Doğu
Roma’nın eski başkenti olan İstanbul’da kurulan bir spor kulübü için de
söylenebilir sanırım, Galatasaray son üç senedir sınırında dolaştığı Rubicon
nehrini aştı.
Rivayete göre Julius Caesar ordusuna doğal sınır olarak kabul edilen Rubicon nehrini geçme emri verdiğinde bugünkü İtalya coğrafyasında dengelerin değişeceğini ve artık geri dönüş olmayacağını vurgulamak için “alea iacta est” ifadesini kullanmış yani “zarlar atıldı”.
Bu
yazı 27 Mart 2022 sabaha karşı zarflardan çıkan ibra ya da ibrasızlık üzerine
değil çünkü zarlar geleceğe atıldı ve mucize olmadıkça düşeş gelmeyeceğini
biliyoruz. Konumuz kulübün yönetim
anlayışı, yanlış beklentiler, çarpık algılar ve bundan sonrası.
Bu satırların yazarı her Galatasaraylının kulübün bekası, başarısı ve itibarını rota olarak kabul ettiğini umar ve bekler. Endüstriyel sporda başarı planlama ve kaynak yönetimine bağlı değişkendir, itibar ise iletişim ve sosyal sermayeye yatırımla güçlendir. Her koşulda bu üçlünün önünde BEKA yürür. Galatasaray var olmalı, yola devam etmeli, imkânları nispetinde rekabet edebilmeli ki başarı ve itibarı tartabilelim. 21. yüzyılın değişmez konusu #sustainability (sürdürülebilirlik) Galatasaray için hayat memat meselesidir. Genel kurul salonlarında atılan zarlar kaç gelirse gelsin yelkenlerimiz rüzgarla şişmeli, kürekler suya değmeli, havuzlarda kulaç atılmalı, bir top çizgiyi geçmese bile diğeri ya fileyi aşmalı ya da çemberden geçmelidir.
Çıplak ve acıklı gerçek ise şu:
Türkiye’de spor kulüplerinin ve/veya futbol şirketlerinin varlıklarının, üstlendikleri yükümlülüklerden yani borçlarından küçük olduğunu görüyoruz. Bu durumda kulüplerin yola devamı sadece tolerans ile olmaktadır. Öte yandan ülke sporundaki hesap vermeme kültürünü, ciddiyetsizliği hatta yozlaşmayı da bu tolerans getirmiştir. Batmayan dev balonlara dönüştü bilhassa köklü kulüpler. Amerikalıların deyimiyle, too BIG to FAIL paradoksu içindeyiz. TBMM’den geçmesi beklenen yeni Spor Yasası ile muhtemelen yeni bir dönem başlayacak. Belki de kulüp yönetimlerine soyunacak hevesli insan sayısı azalacak ve geçmiş düşünüldüğünde bu durumun iyi mi kötü mü olacağı tartışılır.
Galatasaray Spor Kulübünde görev süresini normal şekilde tamamlayabilen son yönetim 2008-2010 arası Sayın Adnan Polat başkanlığındaydı. 2018-2021 arası dönem Asliye Hukuk mahkemesinin ara kararına tutunarak iktidarda kaldığı için tasnif dışıdır. Dursun Özbek yönetiminden 4 üye istifa ederek ayrılmıştı, rahmetli Mustafa başkanın döneminde istifa edenler 5 ya da 6 olmalı, en son dokuz aylık Burak Elmas yönetimden de iki kişi ayrılmıştı. Görev süresini tamamlayamayan, istifalarla eksilen yönetimler bunlar. Kağıt üzerinde görevli olup çalışmalara düzenli katılmayanları, bir işin ucundan tutmayıp şeklen orada duranları saymıyorum bile. Demek ki kulübümüzde yetkin ve muktedir yürütme gücü tesis etmekte 10 yılı aşkın süredir bir sorun var, çözmek için kafa yormak gerekiyor. Bugünkü modelde herhangi bir başkan adayı adını duyduğu, yaşını bildiği, tanıdığını zannettiği ya da muhtelif dengeleri gözeterek oy potansiyeli olduğuna inandığı 15 kişi bir listeye alt alta diziyor. Halı sahaya adam bulur gibi liste yapanlar dahi oldu geçmişte, neyse ki asgari ciddiyeti haiz olmayanlar sandıktan çıkamıyor. Bir dernekte / kulüpte / organizasyonda 10 seneyi aşkın süredir yürütme erki sallanan çürük diş gibiyse, uzun vadeli hedefler kovalanması aşırı iyimserlik olur.
