Sevgi ikliminde para kaybetmenin hüznü

Galatasaray Spor Kulübünün 2022 yılı performansını gösteren faaliyet raporları bu ay başında yayınlandı ve 25 Mart 2023 tarihinde olağan genel kurulda bu raporlar üzerine görüşmeler ve oylamalar olacak.

Gördüğüm kadarıyla Galatasaray sürekli zarar ettikçe, borcu katlandıkça mali konular daha az ilgi çeker oldu çünkü en rasyonel insanlar bile “böyle gelmiş böyle gider” diyerek pes ettiler. İyimser olanlar ise Galatasaray’ın tapulu gayrimenkulleri ve uzun süreli üst kullanım hakları üzerinden çok yüksek gelir elde ederek kilometreyi sıfırlayacağına hatta fazla fazla artıya geçeceğine vurgu yapıyor. İyimserlikten yana tercih kullananlar, pek yakında yerel rekabeti sonlandıracak kadar zengin olacağımızı düşünüyor.

Futbolda top çizgiyi geçerken ve şampiyonluk yakınken her şeyi görmezden gelen ama sportif başarısızlık dönemlerinde her rüzgardan nem kaparak sürekli yakınan skorperestlerden tamamen ayrışmak umuduyla yine bir Mart ayında mali sonuçlara kabaca bakalım isterim.

Önce makro verilerden kritik olanları önümüze koyalım ki, nominal verilerin zamansal değişimini yorumlama imkanımız olsun.

2022 Yıllık Enflasyon (TÜİK) %64,27

2022 Yıllık Enflasyon (ENAG) %137,55

31 Aralık 2021 Euro/TL         14,68

31 Aralık 2022 Euro/TL         19,93

Borç faizimiz ise TLRef + 1,5 ile sabitlenmiş

Önceliği 1905 yılında kurulan ve üyesi olduğum Galatasaray Spor Kulübüne (Dernek) vererek başlıyoruz.

Hatırlatmak gereksiz ama 2022 yılının ilk yarısı Burak Elmas başkanlığındaki yönetime, ikincisi yarısı Dursun Özbek başkanlığındaki yönetime aittir.

258 milyon TL olarak bütçelenen 2022 geliri (Merkez+Tesisler+Amatör Şubeler+Spor Okulları) 225 milyon TL olarak gerçekleşmiş, yaklaşık 33 milyon TL gelir kaybı var (veya bütçe epey iyimser hazırlanmış)

298 milyon TL olarak bütçelenen 2022 gideri ise 316 milyon TL olarak gerçekleşince yaklaşık 18 milyon TL fazladan yapılan harcama söz konusu

Bağımsız Denetim raporundan takip edileceği üzere Galatasaray Spor Kulübünün 2022 yılı esas faaliyet zararı ise 210.246.526 TL’ye ulaşmış. Başka bir deyişle hasılata yakın bir faaliyet zararından bahsediyoruz, bu zararın içinde faiz, finansman gideri, kur farkı, yatırım gelirleri/giderleri ve futbol yok. 

Büyük resim iç karartıcı, bazı detaylara bakalım istedim.

Mesela Sponsorluk, isim hakkı ve reklam gelirleri %45 artışla 105 milyon TL’ye ulaşmış.  Artış enflasyonun gerisinde kaldığı için burada bir kayıp söz konusu. Sportif başarısızlık, kontratları doğru yönetememe, güncelleme oranlarının enflasyonla uyuşmaması, münhasırlık verilmiş alanlarda verimsizlik etki etmiş olabilir.

Kullanılmamış izin karşılıkları bir yılda %53 artışla 5,2 milyon TL’ye çıkmış.  Her ne kadar bu artışta ücretlere yapılan enflasyon artışlarının net etkisi düşünülse de, çalışanlara özellikle sportif sezonun mola verdiği yaz aylarında düzenli izin kullandırarak bu karşılığın eritilmesi tercih edilmeliydi.  Bundan sonra bu meblağın kontrollü olarak düşürülmesi gündemde olmalıdır.

Yüksek enflasyona rağmen yasal bahis (İddaa) gelirleri yaklaşık 600 bin TL düşüşle 6.150.000 TL’ye düşmüş.  Bültenlerde daha az mı yer alıyoruz yoksa başka bir durum mu var, bilemiyoruz.

Kurs gelirleri ise 3,25 kat artışla 10 milyon TL’ye yaklaşmış.  Pandemi etkileri tamamen geçtikten sonra kurslara talebin arttığı varsayılabilir ama sebepten bağımsız artış sevindirici, burada iyi bir iş çıkarılmış.

GİDER tarafına bakıldığında,

Seyahat ve Ulaşım giderleri üç kat artışla 8,5 milyon TL’ye,

Deplasman ve Kamp giderleri beş kat artışla 9,3 milyon TL’ye ulaşmış.

Enflasyonun çok ötesindeki gider artışlarının gerekçelerine ve teknik açıklamalarına faaliyet raporundan ulaşılamıyor.

En büyük gider kalemi doğal olarak Sporcu Ücretleri bir yılda %83 artışla 128 milyon TL’ye varmış.

Diğer personel giderleri ise %100’ü aşan bir artışla 28 milyon TL’nin üzerine çıkmış.  İdari personel sayısı mı artmış, resmi enflasyon zammı + refah payı mı verilmiş, düşük maaşlarda düzeltme mi yapılmış onu da bilemiyoruz.

Gelelim profesyonel futbolun patronu konumundaki, halka açık Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar Anonim Şirketine

Sponsorluk isim hakkı ve reklam gelirleri yalnız %5 artmış  (dövizin seyri ve enflasyon düşünüldüğünde ciddi bir kaybımız söz konusu)

Loca VIP kombine ve bilet satış gelirleri 2,5 kat artmış  (taraftar üzerine düşeni fazlasıyla yapmış)

UEFA gelirleri 142 milyon TL’den 61 milyon TL’ye inmiş. (81 milyon TL kayıp)

Yayın hakkı gelirlerinde %38 kayıp söz konusu (89 milyon TL eksilme)

Sportif A.Ş. 2021’de 839 milyon TL olan hasılat 2022’de 806 milyon TL’ye düşmüş. 806 milyon TL kabaca 40 milyon Euro ediyor. Yalnızca KIRK milyon Euro. Hatırlarsanız bir dönem Avrupa’nın en büyük 10 kulübünden biri olacağımız, öyle bir aktif büyüklüğe ulaşacağımız iddia ediliyordu ve vizyon/misyon sunumlarından etkilenenler bu inanılmaz vaatleri hararetle alkışlamaktaydı.

