Bu ülkenin bölünmesinden yana endişe duymak yersiz, öte yandan nasıl bölüneceği / çizginin nereden geçeceği de çok önemli…
Aktör Tarık AKAN akciğer kanserini yenemeyerek bugün 66 yaşında vefat etti. Türk sinemasının yeşil gözlü yakışıklı jönü neredeyse tüm kadınların gözdesiydi ve jet sosyetenin bir figürü olarak vur patlasın çal oynasın bir hayat sürebilirdi. Apolitik, memleket gerçeklerinden uzak, yazın adada – kışın Moda’da hatta İsviçre’de kayakta gününü gün edebilirdi.
Tarık AKAN öyle yapmadı. Hep mücadelenin tarafı oldu, hep doğru bildiği tarafta dimdik durdu. İşçilerin haklarını savundu, sansüre karşı durdu, gençlerin ezilip horlanmasına sessiz kalmadı, memleketin ne kadar yakıcı gündemi varsa ya sözünü söyledi ya da net tavrını koydu. Mahkemelere çıktı, darbe döneminde hücreye hapsedildi. Bugünün muktediriyle de hiç iyi geçinemedi, geçinmek de istemedi. Sanatıyla verdi mesajını, izleyicisine çoğu zaman ulaştı o mesajlar ama her devrin adamı olanlar gibi falanca muktedirin eteğinin altına saklanmadı. Her devrin adamı olmak yerine her devirde namıyla anılan ADAM olmayı tercih etti.
Haklıydı veya haksızdı ama araziye uymaktansa içinden geçeni paylaşmayı yeğledi. Cumhuriyetçi, demokrat, sol görüşlü bir aydın olarak yaşadı, yaşadığı gibi öldü.
Kendisinin dört dörtlük bir mümin, kusursuz bir insan olduğunu iddia edecek değiliz. O da hatalarıyla, kusurlarıyla, sevaplarıyla, günahlarıyla bir ademoğlu idi.
Ülkemizin %99’un tabi olduğu varsayılan İslam inancına göre kul ölünce amel defteri kapanır, bu dünyadaki hukuk sona erer. Soranlar “iyi bilirdik” der, varsa haklarını helal eder, cenaze defnedilir, bundan ötesi kul ile Allah arasındadır.
Merhum Tarık AKAN yalnızca sanatıyla, hayat verdiği karakterlerle bile milyonların kalbine yer etmiş biri olarak hayırla ve hasretle yad edilecek. Fakat ölümünden sonra ona solcu, komünist, dinsiz, iktidar partisi aleyhtarı gibi etiketler yapıştırıp cehenneme gitmesini, kabir azabı çekmesini dileyenleri ve türlü beddua eşliğinde bu ölümden büyük haz duyan epey kalabalık bir kitleyi yine gördük.
Oysa bizim nesil büyürken, yaşlılar nefret ettikleri / kazık yedikleri / hayatlarına menfi tesir eden insanlar için bile ölüm anından itibaren “Allah taksiratını affetsin” ya da “bizden geçti, Allah’ından bulsun” derlerdi ve konu kapanırdı. Oysa bugün hayatları boyunca Tarık AKAN’ı görmemiş, onun elinden bir bardak su içmemiş, aktöre borç vermemiş / borç almamış, ondan kazık yememiş, zarara uğramamış bir grup insanın kin dolu iğrenç cümlelerle nefret kusması toplumun itinayla sürüklendiği berbat atmosferi göstermesi açısından çok trajik..
Bu memleketin ebediyete göçen evlatlarını “bizden olan muhterem / bizden olmayan müptezel” diye ayıran, onların cesetlerini didikleyerek patetik bir tatmin duygusu yaşayan zavallıların adres gösterdiği cehennem, belki de o yaftalanan ölülerin cenneti olacaktır. Ne de olsa, bu vicdansız güruh asla orada yer almayacağına inanmaktadır.
Sonuç olarak, Tarık AKAN’ın kaybına üzülenler ve “Allah rahmet eylesin” diyenler ile bu ölümden haz duyarak “ateşi bol olsun” diyerek beddua edenler üzerinden yarın ikiye ayrılacaksa bu ülke, kimsenin şikayet etmeyeceğine eminim. Yeter ki ben, siz veya onlar inandığı tarafta yer alabilsin !
Hababam Sınıfı’nın Damat Ferit’i, Mavi Boncuk’un Yakışıklısı, Maden’in Nurettin’i, Sürü’nün Şivan’ı, Yol’un Seyit Ali’si, Bakırköy Taş Mektep okulunun sahibi, aktör ve dava adamı olarak hatırlanacaktır. Cansız bedeni toprakla buluşacak olan Tarık AKAN, kendisini hatırlayanlar kadar uzun yaşayacaktır.
Merhumu hayırla ve minnetle yad ediyorum. Rabbim merhametiyle muamele etsin, onun arkasından zehir saçanları da ıslah etsin ya da benden uzağa koysun.. Onların cenneti, belli ki cehennemi aratmaz bana !