Sözün
özü koltuğa oturmaya hevesli insanları
asla ulaşamayacakları menzillere inandırma modeli iflas etmiştir. Ne
şeyhler uçabiliyor, ne de müritlerin onları uçurmaya nefesi yeter… Seçim
kazanmak dışında bir gayesi olmayan ve yalnızca kampanya dönemindeki algıları
yönetip birlikte çok şey başaracaklarını zannedenlerin yürüyeceği yol da artık
ilk genel kurula kadardır çünkü iyi yönetildiğinde bile işlerin ters
gidebildiği harici risklere açık bir organizasyon kötü idare edildiğinde bunu
herkes iliklerine kadar hisseder. İlk fark
edenler de üçüncü kişi ve kurumlar, muhatap olunan güç odaklarıdır.
Seçim öncesi ekip olarak çalışmayı, tartışmayı, üretmeyi, sonuç almayı ve iç iletişimini çözememiş hiçbir yönetim kurulu kalıcı ve sürdürülebilir başarı elde edememiştir, etmeleri de beklenemez. Galatasaray böyle yetkin ve uyumlu bir yönetim takımı ortaya çıkaramıyorsa, genel kurulun kulübün istikameti ve idare tarzı ile ilgili daha fazla kural koyması, başka bir deyişle yürütme erkinin sonsuz ve sorumsuz gücünü kısıtlaması gündeme gelmelidir. Bunları dert edinecek, üzerine özgün fikirler dile getirebilecek kaç kişi var bilmiyorum ama varsa böyle insanlar onlarla bir araya gelmeyi ve ortak aklı harekete geçirmek üzere istişarelerde bulunmayı isterdim. Yıllar yılı yetki sahibi olup da kurumsallaşmayı peş peşe şirket kurmak zannedenlerin, institutionalism diye bir şey duymadığına da neredeyse eminim.
Bugüne
dek bu kulüpte yönetim mekanizması hep A’dan Z’ye kuruldu yani liderlik iddiası
ortaya koyan kişi kendince A takımını kurdu, seçime girdi ve kazandığı takdirde
kulübü yönetmeye soyundu. Herkesin yoğurt yiyişi kendine göredir, eyvallah ama
yıllar boyu bizim yoğurt hem ekşidi hem küflendi, eleştirdiğimiz her yönetim de
işte o bozuk yoğurdun tatsız kaymağıdır.
Oysa belki de Z’den A’ya kurulmalı iktidar piramidi. Tabanda kulübün
nasıl yönetilmesi gerektiğine dair asgari müştereklerde konsensüs sağlansa,
hangi kişi ya da ekip bu sese kulaklarını tıkayabilir ki?
Berbat
bir sezon performansına rağmen adı süper kendi güdük ligimizde kümede kaldık
ama geçen yıllarda fikren, zihnen, manen küme düştüğümüzü kabullenelim. Dillerden düşmeyen fabrika ayarlarının ne
olduğu üzerinde anlaşamaz hale geldik çünkü bu kulüp kurucu değerlerini, ana
hedeflerini, başarı reçetesini yıllardır ve ısrarla inkar ediyor. Galatasaray’ın
üretmeden tüketmeye dayalı iş modeli külliyen yanlış, bu gerçek başka bir şey
olmasa bile her sene bilançolar marifetiyle yüzümüze vuruluyor ama inkar
politikasından vazgeçmiyoruz.
Bizler
bir kişiden insanüstü performans hatta keramet bekliyoruz. Biz bakış açısı,
strateji ya da iş planı değil karizmatik liderlik arıyoruz. İstiyoruz ki kırmızı pelerini hariç her türlü
eksik ve kusurdan münezzeh bir kahraman kurtarsın bahtı kara maderini.
Öyle
biri YOK, olsa bilirdik ve çoktan seçmiştik.
Yakın
geçmişin lider profillerine şöyle bir bakalım dilerseniz.
Yıllarca yolu
gözlenen eski sporcu muhterem ağabeyimiz denendi, olmadı.