Bugün ilk 10 imkansız, ilk 20 hayal, ilk 30 olur mu? Money League 2021/22 verilerine göre 29. sırada 178.7 milyon € ciro ile İspanyol Villarreal CF, 30. sırada 177.7 milyon € ciro ile İngiliz Southampton var. İlk 50’ye girer miyiz, eh biraz da kısmet bu işler !!

2021-22 sezonu verilerine göre

Futbol şirketimizde brüt zarar 2021 yılında 133 milyon iken 2022’de 637 milyon TL’ye fırlamış

Genel yönetim giderleri                 22,4 milyon iken  37,5 milyon TL olmuş

Futbolcu, teknik kadro, menajer ödemeleri hariç personel giderleri 2,5 kat artmış? 

Faaliyet zararı               132 milyon iken  6 kat artışla        803 milyon TL olmuş

Rapora konu olan 2022 yılında finansman gelirleri 395 milyon iken finansman giderleri 353 milyon TL olmuş yani Sportif A.Ş.’nin finansman geliri giderinden fazla. Bu durumu ülkedeki para politikaları ya da 2021’de imzalanan kredi yapılandırma anlaşması ile açıklamak mümkün ama ilginç bir durum olduğu kesin

Net dönem kârı           (609.839.917)  TL yani yine zarar, yine zarar, yine zarar

Mağazacılık A.Ş.’ye geçersek 2022’de 368 milyon TL ciro yapmış, bir önceki yıla göre neredeyse iş hacmi 2,5 kat artmış. Taraftarlarımıza, müşterilerimize minnettarız

GSStore Beyoğlu – İstiklal Caddesi

Aynı zamanda perakendecilik şirketimiz 16,8 milyon TL ile dönemini reel kâr ile kapatan tek iştirakimiz, bir önceki yıla göre yaklaşık %41 artırmış. 

368 milyon TL ciroya nazaran yaklaşık %4,5 kârlılık az görünebilir ama onun sebebini de sanırım gider kalemlerinde aramak gerekiyor. 

Örneğin Pazarlama Satış ve Dağıtım giderleri 3,35 kat artarak 145 milyon TL’yi aşmış.  Neden böyle olmuş bilemiyoruz, en ufak bir açıklama yok.  2021 yılında yayınlanan faaliyet raporunda 60 sayfalık bir bölümle tatminkar düzeyde kendi operasyonunu, atılımlarını ve çözemediği sorunları anlatan şirket bu kez 6 cümle bile kaleme almamış. Dilerim 25 Mart’ta hem başarıları hem eksikleri açıkça anlatılır.

Galatasaray Televizyon Yayıncılık A.Ş. ise zarar etme geleneğini sürdürüyor.

2022 yılını 6 milyon TL zararla kapatmış, iyimser bir taraf var ama geçen yılki 7,78 milyon TL zarardan geriye gidiş söz konusu.

Galatasaray Dijital Satış ve Pazarlama Anonim Şirketimiz de faaliyetinden 15 milyon TL zarar etmiş, dönemi de 43 milyon TL dönem zararı ile kapatmış.  İlginç olan 2021’e göre yaklaşık %42 kayıpla cirosu 2.279.720 TL’ye inerken üstlendiği finansman gideri 84 katına çıkarak 28,9 milyon TL’ye gelmiş. Bir şirketin yıllık hasılatının 13 kat fazlası finansman gideri nasıl oluyor, 2022’de yapıldığı söylenen yapılanmanın içeriği nedir, yine muamma?

Bir kez daha altını çizelim, genelde öyle bir lüksümüz kalmamakla birlikte, Galatasaray herhangi bir mali yılda zarar edecekse yelkenden ya da atletizmden zarar edebilir.  Sportif branşlar hariç hiçbir iş kolu zarar edemez.  Bu faaliyetler ya rehabilite edilir, ya outsource edilir ya da tasfiye edilir. Bu dönüşüm tereddüt edilecek, zamana yayılacak, “arkadaşlar üzülür, üyeler kızar” diye önemsenmeyecek bir konu değildir.

Galatasaray aleyhine açılan davaları göz önünde bulundurarak finansal tablolarda 95 milyon TL karşılık ayırmış.

2021 yılında 5,56 milyon TL olan danışmanlık gideri 2022’de 13,49 milyon TL’ye yükselmiş.

GALATASARAY SPOR KULÜBÜ Derneği ve Bağlı Ortaklıkları 2022 yılı faaliyetleri sonucu konsolide olarak 1.014.080.724 TL faaliyet zararına ulaşmış.   Bu meblağın içinde finansman giderleri olmadığını üzülerek hatırlatmak isterim.  Şaka yollu söyleyenler vardır “bizim adamız bile var, bize bir şey olmaz” Konum olarak benzersiz olmakla birlikte 2022 yılında düzeltilmiş değerleme raporuna göre ederi 573 milyon TL olarak belirlenmiş.  Sportif faaliyet yürüterek bir yılda iki ada yok etmek mümkün görüldüğü üzere…

Net borç-alacak farkımız da 4.633.239.861 TL’ye ulaşmış.

Bankalar konsorsiyumu ile yapılan 19 Mart 2021 tarihli TLRef +%1,5 faizli kredi yapılandırma anlaşmasına göre 31 Ağustos 2023’e dek ana para ödememiz yok. 

Sayın Dursun Özbek geçmiş dönem borçlanmalarının faiz yükünden yakınırken Galatasaray’ın yaklaşık günde 1 milyon TL faiz ödemek durumunda olduğunu ve bunun sürdürülemez olduğunu söylüyor.  Haklıdır ancak günde 50.000 TL olsa ödeyebilecek miydik?  Mağazacılık A.Ş. dışında nakit üreten, artı değer yaratabilen bir iştirakimiz var mı?  Tüm sportif ve ticari faaliyetler zarar ederken hangi borcun faizini ödeyebiliriz ki?

Florya-Riva-Mecidiyeköy üçlüsü ile tüm borçları kapatıp Norveç Varlık Fonunu kıskandırır nakit bolluğuna geleceğimiz günlerin hayaliyle çılgınca zarar etmeye devam ediyoruz. 2022 yılı performansında iki farklı yönetimin payı olduğu için kimseyi hedef alamayız, burada kurumsal olarak herkes / hepimiz (yönetimler, üyeler, profesyoneller) yanlış taraftayız. PARA ile olan ilişkimizi sil baştan tanzim etmeliyiz.

