriyet.com.tr/sporarena/dursun-ozbek-bombaladi-imzacilarin-hepsi-tuydu-40709548

Bu satırların devamını anlamlandırmak için bu ilginç röportajı okumanız tavsiye olunur.

Yahu uğraştırma bizi de sen anlatıver, ne demiş Dursun başkan?” diye soranları yormadan konuya girelim.

Antalya’da basın mensupları ile bir araya gelen Özbek temelde üç mesaj vermiş:

– Seçimde beklediğim rakip Mustafa Cengiz değildi, karşıma çıkmasını umduklarım yarışa girmediler

– Pek çok inşaat / emlak projemiz tıkır tıkır yürüyor

– Fatih hocam bereketiyle geldi.  We have TERIM they don’t

Bir de yakın zamanda sahne alan Serdar Güzelaydın boy göstermiş röportajda, taraftar futbol takımına sol bek transferi beklerken daha iyisi gelmiş.  Belli ki versatile player Serdar Bey, her mevkide oynuyor.  Kendisi GSRAY Sportif A.Ş.’nin çiçeği burnunda yöneticisi ve anlatımından anlaşıldığı kadarıyla olayların şahidi sıfatıyla Fatih hoca ile ilgili anlaşmanın perde arkasını anlatmış.  Gökten başımıza niye üç elma düştü, Serdar Bey hangi elmanın kurdu onu yakında anlarız diye umuyorum, konuyu dağıtmayalım.

Basın teması ile ne amaçlanmış bilinmez ama bu söyleşinin anatomisi bize Dursun Özbek hakkında çok şey söylüyor / hatırlatıyor.

Dursun Özbek “mayıstan eylüle kadar imza toplayanların hepsi tüydü” diye buyurmuşlar.  Kastettiği kişiler GALATASARAY YENİDEN sloganıyla kulüp başkanına erken seçim kararı almak suretiyle kalan yaklaşık bir yıllık süreyi yeni bir ekip, taze bir güçle tamamlamasını öneren ve sayıları 1100 civarında olan kulüp üyeleri.

Söylemde “argo”, fiil olarak “tüymek” tercih edildiği dikkatinizi çekmiştir. Apartmanın zillerine basıp kaçan küçük çocuklardan bahsedilmediğine göre, belli ki burada örtük amaç imzacıları yani 1100 üyeyi küçümsemek, tahkir etmek!

Hatırlanacak olursa, erken seçim talebini dile getiren üyeler dört üyesi istifa etmiş, bir kısmı oyundan düşmüş ve oldukça yıpranmış yönetim kurulunun erken seçim yoluyla güçlendirilmesini önermişlerdi.  Dursun Özbek’in ancak geçen ay varabildiği “Mayıs ayı çok kritik” dönemeci, geçen yılın Mayıs ayında imzacıların talebini tetiklemişti.  Üyeler Tüzük gereği ıslak imza toplamamış, yönetimi seçime zorlamayı tercih etmemiş, olanca nezaketleriyle seçenek sunmuşlardı.

Bugün bu konuda kapsamlı bir açıklama yayınlandı, mutlaka ve dikkatle okumanızı tavsiye ederim.  Benim yazabileceğim her şey, hatta fazlası orada kaleme alınmış.

https://twitter.com/gsyeniden/status/952479601095270400

Yazılı iradelerin e-posta aracılığıyla toplanmaya başlandığı günlerde “bu hareketin arkasından kim çıkacak?” diye papatya falı açanlar, imzaları 300-700-1000 diye sayarken içini sıkıntı basanlar, altlarındaki halının aniden çekilebileceğini görüp seçime zorlanma ihtimalinden epey korkanlar bugün tamamen ferahlamış olacaklar ki, “tüydüler” diye alay ederek üzücü bir seviye testine giriyorlar.

GSYENİDEN’de 1000. imzanın sahibi olarak şahsım adına tekrar edeyim, o gün de niyet yönetimi devirmek, yeni bir kadroyla iktidarı devralmak değildi.  Bugün de değil… Tezgah zannettiğiniz hareketin lideri, önderi, reisi, potansiyel adayı yoktu, hiç olmadı.   Ortak iradelerini seslendiren Galatasaraylılar “yeni bir yol daha var” dediler, siz asfalt zannettiğiniz patikadan ısrarla ayrılmadınız.