Taraftarın
sevgilisi büyük sanayici denendi, olmadı.
Finans dehası,
Euro milyarderi(?) denendi, olmadı.
Evvelce kulüp
işlerine mesafeli durmuş müteşebbis abimiz denendi, olmadı.
Entelektüel halk
adamı, eski bürokrat denendi, olmadı.
En son vitrini
şık, genç ve yakışıklı başkan modeli denendi. Oluru yoktu ve yine olmadı.
Şimdi
sıra kimde ya da isimler fark eder mi?
Başarısız eski başkanlardan ya da “cebimizde şu kadar parayla geliyoruz”
diyen yalancılardan medet umulur mu?
Zor oyunu bozarmış, yeni oyunu kurmak için bu yazıyı baştan okumak ve ötesini düşünmek gerek.
Bu kulübü kuran Ali Sami YEN’in 1911 tarihli strateji belgesi ve eylem planından bile geri olduğumuzun mahcubiyetini hissederek düşünmek…
Dünyada
giderek yükselen üç akım söz konusu ve bu korkunç üçlünün demokrasinin hatta
insanlığın geleceğini nasıl etkileyeceği tartışılmakta:
Popülizm
ve otoriterleşme
Polarizasyon
yani kutuplaşma
Kültürel
kodlardan ve özünden uzaklaşarak vasatlaşma (mediokrasi)
Türkiye
bu üç akımdan fazlasıyla etkilenen talihsiz ülkelerden biri, yine de ben
umardım ki Galatasaray camiası o sert rüzgarlara karşı korunaklı bir yer olarak
kalacaktı. Şimdilik yanıldığımı kabul etmeliyim.
10
Ekim 2018 günü yapılan Divan Kurulu toplantısından sonra şunu yazmışım:
“Onca dertle boğuşan Galatasaray’a enerji kaybettiren, Galatasaraylıları ayrıştıran / bölen, haklı çıkmak uğruna gözü dönen herkes HAKSIZDIR ve kulübe zarar vermiştir. Kendinize çekidüzen verecekseniz eğer, GÜN bugündür. Yarın öyle utanırsınız ki, didişecek mecaliniz kalmayabilir.”
Tam
164 gün sonra dün gece 358 üye idari ibrasızlık yönünde el kaldırdı ve Galatasaray
Spor Kulübü bilinmeze savruldu. Önümüzdeki günler ve haftalar nelere gebe
bilmiyoruz. Üyelerin ibra etmek kadar, etmemek de kanuni ve iradi
hakkıdır. Somut bilgiye dayanarak, Tüzük
ihlaline atıfta bulunarak, hür iradesini ortaya koyarak ibra etmeyenlere kimsenin
diyeceği bir şey olmaz. Yalnız şu var ki, 500 sayfayı aşan raporlardan tek
satır okumadan, Tüzük hükümlerinden bihaber oldukları halde salt rövanş
hissiyle, Kulübün menfaatleriyle ilgisi olmayan şahsi beklentilerle,
eş-dost-ahbap kontenjanından ibra etmeyenler varsa, bilsinler ki ağır vebal
altındadırlar.
Sayın
başkanın, yönetiminin, bilhassa kurullarının yaptığı seri hatalar ayrı bir yazı
konusu ama bugün isterim ki dün ibra edilen mali tabloyu ve hiç konuşulmayan
sportif vizyonu kısaca inceleyelim.
Galatasaray
Spor Kulübü ve bağlı ortaklıkları iki senede (2017 ve 2018) 1 milyar 442 milyon TL hasılat elde
etmiş. Yine bu iki yılda 760 milyon TL konsolide
dönem zararına ulaşmış. Evet, yanlış
okumadınız zarar oranı %52 ! Akıl alır
gibi değil…
Bu
çıplak gerçek öyle yakıcı ve ağır ki, her türlü övgüyü, yergiyi, propaganda
cümlesini, kahramanlık hikayesini ezip geçer.
Sayın Mustafa Cengiz yönetimleri kendi dönemlerindeki nakit akışını ucu
ucuna götürdüler, rayından çıkan döviz kurları ve yüksek faiz hadlerine rağmen borç-alacak
farkının kontrolsüz büyümesine engel oldular, kullandıklarından daha fazla
kredi ana para ve faizi ödediler ama delik o kadar büyük ki, bu halisane çaba
da yakıcı gerçeğin altında kalır.