Öte yandan yabancıya emlak satışının geçici süre sınırlanması ya da yasaklanması, Yeşilköy Atatürk havalimanının kısmen sivil havacılığa açılması gibi seçeneklerin 14 Mayıs seçimleri sonrası ülke gündemine gelebileceği hesaba katıldığında taşınmazlar üzerine proje geliştirme opsiyonlarının etkileneceği inkar edilemez. Projelere aynı kararlılıkla devam etmeli, B-C senaryolarına da hazır olmalıyız.

Arsadan, villadan, rezidanstan ne kazanırsak kazanalım asli faaliyetimizden katma değer yaratmayı, en azından zarar etmemeyi öğrenmek ya da öğrenmemek kulübümüzün kaderini çizecektir. O nedenle bugün yatırım faaliyetlerinden gelirler kalemine bakarak bilançoların düzeleceğine dair yanılgıya düşmemeliyiz. Her yönetim kendi dönemindeki faaliyeti başa baş noktasında kapatabilseydi böyle devasa bir borcumuz hiç olmayacaktı.

Biliyorsunuz son dönemdeki sportif başarı (veya futboldaki memnuniyet verici gidişat) dayanışma ve sevgi iklimine bağlanıyor, mevcut yönetim tüm eleştirileri “niye böyle yapıyorsunuz, yoksa bizi sevmiyor musunuz” benzeri cümlelerle karşılama refleksi edindi. İletişim açısından bakıldığında bu savunmanın etkili olduğunu da görüyorum, finansal sonuçları dahi hakkıyla irdeleyen / eleştiren neredeyse kimse yok.

Umarım yakın zamanda elde edeceğimiz finansal başarıyı da akılcılık ve feraset iklimine bağlarız.  “Birbirimizi sevelim, sayalım ve sürekli para kaybettiğimiz gerçeğini gündeme taşımayalım” dersek iklim aynı kalmaz. 

Galatasaray’ın hakiki bir vizyon oluşturup camia ölçeğinde sahiplenmesi şart. Burada yamalı bohça misali seçilen toplama yönetimlerin değil kulübün tüm paydaşlarının inisiyatif alması gerekiyor. Türkiye’de bunu bizden başka yapacak bir kulüp de yok.

Örneğin Galatasaray Sportif A.Ş. istikrarlı biçimde 140-150 milyon Euro yıllık iş hacmi yaratan bir futbol şirketine dönüşebilir mi? Global rekabette geçmişiyle anılan değil gelecekte kazanabileceği kupalar üzerinden değerlendirilen bir yapı mümkün mü? Bunun için nasıl bir strateji ve iş planı gerekir? Yoksa TFF’nin gözetimindeki kum havuzunda Ali Koç ile demeç savaşları bizi yeterince tatmin ediyor mu?

Varsayalım tüm finansal borcumuzu tek kalemde sildik, piyasaya da borçlarımızı ödedik, sezon sonuna dek tüm sporcularımızın maaşlarını peşin peşin hesaplarına yatırdık. Yönetim kurulunun toplantı masasına da 1 milyar Türk Lirası nakit parayı yeni hamle şansı olarak bıraktık.

Finansal borcu olmayan ama idari / hukuki yükümlülükleri ve sportif hedefleri olan Galatasaray SPOR kulübünü nasıl yöneteceğini kim anlatacak?

Yoksa elbette “sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” ama GALATASARAY torunlarımızın torunlarına da kalsın istiyorsak gerçek bilgiye, sağlıklı eleştiriye ve katılımcılığı özendiren köklü çözümlere ihtiyaç olacaktır. Birbirimizi överek ve sürekli nükseden hastalıkları inkar ederek vardığımız yeri bilançolar bize söylüyor.

6 Şubat 2023 depreminden sonra Galatasaray’ın camia olarak ortaya koyduğu ve herkesin imrenerek izlediği hızlı refleks, planlama becerisi, azim ve dayanışma iyi günlerde de rehberimiz olsun. Düzeltmek, iyileştirmek, üretmek ve sahip çıkmak üzerine yeni bir rota ile bir daha böyle bilançolarla karşılaşmayacağımız yıllara ulaşma temennimiz burada dursun.

26 Mart 2023 tarihli bu ek yazarın kendine hatırlatma notudur: Yukarıda bahsi geçen tutturulamayan dernek bütçesi, brüt zarar, hasılata denk miktarda esas faaliyet zararı, hasılatı nominal düşen futbol şirketinin beşe altıya katlanan zararı, iştiraklerdeki izaha muhtaç gider patlamaları, artısıyla eksisiyle üyelere detaylı olarak anlatılmayan faaliyet sonucu oluşan 1 milyar TL’yi aşkın faaliyet zararı ve zararla kapanacağını şimdiden ilan eden 2023 bütçesi oy birliğiyle ibra edilmiş ve/veya onaylanmış, üyeler sevinçlerini ReReRe RaRaRa ile taçlandırmışlardır. 2033’te Galatasaray’ın iş hacmi olarak Avrupa’nın en büyük 10 kulübünden biri olacağına dair sunum (temenniler) alkışlarla karşılanmıştır.

Imperium

Doğu Roma’nın eski başkenti olan İstanbul’da kurulan bir spor kulübü için de söylenebilir sanırım, Galatasaray son üç senedir sınırında dolaştığı Rubicon nehrini aştı. 

Rivayete göre Julius Caesar ordusuna doğal sınır olarak kabul edilen Rubicon nehrini geçme emri verdiğinde bugünkü İtalya coğrafyasında dengelerin değişeceğini ve artık geri dönüş olmayacağını vurgulamak için “alea iacta est” ifadesini kullanmış yani “zarlar atıldı”.

Bu yazı 27 Mart 2022 sabaha karşı zarflardan çıkan ibra ya da ibrasızlık üzerine değil çünkü zarlar geleceğe atıldı ve mucize olmadıkça düşeş gelmeyeceğini biliyoruz.  Konumuz kulübün yönetim anlayışı, yanlış beklentiler, çarpık algılar ve bundan sonrası.

Bu satırların yazarı her Galatasaraylının kulübün bekası, başarısı ve itibarını rota olarak kabul ettiğini umar ve bekler.  Endüstriyel sporda başarı planlama ve kaynak yönetimine bağlı değişkendir, itibar ise iletişim ve sosyal sermayeye yatırımla güçlendir.  Her koşulda bu üçlünün önünde BEKA yürür.  Galatasaray var olmalı, yola devam etmeli, imkânları nispetinde rekabet edebilmeli ki başarı ve itibarı tartabilelim.  21. yüzyılın değişmez konusu #sustainability (sürdürülebilirlik) Galatasaray için hayat memat meselesidir.  Genel kurul salonlarında atılan zarlar kaç gelirse gelsin yelkenlerimiz rüzgarla şişmeli, kürekler suya değmeli, havuzlarda kulaç atılmalı, bir top çizgiyi geçmese bile diğeri ya fileyi aşmalı ya da çemberden geçmelidir.

