Medeniyet tarikatının hakiki pusulası

YENİKAPI meydanında bugün mahşeri bir kalabalık toplanmışken, pek çok kişinin unutmuş göründüğü yalın gerçeği yeniden dile getirelim.
Sene 1925…
Efendiler
Yıllarca müsamaha gören, desteklenen, kamu kurum ve kuruluşlarına habis bir ur gibi yerleşmesine göz yumulan Fethullah Gülen cemaatinin üyeleri (moda deyimiyle FETÖ) hastalıklı zihniyetini 15 Temmuz gecesi darbe kalkışmasına dek vardırdı.
 
Dünün iyi çocukları, altın nesli, alnı secde gören müminleri bugün ezilmesi gereken hamam böceği muamelesi görüyorlar. Gülen’in sözünden çıkmayan ve iradesini Pennsylvania’daki iblise terk eden kimsenin saygı bekleme hakkı yoktur. Ne dün, ne de bugün..
Dini cehalet bir yana, hür iradesi olmayan insan “eşref-i mahlukat” olamaz.
 
Elbette Türkiye Cumhuriyeti’nde makam / yetki sahibi olup da onca ikaza rağmen bu cemaate (örgüte) yol veren kimsenin de mazur görülme şansı yoktur, özür dilemeleri falan da kendilerini kurtarmaz, üstlendikleri anayasal mesuliyetin hakkını verememiş olanlar bekler ve dileriz ki bir gün hür ve bağımsız yargıya hesap verirler.
 
Artık FETÖ devri bitmiştir, bundan sonra hayatları kaçarak, saklanarak ve 15 Temmuz gecesi ile mukayese edilemeyecek bazı eylemlere girişme hevesiyle geçecektir. İktidarla barışma, buzları eritme, tezgahlarını yeniden kurma şansları kalmamıştır.
 
Ne yazık ki bu devletin çeşitli kademelerinde yuvalanmış yegane dini organizasyon Fethullah Gülen cemaati değildir. Kendine korunaklı iktidar alanı yaratmak isteyen hiç bir cemaat, tarikat, tekke vs. inanç grubunun devlette barınmasına müsamaha gösterilemez.
Amirinden değil hocasından, müdüründen değil imamından, komutanından değil abisinden emir alan kamu görevlisi hayatın doğal akışına, devlet nizamına aykırıdır.  
Din özel hayatın parçası olup, devletin müdahil olmaması gereken mahremidir bireyin.. Kamu hizmetinin gereği olan ehliyet, liyakat ve sadakatin ölçüsü olamaz.
 
İşte o yüzden ister Nurcu, ister Kadiri, ister Süleymancı, Nakşibendi, Menzilci, İsmailağa, vs.. ne kadar tarikat, cemaat, fraksiyon, grup varsa hiç birinin bir diğerine devlet eliyle üstünlük kurmasına, kamu kaynaklarını sömürmesine, kilit pozisyonları ele geçirmesine, başkalarının hukukunu çiğnemesine izin verilemez. Fethullah Gülen’in siyasi boşluğunu doldurmak için çırpınan onca şarlatan varken, LAİKLİK ilkesi tavizsiz ve adil uygulanmazsa Yenikapı’dan pompalanan iyimserlik koca bir yalana dönüşür.
Laiklik tahtası 
Yenikapı ruhu da yalan olur, demokrasi de yalan olur, kendiniz, evlatlarınız ve torunlarınız için umduğunuz mutlu gelecek de yalan olur !
Ülkemizin bir türlü deva bulmayan dertleri, cehalet ve yobazlık, siyasal islam hevesleriyle daha da ağırlaşır, her bir ferdin hayatını çekilmez kılar.
 
Ortak geleceğimizi tehdit eden türlü riskin kavşak noktası olan bu coğrafyada, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olmaktan başka çıkar yolu yoktur. Pusulayı kontrol edelim, rotayı düzeltelim yoksa bu yalancı baharın sonu uzun ve kanlı bir kış olacaktır.