Galatasaray Spor Kulübü ve bağlı ortaklıklarının muaccel (vadesi geçmiş) borcu 323,5 milyon TL, bir önceki yıla göre %56 artış göstermiş. Neden Ziraat Bankası ile yeni bir konsolidasyona gidilmek zorunda kalındığının net göstergesi. Yüzde 56 artış çok fazla ama 2016’dan 2017’ye muaccel borcun tam 2,5 kat arttığı düşünülünce söz bitiyor.
Daha vahimi, futbol hariç Galatasaray Spor Kulübü Derneği bir yılda 236,4 milyon TL dönem zararına ulaşmış. Faiz ve finansman giderini eski yılların tortusu olarak hesaba katmasak bile, esas faaliyet zararı 73 milyon TL! 2018-2019 sezonu için daha mütevazı bütçeli takımlara, giderlerde tasarrufa rağmen futbol harici 13 branşın ve Dernek operasyonun bir yıllık zararı inanılmaz bir noktada. Sadece Derneğin borç-alacak farkı 796 milyon TL’ye ulaşmış?? Biliyoruz ki ezeli rakiplerimizin durumu bizden daha kötü ama bu asla bir avuntu olamaz ve her koyun kendi bacağından asılır
Akla hemen Riva ve Florya gelebilir fakat bu iki değerli mülkümüz ancak banka faizlerini öder konumda. 2019-2023 arası yaklaşık 1 milyar TL gelir bekliyoruz. Emsali olmadığı için aslında paha biçilemeyen Galatasaray Adası’nın resmi defter değeri 138,6 milyon TL olarak belirlenmiş, genel kurulun yetki vermediği Mecidiyeköy arazisi ve natamam otel binası 91 milyon TL.. Görüldüğü üzere, çok yetersiz.
31
Aralık 2018 itibariyle öz sermayenin (-637
milyon TL) ile sıfırın çok altında olduğu düşünülünce en azından sıfır
noktasını yakalamak için, dünyada bu duruma düşen kurumlar ne yapıyorsa o
seçenekleri masaya koyup değerlendirmek gerekir.
Sermaye
artırımı?
Varlık
satışı?
Hisse
satışı?
Futbolcu
satışı?
Birikmiş
borçlara yeniden yapılandırma?
Yeni
taşınmaz edinilmesi (kamu desteğiyle üst kullanım hakkı)
Yeni
finansal ortak ???
Üye
sayısını çoğaltmak ???
Bu
seçeneklerin bazısı uygulanabilir, bazısı imkansız görünür ama esnaf mantığıyla
“her sabah dükkanı açtık, akşam kepenk kapattık” ile yani hayatın normal
akışında bu kabusun sona ermesi mümkün görünmemektedir.
Başka bir kabus da, serbest dalgalı kur rejiminin bilançoları yutacak hale gelmesi. Defalarca anlattık, uyardık ama belli ki Galatasaray hedging mekanizmalarını ya da türev ürünlerini kullanamıyor. Yıllarca “hedging çok pahalı” dendi, yıllardır bilançoları kanatan yüz milyonlarca TL kur zararını görünce, pahalı olduğuna ben de ikna oldum! Özellikle döviz kurunun stabil gittiği 2016-2017 yıllarında önemli fırsat kaçırıldığı kanaatindeyim. USD & Euro kurunun ya da paritenin bu hafta başı ne olacağını bilemediğimiz ortamda, artık hedging mümkün görünmüyor. UEFA Şampiyonlar Ligi gelirinin olmadığı sezonlarda, bu açık pozisyon tahammül edilemez hale gelecektir. Bu durumda neler yapılabilir?
Konsolide
toplam içindeki payı %29 olan döviz cinsinden krediler öncelikle kapatılmaya
çalışılacak
Dernek
ile GS Sportif A.Ş. arasındaki SPK onaylı gelir devri anlaşması, Eylül 2018’de
yayınlanan kararnameye istinaden dövizden TL’ye döndürülecek.
Bunlar
yetmezse popüler olmayan, hoşa gitmeyecek önlemler devreye girer.