Çıplak ve acıklı gerçek ise şu:

Türkiye’de spor kulüplerinin ve/veya futbol şirketlerinin varlıklarının, üstlendikleri yükümlülüklerden yani borçlarından küçük olduğunu görüyoruz. Bu durumda kulüplerin yola devamı sadece tolerans ile olmaktadır. Öte yandan ülke sporundaki hesap vermeme kültürünü, ciddiyetsizliği hatta yozlaşmayı da bu tolerans getirmiştir.  Batmayan dev balonlara dönüştü bilhassa köklü kulüpler. Amerikalıların deyimiyle, too BIG to FAIL paradoksu içindeyiz.  TBMM’den geçmesi beklenen yeni Spor Yasası ile muhtemelen yeni bir dönem başlayacak.  Belki de kulüp yönetimlerine soyunacak hevesli insan sayısı azalacak ve geçmiş düşünüldüğünde bu durumun iyi mi kötü mü olacağı tartışılır.

Galatasaray Spor Kulübünde görev süresini normal şekilde tamamlayabilen son yönetim 2008-2010 arası Sayın Adnan Polat başkanlığındaydı. 2018-2021 arası dönem Asliye Hukuk mahkemesinin ara kararına tutunarak iktidarda kaldığı için tasnif dışıdır. Dursun Özbek yönetiminden 4 üye istifa ederek ayrılmıştı, rahmetli Mustafa başkanın döneminde istifa edenler 5 ya da 6 olmalı, en son dokuz aylık Burak Elmas yönetimden de iki kişi ayrılmıştı.  Görev süresini tamamlayamayan, istifalarla eksilen yönetimler bunlar.  Kağıt üzerinde görevli olup çalışmalara düzenli katılmayanları, bir işin ucundan tutmayıp şeklen orada duranları saymıyorum bile.  Demek ki kulübümüzde yetkin ve muktedir yürütme gücü tesis etmekte 10 yılı aşkın süredir bir sorun var, çözmek için kafa yormak gerekiyor.  Bugünkü modelde herhangi bir başkan adayı adını duyduğu, yaşını bildiği, tanıdığını zannettiği ya da muhtelif dengeleri gözeterek oy potansiyeli olduğuna inandığı 15 kişi bir listeye alt alta diziyor. Halı sahaya adam bulur gibi liste yapanlar dahi oldu geçmişte, neyse ki asgari ciddiyeti haiz olmayanlar sandıktan çıkamıyor.  Bir dernekte / kulüpte / organizasyonda 10 seneyi aşkın süredir yürütme erki sallanan çürük diş gibiyse, uzun vadeli hedefler kovalanması aşırı iyimserlik olur.

Sözün özü koltuğa oturmaya hevesli insanları asla ulaşamayacakları menzillere inandırma modeli iflas etmiştir. Ne şeyhler uçabiliyor, ne de müritlerin onları uçurmaya nefesi yeter… Seçim kazanmak dışında bir gayesi olmayan ve yalnızca kampanya dönemindeki algıları yönetip birlikte çok şey başaracaklarını zannedenlerin yürüyeceği yol da artık ilk genel kurula kadardır çünkü iyi yönetildiğinde bile işlerin ters gidebildiği harici risklere açık bir organizasyon kötü idare edildiğinde bunu herkes iliklerine kadar hisseder.  İlk fark edenler de üçüncü kişi ve kurumlar, muhatap olunan güç odaklarıdır. 

Seçim öncesi ekip olarak çalışmayı, tartışmayı, üretmeyi, sonuç almayı ve iç iletişimini çözememiş hiçbir yönetim kurulu kalıcı ve sürdürülebilir başarı elde edememiştir, etmeleri de beklenemez.  Galatasaray böyle yetkin ve uyumlu bir yönetim takımı ortaya çıkaramıyorsa, genel kurulun kulübün istikameti ve idare tarzı ile ilgili daha fazla kural koyması, başka bir deyişle yürütme erkinin sonsuz ve sorumsuz gücünü kısıtlaması gündeme gelmelidir. Bunları dert edinecek, üzerine özgün fikirler dile getirebilecek kaç kişi var bilmiyorum ama varsa böyle insanlar onlarla bir araya gelmeyi ve ortak aklı harekete geçirmek üzere istişarelerde bulunmayı isterdim.  Yıllar yılı yetki sahibi olup da kurumsallaşmayı peş peşe şirket kurmak zannedenlerin, institutionalism diye bir şey duymadığına da neredeyse eminim.

Bugüne dek bu kulüpte yönetim mekanizması hep A’dan Z’ye kuruldu yani liderlik iddiası ortaya koyan kişi kendince A takımını kurdu, seçime girdi ve kazandığı takdirde kulübü yönetmeye soyundu. Herkesin yoğurt yiyişi kendine göredir, eyvallah ama yıllar boyu bizim yoğurt hem ekşidi hem küflendi, eleştirdiğimiz her yönetim de işte o bozuk yoğurdun tatsız kaymağıdır.  Oysa belki de Z’den A’ya kurulmalı iktidar piramidi. Tabanda kulübün nasıl yönetilmesi gerektiğine dair asgari müştereklerde konsensüs sağlansa, hangi kişi ya da ekip bu sese kulaklarını tıkayabilir ki? 

Berbat bir sezon performansına rağmen adı süper kendi güdük ligimizde kümede kaldık ama geçen yıllarda fikren, zihnen, manen küme düştüğümüzü kabullenelim.  Dillerden düşmeyen fabrika ayarlarının ne olduğu üzerinde anlaşamaz hale geldik çünkü bu kulüp kurucu değerlerini, ana hedeflerini, başarı reçetesini yıllardır ve ısrarla inkar ediyor. Galatasaray’ın üretmeden tüketmeye dayalı iş modeli külliyen yanlış, bu gerçek başka bir şey olmasa bile her sene bilançolar marifetiyle yüzümüze vuruluyor ama inkar politikasından vazgeçmiyoruz. 

Bizler bir kişiden insanüstü performans hatta keramet bekliyoruz. Biz bakış açısı, strateji ya da iş planı değil karizmatik liderlik arıyoruz.  İstiyoruz ki kırmızı pelerini hariç her türlü eksik ve kusurdan münezzeh bir kahraman kurtarsın bahtı kara maderini.

Öyle biri YOK, olsa bilirdik ve çoktan seçmiştik.

Yakın geçmişin lider profillerine şöyle bir bakalım dilerseniz.