Peki neticede kim haklı çıktı?  Bir yıl kala yönetimi güçlendirme fırsatını teptiğiniz için, normal seçim takviminden dört ay önce izahı mümkün olmayan gerekçelerle sandığa sürükleniyoruz.  Geçen mayıs ayında “sizin arkanızda X,Y,Z var, samimi değilsiniz, yalancısınız” diye öfkelenenler bugün neşeyle “seçime giremediler ki.. seçime giremediler ki...” diye nazire yapıp tüymekten, toz olmaktan bahsediyorsa, bu gelgitli ruh haline şaşmak düşer bize…   Neydi 11.Cumhurbaşkanının meşhur sözü, “İnsan bazen hayret ediyor

Seçimdeki rakibi Mustafa Cengiz’in listesini gördüğünü söyleyen Özbek “yakından tanıdığım iki isim var, onun dışındakileri tanımıyorum” diyor gazete haberine göre.  Satır aralarındaki mesaj şu: “Mustafa Bey gözünü karartıp daldı bu işe ama ekibinde star isimler yok, ben tanımıyorum onları

Galatasaray’dan uzak geçirilen yıllar, aidat ödemenin bile unutulduğu seneler, ticaret hayatında doludizgin ilerlerken iştirak edilmeyen genel kurulların kaçınılmaz sonucu bu… Başkan camiasını, kulübünü, üyelerini tanımıyor.  İki buçuk yıldır başkan olduğu halde bu eksiğini tam giderememiş.  Başkası söylese yakışıksız olurdu, kendi tasdik edince bize söz düşmez.

Başkan kimleri tanımıyor bilmiyorum ama ben size birkaç ismi takdim edeyim, eksiğim / kusurum olursa bağışlasınlar:

 Mustafa CENGİZ, başkan adayı, Mülkiyeli eski bürokrat, akaryakıt sektöründe faaliyet gösteren şirketi var.. Onu kesin tanıyordur başkanımız:)

Prof.Dr. Acar BALTAŞ… Valla herhalde bütün Türkiye Acar hocayı tanıyor, sanırım başkan da tanıyordur.  Tanımıyorsa Fatih hocama sorabilir.

Celal AÇAR…  Galatasaray Spor Kulübü’nde 20 yıl kadar sicil kurulu başkanlığı yapmış, benim üyelik kartımda matbu imzası var, onu da tanıyordur illa ki.

Ahmet Ünal ÇEVİKÖZ… Emekli diplomat, T.C. Londra eski büyükelçisi, medyada sık yer alan bir dış politika uzmanı.  Başkan konuya uzaksa tanımıyor olabilir, ben tanıyorum müthiş bir değer Galatasaray adına.  Hani olmaz ya başkan adayı olsam, genel sekreterlik görevini üstlenmesini çok isterdim.

Okan BÖKE… Sicil numarası 7310, kıdemli üyelerimizden.  Finans uzmanı, sermaye piyasalarını yakından takip eden, genel kurullarda söz alan titiz bir Galatasaraylı… Başkan tanıyor olsa gerek ?

Doçent Emre ERDOĞAN… Siyaset bilimci.. Siyasi katılım süreçleri, seçmen davranışı, saha araştırmaları, politik eğilimler ve gençlik konularında çalışıyor.  Yıllardır üyelerin nabzını ölçen anketler ve sıkıcı faaliyet raporlarından rengarenk infographics üreten, Galatasaray Lisesi & Boğaziçi Üniversitesi mezunu akademisyen.  Benim kadim dostum, başkan isterse tanıştırırım bir gün.

Adil Araboğlu, Mahmut Recevik, Cenk Soyer yıllardır bu camianın içinde tanınan, bilinen isimler… Kimi sosyal ilişkilerden, kimi tribünden.

Kırmızı liste / Sarı liste karşılaştırması yapmayacağım.  Kim bu kulübe hizmet etmek için, hür iradesiyle, halisane niyetlerle bu görevlere soyunuyorsa takdiri hak eder.  Seçilenlere destek olmak da, seçenlere düşer.

Yalnız Dursun başkana sormak isterim.

SİZ SEÇİME BİRLİKTE GİRECEĞİNİZ LİSTENİZİ TANIYOR MUSUNUZ ?

Onlarla kaç aydır / kaç yıldır tanışıyorsunuz?  Kaç kere bir masa çevresinde Galatasaray SPOR Kulübünü müzakere ettiniz ?

Bu isimleri üstlenecekleri görevler, sahip oldukları yetkinlikler ve ayırabilecekleri zamana göre mi seçtiniz yoksa isimler önünüze geldi, siz görev teklif ederken mi ilk kez yüz yüze geldiniz ?