Daha düşük bütçeli yabancı sporcularla anlaşma yoluna gidilecek, daha az sayıda yabancı sporcu kadrolarda yer alacak veya yabancılarla sabit kur üzerinden sözleşme yapılacak (elbette son yöntem TL’ye güvenin dip yaptığı ortamda maalesef pek mümkün görünmüyor)
Etkin maliyet yönetimi, bütçe disiplini, gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi, yeni sponsorluk anlaşmaları yanında her branşta keşfettiği yeteneklerden elit sporcular çıkaran bir organizasyona dönüşmek şart. Fakat ne hazindir ki, dünkü genel kurulda takip edebildiğim kadarıyla üyemiz Sayın Ebru Köksal dışında hiç kimse spor dünyasının nereye gittiğine dair tek satır beyanda bulunmadı. Maalesef yönetim kurulu da ortaya bir sportif vizyon koymadı. Türkiye Taşkömürü işletmelerinin genel kurulunda madencilik ve kömürden bahsedilmemesi kadar anlamsız bir durum bu ve pek çok insanda bir nevi yabancılaşma gerekçesi…
Oysa dünyada SPOR planlama ve yönetim kabiliyetinin en fazla fark yarattığı sektörlerden biri haline geldi. Stratejik planlama, icra yetkinliği ve iletişim becerilerinin ön planda olduğu spor yönetimi aslen duyguları, enerjiyi ve performansı yönlendirebilmektir. Neden her branşta sporcu yetiştiremiyoruz, niye eksik kalıyoruz sorusuna kendimce dört ihtimal bulabiliyorum:
Sportif
altyapılarda organizasyon hatalı, çalışma usulleri demode, antrenörler yetersiz
ya da motivasyonunu yitirmiş
Elit
sporcu olmaya yatkın gençler daha iyi imkanlar sunan diğer kulüpleri tercih
ediyor
Doğru
strateji, gerçekçi hedef, planlı uygulama ve idari devamlılık yok
Elit bir sporcu en az 7-8 senelik bir emeğin sonunda yetişiyor. Galatasaray’da ise görev süresini tamamlayabilen son başkan 2008-2010 dönemiyle Sayın Adnan Polat! Uzun vadeli planlara herkesin burun kıvırdığı ülkenin, süreklilik sağlayamayan en büyük kulübünde altyapılardan sporcu yetiştirmek yönetim kurullarının hevesine ya da öncelik sıralamasına terk edilemez. Spor alanında konunun tüm taraflarını (tesis mimarisinden sporcu beslenmesine dek en geniş yelpazede) bir araya getirecek ortak çalışmaların neticesinde, paylaşılan deneyim ve bilimsel verilere dayalı sonuç raporunu “sporculuk anayasası” olarak sabitlemek gerekir. Yönetmelik ya da tüzük olarak tüm yönetimler için bağlayıcılık kazanacak bir yol haritası olmalıdır. Her yönetim, bir öncekinin bıraktığı yerden devam ederse pek çok genç sporcu sarı-kırmızılı forma ile birer elit sporcuya dönüşecektir.
Her
branştan genç yabancı sporcuları keşfetmek adına yurt dışında odaklanılacak bir
hinterland seçmek (mesela Balkanlar), futbolcu transferinde yoğunlaşılacak
hedef pazarlar belirlemek (bana sorarsanız Kuzey Avrupa ve Uzakdoğu), Türk kulüplerinin
ortak yanlışı menajer ve oyuncu temsilcilerinin çizdiği ticari vizyondan
ayrılarak kendi rotasını çizen kulüp olmak gibi parametreleri bir araya
getirebiliyorsanız hikayenizi baştan yazabilirsiniz.
İdari
yapı ve profesyonel yapılanma açısından bakıldığında, özellikle bütçe disiplini
/ iş takibi / hesap verilebilirlik konusunda başkan yardımcımız Sayın Kaan
Kançal kulübü 1990’lardan 21.yüzyıla taşıyan süreç lideri olarak anılmalı ve takdir
edilmelidir. Başlattığı yeni ve doğru uygulamaların, daha
da ileri taşınarak devamı kesinlikle tavsiye edilir.