  • Yıllarca yolu gözlenen eski sporcu muhterem ağabeyimiz denendi, olmadı.
  • Taraftarın sevgilisi büyük sanayici denendi, olmadı.
  • Finans dehası, Euro milyarderi(?) denendi, olmadı.
  • Evvelce kulüp işlerine mesafeli durmuş müteşebbis abimiz denendi, olmadı.
  • Entelektüel halk adamı, eski bürokrat denendi, olmadı.
  • En son vitrini şık, genç ve yakışıklı başkan modeli denendi.  Oluru yoktu ve yine olmadı.

Şimdi sıra kimde ya da isimler fark eder mi?  Başarısız eski başkanlardan ya da “cebimizde şu kadar parayla geliyoruz” diyen yalancılardan medet umulur mu?

Zor oyunu bozarmış, yeni oyunu kurmak için bu yazıyı baştan okumak ve ötesini düşünmek gerek.

Bu kulübü kuran Ali Sami YEN’in 1911 tarihli strateji belgesi ve eylem planından bile geri olduğumuzun mahcubiyetini hissederek düşünmek…

GALATASARAY Galatasaraylılara karşı?

Dünyada giderek yükselen üç akım söz konusu ve bu korkunç üçlünün demokrasinin hatta insanlığın geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılmakta:

  1. Popülizm ve otoriterleşme
  2. Polarizasyon yani kutuplaşma
  3. Kültürel kodlardan ve özünden uzaklaşarak vasatlaşma (mediokrasi)

Türkiye bu üç akımdan fazlasıyla etkilenen talihsiz ülkelerden biri, yine de ben umardım ki Galatasaray camiası o sert rüzgarlara karşı korunaklı bir yer olarak kalacaktı. Şimdilik yanıldığımı kabul etmeliyim.

10 Ekim 2018 günü yapılan Divan Kurulu toplantısından sonra şunu yazmışım:

Onca dertle boğuşan Galatasaray’a enerji kaybettiren, Galatasaraylıları ayrıştıran / bölen, haklı çıkmak uğruna gözü dönen herkes HAKSIZDIR ve kulübe zarar vermiştir.  Kendinize çekidüzen verecekseniz eğer, GÜN bugündür. Yarın öyle utanırsınız ki, didişecek mecaliniz kalmayabilir.”

Tam 164 gün sonra dün gece 358 üye idari ibrasızlık yönünde el kaldırdı ve Galatasaray Spor Kulübü bilinmeze savruldu. Önümüzdeki günler ve haftalar nelere gebe bilmiyoruz. Üyelerin ibra etmek kadar, etmemek de kanuni ve iradi hakkıdır.  Somut bilgiye dayanarak, Tüzük ihlaline atıfta bulunarak, hür iradesini ortaya koyarak ibra etmeyenlere kimsenin diyeceği bir şey olmaz. Yalnız şu var ki, 500 sayfayı aşan raporlardan tek satır okumadan, Tüzük hükümlerinden bihaber oldukları halde salt rövanş hissiyle, Kulübün menfaatleriyle ilgisi olmayan şahsi beklentilerle, eş-dost-ahbap kontenjanından ibra etmeyenler varsa, bilsinler ki ağır vebal altındadırlar. 

Sayın başkanın, yönetiminin, bilhassa kurullarının yaptığı seri hatalar ayrı bir yazı konusu ama bugün isterim ki dün ibra edilen mali tabloyu ve hiç konuşulmayan sportif vizyonu kısaca inceleyelim.

Galatasaray Spor Kulübü ve bağlı ortaklıkları iki senede (2017 ve 2018) 1 milyar 442 milyon TL hasılat elde etmiş. Yine bu iki yılda 760 milyon TL konsolide dönem zararına ulaşmış.  Evet, yanlış okumadınız zarar oranı %52 !  Akıl alır gibi değil…

Bu çıplak gerçek öyle yakıcı ve ağır ki, her türlü övgüyü, yergiyi, propaganda cümlesini, kahramanlık hikayesini ezip geçer.  Sayın Mustafa Cengiz yönetimleri kendi dönemlerindeki nakit akışını ucu ucuna götürdüler, rayından çıkan döviz kurları ve yüksek faiz hadlerine rağmen borç-alacak farkının kontrolsüz büyümesine engel oldular, kullandıklarından daha fazla kredi ana para ve faizi ödediler ama delik o kadar büyük ki, bu halisane çaba da yakıcı gerçeğin altında kalır.

Galatasaray Spor Kulübü ve bağlı ortaklıklarının muaccel (vadesi geçmiş) borcu 323,5 milyon TL, bir önceki yıla göre %56 artış göstermiş.  Neden Ziraat Bankası ile yeni bir konsolidasyona gidilmek zorunda kalındığının net göstergesi.  Yüzde 56 artış çok fazla ama 2016’dan 2017’ye muaccel borcun tam 2,5 kat arttığı düşünülünce söz bitiyor.

Daha vahimi, futbol hariç Galatasaray Spor Kulübü Derneği bir yılda 236,4 milyon TL dönem zararına ulaşmış.  Faiz ve finansman giderini eski yılların tortusu olarak hesaba katmasak bile, esas faaliyet zararı 73 milyon TL! 2018-2019 sezonu için daha mütevazı bütçeli takımlara, giderlerde tasarrufa rağmen futbol harici 13 branşın ve Dernek operasyonun bir yıllık zararı inanılmaz bir noktada.  Sadece Derneğin borç-alacak farkı 796 milyon TL’ye ulaşmış?? 
Biliyoruz ki ezeli rakiplerimizin durumu bizden daha kötü ama bu asla bir avuntu olamaz ve her koyun kendi bacağından asılır

Akla hemen Riva ve Florya gelebilir fakat bu iki değerli mülkümüz ancak banka faizlerini öder konumda.  2019-2023 arası yaklaşık 1 milyar TL gelir bekliyoruz.  Emsali olmadığı için aslında paha biçilemeyen Galatasaray Adası’nın resmi defter değeri 138,6 milyon TL olarak belirlenmiş, genel kurulun yetki vermediği Mecidiyeköy arazisi ve natamam otel binası 91 milyon TL..  Görüldüğü üzere, çok yetersiz.

31 Aralık 2018 itibariyle öz sermayenin (-637 milyon TL) ile sıfırın çok altında olduğu düşünülünce en azından sıfır noktasını yakalamak için, dünyada bu duruma düşen kurumlar ne yapıyorsa o seçenekleri masaya koyup değerlendirmek gerekir.