Doğa dile gelse ne derdi düşmanına ?

Gelin bir senaryo yazalım, yaşanmamış bir felaket başımıza gelmiş gibi düşünelim, hani Allah esirgesin şu cennet vatanın dört bir yanı yedi düvel tarafından işgal edilse ne yaparsınız ?

Istanbul isgal

Misal İğneada Longoz ormanları Bulgar çetecilerin eline geçmiş, Kaz Dağları ve Bodrum’un bakir koyları Yunan işgali altında, Mersin Akkuyu’ya Suriye çıkarma gemileri kapak atmış, Sinop ve çevresi Rusya’nın Karadeniz donanması tarafından top ateşine tutuluyor.  Rus paraşütçüler Palovit Vadisi, Uzungöl ve Samistal yaylasına da inmiş üstelik.

Yetmemiş, Artvin Cerattepe Gürcistan tehdidi altında.

İstanbul’un kuzeyindeki ormanlık arazide İngiliz ordusu ağır ağır ilerliyor, önüne geleni deviriyor, tahrip ediyor.

Hele UNESCO dünya mirasında yer alması gereken Hasankeyf yok mu, “barajı patlatır, sular altında bırakırız” diyen katil sürüsü IŞİD’e rehin düşmüş.

Böyle bir durumda ne yapardınız ?

Gazi Mustafa Kemal Paşa, çoraklığıyla ünlü Ankara’nın orta yerinde Atatürk Orman Çiftliği’ni ihdas ederken eminim aklından şu cümle geçiyordu.

Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez

Ankara demişken nasıl unuttuk, dış güçler Atatürk Orman Çiftliği arazisini kısmen ele geçirmiş, ODTÜ arazisine doğru ilerliyor.

İşgal tehdidi öyle büyük ki, başkenti Konya veya Kayseri’ye taşımak tartışılıyor.

Allah muhafaza eylesin, dileriz kimsenin başına gelmesin ama siz böyle bir durumda ne yapardınız ?

Vatanın bağrına rant hevesi dayamışsa hançerini, vardır elbet kurtaracak bahtı kara maderini”  diye niyet edersiniz.

Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” der, savunmaya geçersiniz. 

Hayatınız için, geleceğiniz için, çocuklarınız ve torunlarınız için başka çareniz kalmamıştır.

Benim sadık yarim kara topraktır” demiş Aşık Veysel, biliriz ki topraktan geldik, toprağa gideceğiz.

Nazım Hikmet mezarının başucunda bir çınar ağacı istemiştir en fazla, dünya malı dünyada kalır çünkü.

Hakiki müminlerin tek bir harfinin bile değişmediğine iman ettiği kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’de ise şöyle yazmaktadır.

Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun? İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah’ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Şüphesiz Allah ne dilerse yapar”     HAC Suresi, Ayet 18

Bitkiler ve ağaçlar Allah’a secde ederler”      RAHMÂN Suresi, Ayet 6

Secde eden arbre

Bütün dinlerin kutsadığı doğa kendisini yok etmek için taarruza geçen düşmanlarına karşı nasıl mukabele edecektir acaba ?

Siz ne yaptığınızı bilmiyorsunuz, o yüzden sizi affediyorum, kendimi yenileyerek meydan okuyacağım”  ya da

İntikamım kallavi olacaktır, bana meydan okunamayacağını size ispat edeceğim!

Doğanın cevabı ne olur bilmem ama düşmanın yok ettiği savunmasız ağaçların kuru dalları, doğanın dengesine ve toprağın bereketine kastedenlerin cehennemdeki kazanına odun olsun.

Ateşleri harlı, cehennemdeki ömürleri uzun ve azaplı olsun.

Gömülecek toprak bulamasınlar, tabutları geri dönüşümlü plastikten olsun.