Kulübümüzün
bir ihtiyacı da kapsamlı tüzük tadilidir. Bu konuda gelmiş geçmiş tüm yönetim
kurullarının “başımıza bir iş gelmesin”
diye çekingen davrandığı malum, oysa bu konuyu gruplayarak faydası
netleştirilmiş çözüm paketi haline getirmek pekala mümkün. Şöyle ki:
Mevzuata uyum, iyi yönetim ve etkin
denetime yönelik iyileştirmeler
(Dernek ve şirketlerin mali yıllarının
sportif sezonlara endekslenerek eşitlenmesi ya da denetim/sicil ve disiplin
kurullarının yönetimlerden bağımsız seçilmesi gibi)
Tüzük metni içindeki uyumsuzluk ya
da fiili duruma çözüm getiremeyen eksiklerin giderilmesine dönük düzeltmeler (görevdeki yönetimlerin tek taraflı baskın seçim kararı alması durumunda
takvimin değiştirilmesi ya da bir yıl içinde alınacak maksimum üye sayısını
belirleyen 8.maddedeki kafa karıştırıcı ibarelerin düzeltilmesi gibi)
Yenilik doğurucu diğer hükümler (yönetimlerin gözünü korkutsa da bu doğrudan
genel kurulun mesuliyeti olan bir nevi yasama faaliyetidir, yürütme erkini
temsil eden yönetim kurulu öneri ya da tasarı getirmek zorunda değildir)
Kulübümüzün en acil konusu olan finansmana dönersek, 1996’dan beri borçlandığımızı ve geri öderken hep zorlandığımızı biliyoruz ama son yedi seneye bakınca o kadar geriye gitmemizin gerekli olmadığı ortaya çıkıyor.
Yukarıdaki
tablo gerçekten dramatik. 31 Aralık 2012
itibariyle Kulübümüzün konsolide borç-alacak farkı -377 milyon TL, öz sermaye
ise +335 milyon TL imiş. 2013 yılına girerken Riva, Florya tapuları elimizde,
Galatasaray Adası işler vaziyette, stadımız yeni açılmış ve üyelerin/taraftarın
desteğine sahip bir idare kadrosu var.
Gayet yönetilebilir durumdayız, Türkiye’deki makro ekonomik dengeler
henüz sarsılmamış, daha iyi konuma gelebiliriz, önümüz açık.
Daha
sonra har vurup harman savurmaya başlıyoruz, kerameti kendinden menkul “bilanço
büyüklüğü” lafı icat ediliyor, finans dehası olduğunu iddia eden figürler
beliriyor. Aynı hatalar ısrarla
tekrarlanıyor, kötü niyetten şüphe edeceğimiz anlamsız işlemler yapılıyor. Bu
yedi yıl boyunca lig şampiyonlukları kazanıyoruz, UEFA CL katılım hakkı ve
başka kulüplerin elde etmediği gelirlere ulaşıyoruz.
Buna
rağmen 31 Aralık 2018 itibariyle sürekli hale gelmiş dönem zararı, 1,265 milyar
TL borç-alacak farkı ve felaket habercisi (-637 milyon TL) öz sermaye ile burun
burunayız. Riva ve Florya tapuları artık
bizde değil, Adamız virane, bunlar yetmezmiş gibi Kemerburgaz tesislerinin ve
Seyrantepe’de 15.000 kişilik Leed Gold kalite düzeyinde kapalı spor salonu
yapma mükellefiyetlerimiz çıkmış. Kurlar
almış başını gitmiş, faizler yüksek, Türkiye ekonomisi kırmızı alarm
seviyesinde!
Böyle
bakınca insanın aklına Sayın Ünal Aysal ve Sayın Dursun Özbek yönetimlerini
itham etmek geliyor, elbette hataları var ama hep söylediğim gibi hiçbir
yönetim kurulu tek başına günah keçisi ilan edilmemelidir. Zira yetkiyi veren ve denetlemesi umulan
koskoca genel kurulumuz var! Bu yedi
yılda neler gördük, neler duyduk?
Hafızanızı
biraz yokladığınızda, son 7 yılın Matrix filminin Yeşilçam uyarlaması şeklinde
geçtiğine siz de ikna olabilirsiniz.
Yanlış hapı yutarak sahte mutluluğu seçenlerin çoğunlukta olduğunu ise
biliyoruz.