  • Sermaye artırımı?
  • Varlık satışı?
  • Hisse satışı?
  • Futbolcu satışı?
  • Birikmiş borçlara yeniden yapılandırma?
  • Yeni taşınmaz edinilmesi (kamu desteğiyle üst kullanım hakkı)
  • Yeni finansal ortak ???
  • Üye sayısını çoğaltmak ???

Bu seçeneklerin bazısı uygulanabilir, bazısı imkansız görünür ama esnaf mantığıyla “her sabah dükkanı açtık, akşam kepenk kapattık” ile yani hayatın normal akışında bu kabusun sona ermesi mümkün görünmemektedir.

Başka bir kabus da, serbest dalgalı kur rejiminin bilançoları yutacak hale gelmesi. Defalarca anlattık, uyardık ama belli ki Galatasaray hedging mekanizmalarını ya da türev ürünlerini kullanamıyor.  Yıllarca “hedging çok pahalı” dendi, yıllardır bilançoları kanatan yüz milyonlarca TL kur zararını görünce, pahalı olduğuna ben de ikna oldum!  Özellikle döviz kurunun stabil gittiği 2016-2017 yıllarında önemli fırsat kaçırıldığı kanaatindeyim.  USD & Euro kurunun ya da paritenin bu hafta başı ne olacağını bilemediğimiz ortamda, artık hedging mümkün görünmüyor.  UEFA Şampiyonlar Ligi gelirinin olmadığı sezonlarda, bu açık pozisyon tahammül edilemez hale gelecektir.  Bu durumda neler yapılabilir?

  1. Konsolide toplam içindeki payı %29 olan döviz cinsinden krediler öncelikle kapatılmaya çalışılacak
  2. Dernek ile GS Sportif A.Ş. arasındaki SPK onaylı gelir devri anlaşması, Eylül 2018’de yayınlanan kararnameye istinaden dövizden TL’ye döndürülecek.

Bunlar yetmezse popüler olmayan, hoşa gitmeyecek önlemler devreye girer.

Daha düşük bütçeli yabancı sporcularla anlaşma yoluna gidilecek, daha az sayıda yabancı sporcu kadrolarda yer alacak veya yabancılarla sabit kur üzerinden sözleşme yapılacak  (elbette son yöntem TL’ye güvenin dip yaptığı ortamda maalesef pek mümkün görünmüyor)

Etkin maliyet yönetimi, bütçe disiplini, gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi, yeni sponsorluk anlaşmaları yanında her branşta keşfettiği yeteneklerden elit sporcular çıkaran bir organizasyona dönüşmek şart.  Fakat ne hazindir ki, dünkü genel kurulda takip edebildiğim kadarıyla üyemiz Sayın Ebru Köksal dışında hiç kimse spor dünyasının nereye gittiğine dair tek satır beyanda bulunmadı.  Maalesef yönetim kurulu da ortaya bir sportif vizyon koymadı. Türkiye Taşkömürü işletmelerinin genel kurulunda madencilik ve kömürden bahsedilmemesi kadar anlamsız bir durum bu ve pek çok insanda bir nevi yabancılaşma gerekçesi…

Oysa dünyada SPOR planlama ve yönetim kabiliyetinin en fazla fark yarattığı sektörlerden biri haline geldi. Stratejik planlama, icra yetkinliği ve iletişim becerilerinin ön planda olduğu spor yönetimi aslen duyguları, enerjiyi ve performansı yönlendirebilmektir.  Neden her branşta sporcu yetiştiremiyoruz, niye eksik kalıyoruz sorusuna kendimce dört ihtimal bulabiliyorum:

  • Sportif altyapılarda organizasyon hatalı, çalışma usulleri demode, antrenörler yetersiz ya da motivasyonunu yitirmiş
  • Elit sporcu olmaya yatkın gençler daha iyi imkanlar sunan diğer kulüpleri tercih ediyor
  • Seçme / yerleştirme kriterlerimiz yanlış, yetenek analizimiz eksik
  • Doğru strateji, gerçekçi hedef, planlı uygulama ve idari devamlılık yok

Elit bir sporcu en az 7-8 senelik bir emeğin sonunda yetişiyor.  Galatasaray’da ise görev süresini tamamlayabilen son başkan 2008-2010 dönemiyle Sayın Adnan Polat!  Uzun vadeli planlara herkesin burun kıvırdığı ülkenin, süreklilik sağlayamayan en büyük kulübünde altyapılardan sporcu yetiştirmek yönetim kurullarının hevesine ya da öncelik sıralamasına terk edilemez.  Spor alanında konunun tüm taraflarını (tesis mimarisinden sporcu beslenmesine dek en geniş yelpazede) bir araya getirecek ortak çalışmaların neticesinde, paylaşılan deneyim ve bilimsel verilere dayalı sonuç raporunu “sporculuk anayasası” olarak sabitlemek gerekir.  Yönetmelik ya da tüzük olarak tüm yönetimler için bağlayıcılık kazanacak bir yol haritası olmalıdır.  Her yönetim, bir öncekinin bıraktığı yerden devam ederse pek çok genç sporcu sarı-kırmızılı forma ile birer elit sporcuya dönüşecektir.

Her branştan genç yabancı sporcuları keşfetmek adına yurt dışında odaklanılacak bir hinterland seçmek (mesela Balkanlar), futbolcu transferinde yoğunlaşılacak hedef pazarlar belirlemek (bana sorarsanız Kuzey Avrupa ve Uzakdoğu), Türk kulüplerinin ortak yanlışı menajer ve oyuncu temsilcilerinin çizdiği ticari vizyondan ayrılarak kendi rotasını çizen kulüp olmak gibi parametreleri bir araya getirebiliyorsanız hikayenizi baştan yazabilirsiniz. 

İdari yapı ve profesyonel yapılanma açısından bakıldığında, özellikle bütçe disiplini / iş takibi / hesap verilebilirlik konusunda başkan yardımcımız Sayın Kaan Kançal kulübü 1990’lardan 21.yüzyıla taşıyan süreç lideri olarak anılmalı ve takdir edilmelidir.   Başlattığı yeni ve doğru uygulamaların, daha da ileri taşınarak devamı kesinlikle tavsiye edilir.