Daha net soralım, yönetim kurulunuzu size seçim kazandıracağını umduğunuz kongre simsarları, siyaset esnafı (statüko) ile birlikte mi kurdunuz ?

Çok önemli görevler üstlenen dört yönetim kurulu üyesinin yazılı olarak istifa ettiği kaç tane GALATASARAY yönetimi hatırlıyorsunuz ?

Elbette rakibi küçümsemek kampanya iletişiminde bir tercih olabilir ama çatlak kaburganızı sakındığınız kolla yumruk atmamalısınız, kısacası bu konuları hiç açmamalısınız. Haber metnindeki şekliyle “Onlar da hizmet için buradalar” dediğiniz noktada durmalısınız.  O vakit centilmence davranmış olacak ve takdir toplayacaksınız.

Dönelim biz habere, devam ediyor Dursun Özbek sözlerine, “Tablolar ortaya koyduk, Bir sürü proje ürettik” diyor.

Hangi tablolarmış ki bunlar?

Tablolar denince benim aklıma geçen mali yılı 297 milyon TL dönem zararı ile tamamlayan Sportif A.Ş’nin excel tabloları geliyor.

Tablolar denince benim aklıma paramparça olan bütçeler, %100’ün üzerinde sapma gösteren maliyet kalemleri, faktoring firmalarından yüksek faizle alınan borç listeleri geliyor.

Tablolar denince benim aklıma Florya’da verilen barbekü partileri, kovulan teknik adamların acıklı halleri, beş benzemez transferlerin yüklü KAP bildirimleri, Mehmet Özbek – Levent Nazifoğlu kareleri geliyor.

Kürsüde nepotizm imasında bulunan üyelerin disiplin kuruluna sevkini, divan kurulu toplantılarında bir gazetecinin hakaretamiz yorumlarının kısa film gibi gösterilmesini, istifa eder gibi yapıp bir türlü koltuklarından kopamayan yönetim kurulu üyelerini hangi tablolara koyalım ?

Oysa Galatasaray ve tablo deyince aklıma yalnızca Fikret MUALLA, Feyhaman DURAN gibi ressamların muhteşem eserleri gelmeliydi, nur içinde yatsınlar.

Sponsor gelirlerini artırmak için çalışıyoruz” diyor başkan Özbek… Marka değeri bu kulübü yönetenlerin en çok telaffuz ettiği ama hiç anlamadıkları kavram olarak hayatımızı işgal ettiğinden somut verilere bakmak şart.

Mart 2017 bütçe görüşmelerinde 3,39 milyon TL olarak üyelere onaylatılan isim hakkı gelirleri, 2 Aralık 2017’de üçte bire inerek 1.17 milyon TL olarak revize olmuştu, realite bu. Bakalım Turkcell reklamında rol almışız gibi başlayan digital devrim hamlesi mali tablolara nasıl yansıyacak?

Basketbolu şirket altında toplayacağız” demiş Dursun Özbek.. Hangi basketbol bu?

Hani kulübe Euroleague kupası kazandırmış Ekrem Memnun’un küstürüldüğü, kulübe Eurocup kazandırmış Ergin Ataman’ın tribün grubunu da işin içine çekip itibarsızlaştırılarak gönderildiği, lisans skandalları, saçma transferler ile tanınan ama kabahati hep başkasında bulan sorumlu? yönetici Can Topsakal’ın en sonunda yakın dostu Erman Kunter’i kovarak akabinde mahvettiği her şeyi orta yerde bırakıp istifa ettiği branştan mı söz ediyoruz ?   Başkana naçizane tavsiyem önce basketbolu konu alan kitaplar okusun, oyunun ruhunu yansıtan filmler izlesin, bahsettiğimiz şey bir SPOR dalıdır, anonim şirket kuruluş sermayesi değildir.  Şirketleşme fikrinden evvel, konunun özüne aşina olmak gerekli sanki ??

Oteli açacağız” demiş Dursun Özbek… İnşallah 2018’de açarız, ismi Point Mecidiyeköy olsun, yılda 5 milyon Amerikan doları kulübümüzün kasasına girsin.  Rakamı uyduruyor değilim, sayın başkanımızın sözü bu… Başkanların sözü senettir malum…

Projelerin devam etmesi gerekliliğinden bahsediyor sürekli başkan adayımız, bu söyleşide de değinmiş.

Proje diye bahsedilen Kemerburgaz, Riva, Florya, spor salonu…  Bunların hepsi kamu kurumlarıyla yapılan anlaşmalar sonucu “kaçınılmaz” hale gelmiş işlerdir.