Mali
sonuçlara ve güncel duruma bakarsak bağımsız denetim kuruluşu Ernst&Young
raporunun üçüncü sayfasında yer alan ibare çok kritik:
“Gelecekteki olay veya şartlar Derneğin
sürekliliğini sona erdirebilir”
Rakamlar ve bu yargı cümlesiyle yetinmeyenler, Türk Medeni Kanunu’nun 87/3 maddesine de bakabilirler.
Olan olmuş diye pes edecek halimiz yok elbette. “Galatasaray’a bişey olmaz” gevşekliği ile “Galatasaray’ın beka sorunu var” uçlarından uzak durup realist bir dönüşüm planını güncel şartlara uyarlamak gerekiyor. Kulüp ve şirketleri, bilançolarını sportif başarı beklentisinden arındırmak zorundadır. Başarı olmasa bile başabaş noktası hedeflenerek bütçe yapılmalıdır. Bizim faaliyet zararını göğüsleyecek, sindirecek halimiz kalmamıştır. Transfere akıtılan para ile övünen, başarıyı satın almaktan başka yol bilmeyen üretimsiz modelden üretime dayalı ve optimum maliyetlerle dönen sürdürülebilir bir spor yönetimi modeline hızla geçmek tek çaredir. Bunu yapacak kadroları bir araya getirmek şu anda düşük ihtimal gibi görünse de, Galatasaray Spor Kulübü’nün iki dönem (altı yıl) iş başında kalacak çok sağlam ve tutarlı bir yönetim anlayışına şiddetle ihtiyacı vardır.
Elbette
asla kötüyü konduramıyoruz, BEKA sorunumuz da yok belki ama başımızda bir büyük
BELA var. Önerilen çözümlerin hiçbiri
sosyal sermayesi aşınmış, birbirine düşmüş, bölünmüş bir camiada tatbik
edilemez. İbra oylamasında salonun
sağına ve soluna savrulup birbirine laf atan üyelerin olduğu ortamda
birliktelik, sinerji, bereket olmaz.
Ayrıca taraftarın güven duymadığı, desteklemediği bir yapı güdük
kalacağı gibi, içine düştüğü karabasandan da kurtulamaz.
Sözün
özü Galatasaray Spor Kulübü, Galatasaraylılara
rağmen başarılı olamayacak ve ayakta kalamayacaktır. Bu durumda acilen şapkayı
önümüze koymamız gereken bir “Galatasaraylılar sorunumuz” vardır. Önce sosyolojiyi, sonra ekonomiyi
düzelteceğiz.
Zor günler belki seneler kapıda ama eğer “aslolan Galatasaray” diyenler samimi olur ve yan yana durursa ne namerde muhtaç olacağız, ne de bu çürümüş düzene teslim olacağız!
Zaman en iyi hakemdir ve kader de dileriz ki sarı-kırmızıdan yana durur.
“İbra” Arapça bir kelime olup, beraat ile aynı kökten gelir. Türkçe karşılığını “aklama, temize çıkarma, borçtan kurtarma, onaylama” olarak kabul edebiliriz.
Galatasaray Spor Kulübü üyelerinin bu kadarını bildiğine inanıyorum, devam eden satırlar hakkında ise kafaların karışık olduğunu düşünmek için çok sebep var.
Galatasaray Spor Kulübü Derneği tüzük hükümleri doğrultusunda yönetilir. Tüzük hukuki kaynağını 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundan alır.
Dernekler Kanunu ve Medeni Kanunda “ibra” kelimesine rastlayamıyoruz. Bu durumda ibrayı anonim ortaklıklardaki ibra yani Türk Ticaret Kanunu üzerinden okumak doğru olacaktır.
Camiamız ne kadar farkındadır kestirememekle birlikte, dernek veya anonim şirketlerde ibra duygusal değil teknik bir olgudur.
Gelenek, görenek, maneviyat gibi kavramlarla karıştırılmaması gerekir. Geleceğe dönük farklı hesaplarla kin güdülecek ya da sonsuz affedicilikle üzeri kapatılacak bir süreç de değildir.
İlgili yönetim dönemini ve aynı dönemde görev yapmış yönetim kurulu üyelerini ibra ettiğinizde ilgili tüm icraat, mali sonuç, hata, kusur ve eksikleri de aklamış / onaylamış / sahiplenmiş olursunuz.