Kulübümüzün bir ihtiyacı da kapsamlı tüzük tadilidir. Bu konuda gelmiş geçmiş tüm yönetim kurullarının “başımıza bir iş gelmesin” diye çekingen davrandığı malum, oysa bu konuyu gruplayarak faydası netleştirilmiş çözüm paketi haline getirmek pekala mümkün. Şöyle ki:

  1. Mevzuata uyum, iyi yönetim ve etkin denetime yönelik iyileştirmeler (Dernek ve şirketlerin mali yıllarının sportif sezonlara endekslenerek eşitlenmesi ya da denetim/sicil ve disiplin kurullarının yönetimlerden bağımsız seçilmesi gibi)
  2. Tüzük metni içindeki uyumsuzluk ya da fiili duruma çözüm getiremeyen eksiklerin giderilmesine dönük düzeltmeler (görevdeki yönetimlerin tek taraflı baskın seçim kararı alması durumunda takvimin değiştirilmesi ya da bir yıl içinde alınacak maksimum üye sayısını belirleyen 8.maddedeki kafa karıştırıcı ibarelerin düzeltilmesi gibi)
  3. Yenilik doğurucu diğer hükümler  (yönetimlerin gözünü korkutsa da bu doğrudan genel kurulun mesuliyeti olan bir nevi yasama faaliyetidir, yürütme erkini temsil eden yönetim kurulu öneri ya da tasarı getirmek zorunda değildir)

Kulübümüzün en acil konusu olan finansmana dönersek, 1996’dan beri borçlandığımızı ve geri öderken hep zorlandığımızı biliyoruz ama son yedi seneye bakınca o kadar geriye gitmemizin gerekli olmadığı ortaya çıkıyor.

Yukarıdaki tablo gerçekten dramatik.  31 Aralık 2012 itibariyle Kulübümüzün konsolide borç-alacak farkı -377 milyon TL, öz sermaye ise +335 milyon TL imiş. 2013 yılına girerken Riva, Florya tapuları elimizde, Galatasaray Adası işler vaziyette, stadımız yeni açılmış ve üyelerin/taraftarın desteğine sahip bir idare kadrosu var.  Gayet yönetilebilir durumdayız, Türkiye’deki makro ekonomik dengeler henüz sarsılmamış, daha iyi konuma gelebiliriz, önümüz açık.

Daha sonra har vurup harman savurmaya başlıyoruz, kerameti kendinden menkul “bilanço büyüklüğü” lafı icat ediliyor, finans dehası olduğunu iddia eden figürler beliriyor.  Aynı hatalar ısrarla tekrarlanıyor, kötü niyetten şüphe edeceğimiz anlamsız işlemler yapılıyor. Bu yedi yıl boyunca lig şampiyonlukları kazanıyoruz, UEFA CL katılım hakkı ve başka kulüplerin elde etmediği gelirlere ulaşıyoruz.

Buna rağmen 31 Aralık 2018 itibariyle sürekli hale gelmiş dönem zararı, 1,265 milyar TL borç-alacak farkı ve felaket habercisi (-637 milyon TL) öz sermaye ile burun burunayız.  Riva ve Florya tapuları artık bizde değil, Adamız virane, bunlar yetmezmiş gibi Kemerburgaz tesislerinin ve Seyrantepe’de 15.000 kişilik Leed Gold kalite düzeyinde kapalı spor salonu yapma mükellefiyetlerimiz çıkmış.  Kurlar almış başını gitmiş, faizler yüksek, Türkiye ekonomisi kırmızı alarm seviyesinde!

Böyle bakınca insanın aklına Sayın Ünal Aysal ve Sayın Dursun Özbek yönetimlerini itham etmek geliyor, elbette hataları var ama hep söylediğim gibi hiçbir yönetim kurulu tek başına günah keçisi ilan edilmemelidir.  Zira yetkiyi veren ve denetlemesi umulan koskoca genel kurulumuz var!  Bu yedi yılda neler gördük, neler duyduk?

  • Abimizi kırmayalım, onu koruyalım
  • Başkanımıza güvenelim, onun sözü kafidir
  • Her şey güzel olacak
  • Şampiyon olduk ya, daha ne istiyorsunuz?
  • Güzel günler yakında
  • Büyük düşünelim sevgili Galatasaraylılar
  • Her branşta şampiyon olacağız
  • Çilekler gelecek, uçaklar inecek
  • Alkış, ibra, yetki onayı, alkış, vizyon sunumu, alkış, maket gösterimi, ibra, ikram, bravo sesleri, ibra, destek, ReReRe RaRaRa !!!

Hafızanızı biraz yokladığınızda, son 7 yılın Matrix filminin Yeşilçam uyarlaması şeklinde geçtiğine siz de ikna olabilirsiniz.  Yanlış hapı yutarak sahte mutluluğu seçenlerin çoğunlukta olduğunu ise biliyoruz.

Mali sonuçlara ve güncel duruma bakarsak bağımsız denetim kuruluşu Ernst&Young raporunun üçüncü sayfasında yer alan ibare çok kritik:

Gelecekteki olay veya şartlar Derneğin sürekliliğini sona erdirebilir

Rakamlar ve bu yargı cümlesiyle yetinmeyenler, Türk Medeni Kanunu’nun 87/3 maddesine de bakabilirler.

Olan olmuş diye pes edecek halimiz yok elbette.  “Galatasaray’a bişey olmaz” gevşekliği ile “Galatasaray’ın beka sorunu var” uçlarından uzak durup realist bir dönüşüm planını güncel şartlara uyarlamak gerekiyor. Kulüp ve şirketleri, bilançolarını sportif başarı beklentisinden arındırmak zorundadır. Başarı olmasa bile başabaş noktası hedeflenerek bütçe yapılmalıdır.  Bizim faaliyet zararını göğüsleyecek, sindirecek halimiz kalmamıştır.  Transfere akıtılan para ile övünen, başarıyı satın almaktan başka yol bilmeyen üretimsiz modelden üretime dayalı ve optimum maliyetlerle dönen sürdürülebilir bir spor yönetimi modeline hızla geçmek tek çaredir. Bunu yapacak kadroları bir araya getirmek şu anda düşük ihtimal gibi görünse de, Galatasaray Spor Kulübü’nün iki dönem (altı yıl) iş başında kalacak çok sağlam ve tutarlı bir yönetim anlayışına şiddetle ihtiyacı vardır.

Elbette asla kötüyü konduramıyoruz, BEKA sorunumuz da yok belki ama başımızda bir büyük BELA var.  Önerilen çözümlerin hiçbiri sosyal sermayesi aşınmış, birbirine düşmüş, bölünmüş bir camiada tatbik edilemez.  İbra oylamasında salonun sağına ve soluna savrulup birbirine laf atan üyelerin olduğu ortamda birliktelik, sinerji, bereket olmaz.  Ayrıca taraftarın güven duymadığı, desteklemediği bir yapı güdük kalacağı gibi, içine düştüğü karabasandan da kurtulamaz.