Değerli Florya arazisine katma değeri çok yüksek inşaat yapmaları için, bizim yatağı yorganı Kemerburgaz’a taşımamız şart!

Hasılat paylaşımı umuduyla Riva arazimizi Emlak Konut’a verdik, peşinatı aldık, maliyetler ve birim fiyatlar bizim kontrolümüzde değil ama olan oldu, gizli saklı protokolden nasılsa dönüş yok.

Stadın çatısını kapatamadığımız için spor salonu yapmaya söz verdik.  Spor salonu için sponsor bulmak şart, başkanın dediği gibi sıfır maliyetle yaptırsak bile o salonun işletme giderleri ve bakım / onarım masrafı (running costs)  bitmeyen otelden almayı umduğumuz kira bedeline denk olur herhalde…  Boston’a, New York’a bakmaya gerek yok, Ataşehir’deki Ülker Arena net bir örnek!

Hiç anlayamadığım şey ise şu: Dursun Özbek’in Şebinkarahisar’daki aile mülklerini satıp elde ettiği gelirle Galatasaray’a proje ürettiği algısının yaratılmaya çalışılması… Yani bu işler ancak Dursun Bey ile olur, Galatasaray tüzel kişiliğinin bir ehemmiyeti yok, bürokratlar kurum ile değil de iş adamı Dursun Özbek ile anlaşma imzalamış gibi bir hava pompalanmakta. Misal Mustafa Cengiz seçilse, Emlak Konut “siz Florya’da idman yapmaya devam edin” mi diyecek bize?  Başbakanlık Kemerburgaz için onayladığı izinleri iptal mi edecek?  Riva arazisinin tapusu kulübümüze iade mi edilecek ?

Mecidiyeköy’den çıkıp Seyrantepe’ye gitme fikri rahmetli Özhan başkana aitti, Sayın Adnan Polat seçilince inşaat mı yarım kaldı yoksa stadyum Sultangazi semtine mi taşındı ?

Peki bu yetkileri Ünal Aysal kullansaydı, projeler için ona mı müteşekkir olacaktık ??

Projeler… projeler…  Spor kulübünün köklerine, özüne, değerlerine ve geleceğine dair söyleyebileceği yegane şey bilmem kaç metreküp betondan ibaret olanlar için ne sihirli kelimesin sen, PROJE !

Bir de karizmatik projemiz mevcut, seçim kozu olarak sunulmaya çalışılan Fatih TERİM konusu.

Fatih hoca kısa vadede Galatasaray’ın tek seçeneğiydi, teklifi kabul etti, kurmadığı bir kadronun başına devre arasında geçti.  Başarılı olacağına hemen herkes inanıyor, kendisine kırgın olanlar dahil herkes bunu istiyor.

Mustafa Cengiz seçilirse, o da TERİM ile çalışır.  Ben başkan olsaydım, ben de şampiyonluk hedefini düşünerek TERİM ile çalışırdım.  “Biz varsak Hoca burada, biz yoksak o da toplar bavulunu” diye merdiven altı propagandası şık olmaz.

Fatih Terim Galatasaray’a ilk imzasını attığında Dursun başkanım neredeydi bilmem ama ben henüz 2 yaşındaydım.  Florya bizim ziyaret ettiğimiz tesistir, Hocanın yuvasıdır.  Lütfen onu seçim malzemesi haline getirmeyelim, rahat bırakalım, 105 x 68 metre yeşil saha içindeki işine karışmayalım.

Mustafa Bey’i tebrik ediyorum, adaylığını koydu, seçimi savunanlardan daha iyi Galatasaraylı bence” demiş bir de Dursun başkan… Galatasaraylılık ölçen bir cihaza sahip olmadığını varsayarak, gözlemine saygı duyalım.  Kendisinin neşeyle anlattığı bir anısı vardır, hatırladığım kadarıyla şöyleydi:

 “Bir gün Özhan abi (Canaydın) ile karşılaştık, -Ulan ne adamsın, kulübe beş kuruşluk faydan yok- dedi

Gülerek anlatıyor olmalı bunu Dursun Özbek, belli ki burada mizah var, şaka yollu takılma var, abi-kardeş arasında olur öyle şeyler.

Kimsenin Galatasaraylılığı kuruşla, lirayla, euroyla zaten ölçülmez ama ben eminim ki rakibi Mustafa Cengiz üyelikte devirdiği 20 küsür yılda böyle bir şakaya hiç maruz kalmamıştır.

Son olarak Galatasaray’a yaraşan bir seçim yarışı için taraflara itidal tavsiye ederek noktayı koyalım.