Onaylamanın ötesinde benzer yönetim kararlarını, belki daha kötü mali sonuçları, aynı hata ve kusurları gelecekte de kabulleneceğinizi ve kulübün istikametinden memnun olduğunuzu ilan etmiş olursunuz.
İ.B.R.A nedir ?
Dört harfli ibra kelimesini kısaltma olarak kabul edelim bir an için
İ: idari karar ve işlemler
B: belgeler (Tüzük, fatura, makbuz, dekont, sözleşme vs.)
R: raporlar (faaliyet raporu, bütçe, denetleme kurulu raporu, bağımsız denetim görüşü vs.)
A: ahlaki zaaf, akıl noksanlığı, ağır vazife ihmali gibi kusurların varlığı ya da yokluğu
Böyle konumladığınızda ibrayı kavramsallaştırmak daha kolay hale geliyor.
Ya Galatasaray’daki İ.B.R.A genelde nasıl algılanıyor / şekilleniyor ?
İ: inkar ve iltimas (gerçekleri görmezden gelme, riskleri yok sayma, dost ve arkadaşları kayırma, şahsi çıkarları kollama)
B: bilgisizlik (Tüzük başta olmak üzere kulübün belge ve raporlarına ilgi duymamak, vakıf olmamak kısacası okumamak)
A: aldanma (yoğun propaganda tesiri altında kalıp ibrasızlık durumunun yaratacağı sonuçlar hakkında yanılgıya düşme)
31 Mart 2018 cumartesi günü Dursun Özbek yönetimi ve 2017 faaliyet yılı büyük oy farkıyla ibra edildi. Aslında ibra edilen Dursun Özbek’in izahı mümkün olmayan başarısız performansı değil, onu seçtirmek için çalışan, seçtirdikten sonra başına üşüşen, 20 Ocak’taki erken seçimi sürpriz şekilde kaybedince ibra oylamasında rövanş için vaziyet olan kulüpteki yerleşik statükodur.
İbra oylamasının geç saate kalması nedeniyle o an salonda bulunan 900-1000 arası üyenin büyük çoğunluğu 2017 yılını “onaylamış” ve “aklamıştır”
Oylamaya katılan üyeler açık iradelerini bu şekilde göstermişlerdir, karar tamamen meşrudur. Kararı teknik açıdan tartışmak zaman kaybıdır, eleştirmek ise anlamsızdır.
Mali sonuçları üyelere takdim eden kulüp başkanı Sayın Mustafa Cengiz’in 2011 yılındaki Adnan Polat ibra oylamasını kırgınlık doğuran bir ayıp ya da düzen bozucu kaos olarak görmesi ve bu bağlamdaki konuşması da üyeleri etkilemiştir. 2018 yılı kulüp denetleme kurulunun sunumlarını beraber ve solo şarkılar programına çevirmesi salonda kısmen tepki yaratmıştır. İbra konusundaki sorunlu alanların tüzük maddelerine değil, magazin detaylara dayandırılması da sunulanları hafifletmiştir.
Oysa başta söylediğimiz ibra gerekçelere dayandırılması gereken bir kavram, örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13 Mayıs 2013 tarihli anonim şirketlerde ibraya dair kararında:
“Genel kurul tarafından verilen ibra kararlarının hukuki sonuç doğurabilmesi için ibranın açık ibra, yani somut olayların tartışılıp değerlendirilmek sureti ile ilgililerin ibrasına karar verilmesi gerekmektedir.” denilmiştir.
Galatasaray’ın gerçeklikten kopup manasız çekişmelerin içine savrulması, incir çekirdeğini doldurmayan lafların / devede kulak rakamların gündem olması; ibra edildikten sonra vakur bir ifadeyle teşekkür eden nice başkanı görmüş bu gözlerin derbi maçın son dakikasında galibiyet golü atmış gibi sevinen sabık başkanın hırsına şaşırmasına engel olamadı.
Re Re Re Ra Ra Ra diye tempo tutarak sevinen ve ömürlerini kulüpten maddi – manevi beklenti umuduyla geçirenleri Mayıs ayında sandık başlarında da göreceğimize emin olabiliriz. Bu kitle sahnede yumruk şov yapan Dursun Özbek’in etrafında yine kenetlenecektir. Dursun başkanın yeni dönem seçim sloganı da benden olsun, hafızası zayıf seçmen bu öz güvene bayılacaktır, eminim.