Sözün özü Galatasaray Spor Kulübü,  Galatasaraylılara rağmen başarılı olamayacak ve ayakta kalamayacaktır. Bu durumda acilen şapkayı önümüze koymamız gereken bir “Galatasaraylılar sorunumuz” vardır.  Önce sosyolojiyi, sonra ekonomiyi düzelteceğiz.

Zor günler belki seneler kapıda ama eğer “aslolan Galatasaray” diyenler samimi olur ve yan yana durursa ne namerde muhtaç olacağız, ne de bu çürümüş düzene teslim olacağız!   

Zaman en iyi hakemdir ve kader de dileriz ki sarı-kırmızıdan yana durur.

DAYAN GALATASARAY !

İ.B.R.A olmak ya da olmamak

İbra” Arapça bir kelime olup, beraat ile aynı kökten gelir.  Türkçe karşılığını “aklama, temize çıkarma, borçtan kurtarma, onaylama” olarak kabul edebiliriz.

Galatasaray Spor Kulübü üyelerinin bu kadarını bildiğine inanıyorum, devam eden satırlar hakkında ise kafaların karışık olduğunu düşünmek için çok sebep var.

Galatasaray Spor Kulübü Derneği tüzük hükümleri doğrultusunda yönetilir.  Tüzük hukuki kaynağını 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundan alır.

Dernekler Kanunu ve Medeni Kanunda “ibra” kelimesine rastlayamıyoruz.  Bu durumda ibrayı anonim ortaklıklardaki ibra yani Türk Ticaret Kanunu üzerinden okumak doğru olacaktır.

Camiamız ne kadar farkındadır kestirememekle birlikte, dernek veya anonim şirketlerde ibra duygusal değil teknik bir olgudur.

Gelenek, görenek, maneviyat gibi kavramlarla karıştırılmaması gerekir.  Geleceğe dönük farklı hesaplarla kin güdülecek ya da sonsuz affedicilikle üzeri kapatılacak bir süreç de değildir.

İlgili yönetim dönemini ve aynı dönemde görev yapmış yönetim kurulu üyelerini ibra ettiğinizde ilgili tüm icraat, mali sonuç, hata, kusur ve eksikleri de aklamış / onaylamış / sahiplenmiş olursunuz.

Onaylamanın ötesinde benzer yönetim kararlarını, belki daha kötü mali sonuçları, aynı hata ve kusurları gelecekte de kabulleneceğinizi ve kulübün istikametinden memnun olduğunuzu ilan etmiş olursunuz.

İ.B.R.A nedir ?

Dört harfli ibra kelimesini kısaltma olarak kabul edelim bir an için

İ: idari karar ve işlemler

B: belgeler (Tüzük, fatura, makbuz, dekont, sözleşme vs.)

R: raporlar (faaliyet raporu, bütçe, denetleme kurulu raporu, bağımsız denetim görüşü vs.)

A: ahlaki zaaf, akıl noksanlığı, ağır vazife ihmali gibi kusurların varlığı ya da yokluğu

Böyle konumladığınızda ibrayı kavramsallaştırmak daha kolay hale geliyor.

Ya Galatasaray’daki İ.B.R.A genelde nasıl algılanıyor / şekilleniyor ?

İ: inkar ve iltimas (gerçekleri görmezden gelme, riskleri yok sayma, dost ve arkadaşları kayırma, şahsi çıkarları kollama)

B: bilgisizlik  (Tüzük başta olmak üzere kulübün belge ve raporlarına ilgi duymamak, vakıf olmamak kısacası okumamak)

R: riyakarlık (gerçek niyetlerin saklanması, çifte standart, ezberlenmiş tavırlar, ince hesaplar)

A: aldanma (yoğun propaganda tesiri altında kalıp ibrasızlık durumunun yaratacağı sonuçlar hakkında yanılgıya düşme)

31 Mart 2018 cumartesi günü Dursun Özbek yönetimi ve 2017 faaliyet yılı büyük oy farkıyla ibra edildi.  Aslında ibra edilen Dursun Özbek’in izahı mümkün olmayan başarısız performansı değil, onu seçtirmek için çalışan, seçtirdikten sonra başına üşüşen, 20 Ocak’taki erken seçimi sürpriz şekilde kaybedince ibra oylamasında rövanş için vaziyet olan kulüpteki yerleşik statükodur.

İbra oylamasının geç saate kalması nedeniyle o an salonda bulunan 900-1000 arası üyenin büyük çoğunluğu 2017 yılını “onaylamış” ve “aklamıştır”

Oylamaya katılan üyeler açık iradelerini bu şekilde göstermişlerdir, karar tamamen meşrudur.  Kararı teknik açıdan tartışmak zaman kaybıdır, eleştirmek ise anlamsızdır.

Mali sonuçları üyelere takdim eden kulüp başkanı Sayın Mustafa Cengiz’in 2011 yılındaki Adnan Polat ibra oylamasını kırgınlık doğuran bir ayıp ya da düzen bozucu kaos olarak görmesi ve bu bağlamdaki konuşması da üyeleri etkilemiştir.  2018 yılı kulüp denetleme kurulunun sunumlarını beraber ve solo şarkılar programına çevirmesi salonda kısmen tepki yaratmıştır.  İbra konusundaki sorunlu alanların tüzük maddelerine değil, magazin detaylara dayandırılması da sunulanları hafifletmiştir.

Oysa başta söylediğimiz ibra gerekçelere dayandırılması gereken bir kavram, örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13 Mayıs 2013 tarihli anonim şirketlerde ibraya dair kararında:

Genel kurul tarafından verilen ibra kararlarının hukuki sonuç doğurabilmesi için ibranın açık ibra, yani somut olayların tartışılıp değerlendirilmek sureti ile ilgililerin ibrasına karar verilmesi gerekmektedir.” denilmiştir.

Galatasaray’ın gerçeklikten kopup manasız çekişmelerin içine savrulması, incir çekirdeğini doldurmayan lafların / devede kulak rakamların gündem olması; ibra edildikten sonra vakur bir ifadeyle teşekkür eden nice başkanı görmüş bu gözlerin derbi maçın son dakikasında galibiyet golü atmış gibi sevinen sabık başkanın hırsına şaşırmasına engel olamadı.

Re Re Re Ra Ra Ra diye tempo tutarak sevinen ve ömürlerini kulüpten maddi – manevi beklenti umuduyla geçirenleri Mayıs ayında sandık başlarında da göreceğimize emin olabiliriz.   Bu kitle sahnede yumruk şov yapan Dursun Özbek’in etrafında yine kenetlenecektir.  Dursun başkanın yeni dönem seçim sloganı da benden olsun, hafızası zayıf seçmen bu öz güvene bayılacaktır, eminim.

YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN TEMİNATIDIR